İşbu yazımızda şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflardan biri olan vasiyetname ile gerçek veya tüzel kişi lehine kazandırma içermesi halinde, vasiyetin ifasının nasıl sağlanacağına ilişkin bilgiler yer almaktadır. Vasiyetname ile TMK da 510, 516, 517, 520-521, 515, 526. Maddelerinde detaylı belirtildiği üzere birçok çeşitte tasarrufta bulunulabilir. Ancak yazımızda yalnızca TMK 516. Madde mirasçı atanması ve TMK 517.madde belirli mal vasiyetinde bulunulması halinde izlenecek yollar ve uygulamada karşılaşılan problemler üzerinde durulacaktır.
VASİYETİ DÜZENLEYENİN ÖLÜMÜ VE VASİYETİN AÇILMASI SÜRECİ
Öncelikle TMK 514’te ölüme bağlı tasarrufların “Miras bırakan, tasarruf özgürlüğünün sınırları içinde, mal varlığının tamamında veya bir kısmında vasiyetname ya da miras sözleşmesiyle tasarrufta bulunabilir” vasiyetname veya miras sözleşmesi ile gerçekleştirileceği hüküm altına alınmıştır. Yasada belirtilen şekil şartlarına uygun olan her vasiyetnamede; vasiyetnameyi düzenleyen resmi memur (sulh hâkimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir) aslını ya da onaylı örneğini saklamakla yükümlüdür. (TMK. 537). Resmi memurun vasiyet saklama yükümlülüğü ölüm zamanına kadar hatta ölümün öğrenilmesine kadar devam eder. Bir ölüme bağlı tasarrufun hüküm ifade edebilmesi için vasiyeti düzenleyenin ölmesi gerekmektedir. Ölüm zamanında çıkan vasiyetname iptalini gerektirir bir eksiklik içinde olsa bile, hemen Sulh Mahkemesine verilir. Sulh hukuk Mahkemesi vasiyetnameyi tüm yasal mirasçılara ve lehine kazandırma içeren varsa 3. Kişilere tebliğ eder. Sulh Hukuk Mahkemesi vasiyetnamenin geçerli olup olmadığını incelemeksizin, mirasçılar vasiyetnameye itiraz etse dahi vasiyetnamenin açılıp okunmasına karar vererek dosyadan el çeker. Vasiyetin açılıp okunması davasında vasiyetin ifası talep edilmiş olsa dahi, Sulh Hâkiminin ifaya ilişkin hüküm kurması mümkün değildir.1 Vasiyetten kaynaklanan alacağın ifası yalnızca işbu vasiyetin açılıp okunmasının kesinleşmesi doğrultusunda vasiyet alacaklısı tarafından ileri sürülmesi gereken bir husustur. İşbu vasiyetin açılıp okunması yargılaması devam ederken vasiyetname tebliğ edilen yasal mirasçıların 1 yıllık hak düşürücü süre niteliğinde olan vasiyetin iptali davası açma süreleri işbu tebligat ile başlayacaktır. Bu hususta TMK 559 da düzenlendiği üzere mirasçının vasiyetin açılıp okunması davasında vasiyetnamenin kendisine tebliğ edildiği tarihte haberdar olduğu varsayılmaktadır. Eğer usulüne uygun bir tebligat yoksa haberdar olunmadan bahsedilemeyeceği için bu sürenin başlamayacağını belirtmemiz gerekir.
MAL VARLIĞI KAZANIMI İÇEREN VASİYETNAMELERDE TESCİL İŞLEMLERİNE DAİR SÜREÇ NASIL YÜRÜTÜLÜR?
