6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Kapsam” başlıklı 2.maddesinde; “Bu Kanun, her türlü tüketici işlemi ile tüketiciye yönelik uygulamaları kapsar.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Aynı yasanın “Tanımlar” başlıklı 3.maddesinde ise tüketici; “Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak, Tüketici İşlemi ise; “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır. Aynı maddede Üretici ise; “…tüketiciye sunulmuş olan mal ya da bu malların hammaddelerini yahut ara mallarını üretenler ile mal üzerine markasını, unvanını veya herhangi bir ayırt edici işaretini koyarak kendisini üretici olarak gösteren gerçek veya tüzel kişi” olarak tanımlanmıştır. Aynı yasanın “Tüketici Mahkemeleri” başlıklı 73/1.maddesinde ise; “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu kapsamda tüketici sıfatına sahip kişiler tarafından tüketici işlemlerine dair açılacak davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir (Hakim Mehmet Akif TUTUMLU, Ayıplı Mal Hukuku, 2.Baskı, Ankara 2023, s.602). Burada tüketici mahkemelerinin rakam itibariyle tüketici hakem heyeti sınırının üzerinde kalan uyuşmazlıklara bakmakla görevli olduğu tespit edilirken asıl alacak tutarı ile birlikte faiz ve diğer ferilerin de hesaba katılması gerekir (Ankara BAM 21.Hd. 24/11//2017 Tarihli 2017/901 E. 2017/819 K.).
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 19/02/2015 Tarihli 2014/43355 Esas 2015/5075 Karar sayılı kararında da satıcı ve üretici-ithalatçıya karşı açılacak davalarda Tüketici Mahkemesi’nin görevli olduğu belirtilmiştir. Karar özeti şu şekildedir; “…Bir hukuki işlemin 4077 Sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için Kanun'un amacı içerisinde yukarda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına dair bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalının (satıcı) davacıya (alıcı) araç sattığı ve taraflar arasındaki ilişkinin 4077 Sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Aracın ikinci el araç olmasının sonuca etkisi bulunmadığı gibi, TKHK nun 4/3 maddesine göre; İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumlu olduğu gözetildiğinde satıcı ve üretici -ithalatçı davalılara karşı açılan eldeki davada 4077 Sayılı Kanun'un 23.maddesi gereğince davaya bakmaya TÜKETİCİ MAHKEMESİ GÖREVLİDİR. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.”
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 08/04/2019 Tarihli 2016/28542 Esas 2019/4642 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir; “…Eldeki davada davacı, ayıplı satış gerekçesi ile satış bedelini talep etmiştir. Davalının dosyadaki delillere ve beyanına göre araç alım satımını mesleki amaçla yapan galerici sıfatını taşıdığını, davacının ise mevcut alım satımda tüketici sıfatını haiz bulunduğu; bu haliyle taraflar arasındaki ihtilafın çözüm yerinin genel mahkeme değil Tüketici Mahkemesi'nin olması gerektiği halde bu hususa dikkat edilmeksizin mevcut şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Bu durumda mahkemece, tüketici mahkemesine görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davaya bakılarak sonuçlandırılmış olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46.Hukuk Dairesi’nin 28.12.2023 Tarihli 2023/3396 Esas 2023/3076 Karar sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…dava konusu aracın trafik ruhsat kaydında kullanım amacı olarak, “yük nakli- hususi” yazmakta olduğu, dava konusu aracın ruhsatında yük nakli olduğunun belirtilmesinin tek başına satış işleminin tüketici işlemi olmadığını göstermeyeceği, aracı satın alan kişinin ticari veya mesleki amaçla hareket etmemesi, yani aracı ticari veya mesleki faaliyetinde kullanmak üzere satın almaması gerektiği, dava konusu aracın ruhsatında kullanım amacının yük nakli-hususi yazmakta olduğu, aracın, davacı tarafından ticari veya mesleki amaçla kullanıldığına dair dosyada bir delil bulunmadığı gibi davacı yanın gerçek kişi olup tacir olduğuna dair bilgi ve belgeye dosyada rastlanılmadığı (Yargıtay 20.H.D. 28/06/2017 Tarih ve 2017/6990 Esas - 2017/5940 Karar sayılı ilamı) ve davacı yanca da bu hususta herhangi bir belge ibraz edilmediği, bu haliyle de davacının, tüketici olduğunun kabulü gerektiği ve sonuç olarak da taraflar arasındaki uyuşmazlığın TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDAKİ KANUN KAPSAMINDA KALDIĞI anlaşılmıştır.”
