Ağır ceza mahkemeleri bir başkan ve yeteri kadar üyeden oluşur ve bir başkan ve iki üye ile toplanır (5235 sy m. 9/3).
Ağır ceza mahkemeleri duruşmalarında başkan ve iki üye bulunur ve bu heyet hüküm verir. Duruşmayı başkan yönetir (CMK m. 203/1).
Ceza yargılamasında hüküm, yargıcın duruşmadan edindiği vicdani kanaate dayanır (CMK m. 217/1). Duruşma bittikten sonra, duruşmaya katılan yargıçlar, yalnızca kendilerinin olduğu müzakerede usulüne göre oylama yapar ve hüküm verirler (CMK m. 227-229).
Dünyanın modern tüm hukuk devletlerinde ceza yargılamalarında yargıç değişmez. Hükme, ancak ve ancak duruşmaya (tüm oturumlara) katılan yargıç katılabilir. Yargıcın değişmesi veya ölmesi gibi durumlarda duruşmaya baştan başlanır (bkz. Finlandiya ceza yargılamasına yasası Bölüm 6 madde 11, Japon ceza yargılama yasası m. 315, Rus ceza yargılama yasası m. 242, Alman ceza yargılama yasası m. 229). Jürili sistemlerde zaten duruşmada bulunmayan bir jürinin karara katılması söz konusu olamaz.
Bizim yargılama yasamızda da (m. 188/3), yedek yargıçlık öngörülmüştür. Buna göre, tek oturumda bitmeyecek bir duruşma karşısında yargıcın bir nedenle diğer oturumlara katılamaması halinde, hükme katılması için yedek yargıç bulunabilir.
Bu açıklamalar apaçık bir biçimde göstermektedir ki, hükme katılıp oy verecek bir yargıcın, mutlaka ama mutlaka duruşmanın başından sonuna kadar duruşmada bulunması gerekir.
Konumuza dönersek, duruşmada yalnızca fiziksel olarak bulunmak yeterli midir sorusunu sormak gerekir. Alman doktrininde bir görüşe göre, duruşmada yargıcın uyuması veya başka şeylerle ilgilenmesi halinde, mahkeme heyeti uygun şekilde oluşmamış kabul edilir[1].
Alman Yargıtayının önüne gelen bir olayda sanık müdafii, ağır ceza mahkemesi üyelerinden birisinin, duruşmanın bir bölümünde uyuduğunu ileri sürmüştür. Bu iddia, mahkeme başkanına sorulmuş ve kısmen doğrulanmıştır. Alman Yargıtayı, uyuyan yargıcın tanık ifadelerinin bir bölümünü takip etmemiş olması karşısında, mahkemenin yasaya uygun teşkil etmemiş olması nedeniyle bozma kararı vermiştir[2]. Bilindiği gibi bizim yasamızda da aynı gerekçe, mutlak bozma nedeni sayılmaktadır (m. 289/1-a).
Hem yargılamanın yapısı ve mantığı hem de yasal düzenlemeler karşısında şu çok açıktır ki; mahkeme üyelerinin duruşmada yalnızca bedenen/fiziksel değil, aklen/ruhen de bulunması gerekir. Yargıçlar, tanıkları dinlemeli, delillerle doğrudan yüzleşmelidir ki vicdani bir kanaat oluşturabilsinler. Aksi halde oluşan kanaat, vicdana dayanamaz.
O halde, uygulamada sıklıkla rastlandığı üzere, üyelerin bilgisayarda başka işlerle ilgilenmesi, telefonlarıyla ilgilenmeleri, duruşmadan kopuk olmaları gibi durumların, yasaya ve yargılamanın mantığına aykırı olduğu, bu durum nedeniyle mahkemenin yasaya uygun bir mahkeme sayılamayacağı ve verilen kararın bozulması gerektiği söylenmelidir.
Dolayısıyla, Sayın Sami Selçuk’un ülkemizdeki birçok ceza mahkemesi kararının geçersiz olduğu görüşüne[3] katılmamak mümkün değildir.
Av. İbrahim Burak ŞEN
-------------
[1] Friedric-Christian Schroeder/Torsten Verrel, Ceza Muhakemesi Hukuku, Çev. Salih Oktar, Ankara, Yetkin, 2019, s. 170.
[2] BGH, 20.10.1981 - 5 StR 564/81.
[3] https://t24.com.tr/yazarlar/sami-selcuk/hukukun-gozunde-kesinlikle-gecersiz-durusma-larin-insanlarimiza-yasattigi-cileler-x,46121 (Erişim Tarihi: 28.03.2025).