Özü

[Bu makalede, “Türk Ceza Yargılamasında Suça Teşebbüsün İncelenmesi -Örnekler Üzerinden-” hakkında detaylı inceleme yapılacaktır.]

 1. Yasal Düzenleme

“Suça Teşebbüs” başlığını taşıyan TCK madde 35 hükmü, ceza yargılamasında en önemli kavramlardan biri olan teşebbüs hâlini düzenler. İlgili madde aynen:

“Madde 35- (1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.

(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on üç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”

şeklindedir.

2. Teşebbüsün Şartları

Alıntılanan kanun hükmünün lafzından açıkça anlaşılabildiği üzere teşebbüs hâlinin varlığı için suçun “kasıtlı işlenebilen bir suç” olması şarttır. Taksirli suçlara teşebbüs mümkün değildir. Ardından aranan kriter ise hareketin elverişli olmasıdır. Son olarak, fail elverişli hareketlerle icraya başlamış ancak elinde olmayan nedenlerle fiil tamamlanmamış olmalıdır. Sayılan şartlar sağlanıyorsa fail suça teşebbüsten sorumlu tutulacaktır. Netice olarak suça teşebbüs hâlinde faile, suçun tamamlanmış hâline karşılık öngörülen cezadan indirim yapılmak suretiyle ceza verilir. Esasen teşebbüs kişinin ceza sorumluluğunu genişletir.

3. Elverişlilik Kriterinin İncelenmesi

Kanun kapsamında düzenlenen “elverişlilik” unsurundan ne anlaşılması gerektiği izaha muhtaçtır. Genel manada bir fiil, failin arzu ettiği neticeyi gerçekleştirme kudretine sahipse teşebbüs için elverişlidir denilebilir. Örneğin oyuncak bir tabancanın öldürme suçu bakımından elverişli olmadığı söylenebilir.

Elverişlilik bakımından öğretide ve istikrarlı yargı kararlarında zikredilen iki görüş vardır: Objektif görüş ve subjektif görüş. Bu iki görüşten hangisi esas alınmalıdır? Bir görüşe göre failin şahsi özellikleri de elverişlilik kapsamında değerlendirilmeliyken diğer görüşe göre elverişlilik incelemesi tamamen failden ayrılmalı ve yalnızca fiile göre tespit edilmelidir.

Örnek vererek ilerleyecek olursak; suç eşyası olarak elimizde ateşli bir silah olsun. Bu silah emniyet kilidi kapalı olarak daha önce eline hiç silah almamış bir kişinin elinde bulunsun. Objektif görüş taraftarlarına göre suç eşyası olarak ateşli bir silah bir kişiyi öldürmeye elverişlidir. Objektif görüşe göre failin şahsi özellikleri irdelenmemelidir.

Dolayısıyla objektif görüşe göre bir kişi istediği kadar acemi olsun, hayatı boyunca eline ateşli bir silah almamış olsun; icra hareketine kasıtlı olarak başladıysa ve silahın emniyet kilidi kapalı olsa da tetiğe bastıysa ancak tecrübesizliğinden kaynaklanarak emniyet kilidini açmadığından silah ateş almadıysa elinde bulunan silahın öldürme hareketini gerçekleştirecek kudrete sahip olmasından ötürü kasten öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulması gerekmektedir.

Subjektif görüşe göre kurgulanan örnek bakımından silahın objektif olarak neticeye uygun olup olmadığına bakılmaksızın failin niyeti (şahsi özellikleri) esas alınmaktadır. Hatta subjektif görüşe göre; her ne kadar suç eşyası araç, objektif olarak failin kastettiği neticeyi meydana getirmeye elverişli olmasa da eğer fail somut olayda elindeki aracın neticeyi meydana getireceğine inanıyorsa yani subjektif olarak fail aracın elverişli olduğunu düşünüyorsa bu hareket elverişli kabul edilir.

Açıklamalar kapsamında ceza yargılaması bakımından hangi görüşün uygulanması gerektiğinin irdelenmesi şarttır. Yargılama konusu somut olaylar bakımından salt bir görüşün dayanak edilerek uygulanması uygulayıcıları yanılgıya götürecektir. Dolayısıyla somut olaylar bakımından bir fiilin elverişli olup olmadığı tespit edilirken her iki görüşten de karma şekilde faydalanmak gerekmektedir.

