İşbu yazımızda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda gösterilen vasıtalarla hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen deliller doğrultusunda suç için yeterli şüpheye ulaşılması sonucunda, savcılık makamı tarafından CMK m.170 uyarınca düzenlenen iddianamenin kabulü kararı sonrasında kovuşturma evresine geçilmesi ve CMK m.191/3-b’de[1] belirtilen iddianame yerine geçen belgenin kabulüne dair karar verilmesi gerekip gerekmediği hususu değerlendirilecektir.

1. İddianamenin Kabulü

Türk ceza yargılamasında; muhakeme iş ve işlemleri, bir suçun işlendiği izlenimini veren bir halin savcılık makamı tarafından öğrenilmesi ile başlamakta olup, Cumhuriyet savcısı tarafından CMK m.160 uyarınca işin esası araştırılmakta, gerekli araştırma ve incelemeler sonucunda, elde edilen hukuka uygun deliller suçun işlendiği izlenimini veren yeterli şüphe seviyesine ulaşılması halinde de kamu davasının esasını ve yol haritasını teşkil eden iddianame düzenlenmektedir.

Şikayet, ihbar üzerine veya re’sen harekete geçerek soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, tüm delilleri topladıktan sonra, CMK m.170 uyarınca, suçun işlendiğine dair yeterli şüpheye ulaştığında iddianame düzenleyerek, kamu davasının açılması bakımından görevini yerine getirmelidir. İddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi ile kovuşturma aşaması başlayacaktır[2].

Kovuşturma aşamasına geçilmesi ile birlikte, mahkeme huzurunda ortaya koyulan iddia ve delillere karşı sanığın, yargılamaya konu fiili işlemediğine dair savunma yapması gerekmektedir. Sanığın savunmasında esas alacağı hususlar; iddianamede belirtilen fiiller ve deliller olup, iddianame “suçlama/itham belgesi” olarak da tanımlanmaktadır.

CMK m.170’e göre iddianamede; şüphelinin kimliği, müdafii, maktul, mağdur veya suçtan zarar görenin kimliği, mağdurun veya suçtan zarar görenin vekili veya kanuni temsilcisi, açıklanmasında sakınca bulunmaması halinde ihbarda bulunan kişinin kimliği, şikayette bulunan kişinin kimliği, şikayetin yapıldığı tarih, yüklenen suç ve uygulanması gereken kanun maddeleri, yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, suçun delilleri, şüphelinin tutuklu olup olmadığı, tutuklanmışsa, gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların süreleri yer almalıdır[3].

Bu şekli şartların yanında; iddianamede sanık bakımından önemli ve esasa ilişkin unsur olarak, yüklenen suçu oluşturan olaylar mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır, bu suretle hakkında iddianame düzenlenen sanık, hangi fiili sebebiyle yargılanacağını ve bu fiillerin hukuki karşılığının ne olduğunu anlamaktadır. Buna ek olarak; Cumhuriyet savcısı iddianamede, şüphelinin yalnızca aleyhine olan hususları değil, lehine olan hususlara da yer vermelidir.

Bu doğrultuda; Türk ceza yargılamasında, savcılık makamı tarafından hazırlanan iddianame, yargılama sürecinde mahkemece izlenilmesi gereken bir “yol haritası” niteliğinde olup, CMK m.225[4] uyarınca mahkeme; yalnızca iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında hüküm kurabilmekte ve ancak fiilin hukuki nitelendirmesinde serbest bulunmaktadır[5].

İddianamenin düzenlenmesi sonrasında mahkeme, iddianameyi değerlendirecek ve iadesi veya kabulü yönünde bir sonuca varacaktır. Ceza muhakemesi; temelde soruşturma ve kovuşturma olmak üzere iki evreden oluşmakta olup, görevli ve yetkili mahkemenin iddianameyi değerlendirdiği evreye üçüncü bir evre niteliğinde “ara muhakeme evresi” de denilmektedir. Belirtmeliyiz ki; kural olarak görevli ve yetkili mahkeme CMK m.170’e aykırı olarak düzenlenen bir iddianame tespit etmesi halinde, CMK m.174/1-a hükmü gereğince düzenlenen iddianameyi Cumhuriyet Başsavcılığına iade etmelidir.

İddianamenin kabulü kararı ile birlikte, CMK m.175/1 uyarınca soruşturma evresi tamamlanmış ve kamu davası açılarak kovuşturma evresine geçilmektedir. CMK m.2/1-f’deki tanımda ve m.175’deki ifadede, kovuşturma evresinin başlayabilmesi için mahkemenin bir iddianamenin kabulü  kararı vermesi gerekmektedir.

