TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA İLTER VE SAİME İLTER BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/5840) |
|
Karar Tarihi: 14/1/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
|
|
Metin KIRATLI |
Raportör |
: |
Hasan SARAÇ |
Başvurucular |
: |
1. Mustafa İLTER |
|
|
2. Saime İLTER |
Vekili |
: |
Av. Erol Yasin ÖZKEÇECİ |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, şehitlik belgesi verilmesine ilişkin davanın kesin olarak reddedilmesi nedeniyle hükmün denetlenmesini talep hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Aralarında başvurucu Saime İlter'in eşi, diğer başvurucunun ise babası olan piyade uzman çavuş M.İ.nin de bulunduğu bazı askerî personel 19/6/1995 tarihinde görev yaptıkları Iğdır'da bulunan askerî komutanlığa katılmak için Göle'den iki sivil minibüs ve bir sivil taksi ile ayrılmışlardır. Kısa bir süre sonra Göle - Kars yolunda sivil taksiye başka bir sivil kamyonun çarpması sonucu meydana gelen kazada başvurucuların murisi M.İ. vefat etmiştir.
3. Olayda ölen M.İ.nin aralarında başvurucuların da olduğu yakınlarına 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında nakdi tazminat ödenmesine 1995 yılında karar verilmiştir. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi(UYAP) ortamında yapılan incelemede ise, Ankara 4. İdare Mahkemesinde açılan bir davada 18/1/2018 tarihinde verilen hüküm gereğince başvurucuların murisinin 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu hükümleri doğrultusunda vazife malulü olduğu kabul edilerek mevzuatta öngörülen şekilde aylık bağlandığı anlaşılmıştır.
4. Başvuruculardan Saime İlter; olayın gelişimi itibarıyla eşinin şehit sayılması gerektiğinden bahisle şehitlik belgesi verilmesi talebiyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı Şehit ve Gazi İşlem Şube Müdürlüğüne (İdare) müracaatta bulunmuştur. İdarenin ret kararı vermesi üzerine başvurucular, Ankara 7. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) işlemin iptaline karar verilmesi talebiyle dava açmıştır. Başvurucular; dava dilekçelerinde kendilerine ilgili mevzuat gereğince tazminatlar verildiğini, ayrıca murislerinin vazife malulü olduğunun kabul edildiğini, görevin ifası sırasında gerçekleşmesine rağmen şehitlik taleplerinin ise reddedildiğini öne sürmüştür.
5. İdare Mahkemesi 13/2/2020 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Yasal bir şehit tanımı olmadığından davacıların talebinin kamuoyunda şehit kişilerin yakınlarına sağlanan hakların 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47. ve 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun 44 ve 45. maddelerinde yer alan vazife malûlü kapsamında ayrıca 2230 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yürütülen görevler sırasında ve bu görevlerin neden ve etkisiyle hayatını kaybedenlere tanınan haklar kapsamında yorumlanması gerektiği kuşkusuzdur.
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının eşi P. Uzm. Çvş. [M.İ.nin] 19/06/1995 tarihinde operasyon icra eden 25'inci Mknz. P. Tug. 1'nci Mknz. P. Tb. personelini bütünleme personeli olarak Göle'den Iğdır'a gönderildiği, 2 sivil minübüs ve 1 sivil taksi ile Göle'den ayrılmayı müteakip Göle - Kars yolunda sivil taksiye başka bir sivil kamyonun çarpması sonucu vefat ettiği, bu nedenle eşi için şehitlik belgesi verilmesi istemiyle davalı idareye yapılan başvurunun dava konusu işlemle reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Olayda; davacının eşi P. Uzm. Çvş. [M.İ.nin] 19/6/1995 tarihinde operasyon icra eden 25'inci Mknz. P. Tug. 1'nci Mknz. P. Tb. personelini bütünleme personeli olarak Göle'den Iğdır'a gönderildiği, 2 sivil minübüs ve 1 sivil taksi ile Göle'den ayrılmayı müteakip Göle - Kars yolunda sivil taksiye başka bir sivil kamyonun çarpması sonucu vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Buna göre; dava konusu olay değerlendirildiğinde; 'şehitlik' kavramı ile ilgili doğrudan bir tanımlamanın olmadığı, bunun yanında davacının eşi P. Uzm. Çvş. [M.İ.nin] vefatı ile neticelenen olayın, şehit sayılmayı gerektiren hallerden olan harp, iç güvenlik, eğitim, atış, tatbikat, manevra, kaçakçılığın men ve takibi gibi görevler esnasında veya doğal afet nedeni gibi şartlar altında veya bu görev ve şartların sebep ve tesiri ile meydana gelmediği anlaşıldığından, bu kapsamda şehitlik belgesi verilmesi amacıyla yapılan başvurunun reddine ilişkin 22/02/2019 tarih ve 42530 sayılı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Şehit ve Gazi İşlem Şube Müdürlüğü işleminde hukuka aykırılık görülmemiştir.''