6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Tüketici Mahkemeleri” başlıklı 73/5.maddesinde ise; “Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Görüldüğü üzere yasa koyucu, ilgili kanun hükmüyle açıkça tüketiciye kendi yerleşim yeri mahkemesinde dava açma hakkı tanımış olup bu düzenleme özel bir yetki hükmü niteliğindedir. Bu madde tüketicinin hak aramasını kolaylaştırmak amacıyla getirilmiştir (Hakim Mehmet Akif TUTUMLU, Ayıplı Mal Hukuku, 2.Baskı, s.702). Bu özel hüküm yalnızca tüketici açısından getirilmiş olup madde metninde satıcı ya da sağlayıcıdan bahsedilmediğinden kendi yerleşim yerine dava açma hakkından satıcı ya da sağlayıcı yararlanamaz (Hakim Mehmet Akif TUTUMLU, Ayıplı Mal Hukuku, 2.Baskı, s.706). Yine HMK.m.17/1 açısından gerçek kişilerin yetki sözleşmesi yapma imkanı olmadığından tüketiciler ile imzalanan sözleşmelere konulan ihtilaf halinde yetkili mahkemeyi belirleyen sözleşme hükmü geçersiz sayılıp açılacak davalarda yukarıda belirtmiş olduğumuz kural geçerli olacaktır (Yargıtay 13.Hd. 20/03/2013 T. 2013/5823 E. 2013/7070 K.).
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 11/09/2014 Tarihli 2014/26639 Esas 2014/26473 Karar sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır; “…davacının yerleşim yerinin Ordu ili olduğu, halen oturduğu yer mahkemesinde dava açtığı anlaşılmaktadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73 md./5.bent hükmüne göre tüketici, yerleşim yeri mahkemesinde de dava açma imkanına sahiptir. Bu nedenle, mahkemece işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir (Aynı yönde Yargıtay 13.Hd. 17/09/2014 T. 28794 E. 2014/27242 K. ; Yargıtay 13.Hd. 29/03/2018 T. 2016/18276 E. 2018/3953 K. ; Yargıtay 13.Hd. 05/02/2015 T. 2014/47088 E. 2015/2769 K.).
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 13.11.2014 Tarihli 2014/40182 Esas 2014/35770 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir; “…Dava tarihinde yürürlükte bulunan 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 23.maddesine göre, “Tüketici davaları tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir.” Bu nedenle, mahkemece işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.”
6502 sayılı yasanın “Tüketicinin Seçimlik Hakları” başlıklı 11/1.maddesinde ise; “(1) Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme, seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiştir. Aynı maddenin 2.fıkrasında ise; “Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda SATICI, ÜRETİCİ VE İTHALATÇI MÜTESELSİLEN SORUMLUDUR. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.” düzenlemesi mevcuttur. Bu kapsamda ayıplı maldan kaynaklanan seçimlik hakkını kullanmak isteyen tüketiciler, bu haklarının yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçıdan müteselsil sorumlu olmalarından ötürü aynı anda talepte bulunabilecektir (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Nihat YAVUZ, Ayıplı İfa, 5.Baskı, Ankara 2016, s.158 ; Hakim Mehmet Akif TUTUMLU, Ayıplı Mal Hukuku, 2.Baskı, s.821). Bu husus yargı kararlarına da yansımaktadır (Ankara BAM 3.Hd. 16/11/2022 T. 2021/2282 E. 2022/2839 K. ; Yargıtay 13.Hd. 24/01/2013 T. 2012/20764 E. 2013/1324 K.). Ancak burada yöneltilecek seçimlik hakkın türüne göre müteselsil sorumlu tarafların değişebileceğine de dikkat etmek gerekir.
