Giriş
Bu makalemde, ceza muhakemesi hukukunun en ağır koruma tedbirlerinden biri olan tutuklama kararını ele alıyorum. Tutuklama; soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde, delillerin toplanmasını ve yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla başvurulan geçici bir özgürlük kısıtlamasıdır. Ancak uygulamada, bu tedbirin sıklıkla otomatik ve gerekçesiz şekilde uygulanması, kişi hak ve özgürlükleri açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır.
Tutuklama Nedir ve Hangi Durumlarda Uygulanabilir?
Tutuklama, hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunan bir kişinin, kaçma, delilleri karartma veya tanık üzerinde baskı kurma ihtimali nedeniyle, hâkim kararıyla cezaevine gönderilmesidir. Bu karar yalnızca 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde belirtilen şartlar altında verilebilir.
Tutuklama, bir ceza değil; yargılama sürecinin güvenliğini sağlamak için başvurulan koruma tedbiridir.
Tutuklama Kararı Verilebilmesi İçin Gereken Şartlar
Bir kişinin tutuklanabilmesi için aşağıdaki koşulların birlikte bulunması gerekir:
1. Kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin bulunması
2. Şüphelinin kaçma ihtimali veya delilleri yok etme/tanık üzerinde baskı kurma tehlikesi
3. Tutuklamanın ölçülü ve zorunlu olması, yani başka bir tedbirle amaca ulaşılamayacak olması
Bu koşulların eksik olduğu durumlarda verilen tutuklama kararları, hukuka aykırı özgürlük kısıtlamasına yol açar.
Katalog Suçlar ve Tutuklama Karinesi
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre bazı suçlar bakımından tutuklama karinesi kabul edilmiştir. Uyuşturucu ticareti, kasten öldürme, yağma, cinsel saldırı, terör suçları gibi katalog suçlarda, tutuklama için gereken şartların oluştuğu varsayılır.
Ancak bu karine kesin değildir. Hâkim, katalog suç olsa bile tutuklama yerine adli kontrol uygulanmasını uygun görebilir. Bu noktada her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılması gerekir.
Tutuklamada Ölçülülük ve Son Çare İlkesi
Ceza muhakemesinde tutuklama, “ultima ratio” yani en son çare olarak uygulanmalıdır. Aynı sonucu daha hafif bir tedbirle (örneğin adli kontrol) sağlamak mümkünse tutuklama kararı verilmemelidir.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarında da tutuklamanın ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiği sıklıkla vurgulanmaktadır.
Tutuklama Kararına Karşı İtiraz ve Tazminat Hakkı
Tutuklama kararına karşı, üst sulh ceza hakimliğine itiraz hakkı vardır. Ayrıca uzun tutukluluk hâlinde tutukluluğun incelenmesi talep edilebilir.
Eğer tutuklama kararı hukuka aykırı verilmişse veya kişi makul sürede yargılanmadan tutulmuşsa, devlete karşı maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. Bu hak, CMK m.141 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Sonuç olarak;
Tutuklama; yargılamayı güvence altına almak için tanınmış, geçici ve sınırlı bir tedbir olduğunu unutmayalım. Ancak hakim ve savcıların bu yetkiyi istisnai durumlarla sınırlı tutması, tutuklamanın bir ceza gibi uygulanmasının önüne geçilmesi büyük önem taşımaktadır.
Tutuklama kararı verilirken:
- Somut delillerle desteklenmiş kuvvetli suç şüphesi,
- Kaçma veya delilleri karartma riski,
- Adli kontrol gibi daha hafif tedbirlerin yetersiz kalması
gibi hususların dikkatle değerlendirilmesi gerekmektedir. Aksi halde, özgürlük güvenliği hakkı ihlal edilecek ve adil yargılanma ilkesi zedelenecektir.