Mahkemeler tarafından verilen kararlar her zaman hukuka uygun olmayabilir. Kimi zaman mahkeme kararlarında hukuka, usul ve yasaya aykırılıklar olabilir. Mahkemeler tarafından verilen kararların hukuka uygun olup olmadığının denetlenmesi için ceza muhakemesi hukukunda kanun yolu öngörülmüştür. Kanun yolu, hakimlik kararı veya mahkeme kararlarının karar veren merci ile aynı düzey ve sıfatta yer alan başka bir merci tarafından ya da daha üst bir merci tarafından verilen kararın, resen veya talep üzerine, hukuka uygun olup olmadığının, usul ve yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi olarak ifade edilir[1] .
Kanun yoluna başvuru hakkı, Anayasamızın 36. Maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin gereğidir. Aynı şekilde kanun yoluna başvuru hakkı, anayasamızın 90. Maddesi gereğince tarafı bulunduğumuz ve iç hukukumuzun parçası halinde gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Maddesinde yer alan “adil yargılanma hakkı” kapsamında koruma altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre “hak arama”, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m.6’da düzenlenen adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur[2].
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunumuzda kanun yolları olağan kanun yolu ve olağanüstü kanun yolu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Olağan Kanun Yolları, mahkeme veya hâkim tarafından verilen kararların kesinleşmesinden önce başvurulabilen bir kanun yoludur. Olağan kanun yollarının türleri şu şekildedir: İtiraz (CMK m.267-271), İstinaf (CMK m. 272-285) ve Temyizdir (CMK m.286-307). Görüldüğü üzere, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda olağan kanun yolları sınırlı sayıda (numerus clausus) olmak üzere üç türü bulunmaktadır. Olağanüstü Kanun Yolları ise, mahkeme veya hâkim tarafından verilen kararların kesinleştikten sonra başvurulabilen bir kanun yoludur. Olağanüstü Kanun Yollarının türleri şu şekildedir; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi (CMK m. 308), Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yetkisi (CMK m.308/a), Kanun Yararına Bozma (CMK m.309-310), Yargılamanın Yenilenmesidir (CMK m.311-323). Görüldüğü üzere, ceza muhakemesi kanunu olağanüstü kanun yollarında da olağan kanun yollarında olduğu gibi sınırlı sayıda (numerus clausus) düzenleme yoluna gitmiştir.
Kanun yollarına ilişkin genel bilgilere yer verdikten sonra, şimdi yazımızın asıl konusunu oluşturan “ sanığın ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmemiş olması bu karar hakkındaki temyiz kanun yoluna başvuru hakkını kaybedip kaybetmeyeceği hususunu Yargıtay Ceza Genel Kurulunun güncel bir kararı[3] eşliğinde açıklamalarda ve değerlendirilmelerde bulunacağız.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu güncel bir kararında ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmeyen sanığın, bu karar hakkında sanık dışındaki ceza muhakemesi süjeleri ( cumhuriyet başsavcılığı, katılan, katılma sıfatını almış malen sorumlu kişiler, vs.) tarafından istinaf kanun yoluna başvurusu sonucunda istinaf mahkemeleri tarafından verilen kararı sanığın veya sanık müdafisinin temyiz edebileceğini belirtmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bu kararına konu olan somut uyuşmazlıkta, sağına isnat edilen çocuğun basit cinsel istismarı suçundan yapılan yargılama sonucunda 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair ilk derece mahkemesi kararı sanık veya müdafisi tarafından istinaf edilmemektedir. Sanık hakkındaki ilk derece mahkemesi kararı hakkında cumhuriyet savcısı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır. İstinaf kanun yolu başvurusunu inceleyen Bölge Adliye Mahkemesi, cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Bu karar sanık müdafisine tebliğ edilmesi üzerine, sanık müdafi bölge adliye mahkemesinin cumhuriyet savcılığının istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararı hakkında yasal süre içerisinde temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay Ceza Dairesi, “İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda usulüne uygun şekilde tefhim edilen hükümle ilgili olarak istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakkı bulunmadığından, vaki temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298. Maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir. Yargıtay Ceza Dairesi sanık müdafisinin temyiz kanun yoluna başvurusunun reddine karar vermesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bu karar hakkında CMK m. 308 uyarınca itiraz yetkisini kullanarak olağanüstü kanun yoluna başvuru yapmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kuruluda CMK m. 308 uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının olağanüstü kanun yoluna başvurusu üzerine, özetle, “Temyiz kanun yoluna ilişkin özel düzenlemelerin yer aldığı