İddianamenin kabulü kararı sonrasında; kovuşturma evresinin ilk aşaması olan duruşma hazırlığı da mahkeme tarafından başlamakta, uygulamada “tensip zaptı” veya “tensip tutanağı” olarak adlandırılan ve duruşma gününün tayin edilmesi ile birlikte, duruşmada hazır bulunması gereken kişiler çağrılmasına ve bu aşamada yapılması gereken diğer işlemlere (örneğin tanık dinlenmesi, keşif yapılması, bilirkişiye başvurulması vb.) ilişkin karar verilmektedir.

2. İddianame Yerine Geçen Belgeler

Türk ceza yargılamasında genel kural; savcılık makamı tarafından yürütülen soruşturmanın sonucunda düzenlenen iddianamenin, ilgili mahkeme tarafından kabul edilmesi üzerine kovuşturma aşamasına geçilmekte olup, kamu davasının dayanağının esas olarak iddianame olduğu kabul edilmiştir. Buna karşılık; CMK m.191/3-b’de iddianame yerine geçen belgenin, savcılık makamı dışında soruşturmacılar tarafından düzenlenen ve ilgili yargı merciine gönderilmesi ile doğrudan kamu davası açılabileceği öngörülmüştür.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 25.05.2015 tarihli, 2013/14130 E. ve 2015/29746 K. sayılı kararında; iddianame, “kişinin suçlandığı resmi belge” olarak tanımlanmakta olup, iddianame yerine geçen belge ise, doktrinde “kamu davası açılmasına imkan veren ve savcı dışındaki makamların düzenlediği belge” olarak tanımlanmaktadır. İddianame yerine geçen belgeler; yetkili makamca yürütülen soruşturma sonrasında düzenlenmekte ve ardından ilgili yargılama makamına tevdi edilerek doğrudan kamu davasını başlatmaktadır[6].

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.02.2007 tarihli, 2007/17.HD-16 E. ve 2007/28 K. sayılı kararında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının CMK m.308 uyarınca, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.01.2007 gün ve 60772 sayı ile; ‘Borçlunun alacaklısını zarara sokmak kastiyle mevcudunu eksiltme suçu, İİY’nin 331. maddesinin 5. fıkrası uyarınca şikayete tabi ise de, anılan suç alacaklının şikayeti üzerine Cumhuriyet savcısınca soruşturularak, iddianame ile açılacak davada kovuşturmaya CMY’nin genel hükümlerine göre yapılacaktır. Bu itibarla, kovuşturmaya yer olmadığı kararına yönelik itirazın Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca kabulüne karar verilmesi yasaya uygun olup, yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine kabulüne karar verilmesi yasaya aykırılık oluşturacaktır.’ gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Dairenin yasa yararına bozma isteminin kabulüne ilişkin kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.” gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurduğu,

Ancak bu itirazın Genel Kurul tarafından; 1- İcra İflas Yasasında yer alan şikayete tabi kılınan suçlar dolayısıyla ve bu kapsamda anılan Yasanın 331. maddesinde düzenlenmiş bulunup da, kovuşturmasının şikayete tabi olduğu yönünde kuşku bulunmayan alacaklısını zarara sokmak kastiyle mevcudunu eksiltmek suçundan, yapılan şikayet İİY’nin 347. maddede belirtilen süreler içinde, aynı Yasanın 348 ve 349. maddeleri uyarınca yetkili İcra Mahkemesine yapılmalıdır. 2- Bu suçlarla ilgili dava açma yöntemi, İİY’nin 349. maddesinde açıkça belirtilmiş bulunduğundan, şikayet Yasanın 346. maddesi uyarınca yetkili kılınan İcra Ceza Mahkemesine yapılmalı ve bu suçlarla ilgili soruşturmalarda 5271 sayılı Yasa hükümleri değil, IIY hükümleri uygulanmalıdır. 3- Şikayete tabi olduğu belirtilen bu suçlarla ilgili olarak, şikayetin doğrudan İcra Ceza Mahkemesine yapılması gerektiğinden, 5271 sayılı Yasanın 170. maddesi uyarınca iddianame düzenlenmesine gerek bulunmadığı gibi, anılan Yasanın 170 ve devamı madde hükümlerinin de bu suçlar yönünden uygulanmasına olanak bulunmamaktadır.”

Gerekçesiyle reddedildiği görülmektedir.

Esasında; iddianame yerine geçen belge ile kamu davası açılması, savcılık makamınca iddianame düzenlenmesinin istisnasını oluşturmakta olup, bu hususa ilişkin iddianame yerine geçen belge ile kamu davasının açılmasının istisnai olduğu, genel kural olarak, savcılık makamı tarafından düzenlenen iddianame ile kamu davası açılarak kovuşturma evresine geçileceği ifade edilmektedir.

