-Anayasa Mahkemesinin E.2023/182, K.2024/203 ve 04.12.2024 Tarihli Kararı ile 7550 Sayılı Kanun m. 20 Üzerine Bir Değerlendirme-
Usul hukuku karmaşalarından ve belirsizliklerinden olan kanun yollarındaki parasal sınırlar, yeniden değerleme oranlarının açıklanmasıyla birlikte bir kez daha hukuk gündeminin merkezine oturmuştur. Bu çerçevede, mahkemeye erişim hakkını görünmez biçimde daraltan HMK Ek 1. madde 2. fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla hukuk düzeninden çekilirken; TBMM’nin akabinde yaptığı yeni düzenleme, pozitif hukukun terazisini yeniden dengelemeyi amaçlayan önemli bir müdahale niteliği taşımaktadır. İşte bu çalışma, uzun yıllar uygulamada tereddüt, eşitsizlik ve öngörülemezlik yaratan söz konusu düzenlemenin anayasal zeminde çözümlenmesini, yeni yasal çerçevenin ise hukuk devleti ilkeleri ışığında değerlendirilmesini sağlamak amacıyla kaleme alınmıştır.
1. GİRİŞ
Türk medeni yargılama hukukunda istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuruda esas alınan parasal sınırlar, yargının iş yükünü hafifletme ve uyuşmazlıkların çözümünü hızlandırma amacı taşır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle eklenen Ek 1. madde, parasal sınırların yıllık yeniden değerleme oranıyla artırılmasını ve başvuruda “hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınmasını” öngörmekteydi.
Ancak bu kural, özellikle uzun süren yargılama süreçleri ve yüksek enflasyon nedeniyle, dava değerinin fiilen düşmesine rağmen kanun yolu sınırının hızla yükselmesi sonucunu doğurmuş ve bireylerin mahkemeye erişim hakkını fiilen kısıtlamıştır. Bu hukuki sorun; Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi (E.2023/182), 2. İstanbul Anadolu 30. Asliye Hukuk Mahkemesi (E.2024/165), 3. Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi (E.2024/188) itirazı üzerine AYM’nin önüne gelmiş ve yapılan inceleme neticesinde kanun maddesi iptal edilmiştir.
2. AYM’NİN İPTAL GEREKÇELERİ
Anayasa Mahkemesi, E.2023/182, K.2024/203 sayılı kararıyla, HMK Ek Madde 1’in (2) numaralı fıkrasında yer alan “...341 inci, 362 nci...” ibaresini Anayasa’ya aykırı bularak iptal etmiştir. İptal kararı, esas olarak Anayasa’nın 36. maddesindeki hak arama hürriyeti ve 13. maddesindeki ölçülülük ilkesine dayanmaktadır.
2.1. Anayasa m.13 Kapsamında Mahkemeye Erişim Hakkının Ölçüsüz Sınırlanması
AYM, kuralın getirdiği sınırlamayı ölçülülük ilkesi bağlamında değerlendirmiş ve temel sorun olarak ekonomik göstergelere göre dava değerinin güncellenmemesi durumunu tespit etmiştir. Karar, bu durumu şu şekilde ifade etmektedir:
“Kural, yeniden değerleme oranı esas alınarak belirlenen parasal kesinlik sınırını hükmün verildiği tarihe göre belirlerken, dava konusu mal ya da alacağın değerinin ekonomik göstergelere göre güncellenmesini öngörmemektedir.”
Bu durumun, yargılamanın uzun sürmesi hâlinde, başlangıçta kanun yoluna başvurma imkânı bulunan davaların bu hakkı kaybetmesine yol açtığı ve bireye “katlanılması beklenemeyecek derecede ağır bir yük” yüklediği gerekçesiyle sınırlamanın orantısız ve ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
2.2. Hukuki Güvenlik ve Öngörülebilirlik Eksikliği
Hukuk Devleti ilkesinin zorunlu bir unsuru olan hukuki güvenlik ilkesi, vatandaşların hukuki düzenlemelere güvenerek hareket edebilmesini ve kanun yolu hakkını öngörebilmesini gerektirir. Eski düzenleme, yani karar tarihindeki kanun yoluna başvuru sınırlarının dikkate alınması yargılama süresi gibi tarafların iradesi dışında gelişen etkenler nedeniyle kanun yolu hakkını belirsiz kılmaktaydı. AYM’ye göre bu durum, bireyin başlangıçtaki beklentisini karşılamamakta ve hukuki belirlilik ilkesine aykırılık oluşturmaktaydı.
