Dampinge karşı vergi, bir ürünün piyasa değerinin altından başka bir ülkeye ihraç edilmesi üzerine söz konusu ürün üzerine ithalatçı ülke tarafından konulan ek bir maliyettir. Damping vergilerinin konulmasındaki amaç iç pazar ile yabancı pazar arasındaki fiyat farkını kapatmak ve yerli üreticileri bu şekilde oluşan haksız rekabete karşı korumaktır. Sübvansiyon ise devletin üreticileri desteklemek amacıyla yaptığı karşılıksız mali yardımları ifade eder.
3577 Sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunda damping, bir malın Türkiye'ye ihraç fiyatının, benzer malın normal değerinin altında olması; sübvansiyon ise menşe veya ihracatçı ülkenin fayda sağlayan, doğrudan veya dolaylı mali katkısı veya GATT (General Agreement on Tariffs and Trade) 1994'ün XVI ncı maddesi çerçevesinde herhangi bir gelir veya fiyat desteği olarak ifade edilmiştir.
Yine 3577 sayılı Kanunun 3’üncü maddesinde, dampinge karşı vergi getirilmesi için; dampinge veya sübvansiyona konu ithalatın Türkiye’de bir üretim dalında maddi zarara yol açması veya maddi zarar tehdidi oluşturması veya bir üretim dalının kurulmasını fiziki olarak geciktirmesi şartı aranmaktadır. Sübvansiyona karşı korunma önlemi almak için de, bahse konu şarta ilave olarak, sübvansiyonun Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması'nın 2’nci maddesi çerçevesinde bir firma/firma grubu veya bir üretim dalı/üretim dalı grubuna yönelik olduğunun da tespit edilmiş olması şartı aranmaktadır.
3577 sayılı Kanunun; 9’uncu maddesinde dampinge karşı verginin veya telafi edici verginin gümrük idarelerince, ithalde alınan diğer vergilerden ayrı olarak tahsil olunacağı veya teminata bağlanacağı belirtilmiştir. 15’inci maddesinde, gümrük mevzuatının gümrük vergisinin tesciline, tahakkukuna, tahsiline, geri verilmesine, takibine ve teminata bağlanmasına ilişkin bu Kanuna aykırı olmayan usul ve şekle müteallik hükümlerinin, dampinge karşı vergi veya telafi edici verginin tescili, tahakkuku, tahsili, geri verilmesi, takibi ve teminata bağlanması işlemlerinde de uygulanacağı belirtilmiştir.16’nci maddesi ise 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile diğer kanunların bu Kanuna aykırı olan hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.
DAMPİNGE KARŞI VERGİNİN NİTELİĞİ- YASAL DAYANAĞI
Dampinge karşı vergi ile telafi edici vergiler “GATT 1994’ün VI ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma ile Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması” kapsamında Dünya Ticaret Örgütüne üye olan ülkelerde uygulanmaktadır. Anayasamızın 90’ıncı maddesine göre de usulüne göre yürürlüğe girmiş uluslararası anlaşmaların kanun niteliğini taşıdığı açıktır. Damping ile telafi edici vergi, 3577 sayılı Kanun kapsamında yürütülen soruşturmalar neticesinde çıkartılan tebliğlerle uygulanmaktadır[1]. 3577 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde yapılan soruşturmaya istinaden İthalatta Haksız Rekabeti Değerlendirme Kurulu tarafından belirlenen ve Ticaret Bakanlığı onayıyla dampingli eşyanın ithalinde dampinge karşı vergi, sübvansiyona konu eşya ithalinde ise telafi edici vergi alınacağı belirtilmiştir. Verginin konusu, tahsili, yükümlüsü gibi hususların kanunda belirtilmesine karşın hangi ülkeden ithal edilecek hangi eşyanın bu önlemlere tabi olacağı, oranların ne olduğu gibi hususlar tebliğlerle belirlenmektedir.