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 19/02/2015 Tarihli 2014/43355 Esas 2015/5075 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir; “…Bir hukuki işlemin 4077 Sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için Kanun'un amacı içerisinde yukarda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına dair bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalının (satıcı) davacıya (alıcı) araç sattığı ve taraflar arasındaki ilişkinin 4077 Sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır. Aracın ikinci el araç olmasının sonuca etkisi bulunmadığı gibi, TKHK nun 4/3 maddesine göre; İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından dolayı müteselsilen sorumlu olduğu gözetildiğinde satıcı ve üretici -ithalatçı davalılara karşı açılan eldeki davada 4077 Sayılı Kanun'un 23.maddesi gereğince davaya bakmaya tüketici mahkemesi görevlidir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.”
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 14/11/2017 Tarihli 2016/12992 Esas 2017/11122 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir; “…6502 Sayılı Tüketici Yasası'nın 11.maddesinin gerekçesi bu hususa açıklık getirmektedir. Gerekçenin 6. paragrafında“ Sözleşmeye aykırılıktan, sözleşme tarafı olarak öncelikle satıcının sorumlu olması esastır. Ancak, tüketici satıcının ortadan kaybolduğu durumlar da dâhil olmak üzere, ayıpsız misli ile değiştirme veya ücretsiz onarınm haklarını üreticiye veya İthalatçıya karşı da kullanabilir. Üretici veya ithalatçı ile tüketici arasında bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Tüketici, üreticiye veya ithalatçıya karşı bir ödeme yapmadığı için sözleşmeden dönme hakkını kullanarak satıcıya ödemiş olduğu parayı üretici veya ithalatçıdan geri alması veya bedel indirimi hakkını kullanması mümkün değildir. Tüketici bu haklarını ancak satıcıya karşı kullanabilir. Buna karşılık ücretsiz onarım ve ayıpsız misli ile değiştirmenin üreticiden veya ithalatçıdan istenmesi anlamlıdır. Zira elinde yeni mal bulunan veya o malı gereği gibi onaracak olan üretici veya ithalatçıdır. Dolayısıyla bu hallerde, sözleşmelerin nisbiliği ilkesini aşarak tüketicinin doğrudan üreticiye veya ithalatçıya gidebilmesi kabul edilmiştir.“ açıklaması yapılmıştır.”
Tüm bu hususlarla birlikte Yargıtay uygulaması ve doktrinde ifade edildiği üzere satılanın, satış sözleşmesinden beklenen amacı sağlayacak nitelikleri taşıması gerekir. Satıcı, satış sözleşmesini yaparken alıcının göz önünde tuttuğu tahsis ve kullanma yönü bakımından onun değerini ve elverişliliğini kaldıran ya da azaltan bir eksikliğin bulunmamasını sağlama borcu altındadır (Prof.Dr.Cevdet YAVUZ, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 10.Bası, İstanbul 2014, s.126). 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ayıptan Sorumluluk” başlığı altında düzenlenen 219.maddesinde de; “(1) Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. (2) Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur.” şeklinde düzenleme mevcuttur. Bu çerçevede Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 16.04.2019 Tarihli 2018/4472 Esas 2019/1813 Karar sayılı kararında gizli ayıp; “…Gizli ayıplar ise basit bir kontrol ve muayene ile ortaya çıkmayıp kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkan ayıplardır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı şekilde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.2017 Tarihli 2017/13-678 Esas 2017/963 Karar sayılı kararında da gizli ayıp; “…durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar gizli ayıptır.” şeklinde izah edilmiştir. Gizli ayıp, öğretide de satılanın, gözden geçirilmesi sırasında görülemeyip daha sonra, genellikle kullanılması sırasında ortaya çıkan ayıp olarak tanımlanmaktadır (Prof.Dr.Fikret EREN, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 4.Baskı, Ankara 2017, s.111 ; Doç.Dr.Burak ADIGÜZEL, Tacirler Arası Ticari Satış, Ankara 2020, s.141 ; Hakim Mehmet Akif TUTUMLU, Ayıplı Mal Hukuku, 2.Baskı, Ankara 2023, s.85). Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 27.11.2019 Tarihli 2018/371 Esas 2019/5316 Karar sayılı kararında da satım konusunun taşıma aracı olması halinde gizli ayıp hususu şu şekilde değerlendirilmiştir; “…servis kayıtlarının incelenmesinde; servis tarafından bir kısım hizmetler verilmiş ise de esas itibariyle arızanın giderilemediği ve en son 18/03/2015 tarihinde aracın yeniden arızalanarak yolda kaldığı, bu durumun ARAÇTA GİZLİ AYIP BULUNDUĞUNU GÖSTERDİĞİ, tespit raporunun 19/03/2015 tarihli olup davacı tarafından 23/03/2015 tarihinde davalıya ihtar çekildiği, bu itibarla süresinde ve usulüne uygun bir şekilde ayıp ihbarında bulunulduğu, 0 km araçta bu kadar kısa sürede bu denli arıza çıkmasının normal olmadığı, …” Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 29.01.1987 Tarihli 13/437 sayılı kararında da benzer yönde bir değerlendirme mevcuttur; “…satım konusu mal bir deniz motorudur. …Şayet teslim alındığı tarihte yapılan çalıştırma ile motordaki arıza anlaşılamıyor ve ancak uzun süreli bir çalışma sonucunda arıza meydana çıkabiliyorsa o takdirde bu ayıba gizli ayıp denir.”
Gizli ayıp kavramına yukarıdaki açıklamalar ışığında bakıldığında karşımıza 6502 sayılı yasanın “İspat Yükü” başlıklı 10/1.maddesi çıkmaktadır. Nitekim bu düzenleme; “Teslim tarihinden itibaren altı ay içinde ortaya çıkan ayıpların, teslim tarihinde var olduğu kabul edilir. Bu durumda malın ayıplı olmadığının ispatı satıcıya aittir. Bu karine, malın veya ayıbın niteliği ile bağdaşmıyor ise uygulanmaz.” şeklindedir. Bu kapsamda tüketici hukukunda teslim tarihinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan ayıpların teslim tarihinde var olduğu kabul edilir (Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Onursal Başkanı Nihat YAVUZ, Ayıplı İfa, s.168). Burada kanun koyucu, tüketiciye yönelik satımlarda ilk altı ay için ispat yükünde yer değişikliğine gitmiştir (Hakim Mehmet Akif TUTUMLU, Ayıplı Mal Hukuku, 2.Baskı, s.810). Bu çerçevede satıcı, satılandaki ayıpları bilmese dahi bu ayıplardan sorumludur (Yargıtay Hgk. 29/03/2017 T. 2017/13-664 E. 2017/573 K. ; Yargıtay 13.Hd. 22/06/2017 T. 2016/27997 E. 2017/7963 K.). Bu sonuca 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 219/2.maddesinden de varılmaktadır.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesi’nin 20/01/2021 Tarihli 2019/2366 Esas 2021/72 Karar sayılı kararında da aynı husus vurgulanmıştır; “…Davacı dava konusu aracı 16/01/2018 tarihinde almış, davayı ise 09/02/2018 tarihinde açmıştır. 6502 sayılı Kanun’un 10/1.maddesi uyarınca 6 AY İÇİNDE MEYDANA GELEN AYIPLARIN TESLİM ANINDA VAR OLDUĞU KABUL EDİLİR. Bu durumda ispat yükü üzerinde bulunan davalı aksini ispat edememiş, 6 aylık süre içinde ayıbı davalıya bildiren davacı ise sözleşmeden dönerek bedel iadesine yönelik seçim hakkını kullanmıştır. Dava konusu araç, satış tarihi itibariyle ayıplı mal niteliğindedir. Bu nedenle, mahkemece, 6502 sayılı Kanunun 11.maddesi uyarınca davacının seçimlik haklarından bedel iadesi yönünden davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.” (Benzer Yönde Ankara BAM 3.Hd. 04/11/2020 T. 2020/1822 E. 2020/1558 K. ; Ankara BAM 3.Hd. 14/02/2019 T. 2018/1334 E. 2019/278 K.).