2.3. Eşitlik İlkesinin İhlali
Aynı tarihte açılan benzer davaların, mahkemeden kaynaklanan yargılama hızındaki farklılıklar nedeniyle farklı hüküm tarihlerine sahip olması ve dolayısıyla farklı kanun yolu statülerine tabi tutulması, eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmekteydi. AYM bu durumu, bireylerin mahkeme iş yükünün sonuçlarına katlanmaya zorlanması olarak değerlendirmiş ve ayrımcılık yasağına aykırı bulmuştur.
2.4. İptal Hükmünün Yürürlüğe Giriş Süresi
AYM, kararında iptal edilen hükmün, yeni yasal düzenleme yapılması için gerekli süreyi sağlamak ve hukuki boşluk riskini en aza indirmek amacıyla:
“...kararın resmî gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesine”
şeklinde ertelemeli yürürlük kararı vermiştir. Bu vesileyle kanun koyucunun ortaya çıkan yasal boşluğu doldurması adına 9 aylık bir süre tanınmıştır.
3. 7550 SAYILI TORBA YASA İLE GETİRİLEN DÜZENLEME
AYM’nin iptal kararının ardından, kanun koyucu 4 Haziran 2025 tarihinde yayımlanan 7550 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile HMK Ek Maddesini yeniden düzenlemiştir.
3.1. Kanun Değişikliği Karşılaştırması
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu
T.C. Resmi Gazete 14.11.2024/32722
Parasal Sınırların Artırılması
EK MADDE 1
(1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.
(2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.
(3) İstinaf ve temyiz kanun yoluna başvuruda esas alınan parasal sınırda yeniden değerleme nedeniyle meydana gelen artış, bölge adliye mahkemesinin kaldırma veya Yargıtayın bozma kararları üzerine yeniden verilen kararlar hakkında uygulanmaz, ilk karar tarihinde geçerli olan parasal sınırlar esas alınır.
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu
T.C. Resmi Gazete 04.06.2025/32920/1
Parasal Sınırların Artırılması
EK MADDE 1
(1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.
(2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında davanın açıldığı tarihteki miktar esas alınır.
(3) İstinaf ve temyiz kanun yoluna başvuruda esas alınan parasal sınırda yeniden değerleme nedeniyle meydana gelen artış, bölge adliye mahkemesinin kaldırma veya Yargıtayın bozma kararları üzerine yeniden verilen kararlar hakkında uygulanmaz, ilk karar tarihinde geçerli olan parasal sınırlar esas alınır.
Mülga fıkra: 4.06.2025 t. 7550 s. K. m.20
3.2. Yeni Düzenlemenin Anayasal Gerekçelerle Tam Uyumu
Davanın açıldığı tarih esasının kabulü, mahkemeye erişim hakkının korunması, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılama hızına bağlı eşitsizliğin giderilmesi yönünden AYM’nin beklentilerini tam olarak karşılamıştır. Nitekim ülkemizde yaşanan enflasyonist ekonomik tablo gereğince davanın açıldığı tarih ile istinaf ve temyiz mercilerine başvuru arasındaki süre zarfında dava taraflarının konusu mal ya da para olan malvarlığı değerlerine ilişkin bedel artmakta iken, karar tarihine göre kanun yolu başvurusunun yani eski düzenlemenin mahkemeye erişim hakkını engellediği aşikardır.
