19 Mart 2025 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gözaltına alındı ve 23 Mart 2025 tarihinde tutuklandı. Kendisine yöneltilen suçlamalar arasında irtikap, rüşvet ve yolsuzluk yer aldı. Aynı gün, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), kurduğu sandıklarla gerçekleştirdiği ön seçim sonucunda Ekrem İmamoğlu’nu yaklaşık 15 milyon oyla cumhurbaşkanı adayı ilan etti. Bu oylardan yaklaşık 13,5 milyonu CHP üyesi olmayan seçmenler tarafından verildi. Bu gelişmeler Türkiye’nin siyasi tarihine geçecek nitelikte olup, hem hukuki hem de demokratik süreçler açısından çok yönlü bir değerlendirme gerektirmektedir.
Tutuklama Süreci ve Hukuki Değerlendirme
Ekrem İmamoğlu hakkında yürütülen soruşturma, belediye iştirakleri üzerinden gerçekleştirildiği iddia edilen bazı ihalelerde usulsüzlük ve yetki aşımı iddialarına dayanmaktadır. Savcılık makamı, irtikap ve rüşvet suçlarına ilişkin delil toplama gerekçesiyle gözaltı kararı vermiştir. Ardından sevk edildiği mahkeme tarafından tutuklanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’na göre, kamu görevlisinin görevini kötüye kullanarak menfaat sağlaması irtikap (TCK 250) ve rüşvet (TCK 252) suçlarını oluşturabilir. Ancak bu suçların oluşması için kamu görevlisinin menfaat temininde kastının bulunması, menfaatin kişisel olması ve somut delillerle desteklenmesi gerekir. Bu bağlamda, tutuklama kararı alınabilmesi için 'kuvvetli suç şüphesinin' bulunması ve 'kaçma ya da delilleri karartma şüphesinin' somut gerekçelerle ortaya konması gerekir.
CHP Ön Seçimi ve Siyasi Destek
İmamoğlu’nun tutuklandığı gün CHP tarafından Türkiye genelinde organize edilen ön seçim sandıklarında 15 milyon oy alarak Cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesi, tüm süreci siyasi boyutuyla daha da dikkat çekici hâle getirmiştir. Bu oyların yaklaşık 13,5 milyonunun CHP üyesi olmayan kişiler tarafından verilmiş olması, İmamoğlu’nun toplumun geniş kesimlerinden destek aldığını göstermektedir. Bu, klasik parti içi sadakatle açıklanamayacak kadar geniş bir temsildir.
Yerel Yönetimlerde Sistemik Sorunlar
Türkiye’de imar planları, ruhsatlandırma süreçleri ve belediye hizmetleri gibi alanlarda hukuka aykırılıklar yalnızca belirli belediyelere değil, parti fark etmeksizin tüm yerel yönetim yapısına yayılmıştır. Bu durum, yerel siyaset kültürünün köklü bir reforma ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Ancak sistemsel sorunların bireylere mal edilerek siyasal aktörlerin hedef haline getirilmesi, hukuk devleti ilkesini zedeleme riski taşır.
Yargının Rolü ve Kamu Vicdanı
Ekrem İmamoğlu’nun yargılanması sürecinde mahkemelerin bağımsız ve tarafsız hareket etmesi, hem kamu vicdanının hem de hukukun üstünlüğü ilkesinin korunması açısından zorunludur. Siyasi etkiden arındırılmış bir yargı süreci, hem İmamoğlu’nun haklarını hem de kamusal güveni teminat altına alacaktır. Bu süreçte savcılık ve mahkeme kararlarının gerekçeli, ölçülü ve delile dayalı olması gerekir.
Sonuç
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, Türkiye’nin demokrasi ve hukuk pratiği açısından kritik bir kırılma anına işaret etmektedir. Hem siyasi temsil hem de yargı bağımsızlığı tartışmalarının yoğunlaştığı bu süreç, yalnızca bireysel bir soruşturma değil; sistemsel bir hesaplaşma niteliğindedir. Bu sürecin şeffaf, adil ve hukuki sınırlar içinde yürütülmesi, toplumun tüm kesimleri için güven tazeleyici bir işlev görecektir.
Av. Cihan ERTEK