Aksi bir kabulde, örneğin yalnızca objektif görüşün kabul edildiği varsayımda -yani vasıtanın elverişliliği üzerine ilerlendiği taktirde- şekerin bir kimseyi öldüremeyeceği ve vasıtanın elverişsiz olduğu kabulünün yapılması gerekir. Oysa ileri düzeyde şeker hastaları için şeker öldürücü olabilmektedir. Bu örnekten hareketle, subjektif görüşe göre şeker öldürmeye elverişlidir. O hâlde her olay bakımından iki görüşün de dikkate alınması elzemdir.

Elverişlilik kriteri suç tipine göre değişecektir. Örneğin kuru sıkı bir tabanca insan öldürme suçuna teşebbüs bakımından elverişli değildir denilebilir. Oysa aynı kuru sıkı tabanca “tehdit” suçuna teşebbüsün gerçekleşmesi için elverişli kabul edilebilir.

Elverişlilik kriteri üzerinden inceleme yaparken “elverişsizlik” ile “yetersizlik” kavramını karıştırmamak gerekir. Bir fiil hem objektif hem subjektif görüşe göre neticeyi meydana getirme kudretine sahip iken somut olay bakımından yetersiz kalabilir. Bu kapsamda yetersiz olan bir hâlin varlığı doğrudan elverişsizlik sonucuna götürmez.

Örneğin “zehir” bir kişiyi öldürmeye elverişli midir? Objektif olarak elverişli olduğunu kabul etmek gerekir. Subjektif olarak ise fail zehri kullandığında kişinin ölebileceğini öngörür mü? Evet, subjektif olarak da elverişlilik kriteri sağlanmaktadır. Bu noktada bir kişiyi bir çay kaşığı zehir tesiri öldürebilirken başka bir kişiyi yarım çay kaşığı zehir tesiri dahi öldürebilir.

Örneğin fail yarım çay kaşığı zehrin öldürme fiili için yeterli geleceğini düşünerek zehri kullanma cihetine gitmiş ancak mağdur ölmemiştir. Böyle bir olasılıkta failin fiilinin elverişli ancak yetersiz olduğunu kabul etmek gerekir. Fiilin yetersiz olması fiili elverişli olmaktan çıkarmayacaktır.

Fiili işleme yönünde kast unsuru ve elverişlilik unsuru tamamlandıktan sonra irdelenmesi gereken failin hareketinin “icra hareketi” mahiyetini taşıyıp taşımadığıdır.

4. İcra Hareketi Varlığı Kriterinin İncelenmesi

Uygulayıcılar bakımından belki de en çok tereddüt yaşanan kriter “icra hareketi” kriteridir. Bazı olaylar bakımından bir fiilin hazırlık hareketi mi yoksa icra hareketi mi olduğunun tespiti maharet ister. Bu noktada bazı suç tipleri bakımından, kanun koyucu tarafından, hazırlık hareketinin doğrudan suçu oluşturacağının düzenlendiği unutulmamalıdır. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu böyledir, hazırlık aşaması dahi cezalandırılır.

Yalnızca suç işleme kararının açığa çıktığı an icra hareketlerinin başlangıcı mıdır? Bu sorunun yanıtı hayır olmalıdır. Kanun koyucu objektif kriteri öngörmektedir. Suç işleme kastının ortaya çıkması yeterli değildir. Bununla birlikte muhakkak suretle işlenmek istenen suç ile belirli bir yakınlık/bağlantı kurmak gerekmektedir.  

İncelenen unsur bakımından irdelenmesi gereken en önemli şey şudur: Suçla korunan hukuki değer -araya bir engel girmemesi hâlinde- çok kısa süre içerisinde failin fiiliyle doğrudan ihlal edilecekse icra hareketlerine başlanmıştır. Zira kanun koyucu hükmün lafzında “doğrudan doğruya” demek suretiyle objektif görüşe atıf yapmıştır.

Peki bir suç için kanun koyucu birden fazla hareketin varlığını aramaktaysa ne olacaktır? Örneğin yağma suçu böyledir. Böyle suçlar bakımından hareketlerden birine başlandıysa dahi icra hareketlerinin başladığı kabul edilmektedir.