Söz konusu önlemlerin kanunla değil de Ticaret Bakanının onayı ile alındığı için, bunların vergi olarak nitelendirilemeyeceği, daha çok bir mali önlem niteliğinde olduğu görüşüne biz de iştirak ediyoruz[2]. Danıştay 7’nci dairesi de E:2008/1992, K:2009/4639 sayılı kararında dampinge karşı vergiyi ve telafi edici vergiyi gerçek anlamda ithalat vergisi olarak görmeyip, ithalatların zarar verici etkilerini korumayı amaçlayan bir tedbir olarak görmektedir[3].
Vergide kanunilik ilkesi sadece vergilerin meclisten geçerek yasalaşan kanun düzeyindeki normlarla belirlenmesinden öte başka gereklilikleri de barındırmaktadır. Anayasa Mahkemesinin vergilerin kanuniliği ile ilgili bir kararı, “…Vergi ve malî yükümlülüklerin kanunla konulmasını öngören 73. madde, malî yükümlülüğün yalnızca yasa ile konulabileceği ve yasanın hiçbir şekilde bu konuda yürütme organını ve idareyi yetkili kılamayacağı anlamındadır. Bireylerin sosyal ve ekonomik durumlarını etkileyecek keyfi uygulamalara neden olmaması için, vergilendirmede, vergiyi doğuran olayın ve vergilerin matrah ve oranlarının, yukarı ve aşağı sınırlarının, tarh ve tahakkuklarının, tahsil usullerinin, yaptırımlarının ve zamanaşımı gibi belli başlı temel ögelerinin kanunlarla belirlenmesi gerekir. ” şeklindedir[4]. Bu itibarla matrah, oran, tarh ve tahakkuk gibi oranların kanunla belirlenmesi gibi bir durumun dampinge karşı ve telafi edici vergiler için söz konusu olmadığı, bu itibarla da bu vergilerin aslında vergi olarak değil de mali önlem olarak ele alınması gerektiğini başka bir açıdan göstermektedir.
Konuya ilişkin, yukarıda bahsedilen Anayasa Mahkemesi kararı da göz önüne alındığında, damping ve telafi edici vergiler için kanunilik ilkesinin tam olarak sağlanmadığı ileri sürülebilir. Tebliğler kapsamında yürütülen dampinge karşı ve telafi edici vergilerin yasallık ilkesini karşılamadığı söylenebilir[5]. Dolayısıyla, dampinge karşı ve telafi edici vergilerin yasal dayanağının 3577 sayılı Kanun ya da “GATT 1994’ün VI ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Anlaşma ile Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşması” olduğu görüşlerine[6] katılmıyoruz.
Bu bağlamda, Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşmasında yer alan munzam gümrük resmi terimi “Munzam gümrük resmi” terimi, GATT 1994’ün VI. Maddesi’nin 3. fıkrasında öngörüldüğü şekilde, herhangi bir ticari eşyaya doğrudan veya dolaylı olarak uygulanan bir sübvansiyonu dengelemek amacıyla konulan özel bir vergi anlamını taşır.” şeklinde tanımlanmıştır[7]. Benzer şekilde Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması 1994’ün VI. Maddesinin Uygulanmasına ilişkin Anlaşmada[8] da “dampinge karşı vergi” tabiri kullanılmıştır[9].
