I. Giriş
Bu yazımızda; “neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç” kavramı ile haksız tahrik müessesesine ilişkin kısa açıklamalara yer verilerek, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararının incelemesi yapılıp, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun sözkonusu olduğu durumda, taksirle meydana getirilen ağır netice bakımından da haksız tahrikin uygulanabileceği ortaya koyulacaktır.
II. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç kavramı TCK m.23’de bulunan; “Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir.” hükmü ile düzenlenmiştir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda fail; kastettiği neticeden farklı olarak gerçekleşen daha ağır veya başka netice bakımından kasten hareket etmemekte, ancak bu daha ağır netice açısından sorumlu tutulabilmesi için en azından taksirle hareket etmesi gerekmektedir. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar, failin asıl istediği netice ve meydana gelen ağır netice olmak üzere iki aşamada gerçekleşmektedir.
Kanaatimizce; neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda belirleyici olan temel faktör, failin kastını yöneltmediği, ancak buna rağmen meydana gelen ağır netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olmasının gerekli olduğudur. Bu husus; TCK m.23’ün gerekçesinde, “Madde metnindeki düzenlemeyle, meydana gelen ağır netice açısından kişinin sorumlu tutulabilmesi için, sözkonusu neticeye ilişkin olarak en azından taksir dolayısıyla kusurlu bulunması gerekmektedir.” cümlesiyle ortaya koyulmuştur. Failin kastına yönelik olarak gerçekleştirdiği hareketin, daha ağır bir neticeyi meydana getirebileceği öngörülebilir olmadığı takdirde, faili oluşan ağır neticeden sorumlu tutmak mümkün olmayacaktır.
III. Haksız Tahrik
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Haksız tahrik” başlıklı 29. maddesine göre; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir”.
TCK m.29 hükmünde düzenlenen haksız tahrik, kişinin kendisine karşı gerçekleştirilen haksız bir fiilin oluşturduğu hiddet veya şiddetli elemin etkisinde olarak bir suç işlemesi durumudur. Haksız tahrik meşru savunmadan farklı olarak bir hukuka uygunluk sebebi olmamakla birlikte, TCK m.27/2’de düzenlenen hal gibi kusurluluğu etkileyen bir durumdur. Ancak; TCK m.27/2 hükmündeki durum ceza sorumluluğunu tümden ortadan kaldıran durum oluştururken, haksız tahrik kurumu ise ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmayan, ancak cezayı azaltan bir kurum niteliğindedir.
Haksız tahrik kurumunun uygulanması için gereken şartlar; haksız bir fiilin olması, bu haksız fiilin failde hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi, suçun bu hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında işlenmiş olması ve suçun tahrike sebebiyet veren haksızlığı gerçekleştiren kişiye karşı işlenmesi olarak sıralanabilir.
IV. Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı
Aşağıda yer vereceğimiz Ceza Genel Kurulu kararında çözülmesi gereken temel uyuşmazlık; kasıtlı olarak işlenip de TCK m.23 delaletiyle neticesi bakımından daha ağır olan taksirli bir suçtan uygulama yapılması gereken hallerde, haksız tahrik hükmünün uygulanıp uygulanmamasının mümkün olup olmadığına ilişkindir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu uyuşmazlık hakkında; haksız tahrik hükümlerinin şartları oluştuğunda kasten işlenen suçlarda uygulanacağının, ancak taksirli suçlarda kural olarak tatbik imkanı olmadığının uygulamada istikrar kazandığını, fakat bu hususun neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar bakımından ayrıca tartışılması ve değerlendirilmesi gerektiğini, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç düzenlemesiyle, meydana getirilen ağır netice açısından kişinin sorumlu tutulabilmesi için, sözkonusu neticeye ilişkin olarak en azından taksir derecesinde kusurlu bulunmasının aranacağını, kasten işlenen bir suçun öngörülebilir nitelikteki ağır neticelerinin fail tarafından öngörülmediği hallerde, ağır neticeler bakımından taksirli sorumluluğun gündeme geleceğini (kast taksir kombinasyonu), neticesi sebebiyle ağırlaşan suçların hükmünü icra edebilmesi, yani cezayı ağırlaştırabilmesi için temel suç tipinin varlığının şart olduğunu, bu nedenle doğrudan netice sebebiyle ağırlaşan suça ilişkin düzenlemeden hareketle bir değerlendirme yapılmasının isabetli olmayacağını, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçun temel suç tipiyle beraber anlam ifade edeceğini, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçtan, yani kast taksir kombinasyonundan bahsedildiğinde, esasen failde sadır olan kasten işlenmiş ve hukuki anlamda tek bir iradi fiilini bulunduğunu, neticesi sebebiyle ağır olan taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunun temelinde olan kasten yaralama suçunda koşulları varsa, haksız tahrik hükmünün uygulanmasının engeli olmayacağını, böylelikle kast taksir kombinasyonunun gerçekleştiği neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, netice bakımından failin taksirli suçtan cezalandırılması gerekse dahi temel suç tipi olan kasten yaralama suçunun da varlığını koruduğunu, dolayısıyla failin işlemeyi kastettiği kasten yaralama suçunun haksız tahrik altında işlenmesi sözkonusu ise, neticesi bakımından uygulanması gereken taksirle ölüme sebebiyet verme suçunda da haksız tahrik hükmü uyarınca cezada indirim yapılmasının gerektiğini kabul etmiştir.