Eğer bir suç serbest hareketli suçlardansa yani kanun koyucu suçun hangi hareketle işleneceğinden bahsetmemişse korunan hukuki değerin tehlikeye sokulmaya başladığı an (kanun tarafından yasaklanan sonuca failin yaklaştığı an) araya herhangi bir müdahale girmemesi ihtimalinde suçun kanuni tanımındaki neticenin gerçekleşeceği an, icra hareketlerine başlandığı andır. Her somut olayda ayrı değerlendirme yapılması şarttır.

İncelenen kriter bakımından, diğer bir sorun ise “garantör” vasfını haiz kişiler tarafından işlenebilen ihmali suçlarda icra hareketleri ne zaman başlayacağı noktasındadır. Örneğin bir anne küçük yaştaki çocuğun gereği gibi yaşamı için garantördür.

Bir anne çocuğunun karnının acıktığını bilmesine rağmen çocuğunun ağlamalarına duyarsız kalarak çocuğunu beslemiyorsa ne olacaktır? Örnek bakımından farz edelim ki bu durum, komşuların yoğun bebek ağlaması neticesinde kolluk kuvvetlerine haber vermesi sonucunda ortaya çıktı. Annenin fiilinin doğrudan doğruya icra hareketlerine başladığı kabul edilebilecek midir? Bu sorunun yanıtını olumlu olarak kabul edersek anne kasten öldürmeye teşebbüsten sorumlu tutulabilecektir.

Örnek doğrultusunda değerlendirilmesi gereken başka hususlar da bulunmaktadır. Bebeğin açlığının kaç saat sürdüğünün tespiti önemlidir. 3-4 saatlik bir açlıkla bebeğin hayatı riske girmediği için icra hareketlerine başlanmış kabul edilmeyecektir.

Ancak her ne kadar suçla korunan hukuki değer korunmaya muhtaç hâle gelmese de örnek üzerinden konuşursak anne kapıyı kilitleyip bebeği uzun saatler boyu kendi kaderine bıraktıysa, bebeği kendi kaderine terk ettiği an icra hareketlerine başladığı andır.

5. Tamamlanmış Teşebbüs Hâlinin İncelenmesi

Oldukça ilginç bir konu olan tamamlanmış teşebbüs hâlinde sürecin nasıl olması gerektiğine dair birden fazla görüş bulunmaktadır. İncelenen hâl bakımından da örnekler üzerinden gitmekte fayda olduğu kanaatindeyim.

Örneğin bir olayda fail, bir kişiyi öldürmeye teşebbüs etti sonuç olarak kasten öldürmeye teşebbüs suçundan ceza aldı. Mağdur ise failin fiili neticesinde uzun yıllar boyunca yoğun bakım servisinde “koma” denilen vaziyette kaldı. Fail aleyhine hükmedilen hapis cezasını tamamladı ve serbest kaldı. Ne var ki fail serbest kaldıktan sonra mağdur daha fazla dayanamayarak öldüyse ne olacaktır?

Böyle bir örnek bakımından fail tekrar yargılanarak tamamlanmış teşebbüsten ceza alabilecek midir? CMK madde 223/7 gereğince fail tekrar yargılanamayacaktır.

Klasik görüşe göre fiil; hareket, netice ve nedensellik bağından oluşur. Klasik görüşe göre örneğimiz bakımından ölüm neticesi meydana geldiğinden hala yargılanmamış bir fiil olduğu kabul edilmektedir. Örneğimiz bakımından klasik görüşe göre aynı fiilden iki kez yargılama söz konusu değildir. Zira klasik görüşe göre fiil netice demektir ve bu nedenle tekrar yargılama ölüm neticesi kaynaklıdır.

Modern görüş ise fiili sadece hareket olarak görmektedir. Modern görüşe göre ise örneğimiz bakımından kişinin ölmesi, fiili yeni hâle getirmez dolayısıyla ikinci kez yargılama yapılmaz.

6. Nitelikli Hâl ve Teşebbüs İncelenmesi

Bir suçun nitelikli hâlini işlemek için yola çıkan bir kişi, suçu işleyemediği zaman nitelikli hâli işlemeye teşebbüsten sorumlu tutulacaktır. Örneğin TCK m.102/2 suçunu işleyemeden teşebbüs hâlinde kalan kişi nitelikli hâle teşebbüsten sorumlu tutulur.

