Anayasamızın 34. maddesi uyarınca herkes; önceden izin almaksızın, silahsız ve saldırısız yani barışçıl bir gösteri yürüyüşü veya toplantı yapma hakkına sahiptir. Ancak bu hak, ilgili maddede belirtilen özel nedenlerle sınırlanabilir.

Konu, 2911 sayılı yasayla düzenlenmiş, toplantı veya gösteri yürüyüşü yapılmasıyla ilgili usul ve esaslar, bildirim yapılması, bunların yasaklanması ve yasaya aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bu yasanın 32. maddesinde direnme suçu düzenlenmiş olup uygulamada sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bu yazımızda, söz konusu suçun unsurlarını, ispatını ve ve bu suçta tutuklama tedbiri uygulanıp uygulanamayacağını tartışacağız.

I. Suçun Unsurları

Bilindiği gibi suçun unsurları; maddi ve manevi unsur ile hukuka aykırılık unsurudur. Hukuka aykırılık unsuru, hukuka uygunluk nedenlerinin yokluğudur. Bu nedenle bir suçun asıl incelemesi, maddi ve manevi unsurlar kapsamında yapılır. Biz de yazımızda, suçun maddi ve manevi unsurunu ayrı ayrı ele alacağız.

A. Maddi Unsur

Suçun maddi unsuru; yasaya aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşlerine katılmak ve ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etmektir.

Suçun faili, yasaya aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan kişidir. Buna göre; öncelikle ortada bir toplantı veya gösteri yürüyüşü olması ve bu toplantı veya gösteri yürüyüşünün yasaya aykırı olması gerekir.

Hukuk düzeninde kavramlar, yasa tarafından tanımlanmışsa, artık tüm düzende o tanımlar esas alınır. İlk iki unsur yasada tanımlanmıştır. Bu tanımlar şu şekildedir:

Toplantı: Belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzelkişiler tarafından yasa çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer toplantılar.

- Gösteri yürüyüşü: Belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından yasa çerçevesinde düzenlenen yürüyüşler.

İkinci unsur, bu toplantı veya gösteri yürüyüşünün yasaya aykırı olmasıdır. Hangi toplantı veya yürüyüşlerin yasaya aykırı olacağı, aynı yasanın 23. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre aşağıdaki toplantı veya yürüyüşler yasaya aykırıdır:

- Yasanın 9 ve 10. maddelerinde, toplantı veya yürüyüş öncesi bildirimde bulunma koşulu ve usulleri düzenlenmiştir. Bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra yapılan eylemler, yasaya aykırıdır. Ancak, Anayasa Mahkemesi, spontane gelişen durumlar ve derhal tepki verilmesinin haklı olduğu olaylarla ilgili olarak bildirim verilmeden de barışçıl gösteri yapılabileceğini söylemektedir (Ali Orak ve İrfan Gül [1.B.], B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 46). Dolayısıyla, bildirimde bulunulmayan ve fakat toplumsal gelişmeler gereği derhal tepki verilen barışçıl gösteri ve yürüyüşlerin, suç normlarının dar yorumlanması gereği karşısında, yasaya aykırı sayılmaması gerekir.

- Ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez ve sair unsurlarla örterek toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve yasaların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak yapılan toplantı veya gösteri yürüyüşleri yasaya aykırıdır. Ancak bu koşulun varlığından bahsedebilmek için, toplantının veya yürüyüşün bu niteliği taşıması gerekir. Yoksa bir kısım kişiler bu madde koşullarını yerine getirdi diye barışçıl bir toplantı veya yürüyüş yasaya aykırı sayılmaz.

- Toplantı ve yürüyüşlere güneş doğmadan başlanamaz. Bunlar, yasaya aykırı olacaktır.

- Parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde, TBBM’ye bir kilometre uzaklık içerisindeki alanlardaki toplantı ve yürüyüşler, yasaya aykırıdır. Yine toplantı veya yürüyüş, bildirim verilen yer ve güzergahta olduğu müddetçe yasaya uygundur.

- Vali veya kaymakam; milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir (m. 17). Vali, bir il veya ilçedeki tüm toplantıları, yine yukarıdaki özel sınırlama sebeplerine dayanarak ve suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması halinde yasaklayabilir (m. 19). Bu karar gerekçeli olarak verilir ve mutat vasıtalarla ilan edilir. Bu karara rağmen yapılan toplantı ve yürüyüşler yasaya aykırıdır.