I. ATANMIŞ MİRASÇILIK SIFATI MEVCUT OLDUĞUNDA İZLENECEK YOLLAR
Usulüne uygun olarak açılıp okunmasına karar verilen bir vasiyetname mevcut olduğunda öncelikle vasiyetnamenin ne şekilde düzenlenmiş olduğunu incelemek gerekir; Eğer vasiyetname içeriğinde mal varlığının tümünü ve ya bir kısmını vasiyet ettiğine dair ibareler içeriyorsa mirasçı atama şeklinde vasiyetnamenin mevcut olduğundan bahsedebiliriz. Uygulamada genellikle “Türkiye Cumhuriyeti Hudutları dâhilinde bulunan bilcümle gayrimenkullerimi, menkul varlıklarım ve Türkiye Cumhuriyeti hudutları dâhilindeki banka hesaplarımdaki paralarım, hisse senetleri, kiralık kasa mevcutları ve tüm ayni ve nakdi varlıklarım ve gayrimenkullerimin tamamını (kısmi olduğunda ½ şeklinde oran belirtilir) kişiye vasiyet ediyorum” şeklinde veya benzer ifadeler şeklinde düzenlenmektedir. TMK md.599/3 ye göre atanmış mirasçı, aynen yasal mirasçılar gibi, mirasın açılmasıyla birlikte Miras bırakanın küllî halefi olması sebebiyle mirası kendiliğinden ve doğrudan doğruya kazanır. Bu nedenlerle Mirasçı atama şeklinde vasiyet ile karşılaştığımızda yasal mirasçıların izleyeceği yol ile birebir olarak yasal mirasçıların veraset ilamı alarak mirasçılığını belgelendirmesi gibi atanmış mirasçı da Sulh Hukuk Hâkiminden atanmış mirasçı olduğunda dair bir ilam düzenlenmesini talep etmesi gerekir. Bu talep, Türk Medeni Kanunu'nun 598. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca atanmış mirasçı olduğunu gösteren mirasçılık belgesinin verilmesine yönelik bir çekişmesiz yargı işlemidir. İş bu atanmış mirasçı sıfatı düzenlenmiş bir vasiyetnameden kaynaklı olduğundan dolayı, öncelikle vasiyetin açılıp okunmasına ilişkin dava dosyasından talepte bulunulmalıdır. Ancak burada en önemli husus atanmış mirasçının talebi üzerine kendisine atanmış mirasçılık belgesi verilebilmesi, vasiyet kendilerine tebliğ edilen ve yasaya göre 1 aylık süre verilen mirasçıların vasiyetnamenin iptali davası açmamış olması durumunda mümkün olacaktır. Vasiyetnamenin açılıp okunması davasında ilgililere bir aylık süre verilmesinin nedeni, mirasçılık belgesinin geçersizliğinin her zaman ileri sürülebileceğine ilişkin kuraldır. Bu bir aylık süre içinde vasiyetnamenin iptali davası açılmazsa, vasiyetnameyi açan mahkeme, atanmış mirasçının talebi üzerine ona atanmış mirasçılık belgesi düzenler. Eğer ilgililer tarafında açılmış olan bir vasiyetnamenin iptali davası mevcut ise; istem bulunsa dahi atanmış mirasçı belgesi verilmeyecek, atanmış mirasçılık belgesinin verilebilmesi için vasiyetnamenin iptali davası bekletici mesele yapılacaktır. Vasiyetnamenin açılıp okunması davasının görülmesinin üzerinden uzun bir süre geçmişse veya vasiyetnameyi açan mahkeme kapanmışsa, sulh hukuk mahkemesinde yeni bir dava açarak atanmış mirasçılık belgesi talep etmek mümkündür. İş bu dava çekişmesiz yargı işi olduğundan dolayı hasımsız olarak açılması gerekmektedir. Atanmış mirasçılık belgesi istemine ilişkin davanın hasımsız açılmasında usule aykırılık yoktur.2 Ancak az önce belirtiğimiz şartlar mevcut olmadan açılıp okunma dosyasına talepte bulunmadan, yeni bir dava açılarak talepte bulunulması durumunda mahkemece dava dosyasının vasiyetin açılıp okunması dosyasına gönderilmesine karar verilecektir.
TMK'nin 599/3.maddesinde; "Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılara düşen mirası onlara zilyetlik hükümleri uyarınca teslim etmekle yükümlüdürler." düzenlemesi ile atanmış mirasçının, vasiyetnamenin açılması ve kesinleşmesi daha sonra yerine gelse dahi ölümle birlikte kendiliğinden miras kazanacakları belirtilmiştir. Atanmış mirasçılık belgesi almış olan kişi, eğer murisin tereke mevcudunu biliyor veya bilecek durumda ise, ilgili kuruluşlara atanmış mirasçılık belgesini sunarak tereke mevcudunun vasiyet edilen kısmının kendisi adına tescilini talep edebilir. Ancak atanmış mirasçı, murisin tereke mevcudunu bilecek durumda değil ise; öncelikle vasiyet edenin tereke mevcudunun tespiti talepli sulh hukuk mahkemesine dava açmalıdır. İş bu dava ile vasiyet edenin ölüm anında mevcut terekesine dair detaylı araştırma yapılarak tespit edilen tüm varlıklar için koruma tedbiri talep edilebilecektir. İş bu dava, eğer vasiyetin iptali davası mevcut ise, o dava devam edene kadar -Türk mahkemelerinde yargılama sürecinin uzun sürmesi de göz önüne alındığında- korunması gereken varlıkların da değer kaybetmesinin önüne geçecektir. İş bu davada müteveffanın ölüm anında mevcut olan tüm malvarlıklarının araştırması yapılır ve bu doğrultuda tespit hükmü kurulur. Ancak işbu terekenin tespiti ile mal varlığı kazanımı mümkün olmaz çünkü işbu davanın eda niteliği yoktur, tespit hükmü içerir. Bu nedenlerle işbu tereke davasında tespit edilen mal varlığı değeri mevcutsa atanmış mirasçı; Sulh Hukuk Mahkemesinden almış olduğu atanmış mirasçılık belgesi ile tapuya giderek vasiyette belirtilen kazanım içeren tüm mal varlığının kendi lehine tescilini sağlayabilir.
