Yağma suçu; Türk Ceza Kanunu’nun 148. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak” olarak,
Hırsızlık suçu ise TCK m.141/1’de; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklinde tanımlanmıştır.
Doktrinde yer alan hakim görüş; kanun koyucunun yağma suçunu, cebir veya tehdit yoluyla gerçekleştirilen hırsızlık suçu şeklinde düzenlediğini ileri sürmektedir. Yağma suçu; bir bileşik, yani mürekkep suç türü olup, iki farklı suçun birlikte işlenmesi ile gerçekleşir. Yağma suçunu düzenleyen 148. maddenin gerekçesinde; yağma ve hırsızlık suçlarının taşınır malın alınmasıyla ilgili olduğu, her iki suçun oluşması için de zilyedinin rızasının bulunmaması gerektiği ifade edilmiştir. Kanun koyucu; bu iki suç arasındaki temel farkın, mağdurun rızasının ortadan kaldırılma şeklinde yattığına dikkat çekerek, yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerektiğini belirtmiştir.
Yukarıda yer alan hükümler incelendiğinde; bu iki suç tipi arasındaki tek farkın mağdurun rızasının ortadan kalkış şekli olmadığı dikkat çekmektedir. Hırsızlık suçunda; failin “yarar sağlama maksadı” unsuru aranırken, yağma suçunun tanımında failin yarar sağlama kastına yer verilmemiştir. Doktrinde yer alan bir görüş; yağma suçunun, cebir veya tehdit kullanma ile hırsızlık suçlarının birleşmesiyle oluşan bir suç olduğu ileri sürülmektedir. Ancak madde lafzından yola çıkarak aynı sonuca varmanın mümkün olmadığı, çünkü yağma suçunu tanımlayan TCK m.148/1’de failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlama unsuruna yer verilmediği savunulabilir. Bu bakış açısından hareketle; yağma suçunun özel kastla değil, genel kastla işlenebilecek bir suç olduğu düşüncesi ön plana çıkmaktadır. Ancak bu yönde lafzi bir yorum, zilyetliğin cebir veya tehdit yoluyla ele geçirildiği her durumun da yağma olarak tanımlanmasının önünü açacaktır.
Yağma suçunun manevi unsurunun genel suç işleme kastı olarak gösterildiği, bu suçta saike özel önem verilmediği, yani yağma suçunun özel kastla değil, genel kastla işlenebileceği, ayrıca bu suçun muhtemel kastla işlenmeye de elverişli olmadığı düşünülebilir.
Gerçekten de ilk bakışta; malvarlığına karşı suçlardan olan yağma suçunun fail tarafından hangi maksatla işlendiği değil, suçun hareket ve netice kısımlarının bilinerek ve istenerek, bu kapsamda failin kendisine veya bir başkasına mülkiyet sağlamak veya zilyetliği elde etmek için mi, yoksa başka maksatla mı, örneğin mağdurun iletişimini veya bir yerden bir yere hareket etmesini önlemek için mi icra edilip edilmediğinin önemli olmadığı, failin cebir veya tehdit kullanarak bir kimsenin malını rızası dışında elinden almasının veya bu kişinin malının elinden alınmasına sessiz kalmasını sağlamasının esas olduğu, yağma suçunun bu şekilde oluşabileceği kabul edilmektedir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi; 08.02.2016 tarihli, 2015/3225 E. ve 2016/714 K. sayılı kararına göre; “(…) evin içinde mağdurlar... ve ...’u bir odaya alıp, sanıklar… ve ...’ın mağdur ...’ın ..’nın adresini söylemesi için darp ettiği, mağdur ...'un buna engel olmak istemesi üzerine onu da başka bir odaya alıp, onu da darp ettikleri, mağdurlar ... ve ...'tun ise başka bir oda da tutuldukları, olay sırasında mağdurların cep telefonları ile mağdur ...'nin bir miktar parasının alındığı, daha sonra sanıkların mağdurların üstüne kapıyı kilitleyip, olay yerinden ayrıldıkları, kolluğa yapılan ihbar üzerine, sanıklar ... ve ...'in gelmiş oldukları araç içerisinde yakalandıkları, araç içerisinde mağdurlara ait cep telefonları ile mağdur ...'ün kaldığı dairenin anahtarının ele geçirildiği, bu anahtar ile dairenin kapısının açılarak mağdurların kurtarıldığı olayda; sanıkların mağdurlara yönelik yağma suçu sübut bulduğu halde, (…) beraat kararı verilmesi” bozmayı gerektirmiştir.