Ancak burada belirtilmesi gereken bir konu, verilen bu kararın hukuka uygun olması gerektiğidir. Bu karar, idari bir karardır ve idari yargıda iptal edilmediği sürece hukuka uygunluk karinesinden yararlanır. Ancak, bir ceza yargılamasında suçun unsurlarının gerçek anlamda oluşup oluşmadığının değerlendirilmesi zorunluluğu karşısında (maddi gerçeğin bulunması), verilen bu kararın hukuka uygun olup olmadığı da değerlendirilebilmelidir. Sırf idari yargıda dava açılmadı diye aslında hukuka aykırı bir karara karşı yapılan yürüyüş nedeniyle suçsuz bir kimseye ceza verilmesi kabul edilemez. 

- Yasanın 4. maddesinde bazı konular (örneğin spor müsabakaları nedeniyle toplanmalar), yasa kapsamı dışında bırakılmıştır. Ancak, kapsam dışı bırakılan bu konuların dışına çıkılması durumunda yasaya aykırı toplantı veya yürüyüş söz konusu olacaktır.

- Yasalarda suç olarak tanımlanan bir amaç için yapılan toplantı veya yürüyüşler yasaya aykırıdır.

- Bildirimde belirtilen amaçların dışına çıkılarak yapılan toplantı veya yürüyüşler yasaya aykırıdır.

Görüleceği gibi, yasaya aykırı toplantı veya yürüyüşler oldukça fazla şekilde sayılmıştır. Bunun özgürlükçü hukuk düzeni ile bağdaşıp bağdaşmadığı ayrı bir tartışma konusudur. Burada belirtilmesi gereken husus, yasada belirtilmeyen hallerin suçun unsuru olamayacağıdır. Yani yasaya aykırı toplantı veya yürüyüş, ancak yasada belirtilen hallerde söz konusu olabilir.

Burada en önemli iki husus, bildirim yapılmaması ve toplantı veya yürüyüşlerin yasaklanmasıdır. Yukarıda bahsettiğimiz hususları önemi nedeniyle tekrar ifade etmek gerekir.

Toplantı veya gösteri yürüyüşü düzenlemek ve katılmak, demokratik bir hukuk devletinin en temel haklarındandır. Bir hakkın amacına uygun kullanılması, suç olarak kabul edilemez. Haklar geniş, sınırlamalar ise dar yorumlanır. Buna göre; Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda atıf yaptığımız kararında da dile getirildiği üzere, bildirim verilmesi, toplantı veya yürüyüşten idarenin haberinin olması ve bunun güvenliğini sağlamak ve hakkın kullanılmasını temin etmek amacıyla yasada yer almaktadır. Bu amaca aykırı olarak her bildirimde bulunulmayan toplantı ve yürüyüşü yasaya aykırı kabul etmemek gerekir. Derhal tepki verilmesi gereken hallerde gerçekleştirilen barışçıl toplantı veya yürüyüşler, bildirim verilmese de hukuka uygundur. Dolayısıyla, suç oluşmaz.

Diğer önemli husus ise toplantı veya yürüyüşün yasaklanmasıdır. Koşulları oluşmadığı halde yasaklama kararı verilmesi, Anayasal bir hakkın ihlalidir. Buna rağmen gerçekleştirilen toplantı veya yürüyüşlerin yasaya aykırılığından bahsetmek, hukuk kurallarının muhatabı olan yurttaşlara, temel hakkının ihlal edilmesine razı gelmesi gerektiğini, aksi halde suç işleyeceğini söylemektir. Böyle bir düşünce, ilk bakışta mantığa aykırıdır. Dolayısıyla, maddi gerçeğe ulaşma amacı taşıyan bir ceza yargılamasında, yasaklama kararının hukuka aykırı olup olmadığı denetlenmelidir. Ancak, yasaklama kararı hakkında bir idare mahkemesi kararı varsa, ceza mahkemesi bu kararı dikkate almalıdır.

İşte fail, yasaya aykırı olan bu toplantı veya gösteri yürüyüşüne katılan kişidir. Eylem ise, kolluk kuvvetlerinin ihtarına ve zor kullanmasına rağmen dağılmamakta ısrar etmektir.

Hemen belirtelim ki, tek başına yasa dışı bir toplantı veya yürüyüşe katılmak suç değildir. Yasanın 28/1. maddesinde, yasaya aykırı toplantı veya yürüyüşü düzenlemek, yönetmek veya bunların hareketlerine katılmak suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, yalnızca yürüyüşe katılmak suç değildir.