CMK’nın 286 ila 307. maddeleri arasında temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamakta ise de kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkına sahip olanların olağan kanun yollarından olan temyize de başvurabileceği, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı bulunanların CMK’nın 260. maddesinde, istinaf üzerine bölge adliye mahkemesi ceza dairelerince verilen hükümlerden hangilerine karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağı hususunun ise CMK'nın 286. maddesinde açıkça düzenlenmesi, istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunmadığına ilişkin bir sınırlamaya, gerek temyize hakkı olan kişiler bakımından, gerek de temyiz edilemez hükümler bakımından Kanun’da yer verilmemiş olması, bu konuda kanun yoluna başvurma hakkı olanlara temyize ilişkin Kanun’la sınırlama getirilmediği için yoruma açık olmayan bir konuda herhangi bir sınırlayıcı hüküm içermeyen kanunlarla getirilen düzenlemelerin, bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanıp içtihatlarla sınırlandırılamayacağı, aksinin kabulünün Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS'in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabileceği, sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılığın, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermeyeceği yönündeki düzenleme dışında temyize hakkı bulunanlar bakımından CMK’da bir sınırlama getirilmediği, öte yandan resen istinafın kabul edilmesine rağmen resen temyizin kabul edilmediği anlaşılan CMK’daki temyiz yoluna ilişkin hükümler değerlendirilirken istinaf kanun yoluna başvurmayan tarafın, temyize hakkı bulunmadığı yönünde bir değerlendirme de yapılamayacağı, temyiz edenin buna hakkı olup olmadığı ile hükmün temyiz edilemez olmasının birbirinden farklı kavramlar olması sebebiyle temyiz eden tarafın temyize hakkı olup olmadığına ilişkin değerlendirme yapılırken, ilk derece mahkemesi hükmünün Bölge Adliye Mahkemesince (lehe/aleyhe) değiştirilip değiştirilmediğinin dikkate alınamayacağı, istinaf üzerine verilen kararın niteliğinin CMK’nın 286. maddesine göre değerlendirilip Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz edilebilir kararlardan olup olmadığının da ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, henüz doğmamış bir haktan feragat edilemeyeceği gibi istinaf kanun yoluna başvurulmamasının temyiz kanun yolundan feragat edildiği anlamına da gelmeyeceği, sonuç olarak temyiz kanun yoluna başvurmak için istinaf kanun yoluna başvurmuş olmak şeklinde Kanun’da bir şart aranmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda kurulan hükme yönelik istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyiz etmeye hakkı bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle Özel Dairece, istinaf kanun yoluna başvurmayan sanık müdafisinin, ilk derece mahkemesinin kararını sanık aleyhine değiştirmeyen Bölge Adliye Mahkemesi hükmünü temyize hakkı bulunmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.” şeklindeki gerekçe ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz başvurusunu haklı bulmuştur.
Sonuç olarak, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yukarıda belirmiş olduğumuz kararından da anlaşılacağı üzere, ilk derece mahkemesi kararı hakkında istinaf kanun yoluna başvuru yapmayan sanık veya müdafisi, diğer ceza muhakemesi süjeleri tarafından istinaf başvurusu sonucunda bölge adliye mahkemeleri tarafından verilen kararın lehe veya aleyhe olup olmadığına bakılmaksızın, temyiz kanun yoluna başvuru yapabileceğini, sanık veya müdafisinin ilk derece mahkemesi kararı hakkında istinaf kanun yoluna başvuru yapmaması aynı zamanda temyiz kanun yoluna başvuru hakkından feragat etmiş olduğu anlamını taşımadığı, temyiz kanun yoluna başvuru yapabilmek için ilk derece mahkemesinde ceza muhakemesi süjesi olmanın yeterli olduğu, ceza muhakemesi kanunda temyiz kanun yoluna başvuru yapabilmek için istinaf kanun yoluna başvuru yapmak şartı aranmadığını, bu durumun adil yargılanma ilkesinin ihlali anlamına taşıyacak şekilde sanığın aleyhine yorumlanmaması gerektiğini belirtmiştir. Eş söyleyişle, ilk derece mahkemesi kararını istinaf etmeyen sanık (veya müdafi) bu karar hakkındaki temyiz kanun yoluna başvuru hakkını kaybetmez.
------------------
[1] Kanun yolu hakkındaki benzer tanımlara ayrıca bakınız: YENİSEY, Feridun; Ceza Muhakemesi Hukukunda İstinaf ve Tekrar Kabulü Sorunu, İstanbul 1979, s. 49-51. ERSOY, Uğur; “Ceza Muhakemesi Hukukunda Hukuki Çare ve Kanun Yolu Bağlamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın İtirazı”, Ceza Hukuku Dergisi, C.10, Sa.29, (Aralık 2015), s. 68 vd.
[2] GÖZÜBÜYÜK, Şeref/GÖLCÜKLÜ, Feyyaz; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması, Ankara 2005 s. 276-277
[3] YCGK, 24.5.2022, E. 2019/14-509, K.2022/379( https://www.youtube.com/watch?v=K714HT9oucw ) Erişim Tarihi: 10.11.2022