Daire bu kararında; mağdurların cep telefonları ile bir mağdurun da bir miktar parasının alındığı olayda, mağdurların mülkiyet ve zilyetlik haklarının sonlandırılıp failin mülkiyeti ve zilyetlik haklarını kendisine geçirme isteğine sahip olup olmadığına bakmaksızın, bu konuda yapılan tartışma ve değerlendirmeleri bir kenara bırakıp, yağma suçundan hüküm kurulmasını isabetli görmüştür. Bu karardan yola çıkarak, Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin yağma suçunda mal edinme kastını aramadığı sonucuna ulaşmanın mümkün olmadığı ileri sürülebilir. Sanıkların çaldıkları nesnelerin cep telefonu ve para olduğu dikkate alındığında, fiilin gerçekleşme sebebinin kendilerine veya başkalarına maddi yarar sağlamak olduğu ve bu nedenle de mülkiyet edinme saikinin varlığı düşünebilir. Ancak karara konu olay incelendiğinde; somut olayın özelliklerinin sanıkların mülkiyet edinme ve kullanma saikine sahip olduklarını doğrudan göstermeyip, mağdurları bir odada kapalı tuttukları ve dışarısı ile iletişimini kesmeyi hedefledikleri ve aynı zamanda mağdurlarının paralarının alınması da, belki kurtulduklarında para yoluyla kaçmalarının önlenmesi olarak düşünülebilirse de, bu konuda ilk akla gelen paranın failler tarafından ele geçirilmesi olacaktır ki, bu durumda yağma suçunda aranan faydalanma veya mülk edinme kastının varlığı kabul edilecektir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin yağma suçu ile ilgili aşağıda verdiği kararlar incelendiğinde, yağma suçunun mal edinme özel kastıyla işlenebilecek bir suç olduğuna dikkat çektiği gözlemlenmektedir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 05.05.2016 tarihli, 2013/31417 E. ve 2016/4925 K. sayılı kararında yağma suçu; “failin, bir başkasının zilyetliğindeki taşınabilir bir malı, zilyedinin rızası bulunmaksızın, faydalanmak veya mülk edinmek amacıyla, cebir ve tehdit kullanmak suretiyle zilyedini, bu malı kendisine teslimine veya bulunduğu yerden alınmasına karşı koymamaya zorlamasıdır” şeklinde tanımlanmıştır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 06.11.2014 gün, 2013/8640 E. ve 2014/19715 K. sayılı kararında; sanıkların mağdurun iletişim kurmasını engellemek için cep telefonunu aldığının iddia edilip, bu iddianın sanıklarca inkar edildiği, fakat Yerel Mahkemece kabul edildiği olayda, Yerel Mahkemenin sanıklarda yağma kastı olmadığı, yani cep telefonunun mülk edinmek amacıyla alınmadığını kabul ederek verdiği beraat kararının da oyçokluğu ile onandığı görülmektedir.
Karara karşı oy veren görüşe göre ise; yağma suçunda özel kast, yani saik aranmamakta olup, malın tehdit ederek veya cebir kullanılarak alınması ile suç tamamlanacaktır. Dolayısıyla; sanıkların intikam alma amacıyla hareket ettikleri, bu şekilde yağma suçunu işledikleri anlaşılması karşısında verilen beraat ve onama kararları isabetli değildir.