Nitekim; hukuki niteliği itibariyle bir suçlama belgesi olan iddianame yerine geçen belgeler, iddianameden farklı olarak birtakım özelliklere sahiptir. Bir belgenin iddianame yerine geçen bir belge olarak kabul edilebilmesinde; ilk olarak yargı makamı tarafından kabulüne dair bir karar verilemeden doğrudan kamu davasını açabilmesi, savcılık makamınca düzenlenen bir iddianamenin bulunmaması ve son olarak savcılık makamı dışında yürütülen bir soruşturma sonucunda suçun işlendiği yönünde yeterli şüphenin yetkili makama ait soruşturmacılar tarafından ortaya koyulması gerekmektedir[7].

Belirtmeliyiz ki; iddianame yerine geçen belgelere ilişkin düzenlemeler kanun koyucu tarafından oldukça dağınık ve karmaşık olarak düzenlenmiş olup, suçlama belgesi olan bu belgeler, hem Anayasa ve hem de özel statüdeki bazı kanuni düzenlemelerle bazı kişilerin işlemiş olduğu özel nitelikteki bazı suçların soruşturmasını yürütmek, soruşturma sonunda suç işlendiği yönünde yeterli şüphe bulunduğu kanısına varılması halinde, elde edilen delillerin CMK m.225’e uygun olarak isnat edilen suçun iddianame sistemine uygun şekilde yetkili makam tarafından yargılama makamının önüne taşımaktadır.

İddianame yerine geçen belgelere ilişkin belgeler incelendiğinde;

- Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanı Yardımcılarının, Bakanların, TBMM Başkanın, Genel Kurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanlarının, Anayasa Mahkemesi üyelerinin ve Sayıştay Başkanı, Daire Başkanları ile üyelerinin görevleri sebebiyle işlediği suçlara ilişkin Anayasa Mahkemesi’nde yargılanmaları hususunda düzenlenen Yüce Divan’a sevk belgesi,

- 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu m.53/c uyarınca; Yükseköğretim Kurulu ve Üniversitelerarası Kurulu başkanları ve üyeleri, genel sekreterleri, Devlet ve vakıf yükseköğretim kurumları rektörleri, rektör yardımcıları, üniversite, fakülte, enstitü ve yüksekokul yönetim kurulu üyeleri, fakülte dekanları ve dekan yardımcıları, enstitü ve yüksekokul müdürleri ve yardımcıları ile genel sekreterlerinin görevleri dolayısıyla ya da görevlerini yaptıkları sırada işledikleri ileri sürülen suçlara ilişkin yürütülen soruşturma sonrasında düzenlenen lüzumu muhakeme kararı,

- Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili, Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri, Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı ve üyeleri, hakimler ve savcılar, Hakimler ve Savcılar Kurulu üyeleri, avukatlar ile noterler hakkında görevlerinden doğan ve görevleri sırasında işlemiş oldukları suçlardan dolayı son soruşturma kararı,

- 6132 sayılı At Yarışları Hakkında Kanun m.7/1’de[8] belirtilen fiilleri işleyen kişiler hakkında düzenlenen tutanak ile Karayolları Trafik Kanunu m.114’de düzenlenen trafik suçlarına ilişkin suç tutanağı,

- İcra İflas Kanunu m.334 ila m.345’de düzenlenen ve icraya veya iflasa ilişkin yaptırım gerektiren fiil ve işlemlere ilişkin icra ceza mahkemelerine verilen şikayet dilekçesi,

- Savcılık makamı tarafından düzenlenen iddianamenin; görevli olduğunu düşündüğü mahkemeye sunması sonrasında, görevli olmadığını düşünen mahkeme tarafından verilen görevsizlik kararı,

Kanun koyucu tarafından iddianame yerine geçen belgeler olarak kabul edilmiş olup, sözkonusu belgenin yetkili makam tarafından düzenlenerek yargı makamına intikal ettirilmesi ile soruşturma evresi sona ermekte ve kovuşturma evresi başlamaktadır.

