Geçtiğimiz günlerde çokça tartışılan yeni yargı paketi taslağında 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 110.maddesinde değişikliğe gidilmesine yönelik teklif bulunduğu gündeme gelmişti. Aynı zamanda geçtiğimiz günlerde çok sayıda kişinin adli kontrol hükmü olarak halk arasında “ev hapsi” olarak geçen fakat resmi adı “konutta infaz”, “konutu terk etmeme” olan uygulama ile karşı karşıya kalması, kişileri cezaevine göndermek veya cezaevinde tutmanın yanı sıra yükselecek bir eğilim olduğunu gösterdi. Konutta infaz/konutu terk etmeme uygulaması ve uygulandığı kişiler üzerinde olabilecek etkileri üzerinde durulması gerektiğini düşünüyoruz.
Ev hapsi olarak adlandırılan uygulama, ister bir cezalandırma aracı olarak konutta infaz usulü olsun (yargılaması tamamlanmış ve cezası kesinleşmiş hükümlünün ceza infaz kurumunda geçireceği sürenin sonlarına doğru ceza infaz kurumundan çıkartılarak konutunda cezasının kalan süresini tamamlamasına dair karar, kısaca özel infaz rejimi olarak konutta cezanın kalan kısmın infazı) ister bir cezalandırma olmaksızın henüz soruşturulmasına veya kovuşturulmasına devam edilen ceza yargılaması süresince verilen adli kontrol hükmü olsun (teknik anlamı ile ceza değil, bir güvenlik tedbirinden bahsediliyor olsun) özgürlüğünden mahrum bırakılan kişi açısından aynı şekilde uygulanmaktadır. Aralarındaki hukuki fark, konutta infazın cezanın infaz şekli olması dolayısıyla, hükümlü açısından “katlanılacak bir ızdırap” olarak kabul edilmesi, güvenlik tedbiri olan konutu terk etmemenin ise ceza olmaması dolayısıyla herhangi bir ızdırap içermemesi gerekmesidir. Bir diğer farkı bizlere 5275 sayılı Kanun 110.maddesi göstermektedir. Ceza olan konutta infaz kararının verilebileceği kişiler sınırlı sayıda işaret edilmiştir. Bunların: Kadın, çocuk altmışbeş yaşını bitirmiş kişiler, yetmiş yaşını bitirmiş kişiler, yetmişbeş yaşını bitirmiş kişiler ve yeni doğum yapmış, doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçen kadın mahpuslardır. Tasarıda konutta infaz için yer alan ceza sınırlarının artırılması gündeme getirilmektedir. Bu da konutta infaz kararının daha fazla sayıda mahpus için uygulama alanı bulacağını göstermektedir. Diğer yandan adli kontrol olan yani tutukluluk yerine hükmedilen “konutu terk etmeme”, sulh ceza hakimliği tarafından tutukluluk yerine bütün şüpheliler için verilebilen bir güvenlik tedbiri çeşididir. Güvenlik tedbirlerinin teknik olarak ne olduklarını tanımlamaktan kaçınıldığını, bunun yerine ceza ile farkı üzerinden tanımlanmaya çalışıldığını görmekteyiz[1]. Biz de bu teorik tartışmaya girmeksizin, ceza olmaması üzerine vurgu yaparak geçelim. Bu vurguyu yaparken tam da cezanın katlanma yükümlülüğü, ıslah ve kefaret içermesinden; tedbirin ise sadece toplumu suçtan korumak için ve şüpheliyi uslandırmak için geçici bir uygulama olmasından yana yapalım. Öğretide boğulmayarak, tıpkı ceza infaz kurumunda özgürlüğünden mahrum bırakılmakta olan mahpuslar gibi yine Devletin gözetimi ve koruması altında ve tek fark olarak mekanın konut olduğu bu alıkoyma şekline maruz kalan kişiler için uygulamanın neler getirebileceğine bakalım istiyoruz.
