Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde, kanunda öngörülen istisnalar haricinde, hakim, davalı ve davacı taraflardan birinin söylemediği vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatabilecek davranışlarda bulunamayacağı düzenlenmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, kural olarak hakimin kendiliğinden delil toplayamayacağı hususu kabul edilmiştir.

Davayı aydınlatma ödevi, Medeni usul hukukuna dayanan bir ilke olup hakimin bir yükümlülüğüdür. Hakimin bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi halinde tarafların hukuki dinlenilme haklarına aykırılık ortaya çıkacaktır. Bu düzenlemenin amacı, hakimin yargılamanın yürütülmesi esnasında tamamen pasif olmaması ve en doğru şekilde karar verebilmesini sağlamaktır.

Hakimin davayı aydınlatma ödevi, kural olarak taraflarca getirilme ilkesinin geçerli olduğu davalarda söz konusu olabilmektedir. Medeni usul ilkelerinden biri olan taraflarca getirilme ilkesi gereği, özel hukuk uyuşmazlıklarında kural olarak, tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin vakıaların ve bu vakıaları delillerinin bizzat taraflarca getirilmesi ve yargılamada ileri sürülmesi gerekir.  Fakat tarafların getirdiği dava malzemeleri bazı hallerde maddi gerçeklik açısından eksik, belirsiz veya çelişkili olabilir. Bu durumda hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu hallerde, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflardan açıklama yapmalarını isteyebilir. Bunun yanında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.31 gereğince taraflardan iddia ettikleri vakıalar hakkında delil getirmelerini isteyebilir.

Ayrıca kendiliğinden araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda hakim, tarafların ileri sürmediği vakıaları re’sen araştırarak bu vakıalara ait delillere kendiliğinden başvurabilir.

İlgili Yargıtay kararında “Hakimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenlemeyle doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar ‘açıklama yaptırabilir’ denilmişse de, bunun hakimin davayı aydınlatması için bir ödev olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü, davayı aydınlatma ödevi sayesinde hakim, iddia veya savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir.” diyerek durumu özetlemiştir.

Hakimin buradaki amacı belirsizlik ve çelişkinin giderilmesi olmalıdır ancak bu noktada belirsizlik giderilirken tarafların yeni vakıalar ileri sürmesi ve yeni tarafların davaya dahil olması yasaktır.

Hakimin aydınlatması gereken belirsizlik, vakıalara dayanabileceği gibi tarafların taleplerinden de kaynaklanmış olabilir. Tarafların talepleri belirsiz veya çelişkili olduğunda, hakim, taraflara tam olarak neyi talep ettiklerini sormak zorundadır.

HAKİMİN DAVAYI AYDINLATMA ÖDEVİNİN SINIRLARI

Hakim tarafların dilekçelerinde değindikleri hususları dikkate alarak taleplerine uygun karar vermek zorundadır. Hakim, kural olarak, tarafların taleplerinden fazlasına hükmedemeyecek ve talep edilenden başka bir şeye karar veremeyecektir. Burada tarafların taleplerinin dilekçelerinde açıkça ve çelişkili olmayacak şekilde belirtilmiş olması önemlidir. Çünkü taraflar dilekçelerinde yer alan taleplerini çelişkili bir şekilde beyan ettikleri taktirde hakimin doğru karar vermesi zorlaşmaktadır. Böyle bir durumda hakim, tarafların dilekçelerinde çelişkili olan taleplerini açıklattırabilir. Buradaki amaç hakimin talebe uygun karar verebilmesini sağlamaktır. Örnek olarak, şartları ve sonuçları farklı olan, kısmi dava ile belirsiz alacak davasından hangisinin açıldığı, davacının talep sonucunda belirli değilse, hakimin bu belirsizliği davayı aydınlatma ödevi gereğince gidermesi gerekmektedir. Fakat şartları oluşmadan açılan belirsiz alacak davasında hakim davacıya aydınlatma ödevi çerçevesinde talep sonucunu değiştirmesine izin veremez.

Hakimin aydınlatma ödevinin bulunması, örneğin, kısmi dava açılmışsa davacıya talebini artırma yönünde öneride bulunma veya faiz talebinde bulunmayan davacıya, faiz talebini artırması yönünde tavsiyede bulunma imkanı vermemektedir veya hakim yargılamada zamanaşımı def’inde bulunmayan davalıyı bu yönde beyanda bulunması gerektiği söyleyemez. Hakimin bu davranışlarda bulunması aydınlatma ödevinin kapsamı dışında kalmaktadır.

Diğer yandan hakim, taraflarca getirilmemiş olan vakıaları kendiliğinden araştıramaz ve delil toplayamaz. Bu nedenle hakim, davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde, dilekçelerinde gösterdikleri ancak sunmadıkları delillerin ve bu konudaki bilgilerin en geç ön incelemede sunulması veya verilecek iki haftalık kesin sürede sunulmamış olan delillerin gösterilmesini isteyemez. Çünkü Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da düzenlendiği üzere somutlaştırma yükünün sonucu olarak m.194’e göre tarafların dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatına yarayacağını belirtmeleri gerektiği vurgulanmıştır.

Bununla beraber Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.31 hükmüne göre hakim, ödevi gereğince tarafların delil göstermelerini isteyebilecektir. Hakimin delil gösterilmesini istediği vakıa çelişkili veya belirsiz olmalıdır. Örneğin, dilekçelerde beyan edilen vakıalarda ismi geçen bir kişinin mahkemede dinlenmesi, o vakıanın çözüme kavuşturulmasında önem arz edecekse hakim vakıada ismi geçen kişinin mahkemede tanık olarak dinlenmesini isteyebilir. Bu kişi tanık delilleri arasında gösterilmemiş olsa bile hakim bu kişileri aydınlatma ödevi çerçevesinde dinleyebilecektir. Bu noktada, yeni delillerin getirilmesi iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağına ayrılık teşkil etmez.

SINIRIN AŞILMASININ SONUÇLARI

Hakimin aydınlatma ödevinin sınırlarını aşması sonucunda hakimin reddi, hakimin verdiği hükmün bozulmasına ve hakimin hukuki sorumluluğuna gidilebilecektir.

Hakim, aydınlatma ödevini yerine getirirken belirtilen sınırlar çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Bu sınırların hizmet ettiği amaç, tarafların yargıya olan güveninin zedelenmesini önlemek ve hakimin tarafsızlığına zeval gelmesini engellemektir. Hakim, taraflardan birine öğüt verir gibi yol göstermesi halinde karşı taraf Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.36/1-a hükmüne dayanarak hakkimin reddini talep edebilir.

Diğer yandan, taraflarca dosyaya sunulmayan deliller veya vakıalar hakim tarafından incelemeye konu olmuş ise bu durumda da hükmün bozulması sonucu doğabilecektir. Örneğin yukarıda verdiğimiz örnek üzerinden hareket edecek olursak, hakimin dilekçelerde taraflarca bahsedilen vakıalarda ismi geçmeyen bir kişiyi tanık olarak dinlemesi halinde aydınlatma ödevinin sınırlarının aşılmış olduğu kabul edilebilecektir. Hakimin bu davranışı bozma sebebi teşkil edecektir.

Hakimin neden olduğu bu zararlardan dolayı, zarar gören taraf devlete tazminat davası açabilme hakkına sahiptir. Bu durumda, tazminat ödemek zorunda kalan devlet, sorumlu hakime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde ödenen tazminatı rücu edecektir.

Av. Begüm Gürel & Hukuk Fakültesi Öğrencisi Halime Örnek