Ceza muhakemesi hukukunda delil; bir olayın  gerçekleşip gerçekleşmediği veya gerçekleşti ise sanığın kimliği gibi hususların ispatlanması için kullanılan her türlü iz, belge, ifade veya materyallerdir.  Bu açıdan bakıldığında ceza muhakemesi hukukunda delil, maddi olgunun ortaya çıkmasında gerekli olan yegane unsurdur. Delillerin toplanması, değerlendirilmesi ve kullanılmasında Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan ilgili usul kurallarına uyulması zorunludur. Öyle ki ; Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delillerin ortaya konulması ve reddi” başlıklı 206. maddesinde;

“Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:

a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.

b) Delil ile ispat edilmek istenilen olayın karara etkisi yoksa.

c) İstem, sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa.

(3) Cumhuriyet savcısı ile sanık veya müdafii birlikte rıza gösterirlerse, tanığın dinlenmesinden veya başka herhangi bir delilin ortaya konulmasından vazgeçilebilir” demektedir. Bu bağlamda toplanılan delillerin bir bütün halinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Her somut olayın ve dosyanın kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatarak, yalnızca parmak izi deliline dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulamayacağı çok açıktır. Nitekim Yargıtay Ceza Dairelerinin kararlarının da bu yönde olduğu görülmektedir. 

Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin 2024/20989 Esas, 2024/9749 Karar sayılı dosyasından 18.12.2024 tarihinde vermiş olduğu kararda; “… Sanık ….’ın ele geçirilen silahların içerisinde bulunduğu poşetlerde parmak izinin bulunduğu bu suretle, silahların paketlenmesinde görev alarak suça aslen iştirak ettiği iddiasıyla açılan davada; sanığın diğer sanıkları tanıdığına ve onlarla irtibat içerisinde olduğuna dair dosya kapsamında herhangi bir delil veya tespitin bulunmaması, günlük hayatta sıklıkla el değiştirmesi mümkün poşetler üzerinde parmak izinin tespit edilmiş olmasının tek başına atılı suçu işlediğinin kanıtı olamayacağı anlaşıldığından, savunmasının aksine diğer sanıklar ile birlikte hareket ederek suça konu silahları ticari amaçla paketleyip naklettiğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı, mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediğinden üzerine atılı suçtan beraati yerine, delillerin takdirinde yanılgıya düşünülerek yerinde olmayan gerekçeyle yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur demektedir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi'nin 2020/15798 Esas, 2021/8584 Karar sayılı dosyasından 13.09.2021 tarihinde verilen kararda; "Olayın diğer sanığı ...'ın polis memurlarına teslim ettiği 21 adet beyaz kağıt parçası ile sarılı uyuşturucu madde paketlerinden birisi üzerinden elde edilen 1 adet parmak izinin sanığın sol el yüzük parmağı ile aynı olduğunun belirlendiği olayda;  Kendisinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçmeyen sanığın, ...'in aşamalarda değişen çelişkili ve soyut beyanı dışında savunmasının aksine, üzerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediğine dair kuşku sınırlarını aşan her türlü şüpheden uzak kesin ve yeterli nitelikte delil bulunmadığı, diğer sanıkla kardeş olan sanığın, suça konu uyuşturucu madde paketlerinden birisinin dış yüzeyi üzerinden elde edilen bir adet parmak izinin olayın gelişimine göre tek başına mahkûmiyet için yeterli olmadığı gözetilmeden, sanığın atılı suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi..." demektedir.

Parmak izi delili, yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere direkt olarak sanık tarafından suçun işlendiği anlamına gelmemektedir. Sanığın parmak izi tespiti karşısında deliller bir bütün olarak değerlendirilmelidir.

Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2022/9158 Esas 2022/17406 Karar sayılı dosyasından verilen kararda; ”Sanığın savunmasında, olayın yaşandığı Bağcılar ilçesine daha önce hiç gitmediği, olay tarihinde Laleli’de pazarcılık ile uğraştığı, çocuk elbisesi sattığı ve yanında da ayakkabı satan arkadaşları olduğu ve bu nedenle olay yerinde bulunan ayakkabı kutusunda parmak izinin çıkmış olabileceği savunması karşısında, sanığın ifadelerinin doğruluğunun tespiti açısından; müştekiden suça konu ayakkabıyı, kutusu ile birlikte hangi tarihten ve hangi mağazadan aldığı, aldığı yerin tespiti neticesinde; mağaza sahibi tanık olarak dinlenerek, sanığın ifadelerinin kendisine sorularak doğrulanması gerektiğinin gözetilmemesi bozmayı gerektirmiştir..” demektedir.

Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2020/22423 Esas 2021/152 Karar sayılı dosyasından verilen kararda; “Müştekiye ait hırsızlığın yapıldığı araçta sanığın parmak izinin çıkması karşısında, sanığın yargılama aşamasında değiştirdiği “oto yıkamada çalıştığım için parmak izim çıkmıştır” biçimindeki savunması karşısında, bu husus ve müştekinin suç tarihinde söz konusu oto yıkamaya aracını yıkamaya götürüp götürmediği de yöntemince araştırılarak sonucuna göre sanığın savunmasına itibar edilip edilemeyeceğine karar verilmesi gerekirken, eksik kovuşturma sonucu yazılı biçimde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir..” demektedir.