Uygulamada bazı belgeler, iddianame yerine geçen belgelerle karıştırılmaktadır. Örneğin; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu m.367/2 uyarınca vergi kaçakçılığı suçlarına ilişkin ilgili vergi dairesi tarafından düzenlenen mütalaa, soruşturma safhasında hakim kararını gerektiren muhakeme işlemlerine ilişkin “tali ceza davasını açan müzekkere”, 5235 sayılı Kanun m.21/2 uyarınca, ağır ceza mahkemesi bulunmayan adliyelerde, ağır ceza mahkemesinde görülmesi gereken suçlara ilişkin ilgili yer düzenlenen “düşünce yazısı”, 6706 sayılı Kanun uyarınca yabancı bir ülkede savcılık makamınca suç işlediği iddia olunan veya mahkum edilen yabancının iade talebine karşılık ilgili savcılık makamı tarafından iade talebine ilişkin karar verilmesi için ağır ceza mahkemesine sunulan “iade talepnamesi”, 6831 sayılı Orman Kanunu m.79/1 uyarınca orman memurları tarafından düzenlenen “suç tutanağı”, CMK m.311 uyarınca yargılamanın yenilenmesi kararı ve CMK m.250’de düzenlenen seri muhakeme usulünde düzenlenen “talepname” olarak sayılabilmektedir.

Bu belgeler; iddianame yerine geçen belgelerle karıştırılmakla birlikte, iddianame olmaksızın soruşturmanın sonuçlanmasına ve doğrudan kamu davası başlatma gücünü haiz olmamaları sebebiyle iddianame yerine geçen belgeler olarak sayılmamaktadır.

Bu doğrultuda; bir suçlama belgesi vasfını haiz olan iddianame yerine geçen belgeler, genel soruşturma kurallarından farklı olarak, savcılık makamı tarafından yürütülen bir soruşturma olmaksızın, yetkili mercii tarafından yürütülen bir soruşturma sonucunda suçun işlendiği yönünde yeterli şüphenin elde edilmesi ile düzenlenen sanığı suçlayıcı belgenin yargılama makama gönderilmesi sonucunda, doğrudan kovuşturma aşamasını başlatan belgelerdir.

3. İddianame Yerine Geçen Belgenin Yargı Mercii Tarafından Kabulü

Bir önceki başlıkta; iddianame yerine geçen belgelere ilişkin genel açıklamalara yer verilmiş olup, sözkonusu belgelerin yetkili makamlar tarafından düzenlenmesi sonrasında mahkemeye gönderilerek doğrudan kovuşturma aşamasına geçildiğini ve Ceza Muhakemesi Hukukunda bir istisnai nitelik taşıdığını ifade etmiştik.

Ceza Yargılamasında genel kural; CMK m.170 uyarınca, savcılık makamı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda, gerekli araştırma ve incelemelerle elde edilen hukuka uygun delillerle suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe seviyesine ulaşması durumunda iddianame düzenlenmesi ve yargılama makamı tarafından iddianamenin de CMK m.174 uyarınca iadesinin gündeme gelmemesi halinde kabul edilerek kovuşturma aşamasına geçilmesini kabul etmektedir. Bu doğrultuda; Ceza Muhakemesi Hukukunda kamu davasının açılması, sanığı suçlayıcı belge olan iddianamenin savcılık makamı tarafından etkin bir soruşturmanın yürütülerek yeterli şüphenin CMK m.170’de belirtilen şartların ortaya koyularak açılabileceğini ifade etmektedir.

Nitekim; iddianame yerine geçen belgelerin yargılama makamına intikali ile doğrudan kovuşturma aşamasına geçilmesi, her ne kadar bir istisna olarak kabul edilse de, sanığı suçlayıcı belge olan iddianame yerine geçen belge ile doğrudan kamu davası açılması sebebiyle, sanığın bu belgenin içeriği hakkında yeterli bilgiye sahip olmaması, bu belgelerin düzenlenmesinde hukuk olan kimselerin soruşturma makamı olarak bulunmaması ve bu kişiler tarafından da etkin bir soruşturmanın yürütülmemesi gibi hususlar gözönüne alındığında, adil/dürüst yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesine aykırı olacak şekilde bazı sıkıntılar ortaya çıkabilmektedir.

İddianame yerine geçen belgelerin yetkili makam tarafından düzenlenmesi sonrasında ilgili yargı merciine tevdii edilmesi ve sanık hakkında doğrudan kamu davasını açmasının doğru olmadığını belirtmek isteriz. Savcılık makamı dışında hukukçu bir kimliğe sahip olmayan makam tarafından, etkin bir soruşturma yürütülmeden soruşturma safahatının sonunda düzenlenip yargı makamına intikal ettirilerek, ara muhakeme evresi bulunmadan, yani ilgili yargılama makamı tarafından bir kabul kararına gerek olmaksızın doğrudan kamu davası açılması doğru değildir.