Yargıtay da salt yürüyüşe katılma eyleminin, yasaya aykırı olarak yapılan gösteriyi düzenleme, yönetme veya düzenleyen ve yöneten kişilerin eylemlerine iştirak etme kapsamında olmayacağını ifade etmektedir (Yargıtay 3. Ceza Dairesi, T. 13.5.2024, E. 2022/13692, K. 2024/6678.).

Yukarıda da söylendiği gibi, bu suçun oluşması için failin, kolluk kuvvetlerinin ihtarına ve zor kullanmasına rağmen dağılmamakta ısrar etmesi gerekir. Bu kapsamda;

- Öncelikle kolluk, topluluğu dağılması yönünde ihtar yapmalıdır.

- Bu ihtar, failin duyabileceği şekilde yapılmalıdır.

- İhtar sonrası dağılmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini anlamak için makul süre geçmelidir.

- Makul süreye rağmen topluluk dağılmadığı için kolluk, zor kullanma aşamasına geçmelidir.

- Zor kullanmaya rağmen topluluk dağılmamalıdır. Fail, dağılmama yönünde ısrarlı davranışlarda bulunmalıdır.

Bu unsurları sırasıyla incelersek; öncelikle ortada bir ihtar ve zor kullanma bulunmalıdır. Polis, toplanan veya yürüyüşe katılan kişilerin duyabileceği şekilde, dağılma ve yoksa zor kullanılacağı ihtarında bulunur. Buna rağmen topluluk dağılmazsa zor kullanılır.

Zor kullanma kavramı; 2559 sayılı yasada (PVSK m. 16) düzenlenmiştir. Buna göre polis, orantılı bir şekilde müdahale etmekle yükümlü olup topluluğun dağılması için kademeli güç kullanmalıdır. Bu kapsamda polis; bedeni güç, cop, basınçlı su ve/veya biber gazı kullanabilir.

Polisin dağılma ihtarı ve zor kullanması arasında, topluluğun dağılıp dağılmayacağını anlamak için makul bir süre geçmiş olmalıdır. Yargıtay da bu görüştedir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu T. 20.12.2022, E. 2018/16-508, K. 2022/813.).

Suçun oluşması için polis ilk önce ihtarda bulunmuş, makul süreye rağmen topluluk dağılmamış ve bunun üzerine zor kullanılmış olmalıdır. Tüm bunlara rağmen fail, dağılmamakta ısrar ederse, suç oluşur.

Israr, direnmek anlamına gelir ki yasa maddesinin başlığı da budur. Bu kavram, doğası itibariyle bir süreklilik barındırır. Yani zor kullanılmış olmasına rağmen fail, dağılmamakta direnmeli, polisin zor kullanmadaki kademelerini artırmaya zorlamalıdır. Zor kullanmayla beraber dağılma gerçekleşmişse bu suç oluşmaz.

Ne zaman ısrar unsurunun gerçekleştiği her somut olaya göre belirlenmelidir. Ancak, her zor kullanmaya karşı eyleme devam etmeyi, bu madde kapsamında değerlendirmek mümkün değildir.

Yargıtay’ın önüne gelen bir kısım olaylardan örnek vermek gerekirse:

- Katılanların dağılmalarına süre tanınmadan su sıkılmak suretiyle dağıtılması ve tekrar toplanmaması karşısında suçun oluştuğundan bahsedilemez (Yargıtay 3. Ceza Dairesi T. 6.5.2024, E. 2023/15752, K. 2024/6221.).

- İhtarın yapılması, makul süre de tanınması ve daha sonra zor kullanılmış olması karşısında grubun dağıldığı ve dağılan grup içerisinden sanığın yakalandığı olayla dağılmama yönünde ısrar koşulu gerçekleşmiş sayılmaz (Yargıtay Ceza Genel Kurulu T. 13.12.2023, E. 2020/16-3, K. 2023/655.).

- İhtarın yapılması, makul süre verilmesi, zor kullanılması sonrasında katılanların dağılmaması, suçun unsurudur. Grubun dağılması veya grubun dağılmamasına rağmen sanığın bu grupta yer almaması ve bizzat kendisi dağılmamakta ısrar etmemesi karşısında suçun oluştuğundan bahsedilemez (Yargıtay Ceza Genel Kurulu T. 20.12.2022, E. 2018/16-508, K. 2022/813.).

B. Manevi Unsur

Suçun manevi unsuru genel kasıttır. Bilindiği gibi kasıt, suçun yasal tanımındaki unsurların tamamını kapsamalıdır.

Buna göre fail; yasaya aykırı olarak teşekkül eden bir toplantı veya yürüyüşe katıldığını bilmelidir. Kural olarak ceza yasalarını bilmemek mazeret sayılmaz. Ancak, suçun yasal tanımında failde hukuka aykırılık bilinci aranmışsa, artık kasıt bunu da kapsamalıdır. Dolayısıyla fail, toplantı veya yürüyüşün, yasaya aykırı olduğunu bilmelidir.