II. BELİRLİ BİR MAL VASİYETİ MEVCUT OLDUĞUNDA İZLENECEK YOLLAR
Usulüne uygun olarak açılıp okunmasına karar verilen bir vasiyetnamede, miras bırakan (muris) mal varlığının tamamını veya belirli bir oranını değil, yalnızca belirli mallarını belirterek tasarrufta bulunmuşsa, bu durum “belirli mal bırakma” olarak adlandırılır. Belirli Mal Bırakma “muayyen mal vasiyeti” söz konusu olduğunda, lehine vasiyet bırakılan cüzi halef olduğundan dolayı vasiyet edilen tereke değeri, kendiliğinden vasiyet alacaklısına geçmemektedir. TMK 598. Madde “Mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından kendilerine bildirilmesinden başlayarak bir ay içinde itiraz edilmedikçe, lehine tasarrufta bulunulan kimseye, sulh mahkemesince atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verilir.” gereği vasiyet alacaklısının vasiyetnamenin açılıp okunması dava dosyasına başvurusu üzerine mahkemece vasiyet alacaklısı olduğuna dair belge verilecektir. Ancak işbu belge vasiyetin ifasını sağlamaz, alacaklının hak iddiasını somutlaştıracaktır. TMK 600. Maddede “Vasiyet alacaklısı, vasiyeti yerine getirme görevlisi varsa ona; yoksa yasal veya atanmış mirasçılara karşı kişisel bir istem hakkına sahip olur.” şeklinde lehine vasiyet bırakılan kişilerin, kendiliğinden mülkiyet sahibi olmadıkları, yasal mirasçılara yöneltilmesi gereken bir talep olduğunu belirtilmiştir. Vasiyetin açılıp okunması davası kesinleştikten sonra lehine vasiyet bırakılan kişi;
- Eğer vasiyet edilen malın devrine ilişkin mirasçıların rızası var ise; vasiyet edilen şey taşınır ise taşınırlara özgü devir yollarıyla, taşınmaz ise tescil ile mümkün olacaktır. Ancak bilindiği üzere Türk Medeni Kanununa göre taşınmaz mülkiyetinin kazanılması kural olarak tapu siciline tescil ile gerçekleşmektedir. Taşınmaz söz konusu olduğunda, yasal mirasçılar rıza ile vasiyet alacaklısına taşınmazın devrini gerçekleştirmek istiyorlarsa öncelikle mirasçılıklarına dair veraset ilamları ile taşınmazın intikal işlemlerini yapmaları gerekmektedir. İntikal ile taşınmazın mülkiyetini üzerine alan yasal mirasçılar Tapu Sicili Tüzüğü 20. Maddesine göre vasiyetnamenin onaylı örneği, açılıp okunmasına dair mahkeme kararı ve kesinleşme şerhi ile birlikte tapuya tescil talebinde bulunurlar. İşbu talep doğrultusunda devir için başvurulan Tapu Müdürlüğü devir işlemi için mirasçılar veya vasiyeti yerine getirme görevlisi ile vasiyet alacaklısını bir araya getirecek, yetkileri ve sundukları evrakları inceleyerek Tapu Sicili Tüzüğü 20/b maddesindeki şartlar uygunsa tapu edinme sebebi “Vasiyetin tenfizi” şeklinde belirtilerek lehine vasiyet edilen adına tescil işlemini gerçekleştirecektir.