Ceza infaz kurumunda tutuklu veya hükümlü olarak bulunanların yeme- içme giderlerinin karşılanması için belirlenmiş iaşe bedeli mevcuttur. Hükümlü ve Tutuklular ile Ceza İnfaz Kurumları Personelinin İaşe Yönetmeliği iaşenin ve bedel uyarınca mahpuslara temin edilecek besinlerin ayrıntılarını düzenlemektedir. Yine Devlet tarafından özgürlüğünden bir anlamda alıkonulmuş ve Devletin gözetim ve sorumluluğu altında bulunan konutta infaza tabi hükümlüler ve adli kontrol altında konutu terk etmeme tedbiri uygulanan kişiler için ise iaşe desteği düzenlenmediğini görmekteyiz. Yönetmelik bu kişiler için herhangi bir düzenleme içermemektedir. Bu da kişilerin evlerinden çıkamama durumunun yanı sıra ekonomik olarak kaderlerine terk edilmiş olup olmadıkları sorusunu akla getirmektedir. Zira evinden çalışma şansı bulamayacak bir yükümlü anne veya çocuk veya yaşlı hükümlü veya bu kategorilere girmesi gerekmeksizin evinden belirsiz süreyle çıkamayacak herhangi bir şüphelinin geçimini nasıl sağlayabileceği de Devletin özgürlük ve güvenlik hakkından mahrum bırakırken planlaması ve makul şekilde tedbir alması gereken pozitif yükümlülükleri arasında yer almaktadır. Ceza infazı olarak konutta infaz için Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği 74/4 fıkrası, çocuk ve kadın hükümlülere özgüleyerek, maddi ihtiyaç tespitinde bulunan vaka sorumlusunun aile ve sosyal hizmetler il müdürlüğüne bildirimde bulunulacağını düzenlemektedir. Fakat hangi kalemler için ve ne kadarlık bir yardım sağlanacağına dair bir açıklık yoktur. Konutu terk etmeme yükümlüsü olan yani henüz ceza almamış hala masumiyet karinesi koruması altında olan şüpheliler için ise herhangi bir maddi yardım imkanı, bahsettiğimiz gibi iaşe bedeli tutarının nakdi olarak tanımlanacağı bir banka hesabı tahsisi benzeri uygulama mevcut değildir. Cezanın infazı sırasında sağlanan imkanı dahi bulamayan şüphelinin bu hususta doğrudan talep edebileceği bir hakkı tahsis edilmediği gibi doğrudan harekete geçirebileceği bir mekanizma da görülmemektedir. Halbuki ceza infaz kurumunda tutulan mahpuslar ile konutunda alıkonulan her iki kategorideki kişiler (konutta infaz yükümlüleri ve konutu terk etmeme yükümlüsü şüpheliler) teknik olarak aynı statüdedirler. Bu statü “geliri olmayan kişi” statüsüdür. Hele ki konutu terk etmeme yönünde hakkında adli kontrol kararı verilmiş kişiler için süresi belirsiz hüküm denilen bir durumun söz konusu olduğu unutulmamalıdır. Bunun anlamı şudur, soruşturma boyunca veya kovuşturma boyunca yani hüküm kesinleşinceye kadar geçecek belirsiz süre boyunca konutu terk etmeme yükümlüsü olma riskini taşırlar. Herhangi bir aşamasında bu tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması mümkündür, fakat kaldırılmadığı yahut değiştirilmediği senaryo için geliri olmayan ve kendisi için tedbir süresince bir ekonomik katkı düzenlemesi olmayan kişi, belirsiz süre boyunca ekonomik bir eziyete maruz bırakılmış olacaktır. Bu durum da beraberinde kiracı ise kira uyuşmazlığı ve belki de konutu değiştirme zorunluluğu (Bunun için Denetimli Serbestlik Yönetmeliği 43.maddesi gereği infaz işlemleri değerlendirme komisyonundan adres değişikliği talebinde bulunmalıdır) doğabilecektir. Evden çalışabilme imkanı olmayan bir şüpheli hakkında konutu terk etmeme tedbiri uygulandığı durumda kişiler hiçbir katlanılacak eziyet, ödetilecek kefaret borcu altında olmamalarına karşın ekonomik cezalandırma anlamına gelecek bir fiili durum altında bırakılmış olacaklardır.
Mevzuatın geliştirilmesi için belki de bir gün yaygınlaşarak kullanılmaya başlanacağı düşünülmeden getirilmiş hükümlerden doğacak sorunları konuşmak önemli diye düşünüyoruz. Bu yazıda konutta infazın ve konutu terk etmeme tedbirinin sadece bir yönüyle belki unutulmuş ve boşlukta bırakılmış yönü hakkında fikir üretilmeye, bir eksiklik işaret edilmeye çalışılmıştır. Bu eksik yönü ısrarla göstermek ve geliştirilmesini talep ederek sonuçta başarıya ulaşmaya çalışmak sadece sorunla sert ve birebir şekilde yüzleşecek olan özgürlüğünden alıkonulmuş kişiler ve aileleri değil, onların haklarını korumakla görevli biz hukuk profesyonellerinin, avukatların da görevidir inancındayız.
Av. Onur SEZEN
----------
[1] Sulhi Dönmezer, Sahir Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, c.III, 14. bs, Der Yayınları, İstanbul, 2020, s28.