Bu itibarla Ceza Genel Kurulu kararında; “Sanık polis memurunun Kabahatler Kanunu’na göre işlem yapmak için ölenden kimlik kartını istemesi üzerine ölenin sanığa hakaret ettiği, sanığın da bu haksız eylemin meydana getirdiği hiddetle ölenin göğsüne tekme attığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olan bu yaralama sonucu ölenin kalbinin durması nedeniyle hayatını kaybettiği kabul edilen olayda, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün de uygulanarak TCK’nın 22/1-2 ile 23. maddeleri delaletiyle aynı Kanun’un 85/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasında bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.” sonucuna varmıştır.
V. Kanaatimiz
Belirtmeliyiz ki; karara konu olayda, yaralama fiili TCK m.86/2’de düzenlenen etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikle olduğundan, kasten yaralama sonucu ölüm neticesini öngören TCK m.87/4 kapsamında doğrudan cezalandırılması mümkün olmamıştır. TCK m.87/4’ün lafzından yola çıkıldığında, bu hükmün ancak TCK m.86/1’de ve m.86/3’de yer alan yaralamalar bakımından uygulanacağı anlaşılmaktadır.
Karara konu olayda; sanık olan polisin yalnızca yaralama bakımından kastının bulunduğu, öldürme neticesi bakımından herhangi bir kastının bulunmadığı açıktır. Böylelikle; suç öncesinde hakarete uğrayan sanık bunun karşılığında yaralamayı kastetmiş, ancak taksirli şekilde ölüm neticesi meydana gelmiştir. Hal böyle iken; her ne kadar ölüm neticesi meydana gelmekle birlikte, sanığın kastettiği yaralama suçunun da Genel Kurul kararında bahsedildiği üzere varlığını koruduğu, dolayısıyla sanığın TCK m.23 ve m.86/2 delaletiyle taksirle ölüme sebebiyet verme suçunu düzenleyen TCK m.85’den cezalandırılması gerektiği açıktır. Durum böyle iken; Ceza Genel Kurulunun bu halde kasten yaralama suçunun da varlığını koruduğundan bahisle, TCK m.29’da yer alan haksız tahrik indirimini taksirle ölüme sebebiyet vermenin uygulamasında isabet bulunmaktadır. Her ne kadar taksirli suçta haksız tahrikten kanuni indirime gidilemese de, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamanın sonucunda gerçekleşen ölüme neden olan yaralama fiiline ilişkin icra hareketinin kasten işlenmesinde haksız tahrikin uygulanması mümkün olabilmelidir, çünkü burada neticeye sebebiyet veren ilk icra hareketi kasten işlenmiş ve bunun işlenmesine haksız tahrik etkisi yol açmış, fakat failin istemediği sonuç, ya icra hareketinin ağırlığından veya mağdurda olan bir nedenden kaynaklanan sebeple gerçekleşmiştir.
Sonuç olarak; Ceza Genel Kurulunun kararında da belirtildiği üzere, taksirle işlenen suçlarda haksız tahrik indiriminin uygulanmamasının, ancak doğrudan taksirle işlenen suçlarda mümkün olabileceğini, kast taksir kombinasyonu şeklinde gerçekleştirilen suçlar açısından ise, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç gündeme geldiğinde, hafif netice bakımından varlığını koruyan kasıtlı suçun haksız eyleme karşı işlenmesi halinde, taksirli neticeye de haksız tahrik indiriminin uygulanması gerektiğini düşünmekteyiz.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Cem Serdar
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)