Mesela bir hırsızlık fiili bakımından kişi yüksek miktarda ürün çalmaya gitmekteyken gittiği mekânda umduğundan az miktarda ürün çıkarsa hırsızlığa teşebbüsten değil hırsızlığın tamamlanmış hâlinden cezalandırılacaktır.

7. Zincirleme Suç ve Teşebbüs İncelenmesi

TCK kapsamında zincirleme suç hükümleri açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle makale kapsamında tekrar izah edilmeyecektir. Bu başlıkta zincirleme suç ile teşebbüs hükümlerinin uygulanması hakkında inceleme yapılacaktır.

Zincirleme suç bakımından örneğin birinci suç tamamlanmış ikinci suç teşebbüs aşamasında kalmışsa artırım teşebbüs üzerinden mi yoksa tamamlanmış netice üzerinden mi yapılacaktır? Bu sorunun cevabı tamamlanmış netice üzerinden artırımın yapılmasıdır.

Ayrı bir örnek olarak hırsızlık suçu bakımından fail bir eve girer ve öncelikle cüzdan çalmaya niyetlenir ancak ses gelmesi neticesinde vazgeçer ikinci kez gider telefon çalmaya niyetlenir ve yine ses gelir vazgeçer; son gidişinde ise değerli bir saat çalmak üzereyken yakalanırsa ne olur? Burada zincirleme suç hâlinin varlığı ortadadır. Bu örnek bakımından artırım teşebbüs üzerinden yapılmalıdır.

Sonuç olarak suçların hepsi teşebbüs aşamasında kalmışsa artırım teşebbüs aşamasından, tamamlanmış bir suç varsa tamamlanmış suç üzerinden artırım yapılacaktır.

8. Kesintisiz Suçlar, Bileşik Suçlar ve Teşebbüs İncelenmesi

Bilindiği üzere kesintisiz suçlarda hareketin yapılmasıyla netice o an gerçekleşip tamamlanmamaktadır. Kesintisiz suçlarda kesinti failin iradesi dışında gerçekleşiyorsa suç tamamlanmıştır ve fail kesintisiz suçtan sorumludur.

Kesintisiz suçlara teşebbüs mümkündür. Buna en yaygın örnek olarak bir kişinin hürriyetinden yoksun bırakılmak amacıyla kaçırılması hâlinde mağdurun direnç göstererek kendini kurtarması durumu verilebilir. Bu hâlde suç teşebbüs aşamasında kalmış olur.

Tipik bileşik bir suç olan yağma suçunu işlemek için kanun koyucu birden çok hareket yapılmasını öngörmüştür. Böylesi durumda fail, öngörülen hareketlerden bir kısmını tamamlayıp diğer kısmını tamamlamamışsa; tamamlanmış fiillerin bağımsız suç olarak düzenlendiği suçlardan değil de kastettiği suça teşebbüsten sorumlu tutulacaktır.

Mağdurun parasını almak saikiyle mağdura yumruk atan fail bakımından cebir unsuru oluşmuş ancak yağma henüz oluşmamıştır. Her ne kadar yağma suçu tamamlanmamış olsa ve cebir suçu bağımsız bir suç olarak düzenlenmiş olsa da failin kastı yağma suçunu işlemek olduğundan yağma suçuna teşebbüsten sorumlu tutulmalıdır.

9. Olası Kast ile İşlenen Suçlar Bakımından Teşebbüs Mümkün müdür?

Öğretide büyük bir tartışma konusu; “olası kast” ile işlenen suçlar bakımından teşebbüsün kabul edilip edilemeyeceği hususudur. Olası kastla işlenen suçlarda sorumluluk bir görüşe göre neticeye bağlıdır. Bu görüşe göre somut olayda netice meydana gelmemişse failin bundan sorumlu tutulması söz konusu değildir. Yargıtay da olası kastla işlenen suçlara teşebbüsü kabul etmemektedir.