Bu kapsamda, bu anlaşmaların Anayasa 90’ncı maddesi kapsamında usulüne göre yürürlüğe girdiği ve kanun hükmünde olduğundan bahisle, damping/telafi edici önlemlerin vergi sayılması gerektiği fikrine[10] iştirak etmiyoruz. Şöyle ki; bu anlaşmalarda geçen vergi tanımlaması Anayasamızda geçen vergi tanımına uymamaktadır. Anayasanın 73’üncü maddesinde vergilerin kanunla konulacağı belirtilmiştir. Halbuki damping/telafi edici vergi uygulanmasına ilişkin önlem alınacak ülke ve eşya ile oranları Ticaret Bakanlığınca çıkartılan tebliğlerle belirlenmektedir. Diğer taraftan bu anlaşmalar temel hak ve özgürlükleri düzenlemediğinden bu anlaşmaları 3577, 4458 gibi kanunların üzerinde görmemek gerekir. Diğer açıdan, sırf usulüne uygun olarak yürürlüğe girdiği ve kanun niteliğinde sayıldığı gerekçesiyle bir uluslararası antlaşmadaki vergi tanımı Anayasadaki vergi niteliklerine uymadığı halde vergi olarak kabul edilecek midir? Bu gerekçeler “dampinge karşı vergi”yi vergi saymamız için yeterli midir? Özetle, hem Anayasadaki vergi tanımına uymaması hem de diğer kanunların üzerinde olmaması gerekçeleriyle, söz konusu uluslararası anlaşmalardaki “dampinge karşı vergi” tabirini vergi olarak kabul etmenin uygun olmadığı görüşündeyiz.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 3’üncü maddesinde ithalat vergilerinin eşyanın ithalinde ödenecek gümrük vergisi ile diğer eş etkili vergileri ve mali yükleri kapsadığı belirtilmiştir. Dampinge karşı/ telafi edici vergilerin de mali yükler içine girdiğini ileri sürebiliriz. Uygulamaya bakıldığında ise, dampinge karşı vergi tahakkukundan kaçınanlar hakkında Gümrük Kanununa göre gümrük vergisine ilişkin hükümler doğrultusunda ceza uygulanır[11]. Diğer yandan, Gümrük Kanununun cezai hükümleri açısından sübvansiyona karşı telafi edici vergi, gümrük vergisi gibi işlem görür[12].
Ancak 3577 sayılı Kanun damping ve telafi edici vergiler için herhangi bir ceza öngörmemiştir. Yine aynı Kanunun 15’nci maddesinde de gümrük mevzuatının uygulanacağı alanlar içinde para cezaları öngörülmemiştir. Ayrıca 16’ncı maddede, ithalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun tatbikatında Gümrük Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla, Gümrük Kanunu’nun esasa ilişkin olan 234’üncü maddesinin para cezası hükümlerinin, dampinge karşı vergiye yönelik para cezası getirmesi de mümkün değildir[13].
Öte yandan, 26/01/1995 tarihli ve 4067 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan ve 3/02/1995 tarihli ve 95/6525 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması Ek 1’de yer alan Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Tedbirler Anlaşmasında da dampinge karşı vergiye/telafi edici vergiye yönelik para cezası tahsil edilebileceği öngörülmemiştir[14].
Sonuç olarak ne yukarıda bahsedilen uluslararası anlaşmalar, ne 3577 sayılı Kanun ne de 4458 sayılı Kanunda damping/telafi edici vergilere karşı para cezası uygulanacağı hüküm altına almıştır. Bu itibarla, bu vergilere dayalı olarak düzenlenen para cezalarında hukuka uygunluk görmemekteyiz.
Konuya ilişkin çeşitli Danıştay kararları mevcuttur. 20/06/2007 tarihli ve E: 2005/1117, K:2007/2800 sayılı kararında da, Danıştay 7’nci Dairesi “..3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunun 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, gümrük mevzuatının, gümrük vergisinin tahsiline, takibine ve teminata bağlanmasına ilişkin bu Kanuna aykırı olmayan usul ve şekle müteallik hükümlerinin, dampinge karşı vergi veya telafi edici verginin tahsili, takibi ve teminata bağlanması işlemlerinde de uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
…
Ancak yukarıda yer alan hükümlere göre, damping vergisinin, yalnızca 4458 sayılı Kanunun usul ve şekle müteallik hükümlerinin uygulanması bakımından 4458 sayılı Kanunda tanımlanan "gümrük vergileri" kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Öte yandan, damping vergisinin dayanağını oluşturan 3577 sayılı Kanun, damping vergisinin noksan ödenmesi suretiyle gerçekleştirilen ithalatlara yönelik olarak ceza uygulanacağı yolunda herhangi bir hüküm içermediği gibi, 4458 sayılı Kanunun cezaya ilişkin maddelerinde de bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir.Bu bakımdan, 4458 sayılı Kanunun 234'üncü hükmü uyarınca, aynı Kanunun 3'üncü maddesinin yukarıda yer verilen fıkralarından hareketle, damping vergisinin gümrük vergileri kapsamında değerlendirilmesi suretiyle, tahakkuk ettirilen damping vergisi tutarı üzerinden ceza kararı alınması, "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine aykırılık oluşturduğundan…” şeklinde görüş belirtmiştir.