Bu durum, biz hukukçu meslektaşlar nazarında da sorun teşkil etmektedir. Öyle ki, HMK’nın ilgili maddelerinde düzenlenen belirsiz alacak yahut kısmı dava açılması durumunda ya da davanın kısmen kabul/red olması durumunda da kanun yoluna başvuruya namzet tutulacak tutar ile uzun yargılama neticesinde karar tarihindeki tutar arasında önemli farklılıklar doğmaktaydı. Eski düzenlemenin bu yönüyle hukuki güvenliğe aykırı olduğu da açıktı. Hukuki güvenlik olmayan bir hukuk sisteminde hukukçunun danışanına da avukatın müvekkiline de belirli bir eylem planı sunamayacağı gerçeği yadsınamaz. Yeni düzenleme ile dava tarihindeki kanun yoluna başvuru parasal sınırlarının dikkate alınması sayesinde uzun yargılama süreçlerine rağmen öngörülebilirlik meydana gelmiştir.
3.3. HMK Ek Madde 1/3’ün Yürürlükten Kaldırılması
HMK Ek Madde 1’in (3) numaralı fıkrası, 7550 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan bir diğer hükümdür. Dava tarihindeki kanun yoluna başvurudaki parasal sınır dikkate alınacağından BAM’ın kaldırma yahut Yargıtayın bozma kararları neticesinde yeniden hangi tarihe bakılarak karar verileceği yönündeki karmaşık düzenleme de ortadan kaldırılmıştır. Esasen bu fıkraya hiç gerek kalmamıştır.
4. SONUÇ
Kanun yollarında parasal sınırların uygulanmasına ilişkin eski düzenleme, her ne kadar yargının iş yükünü azaltma ve sistemi daha etkin kılma amacı güdüyor olsa da, özellikle yüksek enflasyon ve uzun yargılama sürelerinin hâkim olduğu günümüz koşullarında, bireylerin mahkemeye erişim hakkını fiilen sınırlayan bir niteliğe bürünmüştür. Anayasa Mahkemesi’nin E.2023/182, K.2024/203 sayılı kararı, bu sınırlamanın orantılılık, hukuki güvenlik, öngörülebilirlik ve eşitlik ilkeleri bakımından yarattığı yapısal sorunları isabetle tespit etmiş ve parasal sınırların “hükmün verildiği tarih” yerine “davanın açıldığı tarih” esas alınarak belirlenmesini zorunlu kılmıştır.
Bu karar, yalnızca bireysel hak ihlallerinin önüne geçmekle kalmamış; aynı zamanda yargılama sürecinin kendi iç dengesizliklerinin vatandaşa yüklenemeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. Nitekim 7550 sayılı Kanunla yapılan yeni düzenleme, AYM’nin norm denetiminde çizdiği çerçeve ile tam bir uyum içinde olup, kanun koyucunun mahkemeye erişim hakkını güçlendiren, öngörülebilirliği artıran ve uygulamada birliği sağlayan bir tutum benimsediğini göstermektedir.
Davanın açıldığı tarihteki parasal sınırın esas alınması, özellikle belirsiz alacak davaları, kısmi dava uygulamaları ve uzun süren yargılamalarda ortaya çıkan kanun yolu karmaşasını ortadan kaldırmış; avukatın müvekkiline gerçekçi bir öngörü sunabilmesinin zeminini yeniden kurmuştur. Bu bakımdan yeni düzenleme, hem hak arama hürriyetinin korunması hem de yargı sisteminin bütünlüğü açısından yerinde, ölçülü ve çağın ekonomik koşullarıyla uyumlu bir adım niteliğindedir.
Sonuç olarak, AYM kararı ve akabindeki yasal değişiklik; bireyin mahkemeye erişim hakkını güçlendiren, hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği öngörülebilirliği sağlayan ve yargılama süreçlerini taraflar yönünden daha dengeli kılan bütüncül bir dönüşümü beraberinde getirmiştir. Bundan sonrası için sorumluluk ise, hem uygulayıcıların hem de yasa koyucunun, bu anayasal çerçeveyi istikrarlı biçimde yaşatmasına ve yargısal hakların ihlal edilmesine yol açabilecek benzer düzenlemelerin önüne geçmesine bağlıdır.
Av. Mesut ÖZDEMİR