- Eğer vasiyet edilen malın devrine ilişkin mirasçıların rızası yok ise; uygulamada Vasiyetin Tenfizi olarak karşılaştığımız Vasiyetin Yerine Getirilmesi/İfası TMK 600. Md. “Vasiyet alacaklısı, yükümlülüğünü yerine getirmeyen vasiyet yükümlüsüne karşı, vasiyet edilen malın teslimini veya hakkın devrini; vasiyet konusu bir davranış ise, bunun yerine getirilmemesinden doğan zararın giderilmesini dava edebilir.” davasından söz etmek gerekecektir. İş bu dava ile yasal mirasçılar ile vasiyeti yerine getirme görevlisi vasiyeti yerine getirmeye yani ifaya zorlama niteliğindedir. Bu nedenlerle işbu ifa davasında vasiyet edilen malın teslimi veya hakkın devri talep edilir. İş bu dava yasal mirasçılara veya var ise vasiyeti yerine getirme görevlisine yönlendirilmesi gerekir ve görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olacaktır. TMK 602 md. ile vasiyetin yerine getirilmesine ilişkin davalarda 10 yıllık zamanaşımı olduğu düzenlenmiştir. Bu zamanaşımı süresi lehine vasiyet edilenin ölüme bağlı kazandırmayı öğrenmesinin veya vasiyet borcu daha sonra muaccel olacaksa muaccel olma tarihi ile başlayacaktır. Taşınmazlara ilişkin vasiyetname söz konusu olduğunda vasiyet alacaklısı mahkeme kararı ile taşınmazın tescili talebinde bulunabilecektir. Bu durumda lehine vasiyet yapılan tapu iptal ve tescil istemli vasiyetin tenfizi davası açması gerekmektedir. Lehine belirli bir mal bırakılan kişi işbu vasiyetin yerine getirilmesi davasında vasiyet konusu mallar hakkında tedbir isteyerek, vasiyet konusu malvarlıklarının yargılama süresinde 3. kişilere devir-temlik ve ferağa mani İhtiyati Tedbir konulmasını talep ederek malvarlıkları üzerinde tasarruf edilmesinin önüne geçebilir.
Vasiyetin tenfizi davalarında murisin saklı payı mevcut olan yasal mirasçılarının, tenkis defi ileri sürebileceğini unutmamak gerekir. Çünkü TMK ya göre her ne kadar tenkis davası için zamanaşımı belirtilmiş olsa da tenkis defi süreye tabi değildir. Tenkis defi mirasçılar tarafından yasal süresi içerisinde ileri sürüldüğünde işbu defi öncelikli olarak dikkate alınacaktır. Ayrıca yasal mirasçılar tarafından açılmış olan vasiyetin iptali davaları her zaman tenfiz davaları için bekletici mesele yapılacaktır.
Usulüne uygun olarak düzenlenmiş olan bir vasiyetname ile vasiyet edilen mal varlığı murisin ölümü ile intikal ilkesi gereği öncelikle yasal mirasçılara geçecektir. Vasiyetin tenfizi davası açılana kadar işbu vasiyet edilen mal varlığı terekede mevcut olmasına rağmen mirasçılar tarafından üçüncü kişiye devredilmiş olabilir. İş bu hususta yasal mirasçıların vasiyetten haberdar olup olmamasına göre farklı sonuçlar doğuracaktır.
- Vasiyetnamenin açılıp okunarak mirasçılara tebliğ edilmesinin ardından, mirasçıların vasiyet konusu mal üzerinde tasarrufta bulunmaları durumunda, Türk Borçlar Kanunu’nun 526. maddesi ve ilgili hükümleri çerçevesinde, vekâletsiz iş görme kapsamında oluşan zararlardan sorumlu olacaklardır. Zira yasal düzenlemeye göre, vasiyet yükümlüsü, vasiyetten haberdar olduğu anda, vasiyet konusu mal varlığını uygun bir şekilde korumak ve yönetmekle yükümlüdür.
- Bir diğer olasılık, mirasçıların vasiyet konusu malı kendilerine ait sanarak hareket etmeleri durumudur. Bu durumda nasıl bir yol izleneceği hususunda doktrindeki bir görüşe göre, bu durum iyi niyetli haksız zilyetlik kapsamında ele alınmalıdır. Çünkü vasiyet konusu mal üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan yükümlünün, bu hakkı kullanması veya bu hakka dayanarak mal üzerinde tasarrufta bulunması durumunda, iyi niyetli olduğu sürece sorumluluk yüklenmesi beklenemez. Ancak, kötü niyetin varlığı halinde oluşan zararlardan sorumlu tutulması söz konusu olabilir.
Av. Şüheda YANAR
--------
1. Kurşat 135
2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2010/3273 Esas 2010/5033 Karar 23.9.2010 Tarihli Kararı