Bu görüşe göre; madde hükmünde yararlanma maksadına yer verilmediği ortadadır. Bu maksadın aranmadığı bir yerde; kanun koyucunun yerine geçmek suretiyle, hükümde yer almayan saik unsurunu aramak, “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı olacaktır. Bu nedenle; yağma suçu otomatik olarak hırsızlık ve cebir veya şiddet suçlarının birleşimi olarak tanımlamak bu görüşe göre doğru değildir, çünkü yağma suçunda, hırsızlık ile cebir ve tehdit suçlarının bütün unsurlarının birleşmediği görülmektedir. Yararlanma kastı; yağma suçunun bir unsuru olarak değerlendirildiği takdirde, “suçta ve cezada kanunilik” prensibine aykırı, kıyas yasağının ihlaline yol açacak kararların da önü açılmış olacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun; yukarıda yer verdiğimiz bu görüşe katılmadığı, yağma suçunun, hırsızlık ve cebir, şiddet veya tehdit suçlarının birleşmesinden oluşan bileşik bir suç olması nedeniyle, hırsızlık suçunun unsuru olan mal edinme kastının yağma suçunda da aranması gerektiğine dikkat çektiği görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.10.2016 tarihli, 2016/6-331 E. ve 2016/352 K. sayılı kararına göre; “sanıkla mağdurenin 03.12.2013 tarihinde evlendikleri, evlendikten sonra aralarında anlaşmazlık başladığı, olaydan bir gün önce mağdurenin çalışmak istediğini söylemesi üzerine sanığın mağdureyi darp ederek ‘eşyalarını topla, sabah olunca babanın evine git, bu evi terk et, boşanacağız’ dediği, olay günü ise sanığın mağdureyle eski erkek arkadaşı ile olan ilişkisi hakkında konuştuğu sırada aldığı cevaplara sinirlenerek, mağdureyi darp ettiği ve boşayacağını söyleyerek parmağında takılı olan alyansı ve tek taş yüzüğü zorla çıkarıp aldığı olayda; sanığın, mağdurenin başkaca bir eşyasını almaması ve mağdure ile 12.05.2016 tarihinde boşanmaları da göz önüne alındığında, evlilikleri süresince yasadıkları anlaşmazlık ve kavgaların sonucu olarak sözle de ifade ettiği boşanma isteğini açığa vurmak amacıyla, toplumda da evlilik birliğinin sembolü olarak kabul edilen alyans ve tek taş yüzüğü mağdurenin parmağından çıkarıp almasında, faydalanma amacıyla hareket ettiği sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdureye karsı gerçekleştirdiği eylemlerin tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir”.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.01.2016 tarihli, 2015/6-709 E. ve 2016/33 K. sayılı kararına göre; “Sanığın olay tarihinde, iki yıldır birlikte olduğu mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu düşünerek evine gidip yanında bulunan silahı mağdureye doğrultarak tehdit ettiği, silahın kabzasıyla mağdureye vurduğu, mağdurenin elinde bulunan telefonu arama kayıtlarına bakmak amacıyla zorla aldıktan yaklaşık 20 gün sonra iade ettiği olayda, olay yerine gelen sanığın mağdureye evde kim var orospu demesi, telefonu arama kayıtlarına bakmak için alması, kullanmadan mağdureye iade etmesi gözetildiğinde, ekonomik durumu iyi olan ve yaklaşık bir yıldır mağdureyle birlikte olan sanığın, mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup sanığın faydalanmak amacıyla telefonu aldığı sabit olmadığından, üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı, ancak sanığın mağdura karşı gerçekleştirdiği eylemlerin silahla tehdit ve kasten yaralama suçlarını oluşturabileceğinin kabulü gerekmektedir”.