Öğretinin büyük çoğunluğu ile yukarıda belirtildiği üzere Yargıtay; olası kastla işlenen suçlarda teşebbüsün mümkün olmadığını, sorumluluğun neticeye göre belirlenmesi gerektiği görüşünü benimsemektedir. Aksi görüş ise teşebbüsün kanuni tanımında olası kast/doğrudan kast diye bir ayrıma gidilmediğini, ispat güçlüğü ileri sürülerek teşebbüsün olmayacağının iddia edilmesinin doğru olmadığını, teşebbüsün objektif ve subjektif koşullarının olası kastla işlenen suçlar bakımından da uygulanabileceğini belirterek olası kastla işlenen suçlarda da teşebbüsü kabul eder.

10. Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar Bakımından Teşebbüs Mümkün müdür?

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda sadece “kast-taksir” kombinasyonunu kabul eden görüşler; neticesi sebebiyle ağırlaşmış neticenin meydana gelmemesi hâlinde failin o neticeye teşebbüsten sorumlu tutulamayacağını kabul etmektedir.

İkinci görüşe göre “kast-kast” kombinasyonunda ise teşebbüs mümkündür. Bir suçu işleyen fail ölüm neticesini kabullendiyse ikinci neticeye de yönelmiş kastı olduğu kabul edilir. Ancak ikinci netice olayda meydana gelmezse “kast-kast” kombinasyonunu kabul edenlere göre bir fiili işlediği zaman failin ağırlaşmış neticeye yönelik kastı varsa ağırlaşmış netice meydana gelmese dahi ağırlaşmış neticeden sorumlu tutulmalıdır. Eğer fail ikinci netice bakımından taksirle hareket ediyor ve netice meydana gelmiyorsa taksire teşebbüs olmadığı için fail teşebbüsten sorumlu tutulmaz.

Peki neticesi sebebiyle ağırlaşan suçlarda temel suç işlenmediği hâlde ağır netice meydana gelirse böyle bir durumda failin sorumluluğu ne şekilde belirlenecektir? Örneğin fail, mağduru yaralamak amacıyla kovalamaktadır. Mağdur kovalamaca sırasında kendini kurtarmak maksadıyla tehlikeli bir hareket yapar ve ölürse ne olacaktır? Böyle bir olasılıkta “doğrudan doğruyalık bağlantısı” kavramını kabul edenlere göre; temel suç işlenmemesine rağmen ortada ağırlaşan bir netice varsa fail neticeden sorumlu tutulamaz.

Peki bu ve benzer örneklerde failin sorumluluğu nasıl belirlenecektir? Örneğin fail cinsel saldırı suçu için hareketlere başlarken mağdur korkudan kaynaklı kalp krizi geçirerek ölürse ne olacaktır? Şart teorisini kabul edenlere göre; temel suç işlenmeye başlanmasaydı ağırlaşan netice meydana gelmeyecekti bu nedenle fail ağırlaşan neticeden sorumlu tutulmalıdır.

11. İştirak Hâlinde İşlenen Suçlar Bakımından Teşebbüs İncelemesi

Suçun birden fazla kişinin katılımıyla işlendiği hâllerde de teşebbüs mümkün olabilir. Burada “katı tekçi çözüm” ve “bütüncü çözüm” olmak üzere iki ayrım yapılmaktadır.

Katı tekçi çözüm yöntemine göre her bir fail kendi payına düşen ve müşterek failliği doğuran fiilini doğrudan icraya başladığı anda teşebbüs doğmuştur. Bütüncü çözüm yaklaşımında ise suç ortaklarının eylemleri bir bütün hâlinde değerlendirilir. Ortak suç planı icra aşamasına geçtiği anda plana dahil olan herkes teşebbüsten sorumlu olur. Yani içlerinden birinin icra hareketine başlaması, hepsi bakımından teşebbüsün başlangıcı sayılır​.

12. Teşebbüs Suçlarında Teşebbüs Mümkün müdür?

Teşebbüs suçları olarak düzenlenen “Göçmen Kaçakçılığı”, “Çocuğun Fuhuş Suçuna Sevki”, “Anayasayı İhlal Suçu” gibi suçlara teşebbüs mümkün değildir.

13. Genel Manada Teşebbüsün Mümkün Olmayacağı Suçlar

Taksirli suçlara teşebbüs mümkün değildir. Yukarıdaki başlıkta belirtildiği üzere teşebbüs suçlarına da teşebbüs mümkün değildir. Ayrıca genel görüşe göre olası kastla işlenen suçlara da teşebbüs mümkün değildir. Sırf hareket/tehlike suçları bakımından hareket kısımlara ayrılabiliyorsa teşebbüsün mümkün olmadığını söylemek gerekir. Örneğin mektupla tehdit böyledir. Sırf ihmali suçlarda da teşebbüsün mümkün olmadığını söylemek mümkündür.

