Olayın meydana geldiği andan itibaren tabiri caiz ise yangının dumanı tüterken yetkililer arasında yetki/kusur tartışması başka bir ifade ile kusurluyu tespit etme tartışması başladı.

Tartışmanın başladığı ilk günden bu yana yetki tartışmasına ilişkin mevzuat (kanun, tüzük, yönetmelik vs.) açık olup açık kaynaklardan da ulaşılabilir. Bu yazımızda işin biraz pratik biraz da idare yönünden irdelemeye çalışacağız.

KUSUR PİRAMİDİ

Yangında ve dolayısıyla can kaybında kusurun en tepesinde şüphesiz otel yönetimi ya da işletmesi kusurlu ve sorumludur. Öyle ki otel binasının yangın vb. ihtimallere karşı tedbir almadan, tesisat ve ekipmanları tamamlamadan ve sair eksik hususları gidermeden hizmet vermeye başlayarak faciaya davetiye çıkarmıştır. Otel işletmesi öylesine pervasız davranmıştır ki itfaiye raporu almak üzere başvuru yaptığı Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğünün tespit ettiği 8 kalem eksik hususları tamamlamak yerine başka yerden ya da kurumdan temin ederek hukukun etrafını dolanarak kötü niyetli olduğunu ispat etmiştir.

Başından bu yana tartışmanın tarafı olan Bolu Belediyesinin mevzuat çerçevesinde yetkili olmadığı ortadadır. Ancak ilgili otelin itfaiye raporu almak üzere Bolu Belediyesine yapılan müracaatla tespit edilen 8 adet eksiğin tespiti üzerine talebini geri çeken otel ile ilgili olarak İl Özel İdaresine ya da Turizm Bakanlığına bildirimde bulunmamakla eleştirilmiştir. Bu husus ahlaken ya da vicdanen geçerli olmakla beraber hukuki bir yükümlülük değildir. Aslında pratik hayatta karşılığı da yoktur. Zira hiçbir kurum kendisine müracaatını geri çeken iş ve işlemle ilgili olarak başka bir kuruma müracaat etmez.

Kusur piramidinin en tepesinde şüphesiz merkezi idareyi temsil eden Turizm Bakanlığı vardır. Olay nedeniyle Turizm Bakanının yaptığı açıklamaya bakıldığında olayın ABD’de, Almanya ya da Hindistan gibi federal bir ülkede yaşandığı sanılabilir. Zira bu açıklama ancak federal ülkelerde olabilecek bir açıklama idi. Bolu ilinin muhtariyeti, özerkliği olmadığına göre merkezi idaren temsilcisinin bu açıklaması neye hizmet ediyor? Zira Türkiye gibi üniter yapıya sahip, merkezi idare ile yönetilen bir ülkede merkez idareyi temsil eden bir bakanın yerel idareyi suçlaması ya da sorumlu tutmasının hukuki karşılığı yoktur. Yerel idarenin bir tüzel kişiliği olsa da netice itibariyle merkezi idareye bağlı olduğundan merkezi idareyi temsil eden bakanlığın sorumluluğu tartışmasızdır. Bu husus her bakanlık için geçerlidir. Bugün Turizm Bakanlığı yarın başka bir bakanlık olayın merkezinde olabilir. Kaldı ki İçişleri Bakanlığına bağlı İl Özel İdaresi yetkilisi de dolaylı olarak yetkinin Turizm Bakanlığında olduğunu ifade eden bir açıklama yapmıştır. 

Cumhurbaşkanı ve Bakanlıklar (Kabine)  yürütmeyi/ merkezi idareyi temsil eder. Dolayısıyla ülke genelinde bütün kurum ve kuruluşların nihai temsilcisi, denetleyicisi merkezi idare olup son sözü söyleyen merciidir. Hatta zaman zaman STK’larla ilgili konularda bile son sözü merkezi idare söyler. Örnek vermek gerekirse asgari ücretin tespitinde ilgili kurum, kuruluş ve sendikalar toplanıp teklifler sunar ancak merkezi idarenin, idareyi temsilen Çalışma Bakanlığının teklifi geçerli olur.

Tartışmanın tarafı olması hasebiyle belediye/başkanı üzerinden çarpıcı bir örnek vermek gerekirse  belediye başkanları görev süreleri boyunca Devlet Memuru sıfatını alırlar. Yani belediye başkanları görevleri boyunca devlet memurudurlar. O halde devlet memuru olan belediye başkanı, görevini yapmıyor ya da ihmal ediyorsa devletin, memurunu harekete geçirmesi, zorlaması gerekir. Somut örnek ya da olay üzerinden bakarsak görevini yapmadığı iddia edilen Bolu Belediye Başkanının (memur sıfatına binaen) merkezi idareyi temsil eden Turizm Bakanlığı tarafından görevini yapmaya teşvik edilmesi, zorlanması gerekir. Şayet Bolu Belediyesinin yapmadığı ihmal ettiği bir husus varsa bu yönüyle de merkezi idareyi temsilen Turizm Bakanlığının denetleme görevini yapmadığı gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Burada tartışılması ya da üzerinde durulması gereken başka ve çarpıcı bir husus daha vardır ki yukarıda belirttiğimiz üzere otel işletmecisinin Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğüne yaptığı müracaat neticesinde tespit edilen eksiklikleri tamamlamak yerine talebini geri çekerek özel bir denetleme şirketinden uygunluk belgesi almasıdır. Burada merkezi idarenin/kamunun, yapması gereken bir görevini, yetkisini kısmen de olsa özel sektöre devretmesinin, hizmeti ya da denetlemeyi özelleştirmesinin yarattığı sonuçlar ya da sorunlardır. Türkiye gibi ahbap çavuş ilişkilerinin yoğun yaşandığı, hemşehriciliğin, tanışıklığın, menfaatçiliğin kamu hizmeti ya da görevinin zaman zaman önüne geçtiği bilinen bir davranış biçimidir. Dolayısıyla merkezi idarenin vatandaşların can ve mal güvenliğini doğrudan etkileyen bir yetkiyi kısmen de olsa özel sektöre devretmesi idare açısından kabul edilemez nitelikte olup sonuçları da ağır olabilmektedir. Bu vesileyle benzer durumların yaşanmaması adına kamusal yetki ya da görevlerin kamu personeli eliyle yapılması gerekir.

Tartışmanın sebeplerinden biri sanırım yerel idare ile merkez idarenin farklı siyasi görüşler ya da partilerden olmasından kaynaklanmaktadır. Şayet yerel idare merkezi idareyi temsil eden siyasi parti ile aynı partiden olsaydı bu tartışma yapılır mıydı? Sorumluluk kime yüklenirdi? Kim kimi suçlayacaktı soruları cevaba muhtaçtır.

SONUÇ VE ÖNERİ

Bu tür tartışmalar devletin kurumlarına olan güveni zedelemektedir. Sorumlu merkezi idareyi temsil eden Turizm Bakanlığıdır. Görevini yapmayan, ihmal eden, suç işleyenler elbette hukuk nezdinde bedelini ödemelidir ancak ancak burada mesele bir suçlu bulup ilan edip cezalandırmak ve kamu vicdanına dokunmak değil ders almak, tedbir almak olmalıdır. Daha güvenli bir Türkiye dileğiyle.

Av. Mehmet TUNÇ