Ceza Muhakemesi Kanunu sistematiği; savcılık makamı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda, gerekli araştırma ve incelemelerle elde edilen hukuka uygun delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe seviyesine ulaşması halinde iddianame düzenlenmesidir. Savcılık makamı tarafından düzenlenen iddianame; CMK m.170’de belirtilen hususlar ile sanık bakımından yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanmaması, iddia ile delil arasında irtibat kurulmaması halinde CMK m.174 uyarınca iade edilmektedir. Savcılık makamı tarafından düzenlenen iddianame; doğrudan kovuşturma aşamasına geçilmesini sağlamamakta ve ilgili mahkemece iddianamenin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesini öngörmektedir.

Bu doğrultuda; savcılık makamı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda düzenlenen iddianamenin ilgili mahkemece değerlendirilmesi kanun koyucu tarafından öngörülmekte iken, savcı dışındaki soruşturmacılar tarafından düzenlenen iddianame yerine geçen belgelerin, herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmadan ve ilgili yargılama makamınca bir kabule dair karar verilmeksizin doğrudan intikali ile kamu davasını açma kabiliyetini haiz olması, “etkin soruşturmanın yürütülmesi” ilkesini ve lekelenmeme hakkını açıkça ihlal etmektedir.

Belirtmeliyiz ki; iddianame yerine geçen belgelerin, üst düzey kamu yöneticileri ve kamu görevlileri hakkında soruşturma yürütülmesi, görevsizlik kararı, trafik ve at yarışlarında düzenlenen suç tutanağı ve icra ceza mahkemelerine yapılan şikayet gibi özel ve istisnai nitelik taşıyan belgeler olduğu tartışmasızdır. Ancak; sanığı suçlayıcı belge olan iddianame yerine geçen belgenin, savcılık makamı tarafından yürütülen bir soruşturma olmaksızın, hukuki bilgisi bulunmayan yetkili makam tarafından suçun işlendiği yönünde yeterli şüphenin elde edilmesi ile düzenlenen ve iddianamenin taşıması gereken unsurları barındırmayan belgelerle doğrudan kamu davası açılması ve bir ara muhakeme evresine sahip olmadan, yani iddianame yerine geçen belgenin hukuka uygun olup olmadığının değerlendirilmesine imkan tanınmaması doğru değildir.

Bununla beraber; Ceza Muhakemesi Kanunu’nda iddianame yerine geçen belgelere ilişkin sadece m.191/3-b’de düzenlemeye yer verilmesi, bu madde dışında herhangi bir yerde düzenleme bulunmaması sebebiyle kanun koyucu tarafından bu konuda yeni düzenleme yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Örneğin; CMK m.170’de iddianameye ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup, iddianame yerine geçen belgelere ilişkin de benzer bir düzenleme yapılmasını, iddianame yerine geçen belgelerin mütalaa, fezleke veya düşünce yazısı gibi savcılık makamına tevdi edilerek, savcılık makamı tarafından etkin bir soruşturma yapılmasının öncelenmesini, kovuşturmanın yol haritası olacak iddianame veya bunun yerine geçen belge bakımından kanunda aranan asgari unsurların karşılanması gerektiğinin düzenlenip, yine bu iddianame veya yerine geçen belgenin ara muhakeme aşaması şeklinde ilgili yargı mercii tarafından değerlendirilmesinin sağlanması gerektiğini ifade etmek isteriz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Muhammed Enes Efe

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------

[1] Ceza Muhakemesi Kanunu m.191/3-b; “İddianame veya iddianame yerine geçen belgede yer alan suçlamanın dayanağını oluşturan eylemler ve deliller ile suçlamanın hukuki nitelendirmesi anlatılır”.

[2] Nur Centel/Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınevi, 21. Baskı, İstanbul, 2022, s.478.

[3] Ersan Şen/Mehmet Vedat Ervan, “Kovuşturmanın Yol Haritası İddianame”, Yorumluyorum 23, s.335 - 345, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2021, s.339.

[4] Ceza Muhakemesi Kanunu m.225; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir”

[5] Cumhur Şahin/Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku -I-, 11. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2020, s.111.

[6] Burak Taş, İddianame Yerine Geçen Belge, Yetkin Basımevi, Ankara, 2024, s.27

[7] Burak Taş, a.g.e. s.41. 

[8] At Yarışları Hakkında Kanun Madde 7/1: Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak her şekil ve surette müşterek bahisler veya yarış piyangosu tertip ve tanzim edenler ve bunlara ait her türlü evrakı matbaa, teksir, daktilo, fotokopi ve sair suretlerde düzenleyenler ve düzenletenler, satanlar, dağıtanlar, sattıranlar veya dağıttıranlar, üç aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. Bu suçun bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde ayrıca tüzel kişilere özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.