Ancak Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin konuyu mal edinme kastı yönünden tartışmayıp, yağma suçu yönünden verilen mahkumiyet kararını onadığı, hatta yağma suçunun geceleyin ve konutta işlendiğinin görüldüğü, fakat aleyhe temyiz bulunmadığından ceza artırımı ile ilgili konunun bozma nedeni yapılmadığının belirtildiği 27.01.2016 tarihli, 2013/28087 E. ve 2016/381 K. sayılı kararına iştirak etmeyen karşı oy yazısında özetle; mal edinme kastının aranıp aranmaması konusunda doktrinde görüş birliği olmadığı belirtilmiş, yağma suçunun oluşması için malın mutlaka sahip olmak maksadıyla alınmasının şart olmadığını belirten yazarların da olduğuna dikkat çekilmiş, ancak uygulamada yağma suçunun oluşması için failin mülk edinme saikiyle hareket etmesi gerektiği ifade edilerek, failin başka amaçlara yöneldiği durumda yağma suçunun oluşmayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Kanaatimizce; ceza sorumluluğu oldukça ağır olan yağma suçunda failin ana maksadı bir başkasına ait olan malın alınması, bir anlamda mağdurun mülkiyet ve zilyetlik haklarına son verilmesi olup, burada failin kastı malın mülkiyetini ve kullanımını ele geçirmektir. Bu yönde bir kastın olmadığı, malın işlenen bir başka suç sırasında mağdura ulaşılmasını engellemek veya mağdurun bir yerden bir yere hareket etmesini veya haber vermesini önlemek için mağdurdan alınıp bir yere atıldığı veya kırıldığı veya bir yerde saklanıp daha sonra iade edildiği hallerde yağma suçunun manevi unsurunun oluşmadığı, alınan malın kırılması veya bozulmasından kaynaklanan mala zarar verme suçu hariç olmak üzere malın aynen korunup saklandığı veya iade edildiği durumlarda yağma suçunun manevi unsurunun oluşmayacağı ileri sürülebilirse de, Kanunun lafzının genel suç işleme kastını ön plana çıkardığı, malın alınmasına yönelik ve elverişli cebre veya tehdide başvurulduğu durumda yağma suçunun oluşacağı, cebre veya tehdide başvurulmadan malın alındığı veya mağdurun ses çıkarmadığı halde ise, yağma suçunun oluşmayacağı savunulabilir.
Buna karşılık Yargıtay’ın bu görüşe katılmadığı, yağma suçunun hırsızlık ve cebir, şiddet veya tehdit suçlarının birleşmesiyle oluşan bileşik bir suç olması nedeniyle, hırsızlık suçunun oluşumunda aradığı failin mal edinme kastını yağma suçunda da aradığı görülmektedir. Yağma suçunda; mal edinme saikini arayan bu düşüncenin dayanağı, bu suçun cebir ve şiddet veya tehdit ile hırsızlık suçlarının birleşmesiyle oluşmasına ve oluşan bu suçun içinde hırsızlık suçunun bulunmasına, TCK m.141’de de hırsızlık unsurları arasında “kendisine veya bir başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla” ibaresine dayandırmaktadır. Bu düşünceye göre; yağma suçunun unsurlarını tanımlayan TCK m.148’in lafzında özel saik olarak açıkça “mal edinme” kastına yer verilmese de, maddede yağma suçunun oluşabilmesi için hırsızlık suçu da arandığından ve hırsızlık suçu gerçekleşmediğinde veya en azından bu suça teşebbüs edilmediğinde yağma suçundan da bahsedilemeyeceğinden, “mal edinme kastının” yağma suçunda aranması zorunludur. Bir başka ifadeyle; bir bileşik suç tipi olan yağma suçunun içinde hırsızlık suçu arandığından, failde mal edinme kastının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Bu düşünce kabul gördüğünde, yağma suçunu düzenleyen TCK m.148’de mal edinme kastının olmadığının söylenmesi mümkün olmayacaktır. Bununla birlikte madde metni dikkate alındığında; “hırsızlık” kavramına yer verilmediği gibi, hırsızlık suçunun temel şeklini düzenleyen TCK m.141’e de atıf yapılmadığı, “bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan” ibaresine yer verildiği görülmektedir. Buradan hareketle, TCK m.141’de aranan “kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla” sonucunun çıkarılamayacağı fikri de karşı görüş argümanı olarak ileri sürülebilir.
Kanaatimizce burada; Kanun hükmünün lafzı ile bir bileşik suç tipi olan yağma suçunu oluşturan hırsızlık suçunun tanımı karşı karşıya gelmekte, bu konuda da uygulamada “mal edinme” kastının varlığının yağma suçu bakımından da aranması gerektiği vurgulanmaktadır. Keşke kanun koyucu; hükümde “mal edinme” kastını ortaya koyan bir ibareye yer verse idi. Çünkü uygulamada; yağma suçu yönünden kanun koyucunun amacının “mal edinme” kastını taşıyanı cezalandırmak olduğu, hırsızlık suçunun yağma suçunun içinde yer almasının da bu düşünceyi doğruladığı, aksinin kabulü halinde, failin saikinin ne olduğuna bakılmaksızın cezalandırılması yoluna gidilmesinin yağma suçunda unsur olan hırsızlık suçunun aradığı mal edinme kastına ve dolayısıyla adalete aykırı olacağı kabul edilmektedir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Filiz Demirbüker
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)