Yargıtay 20. Ceza Dairesi’nin 2015/15298 Esas 2019/1429 Karar sayılı dosyasından verilen kararda; “Somut olayda, diğer sanık’tan ele geçirilen uyuşturucu maddelerin içerisinde bulunduğu siyah renkli poşetlerin dış yüzeyinden elde edilen parmak izlerinin sanık…’e ait olduğu, sanığın tüm aşamalarda ele geçen uyuşturucu maddelerle ilgisinin olmadığını, siverek ilçesinde esnaf olup tütün sattığını, tütün satmış olduğu poşetlerin daha sonra uyuşturucu satan şahısların eline geçmiş olabileceğini beyan ettiği, siverek ilçe emniyet amirliğinin 15.01.2015 tarihli tutanağında sanığın tütün alım satım işiyle uğraştığını doğrulandığı, diğer sanık…’un da alınan beyanında kendisine uyuşturucu madde satan şahsın sanık….olmadığını beyan ettiği anlaşılmakla, sanığın atılı suçu işlediğine ilişkin, her türlü şüpheden uzak, mahkumiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, kanuna aykırı, sanık müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün Bozulmasına, 07.03.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.” demektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2022/248 Esas, 2023/648 Karar sayılı dosyasından verilen kararda özetle; ”Ekspertiz raporuna göre; 4 numaralı ATM cihazının para koyma haznesi içerisi dış yüzeyinden elde edilen parmak izinin sanık …’e; ATM cihazlarının kasa bölümlerinin arka tarafında, yerde ele geçirilen yırtık naylon poşet üzerinden elde edilen parmak izinin sanık …’e ait olduğu bildirilmiş ise de sanık …’in, çiçek satarak geçimini sağladığı, bu sebeple suç mahallinde bulunduğu; sanık …’in ise bir arkadaşı ile birlikte gezmek amacıyla İstiklal Caddesine gittiğini beyan etmesi, her iki sanığın, eylemlere katılmadıklarını, göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışma üzerine polisin biber gazı kullanması nedeniyle kendilerini korumak amacıyla ATM cihazlarının arka tarafındaki boşluk alana sığındıklarını, bu alanın da kalabalık olduğunu, polisin buraya da biber gazı sıktığını, ayakta duramayacak duruma geldiklerini, bu nedenle etrafa dokunmuş olabileceklerini savunmaları karşısında, sanık …’e ait parmak izinin ele geçirildiği yer itibarıyla sanığın atılı suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe bulunmakla birlikte, olay mahallinden 27 adet parmak izinin ele geçirilmiş olması ve suç yerinde yaşanan kargaşa ortamı da dikkate alınarak rapor sonucundan tek başına atılı suçun sanıklar tarafından işlendiği sonucuna varılamayacağı gibi hırsızlık anını gösterir kamera görüntüsünün ve tanık beyanının da bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde; tüm aşamalarda suçlamayı kabul etmeyen sanıkların üzerlerine atılı hırsızlık suçunu işlediklerine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı kabul edilmelidir.” demektedir.

Bilindiği üzere suçun başkası tarafından işlenebileceği veya sanığın suçsuz olduğunu gösteren en ufak bir şüphe dahi sanık lehine yorumlanacak ve sanık hakkında şüpheden sanık yararlanır ilkesi uygulanarak beraat kararı verilecektir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu hususa ilişkin olarak 2022/10-7 Esas 2022/762 Karar sayılı dosyasından 06.12.2022 tarihinde vermiş olduğu kararında “Öte yandan amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; "suçsuzluk" ya da "masumiyet karinesi" olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; "in dubio pro reo" olarak ifade edilen "şüpheden sanık yararlanır" ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir.

SANIĞIN BİR SUÇTAN CEZALANDIRILMASINA KARAR VERİLEBİLMESİNİN TEMEL ŞARTI, SUÇUN HİÇBİR ŞÜPHEYE MAHAL BIRAKMAYACAK KESİNLİKTE İSPAT EDİLEBİLMESİDİR. GERÇEKLEŞME ŞEKLİ ŞÜPHELİ VEYA TAM OLARAK AYDINLATILAMAMIŞ OLAYLAR VE İDDİALAR SANIĞIN ALEYHİNE YORUMLANARAK MAHKÛMİYET HÜKMÜ KURULAMAZ. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate veya herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkan vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir” demektedir.

Sonuç olarak; hayatın olağan akışı içerisinde kişilerin birçok yerde istemsiz olarak ve ne olduklarını dahi bilmedikleri materyal veya cisimler üzerinde parmak izinin çıkması suç işlenmesi için yeterli bir delil değildir. Yalnızca parmak izinin delil olarak bulunduğu dosyalarda sanığın suçu işlediğine dair şüphe ancak basit şüphe derecesinde olup ceza almayı gerektirecek kuvvetli şüphe olmamaktadır.  Örneğin yol üzerinde bırakılan bir araca, yoldan geçen bir yayanın araca dokunması suretiyle de araçta parmak izi çıkabilir. Bu halde salt araç dış yüzeyinden parmak izinin tespit edilmesine istinaden mahkumiyet tesisi, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin açık ihlalidir. Parmak izi değerlendirmesi yapılırken, izin cismin neresinden çıktığı, cismin nerede bırakıldığı, izin cisimin fiziki niteliği de göz önünde bulundurularak yok olma süresi vb. etkenler bir bütün olarak değerlendirilmelidir. (Polat.s.337-Ünver/Hakeri/Yener, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. baskı, s.64)

Yukarıda yer alan Yargıtay kararları ışığında parmak izi delili tek başına her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil niteliğinde olmayıp, "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi de dikkate alınarak mahkumiyet hükmüne esas alınamayacaktır.  

Av. Hüseyin Murat GÖÇER