14. Sonuç

TCK kapsamında teşebbüse dair düzenlemeler esasında objektif esaslara dayanan ceza hukuku anlayışını yansıtır. Failin kafasındaki düşünceler ve görüşleri belirli bir tehlikelilik arz ettikten sonra cezalandırabilir.

Cezalandırmanın nedeni insan fiilinin belirli bir aşamaya gelmesidir ve bu düşünceler ancak objektif tehlikelilik arz edince cezalandırılabilecektir. Objektif esasları kabul edince de elverişlilik kriteri işin içine girer.

Suçun maddi unsurlarını belirlerken temel unsur olarak fiili kabul ederiz. Fiil olmadan bir suçun varlığından bahsedilemez.

Neticeli suçlarda ise netice gerçekleşmese dahi kişinin cezalandırılmasını sağlayan düzenlemeler teşebbüse dair düzenlemelerdir. Teşebbüse dair hükümler failin sorumluluk alanını genişleten hükümlerdir.

Teşebbüsten söz edilebilmesi için muhakkak bir fiilin icrasına başlanmış olunmalıdır. Teşebbüs için failin elinde olmayan bir sebeple ya icraya devam edilemeyecek ya da fiilin icrası tamamlanmakla beraber netice gerçekleşmeyecektir. Bir suçun icrasına başlanmadan ceza hukuku devreye girmez.

Bu itibarla teşebbüsle ilgili karşımıza çıkan en önemli sorunlardan biri “hazırlık hareketi-icra hareketi” ayrımıdır. Hazırlık hareketleri ve icra hareketlerinin birbirinden ayrılması çok önemli bir sorundur. Bu yönde farklı öğreti görüşleri mevcuttur. Türk Ceza Yargılaması kapsamında objektif bir yaklaşım benimsenmiştir demek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla tipik hareketle bir bağlantı içerisinde olan, tipik harekete yakın kabul edilebilen fiilleri icra hareketi olarak nitelendirmekteyiz.

Benimsenen sistemden ziyade somut olaylar karşısında kuralları uygulamak asıl meseledir. Örneğin Yargıtay kararlarında özellikle objektif teoriye vurgu yapılarak bahsedilen suçlardan biri hırsızlık suçudur. Bazı olaylarda cam kırıp hırsızlık işleyemeden oradan ayrılan kişi bakımından Yargıtay failin fiilini hırsızlık suçu bakımından teşebbüs olarak kabul etmektedir.

Makale kapsamında teşebbüsün unsurları detaylıca incelenmiş ve ilişkili bulunduğu diğer kavramlarla ilgili sair incelemelerde bulunulmuştur. Özellikle uygulayıcıların tereddüt ettiği elverişlilik kriteri bakımından “ex-ante temellendirme yöntemini (henüz içinde bulunulan evreden ileriye bakış)” kullanmak gerekebilir. Bu yöntemde hâkim veya objektif gözlemci olayın başlangıç anına kendisini götürür ve o anda bilinen hususlara bakar. Elde ettiği sonuçlar doğrultusunda değerlendirme yapan kişi, suçun tamamlanması olağan hayat tecrübelerine göre mümkündür ve elverişlilik vardır diyebilecektir.

Netice olarak teşebbüs hâli, suç işleme kararının icraya döküldüğü kritik eşiktir. Bu kurum sayesinde suç tamamlanmasa bile hukuki değer ciddi tehlikeye girmişse fail cezalandırılacaktır. Güncel Yargıtay kararlarındaki teşebbüs değerlendirmesinde somut tehlike ve “ex-ante” bakış açısı esas alınmakta; failin eylemini objektif ve subjektif unsurlarıyla birlikte değerlendirerek adil bir uygulama sağlamaya gayret gösterilmektedir. Böylece suça teşebbüs kurumu, ceza adaletinde hem önleyici hem de hakkaniyete uygun bir rol oynamaktadır.

Anahtar Kelimeler

Suça Teşebbüs, TCK Madde 35, Suça Teşebbüsün Şartları, Elverişli Fiil