Yukardaki Danıştay kararının verildiği tarihte GK 234 uyarınca sadece gümrük vergisi için ceza uygulanabilmekteydi[15]. Ancak 28/3/2013 tarihli ve 6455 sayılı Kanunun 11 inci maddesiyle, bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “gümrük vergisi” ibareleri “ithalat vergileri” olarak değiştirilmiştir. Dolayısıyla, sorun ithalat vergilerinin damping vergilerini de kapsadığı gerekçesiyle para cezasının uygulanıp uygulanmayacağı noktasında ortaya çıkmaktadır. Bu kararda dampinge karşı verginin yalnızca Gümrük Kanununun şekil ve usule ilişkin hükümlerinin uygulanması bakımından 4458 sayılı Kanunda tanımlanan "gümrük vergileri" kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hususu ile gerek 3577 sayılı Kanunda gerekse 4458 sayılı Kanunda damping vergisinin noksan ödenmesi suretiyle gerçekleştirilen ithalatlara yönelik olarak ceza uygulanacağı yolunda herhangi bir hüküm içermediği hususları dikkat çekicidir.
Her ne kadar GK ithalat vergileri tanımı içine damping vergilerinin de dahil olması gerekçesiyle GK 234 gereğince para cezalarının uygulanacağı ileri sürülebilirse de, biz 3577 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanunun 4458 sayılı Gümrük Kanununa kıyasen özel kanun konumunda bulunduğunu, genel kanun niteliğinde olan Gümrük Kanunu yerine öncelikle özel kanun sayılabilecek 3577 sayılı Kanun hükümlerinin dikkate alınması gerektiği fikrindeyiz. 3577 sayılı Kanun da para cezalarına ilişkin bir husus içermediği için GK 234’üncü maddesine dayanarak para cezaları tahsil edilmesinin hukuka uygun olmadığını değerlendirmekteyiz.
Danıştay daha sonraki tarihli kararlarında da bu yaklaşımını devam ettirmiştir. Örneğin, Danıştay 7’nci dairesi 21.11.2023 tarihli ve E:2021/4427
K:2023/4484 sayılı kararında “3577 sayılı Kanunda, dampinge karşı verginin noksan ödenmesi suretiyle gerçekleştirilen ithalatlara yönelik olarak ceza uygulanacağı yolunda herhangi bir hüküm içermediği gibi, Gümrük Kanunu'nun cezaya ilişkin maddelerinde de bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediği, bu nedenle, 4458 sayılı Kanun'un 234. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi uyarınca, aynı Kanun'un 3. maddesinin ilgili fıkralarından hareketle, damping vergisinin gümrük vergileri kapsamında değerlendirilmesi suretiyle, tahakkuk ettirilen damping vergisi tutarı üzerinden ceza kararı alınması, "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine aykırılık oluşturduğundan, dava konusu işlemin bu kısmında hukuka uyarlık bulunmadığı…” şeklinde hüküm vermiştir.
GÖREVLİ MAHKEME
Yukarıda da bahsedildiği gibi, Anayasamızın 73’üncü maddesine göre vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur, kaldırılır ve değiştirilir.