6. Başvurucu anılan karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde kazaya sebebiyet veren aracın veya kişilerin sivil nitelikte olmasının murislerinin asker ve kamu görevlisi olmasını etkilemediğini, ölümün nihayeti itibarıyla bir kamu görevinin ifası sırasında gerçekleştiğini, olay gününde murislerinin kişisel işi için hareket etmeyip kamu görevini ifa kapsamında hareket ettiğini, buna rağmen bu hususların değerlendirilmediğini öne sürmüştür. Ankara Bölge İdare Mahkemesi, 10. İdari Dava Dairesi (Dava Dairesi) 11/11/2020 tarihinde istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.
7. Kararın 18/12/2020 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 18/1/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Başvurucu Mustafa İlter Yönünden
8. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
9. Somut olayda başvurucu Mustafa İlter'in diğer başvurucudan farklı olarak İdare Mahkemesi ile Dava Dairesi kararlarında herhangi bir sıfatla (davacı vb.) yer almadığı tespit edilmiştir.
10. Açıklanan gerekçelerle bu başvurucu tarafından, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından bu başvurucu yönünden diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucu Saime İlter Yönünden
1. Hükmün Denetlenmesini Talep Hakkının İhlal Edildiği İddiası
11. Başvurucu, Dava Dairesinin kesin karar vermek suretiyle temyiz kanun yoluna başvurma imkânlarının ortadan kaldırılması böylece hükmün hukuksal denetimin yapılmadığını beyan ederek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
12. Adalet Bakanlığı görüşünde; başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınarak bir inceleme yapılması gerektiği açıklanmıştır.
13. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır.
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuru, hükmün denetlenmesini talep hakkı kapsamında incelenmiştir.
15. Bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
16. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında hükmün denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa'da güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin, medeni hak yükümlülüklere ilişkin yargılama süreçleri (hukuk yargısı ile idari yargı alanı) yönünden söz konusu hakka dair bir güvence içermediğini açıklamıştır. Söz konusu kararlarda medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar yönünden hükmün denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının dışında kaldığı belirtilmiş ve bu bağlamda anılan hakka dair bir ihlal iddiasının incelenebilmesi için yargılamanın ceza hukuku alanına ilişkin bulunmasının şart olduğu ifade edilmiştir (örneğin birçok karardan bkz. E.Ç., B. No: 2019/2490, 3/12/2020, § 38; Y. E, B. No: 2020/5373, 2/3/2023, §§ 19-25; Turgut Öztop, B. No: 2016/6023, 10/10/2019, §§ 47-54).
17. Anayasa Mahkemesi norm denetiminde temyiz sınırına ilişkin kuralı hükmün denetlenmesi hakkına aykırı bulup iptal etmişse de bireysel başvuruda hükmün denetlenmesi hakkı -Anayasa'da güvence altına alınmış olmakla birlikte- Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollere göre, medeni hak yükümlülüklere ilişkin yargılama süreçleri (hukuk yargısı ile idari yargı alanı) yönünden bir güvence içermemektedir. Nitekim yukarıda yer verilen kararlarda idari bir işlemin iptali için açılan ve istinaf kanun yolunda nihayete erdirilen yargılamada temyiz kanun yoluna gidilememesi şikâyet konusunu oluşturmuştur. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruya konu yargılama süreçlerinin suç ve cezalara ilişkin güvenceler kapsamında değerlendirilebilecek şekilde ceza yargılamasına veya bir suç isnadına ilişkin bulunmadığını belirterek başvuruların konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Ömer Şanlı, B. No: 2015/7304, 22/1/2019, § 43, 46).
