Türk Ceza Yargılaması Hukuku’nda, kovuşturma aşamasında “re’sen araştırma” ilkesi, yani mahkemenin delil toplaması usulü kabul edilmemiştir. CMK m.160’a göre, delil toplama yükümlülüğü ve yetkisi cumhuriyet savcılarına aittir.
1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu m.237/3’e göre; “Mahkeme vukubulan talep üzerine veya kendiliğinden şahit ve ehlihibre celbini ve başkaca sübut sebeplerinin ihzar ve iradını emredebilir”. CMUK m.237/3’de öngörülen “re’sen araştırma” ilkesi, 5271 sayılı yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmemiştir.
“Sanığın savunma delillerini toplanması istemi” başlıklı CMK m.177’ye göre; “Sanık, tanık veya bilirkişinin davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istediğinde, bunların ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce mahkeme başkanına veya hakime verir.
Bu dilekçe üzerine verilecek karar, kendisine derhal bildirilir.
Sanığın kabul edilen istemleri, cumhuriyet savcısına da bildirilir”.
CMK m.177’de de; mahkemeye doğrudan delil toplama yetkisi verilmeyip, henüz duruşma başlamadan ve duruşma hazırlığı evresi ile sınırlı olacak şekilde sanık ve müdafiine delil sunma ve bu delillerin toplanmasını mahkemeden isteme hakkı tanınmıştır.
CMK m.206’da delillerin ortaya koyulması ve reddi usulü düzenlenmiş olup, CMK m.207’de ise delil ve olayın geç bildirilmesinin bu delil ve olayın ortaya koyulması isteminin reddi için yeterli olmayacağı ifade edilmiştir.
CMUK m.237 incelendiğinde; delillerin ikamesinden ve bu aşamada gündeme gelebilecek talep ve kararlardan bahsedildiği, prensip olarak sanığın sorgusundan sonra delillerin ortaya koyulmasının gerektiği, ancak sanığın sorgusu yapılamadığında da delillerin ortaya koyulabileceği, bu durumda sonradan gelen sanığa delillerin bildirileceği, mahkemenin ortaya koyulan delillerin reddi veya kabulü konusunda karar vereceği, talep üzerine veya kendiliğinden mahkemenin tanık, bilirkişi celbini ve başkaca kanıtların hazırlanmasını ve sunulmasını emredebileceği, buna göre 5271 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kovuşturma aşamasında mahkeme için de “re’sen araştırma” ilkesinin uygulandığı, savcılık tarafından hazırlanan iddianame ile başlayan kovuşturma aşamasında mahkemenin de bir anlamda taraf gibi, esas maksadı maddi hakikate ve adalete ulaşmak olduğundan, kendiliğinden delilin hazır edilmesini ve sunulmasını emredebileceği ifade edilmiştir.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanunda mülga CMUK m.237, 238 ve 239’un konu itibariyle karşılığı, CMK m.206 ve 207 olarak gösterilebilir. Aşağıda, bu kanunlar ve hükümler arasında “re’sen araştırma” ilkesi ile ilgili farklı bakış açılarına yer verilecek ve yeni Kanunda bu ilkeye yer verilmediği görülecektir.
“Başkan veya hakimin görevi” başlıklı CMK m.191/1’e göre; “Mahkeme başkanı veya hakim, duruşmayı yönetir ve sanığı sorguya çeker; delillerin ikamesini sağlar”. 5271 sayılı CMK; kovuşturma aşamasında mahkeme başkanı veya hakimine delil toplama yetkisi tanımamış ve sadece toplanan deliller ile CMK m.177’ye göre sanığın toplanmasını istediği savunma delilleri konusunda yetkili kılmış, bunun dışında iddia makamı olan cumhuriyet savcısının topladığı delilleri soruşturma dosyası ile birlikte mahkemeye düzenlediği iddianame ile birlikte sunmasını öngörmüştür. Kanun koyucunun bu yaklaşımı isabetlidir ve itham sistemine de uygundur. Günümüzde uygulanan itham sistemi ile modern Ceza Yargılaması Hukukunun reddettiği tahkik sisteminin farklarından birisi, kovuşturma aşamasını yürüten mahkemenin delillerin ikamesi tartışılması ve değerlendirilmesi yanında toplanması konusunda da yetkili kılınmamasıdır. Mahkeme delil toplamada yetkili kılınmamıştır, çünkü itham sisteminde delil toplama ile ortaya koyulup tartışılma ve değerlendirme birbirinden ayrılmış ve bu tercih de mahkemenin ve hakimlerin tarafsızlığını desteklemiştir. Sanık aleyhine delil toplayan mahkemenin tarafsızlığından da bahsedilemez. Mahkeme sanık lehine delil toplayabilir mi? Kanun koyucu bu konuda da duruşma hazırlığı evresinde sanığa ve avukatına delil toplama taleplerini mahkemeye sunma hakkı vermiştir. Sanığın savunma delillerini toplanmasını isteme hakkı, CMK m.177 ve 178’de açıkça düzenlenmiştir. İddianın ispatı külfeti iddia eden cumhuriyet savcısı ile katılan tarafa ait olduğu halde, sanık ve müdafii savunma hakkına sahiptir. Hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş somut delillerle iddianın kanıtlanamadığı yerde, sanığın mahkumiyetine de karar verilemez.