Bu çerçevede 6502 sayılı yasanın “Tüketicinin Seçimlik Hakları” başlıklı 11/1.maddesinde; “(1) Malın ayıplı olduğunun anlaşılması durumunda tüketici; a) Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme, b) Satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, c) Aşırı bir masraf gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme, ç) İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir misli ile değiştirilmesini isteme, seçimlik haklarından birini kullanabilir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.” düzenlemesine yer verilmiş olup Yargıtay uygulaması gereğince de tüketicilere satımı gerçekleştirilen araçlarda gizli ayıp bulunması halinde tüketiciler yasada belirtilen seçimlik haklarını serbestçe kullanabilecektir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 14/09/2023 Tarihli 2022/1353 Esas 2023/5001 Karar sayılı kararında da benzer hususlar vurgulanmıştır; “…İlk Derece Mahkemesi'nin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile araçtaki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğu, araçtaki ayıp nedeni ile birden fazla kez aracın servise götürüldüğü halde sorunun giderilemediği, ARACIN SERVİSE GÖTÜRÜLMESİNİN İHBAR OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ, bilirkişi raporu ile de ayıbın ve araçtan beklenilen yararın sağlanamadığının sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne davacıya ait aracın davalıya iade edilmek koşulu ile ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar verilmiştir. ...ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, kaldırılan hükmün yerine, davanın kabulü ile, davaya konu 2019 model aracın üzerindeki takyidatlarından ari olarak davalıya iadesi ile tüm masrafları davalıya ait olmak üzere aracın ayıpsız (0 km) misli ile değiştirilmesine karar verilmiştir. …Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Kanun'un 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA, …” şeklinde hüküm tesis edilmiştir (Benzer Yönde Karar: Yargıtay 3.Hd. 25.10.2023 T. 2023/1040 E. 2023/2902 K. ; Yargıtay 11.Hd. 26.11.2024 T. 2024/128 E. 2024/8322 K.).
Yargıtay 3.Hukuk Dairesi’nin 21.09.2023 Tarihli 2022/8352 Esas 2023/2384 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir; “…Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davaya konu aracın, satın alındığı tarihten itibaren ortaya çıkan ve davalıya ihbar ile aracın yenisi ile değiştirilmesi talebine dayanak teşkil eden arızaları davanın devamı sırasında dahi tekrarlanmakla; bu kadar süre servise giden, tamirine karşın tekrarlanan arızalar taşıyan ve talebin niteliğine göre davalı yanca yenisi verilmedikçe iade edilmesi de gerekmeyen araçtan, yasanın aradığı anlamda sürekli yararlanıldığını kabule olanak bulunmadığından koşulları gerçekleşen aracın ücretsiz yenisi ile değiştirilmesi talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiğinden davacının istinaf başvurusunun kabulüne; … 1. Tüketici Mahkemesinin … tarih, … Esas … Karar sayılı kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne; dava konusu ... plakalı aracın davalılara iadesi halinde ayıpsız misli ile değiştirilmesine, infaz sırasında ayıplı ürünün temin edilememesi halinde İİK’nın 24 üncü maddesi gereğince işlem yapılmasına ve kararın infazı anında davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarının gözetilmesine karar verilmiştir. ...Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 ... maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA, …”