18. Somut olayda da hükmün denetlenmesini talep hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetin bireysel başvuruda -Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu protokollerde bu hakkın düzenlenmemiş olması nedeniyle- incelenmesi mümkün değildir.
19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası
20. Başvurucu, ölüm olayının devletin bir görevinin ifası sırasında sayılması gerektiği hâlde buna ilişkin iddialarının araştırılmadığını, kendilerine ilgili mevzuat gereğince tazminat verildiğini, ayrıca yargı kararı ile murislerinin vazife malulü sayılması gerektiğine karar verilmesine rağmen şehitlik belgesi verilmediğini, ayrıca benzer uyuşmazlıklarda farklı kararlar verildiğini böylece adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
21. Adalet Bakanlığı görüşünde; İdare Mahkemesinin dosyadaki delilleri değerlendirdiğini, hukuk kurallarını yorumladığını, uyuşmazlıkla ilgili vardıkları sonucu gerekçelendirdiğini, başvurucunun şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının kabul edilebilirlik incelemesinde Anayasa Mahkemesi içtihatlarının gözönünde bulundurulması gerektiği açıklanmıştır.
22. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu, bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrarlamıştır.
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü tüm şikâyetleri gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmiştir.
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
25. Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsamaktadır (daha geniş değerlendirme için bkz. Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75). Nitekim Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt vermesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak mahkemeler, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) mahkemelerin davanın esas sorunlarını inceledikleri gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve şartlarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt vermeyi gerektiren usul veya esasa dair iddiaları cevapsız bırakması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
26. Somut olayda, başvurucunun dava dilekçesi ile istinaf dilekçelerinde ileri sürdüğü iddialarına (bkz. §§ 4-6, § 20), meselenin özünün ölümün bir kamu görevinin ifası sırasında veya kamu görevi ile bağlantılı olup olmadığı hususunun belirlenmesinin temel sorun olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucu Saime İlter'in eşi, piyade uzman çavuş olarak görev yaparken yine görevi kapsamında Iğdır'da bulunan iç güvenlik harekatını icra eden askerî birliğe katılmak üzere çıktığı yolda gerçekleşen trafik kazası sonucunda vefat etmiştir. Askerî görevini icra etmek amacıyla yine askerî komutanlık bünyesinde yola çıktığı ve kendisinden kaynaklanmayan bir sebeple gerçekleşen olay nedeniyle vefat ettiği anlaşılan ve aynı zamanda vazife malulü kabul edilen başvurucunun murisi hakkında şehitlik belgesi verilmemesi işleminin iptali için açılan davada mahkemenin bu bağlamda oluşturduğu gerekçesinin makul ve yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.
27. Diğer taraftan başvurucu, ayrıca vazife malulü sayılmasına ilişkin olarak açılan davada verilen karar ile ölümün kamu görevi ile bağlantılı olduğunun yargı mercilerince kabul edildiği hâlde, murislerinin şehit sayılmasına ilişkin taleplerinin ise hukuka aykırı olarak reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun ileri sürdüğü bu iddia da uyuşmazlığın esasını etkileyecek niteliktedir.
28. Bu itibarla başvurucunun ileri sürdüğü ve uyuşmazlığın sonucuna etkili olabilecek nitelikteki iddialarıyla ilgili yargısal mercilerce herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı, ayrıca kararlarda ilgili ve yeterli bir gerekçeye yer verilmediği görüldüğünden yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
30. Başvurucular; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması vetoplamda 40.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
31. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
32. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Mustafa İlter yönünden başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Saime İlter yönünden hükmün denetlenmesini talep hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Başvurucu Saime İlter yönünden adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Ankara 7. İdare Mahkemesine (E.2019/867, K.2020/343) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.