Delillerin prensip olarak sanığın sorguya çekilmesinden sonra ortaya koyulması, fakat sorgu yapılamasa da delillerin ortaya koyulup sonradan gelen sanığa bildirilmesi usulü CMK m.206/1’de de kabul edilmiş, maddenin ikinci fıkrasında hangi hallerde ortaya koyulması talep edilen delilin reddedileceği ve cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafiinin anlaşması ile delilin ortaya koyulmasından vazgeçilebileceği, mahkemenin buna engel olamayacağı, iki tarafın anlaşması ile delilin ortaya koyulmasından vazgeçmenin katılana/müdahile tanınmadığı, ancak cumhuriyet savcısının katılmadığı asliye ceza mahkemelerinde iddia tarafında yalnızca katılan yer aldığından, CMK m.206/3’de yazılı olan “cumhuriyet savcısı” yerine “katılan” sıfatına sahip olan kişinin vazgeçme konusunda hak sahibi olacağı, “re’sen araştırma” ilkesinin ise, yani kovuşturmayı yürüten mahkemenin tanık ve başka ispat sebeplerinin hazır edilmesini ve sunulmasını emretme yetkisinin CMK m.206 ve 207’de kabul edilmediği, mahkemenin kendisini soruşturmayı yürüten savcı yerine koymak suretiyle delil toplayamayacağı, aksine davranışın CMK m.206 ve 207’nin açık hükümlerine aykırı olacağı gibi, tarafsız hareket etmesi gereken mahkeme hakiminin objektif tarafsızlığını da zedeleyeceği, CMK m.68’e göre mahkemenin bilirkişiden çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren konuda rapor alabileceği gibi, bilirkişiyi huzurda dinleyebileceği, bu konuda eski CMUK ile yeni CMK arasında bir fark öngörülmediği, fakat kovuşturmada delil toplama konusunda fark bulunduğu, CMUK m.237/3’de mahkemeye delil toplama yetkisi verildiği halde, delillerin ortaya koyulmasını, reddini, delil ve olayın geç bildirilmesini düzenleyen CMK m.206 ve 207’de benzer bir hükme yer verilmediği, bu durumda mahkemenin, cumhuriyet savcısının yürüttüğü soruşturma sonunda düzenlediği iddianame ve ekinde sunduğu deliller ile sanık ve müdafiinin duruşma hazırlığı evresinde toplanmasını ve yine CMK m.207 gereğince cumhuriyet savcısının ve sanık ile müdafiinin geç bildirse de ortaya koyulmasını istediği deliller, her ne kadar CMK m.234/1-b’de delil toplanmasını isteme konusunda kovuşturma aşamasında mağdur ile şikayetçi yetkili kılınmayıp, CMK m.234/1-a,1’e göre bu konuda mağdur ve şikayetçiye soruşturma aşamasında hak tanınsa, bu konuda kamu davasına katılmayı düzenleyen CMK m.237 ila 243’de katılan yönünden özel düzenleme olmasa da, kovuşturmada katılan sıfatını kazanan taraf davaya konu olayla ilgili tanık dinletebileceğinden, CMK m.207 açıkça yasaklamadığından delil veya ispat edilmek istenen olayı geç de olsa mahkemeye bildirme hakkına sahip olduğu, bununla birlikte delillerin ortaya koyulmasını ve reddini düzenleyen CMK m.206’da bu konuda düzenleme olmadığı, delillerin ortaya koyulmasından vazgeçilmesi konusunda cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiinden bahsedildiği, buna göre kovuşturmayı yürüten mahkemenin Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen hükümler uyarınca ortaya koyulup tartışılan delillere göre takdir ve değerlendirmede bulunup karar verebileceği söylenebilir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mantığı ve amacı, mümkün olduğu kadar mahkemenin tarafsızlığını korumak ve kovuşturmanın kısa sürede, yani bir duruşma veya sıralı birkaç celsede bitirilmesini sağlamaktır. Bu nedenle kanun koyucu, “Ara verme” başlıklı CMK m.190/1’i kabul etmiştir.