Kasıt, dışa yansıyan hareketlerden belirlenir. Buna göre, failin toplantı veya yürüyüşteki davranışları ve söylemleri ile somut olay bir bütün olarak değerlendirilecek ve failin iç dünyası hakkında belirleme yapılacaktır.

Diğer yandan fail, polisin ihtarından haberdar olmalı ve topluluğun dağılması için zor kullanıldığını da bilmelidir.

II. İspat ve Deliller

Suçun ispat bağlamında, mahkûmiyet kararı verilebilmesi için suçun unsurlarının delillendirilmesi gerekir. Dolayısıyla, yasaya aykırı bir toplantı veya gösteri yürüyüşü bulunduğu, failin bu toplantı veya yürüyüşe katıldığı, kolluğun ihtarda bulunduğu, makul süre geçtiği, bunun üzerine zor kullanıldığı ve dağılmamakta ısrar edildiği delillendirilmelidir.

Bu suçun yargılamasında en önemli deliller; olay tutanakları ve kamera görüntüleridir. Kamu görevlisi olan kolluğun düzenlediği tutanaklar, resmî belge olması itibariyle güvenilir olarak algılansa da kanımızca, iddia makamının yardımcısı konumunda olan kolluğun kendi beyanı niteliğindeki bir tutanak, suçun ispatında da nazara alınabilirse de mahkûmiyet kararı verilmesinde belirleyici delil olmamalıdır. Aksi halde, iddia makamı iddiasını dolaylı olarak kendi beyanıyla ispatlamış olacaktır.  

Kolluk tutanağının sanık tarafından inkâr edilmesi halinde, tutanak tutan kişilerin tanık olarak duruşmada dinlenmesi gerekir.

Toplantıların veya yürüyüşlerin genelde meydanlarda olması nedeniyle görüntüler elde edilmektedir. Bu görüntüler incelenmeli, inkâr halinde görüntülerdeki kişinin sanık olup olmadığı hakkında bilirkişi raporu hazırlanmalıdır.

III. Bu Suçta Tutuklama Kararı Verilebilir mi?

Bilindiği gibi, bir kimsenin tutuklanması için, o insanın suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe olması, bir tutuklama nedeninin mevcut olması (kaçma veya delil karartma şüphesi), tutuklamanın ölçülü olması ve adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalması gerekir.

Katalog suçlarda tutuklama nedeni varsayılabilir. 2911 sayılı yasanın 33. maddesinde, Toplantı ve yürüyüşe silahlı katılma suçu düzenlenmiş olup bu suç CMK m. 100 kapsamında sayılmıştır. Ancak, inceleme konumuz direnme suçu, katalog suçlardan değildir.

Bir olayda kuvvetli suç şüphesi bulunup bulunmadığı, şüphelinin kaçma olasılığı ve/veya delil karartma şüphesi, olaysal olarak değerlendirilecektir. Bu nedenle bizim burada ele almak istediğimiz husus, ölçülülüktür.

Direnme suçunun cezası ise 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezasıdır. Suçun üst sınırı 2 yılı geçtiğinden tutuklama yasağı bulunmamaktadır.

Yargılamada, özel bir durum olmadıkça (teşdit nedeni) cezalar alt sınırdan verilmektedir. O halde bu suçlarda, özel durumlar olsa yani teşdit nedenleri uygulansa dahi, makul düzeyin üzerinde bir ceza 2 yıl hapis cezası olabilir.

2 yıl hapis cezasının infazı, ölçülülük açısından ele alınmak zorundadır. Bu yazının kaleme alınma tarihi itibariyle bu suçlarda koşullu salıverilme oranı 1/2'dir ve ayrıca koşullu salıverilmeye 1 yıl kala, kişi denetimli serbestlikten yararlanır. O halde, 2 yıllık bir suçun infazında, kuruma girilmez (yatarı yoktur).

O halde soru şudur: Yatarı olmayan bir suçtan kişi tutuklanabilir mi? Tutuklama bir tedbirdir ve gerekirse yatarı olmayan bir suçta da tedbir almak gerekebilir. Ancak bu tedbir, ölçülü olmayacaktır. Bu hallerde, normalde özgürlüğü sınırlanmayacak bir kişinin özgürlüğü sınırlanmış ve aslında tedbir değil ceza verilmiş olacaktır.

Av. İbrahim Burak ŞEN