Burada arızanın devam etmesi halinde garanti kapsamında onarım hakkı kullanılmış olsa bile bedel iadesi veya değişim seçimlik hakkının kullanılabileceğine dair Yargıtay 13.Hukuk Dairesi’nin 01/03/2016 Tarihli 2015/3271 Esas 2016/6288 Karar sayılı kararı da önemlidir. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesi’nin 28/02/2019 Tarihli 2018/1397 Esas 2019/361 Karar sayılı kararında da benzer hususlar vurgulanmıştır; “…Her ne kadar davalı satıcı tarafından, dava konusu araç arızasının davacının ücretsiz onarım seçimlik hakkını kullanmasıyla yetkili servis tarafından giderildiği ve seçimlik hakkını kullanan tüketicinin daha sonra sözleşmeden dönerek bedel iadesi isteyemeyeceği savunulmuş ise de; davalının söz konusu savunmasını ispatlayamadığı, yerel mahkemece doğru olarak değerlendirildiği üzere salt ürünün servise verilmesinin ücretsiz onarım hakkını kullanma olarak değerlendirilemeyeceği ve bu kapsamda servisin davacının onarım talebini almaksızın kendiliğinden ürünü onarmasının eldeki davada davacının bedel iadesi isteme seçimlik hakkını ortadan kaldırmayacağı, bu durumda da davacının ayıplı ürünü kabul etmeye ve kullanmaya zorlanamayacağı ve üründen beklenen faydayı sağlamasının da mümkün olmadığı, sonuç olarak davacı için sözleşmeden dönme şartlarının gerçekleştiği ve ticari şirket olan davalı aleyhine avans faizine hükmedilebileceği anlaşılmış olmakla, mahkemenin bu yöndeki kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.” Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3.Hukuk Dairesi’nin 14/02/2019 Tarihli 2018/1334 Esas 2019/278 Karar sayılı kararın da aynı yöndedir; “…salt ürünün servise verilmesinin ücretsiz onarım hakkını kullanma olarak değerlendirilemeyeceği ve bu kapsamda servisin davacının onarım talebini almaksızın kendiliğinden ürünü onarmasının eldeki davada davacının anılan Kanun kapsamında bedel iadesi seçimlik hakkını ortadan kaldırmayacağı, öte yandan servis kayıtlarına göre üründe başka sorunların da bulunduğu, bu durumda davacının ayıplı ürünü kabul etmeye ve kullanmaya zorlanamayacağı gibi belirtilen haliyle bütünlüğünün bozulduğu anlaşılan ürünlerden beklenen faydayı sağlamasının da mümkün olmadığı, sonuç olarak davacı için sözleşmeden dönme şartlarının gerçekleştiği ve bu halin satıcı için ne gibi orantısız güçlükleri beraberinde getireceğinin ise ispatlanamadığı anlaşılmakla yerel mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, …”
SONUÇ OLARAK ; 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Tüketici Mahkemeleri” başlıklı 73/1.maddesinde yer alan; “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.” düzenlemesi gereği tüketici sıfatına sahip kişiler tarafından tüketici işlemlerine dair açılacak davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir. Aynı yasanın 73/5.maddesinde yer alan; “Tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.” düzenlemesi gereğince ise tüketiciye kendi yerleşim yeri mahkemesinde dava açma hakkı tanınmış olup bu düzenleme özel bir yetki hükmü niteliğindedir. Bu madde tüketicinin hak aramasını kolaylaştırmak amacıyla getirilmiştir. Yasanın “Tüketicinin Seçimlik Hakları” başlıklı 11/2.maddesinde mevcut “Ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakları üretici veya ithalatçıya karşı da kullanılabilir. Bu fıkradaki hakların yerine getirilmesi konusunda satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur. Üretici veya ithalatçı, malın kendisi tarafından piyasaya sürülmesinden sonra ayıbın doğduğunu ispat ettiği takdirde sorumlu tutulmaz.” düzenlemesi uyarınca ise tüketicinin ücretsiz onarım veya malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi hakkına karşı satıcı, üretici ve ithalatçı müteselsil sorumludur. Son olarak yasanın “İspat Yükü” başlıklı 10/1.maddesi uyarınca teslim tarihinden itibaren 6 ay içinde ortaya çıkan ayıpların teslim tarihinde var olduğu kabul edilmekte olup kanun koyucu burada tüketiciye yönelik satımlarda ilk altı ay için ispat yükünde yer değişikliğine gitmiştir. Bu çerçevede satıcı, satılandaki ayıpları bilmese dahi bu ayıplardan sorumludur.