2576 Sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanunun 6’ıncı maddesi de vergi mahkemelerinin genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davaları görmekle görevli olduğunu belirtmektedir.
Yukarıda da belirtildiği üzere Dampinge karşı vergiler ile sübvansiyona karşı telafi edici vergi uygulamaları, kanunla konulmadığı için vergi veya vergi benzeri bir yükümlülük olarak addedilemez. Bunları Ticaret Bakanlığının onayı ile yürürlüğe giren mali bir önlem[16] olarak düşünmek daha doğru olacaktır. Bu itibarla, bu davalara idare mahkemelerinin bakmasının yerinde olacağı[17] fikrine biz de iştirak ediyoruz.
Buna rağmen bu davaların vergi mahkemelerinde görülmesini savunan görüşler[18] de mevcuttur. Bu görüşler Anti Damping ve Telafi Edici vergilerin genel bütçede toplandığı dahil olduğu, vergilerin de genel bütçeye dahil olduğu ya da usul ekonomisinin sağlanması gibi gerekçelere dayanması muhtemeldir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 1’inci maddesi mahkemelerin görevlerinin ancak kanunla düzenleneceği ve göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğunu hüküm altına almıştır. Anti-Damping ve Telafi edici vergilerin 2576 sayılı Kanunun 6’ncı maddesi kapsamına girmediğini, bu itibarla bu mali önlemlere dair uyuşmazlıkların, vergi mahkemelerinin görev alanında olmadığını ve idare mahkemelerince görülmesi gerektiğini değerlendirmekteyiz.
Av. Murat TAM
KAYNAKÇA:
Akçin, Remzi; Tüm Yönleriyle Gümrük İşlemleri, Ünsped Gümrük Müşavirliği, Ankara, 2024
Beyribey, Kurtuluş; “Gümrük Vergileri, Uygulamaları ve Kabahatleri”, Yetkin Yayınları, Ankara, 2023
Kılıç, Kaptan; Kaçakçılık Suçları ve Gümrük Kabahatleri, Seçkin Yayınları, Ankara, 2022
Terzi, Gökhan; “Verginin Yasallığı İlkesi Işığında Dış Ticarete Konu Vergiler ve Diğer Mali Yükümlülükler”, On iki Levha Yayınları, İstanbul, 2023
Yerci, Cahit; Gümrük Hukuku ve Davaları 4. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara,2023
Av. Umut Coşar, Dampinge Karşı Vergiye Yönelik Para Cezası Kararı Üzerine Bir Değerlendirme,https://www.gumruktv.com.tr/gumruk-hukuku-yazilari/dampinge-karsi-vergiye-yonelik-para-cezasi-karari-uzerine-bir-degerlendirme
-----------------
[1] Terzi, syf 293
[2] Yerci, syf 333.
[3] Beyribey, syf 101
[4] Anayasa Mahkemesinin 30.12.2015 tarihli ve E. 2014/183, K. 2015/122 sayılı kararı
[5] Terzi, syf 293
[6] BEyribey, 101; Coşar a.g.e
[7] Beyribey, syf 101; https://ticaret.gov.tr/data/5b884a7613b87711604c9356/subvansiyonlar_turkce.pdf
[8] https://ticaret.gov.tr/data/5b88499413b87711604c934e/Anti-damping-Anlasmasi-Turkce.pdf
[9] Beyribey, 101
[10] Beyribey, syf 102
[11] Akçin, syf 176
[12] Akçin, syf 176
[13] Coşar
[14] Coşar, a.g.e
[15] Yerci, 338
[16] Yerci, syf. 353
[17] Yerci, 353
[18] Öner, Erdoğan, Türk Vergi Sistemi,8. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, Ağustos 2017, syf 344; Balcı, Mustafa, Kamu İcra Hukuku ve 6183 sayılı Kanun Uygulaması, On iki Levha Yayıncılık, İstanbul, Ekim 2021, s. 117; Aktaran Yerc, Syf 353