CMK m.190/1’e göre; “Duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hallerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir”.
Bu nedenledir ki CMK m.174’de; yargılamanın hızlı gerçekleştirilip, şüphelinin lekelenmeme ve sanığın aklanma hakları ile mağdur, şikayetçi ve katılanın haklarının korunması, ivedilikle maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacıyla iddianamenin iadesi usulü düzenlenmiştir. İddianame düzenlenip mahkemeye gönderildikten sonra başlayan iddianamenin kabulü sürecinde mahkeme, CMK m.170 ve 174’de gösterilen şekil ve şartlarda hazırlanmayan iddianamenin iadesine karar verir. İddianamenin incelenmesi, kabulü veya iadesi ile hedeflenen; kovuşturmanın eksiksiz ve hızlı yürütülmesi, mahkemece kovuşturma aşamasında delil toplanmaması, suçun sübutuna etki edeceği mutlak sayılan delillerin soruşturma aşamasında toplanması, soruşturmada toplanan deliller ile suça konu eylemlerin iddianamede ilişkilendirilerek açıklanması ve şüphelinin yalnızca aleyhine olan hususların değil lehine olan hususların da iddianamenin sonuç kısmında ortaya koyulmasıdır. Buna göre kanun koyucu; mahkemenin re’sen delil araştırma ve toplamasını mümkün kılan mülga CMUK m.237/3’ü, CMK m.206 ve 207 kapsamına almamıştır.
Delillerin ikamesini düzenleyen mülga CMUK m.237/3 ile kovuşturmayı yürüten mahkemeye tanınan “re’sen araştırma” ilkesi, bu maddenin yeni Kanunda karşılığı olarak CMK m.206’da yer almadığı halde, yukarıda anlatılana benzer bir hataya devam edildiği, kovuşturma aşamasında mahkemenin delil araştırıp topladığı, tarafların tevsii tahkikat taleplerini alıp değerlendirdiği, soruşturma aşamasının eksikliğinin maddi hakikate ve adalete ulaşma endişesini taşıyan mahkeme ve hakimler tarafından “cumhuriyet savcısı” yerine geçilerek ve dolayısıyla “yargılamada taraf olma” pahasına giderilmeye çalışıldığı, bazen giderildiği böylelikle, CMK m.170, 174, 190/1 ve 206’nın dışına çıkıldığı, oysa tez ve antitezin çatıştığı ve mahkemenin karar vermek için yürüttüğü kovuşturma aşamasında, deliller yetersizse veya sanığın lehine olabilecek hususların soruşturmada eksik bırakılıp delillerin toplanmadığı durumda, bazen de mahkemenin kendisini zorunlu hissederek “re’sen araştırma” ilkesini kullandığı, bizce sanık lehine olduğunda kovuşturmayı yürüten mahkemenin istisnai olarak delil toplayabileceği, fakat soruşturmada kamu otoritesi olan ve kamu kudretini kullanan cumhuriyet savcısının eksik soruşturmasının kovuşturmada mahkemece sanık aleyhine tamamlanmasının, bu amaçla delil toplanmasının hukuka uygun olmadığını, bununla birlikte asliye ceza mahkemesinde savcının veya savcılığı temsilen savcı yardımcısının bulunmaması sebebiyle mahkemenin zorunlu olarak “çelişmeli yargılama” ilkesi gereğince savcı yerine hareket edebildiği, oysa davaya katılan varsa iddia yerinde katılanın olması gerektiği, aksi durumun ister istemez mahkeme ve hakimde olması gereken objektif tarafsızlığını zedeleyeceği, tarafların güven sorunu yaşamasına yol açacağı, mahkemeyi ve hakimi taraflar nezdinde güç vaziyette bırakacağı, özetle hızlı bir çelişmeli yargılama usulü benimseyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun duruşma aşamasını yöneten mahkeme ve hakime re’sen araştırma yetkisi de vermediği, bir an için bu yetkinin verilmesi gerektiği düşünülmekte ise, eski CMUK m.237/3’e benzer bir hükmün CMK m.206 veya 207’ye eklenmesinin gerektiği görülmektedir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun düzenlenme şekli, amacı ve öngördüğü prosedür, mahkemenin kovuşturma aşamasında delil toplamasına uygun değildir. Asliye ceza mahkemesinde görülen davalarda cumhuriyet savcısının çekilmesi, çelişmeli yargılama adına doğru olmamıştır. Bu nedenle, burada ortaya çıkan eksikliğin “cumhuriyet savcı yardımcılığı” sisteminin kabulü ile giderilmesi isabetli olacaktır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)