Özellikle son yıllarda ve öncesinde ülkemiz sıkça enflasyonist dönemlere tanıklık etmiştir. Günümüz enflasyon koşullarında birkaç ay içinde dahi paranın alım gücünde büyük değişkenlik görülmektedir. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın (TEPAV), Makroekonomi Çalışma Grubu'nun hazırladığı Para Politikası Değerlendirme Notu’nun (Not) on üçüncüsü eylül ayında yayımlanmış olup, Eylül 2024 Not’unda Ağustos 2024’te Türkiye’nin aylık tüketici enflasyonunun %2,47 olarak kaydedildiği ve G20 ülkeleriyle kıyaslandığında bu oranın oldukça yüksek olduğu ifade edilmiştir.  Aynı Not içerisinde ‘enflasyon hedeflerinin sık sık değiştirilmesinin, para politikasının itibarını zedelediği ve beklentilerin iyileştirilmesini zorlaştırdığı’ kaydedilmiştir. Ülkemizde yaşanan ‘beklentilerin iyileştirilmesinin zorlaştığı’ enflasyonist ortamın uzun süredir seyrettiği, paranın değer kaybı, paranın verildiği tarihteki alım gücü ile iade tarihindeki alım gücünün çok farklı ve adaleti denkleştiremeyecek oranda az olduğu Yargıtay’ın paralellik gösteren kararlarının gerekçe kısmında da  sıkça yer almaktadır. Bu hususta örneğin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.04.2019 Tarih, 2017/1752 E. Ve 2019/499 K. Sayılı kararında;

‘..ülkemizde yaşanan enflasyonun uzun yıllardan beri yüksek oranda seyretmesi nedeniyle paranın değer kaybı, bununla ters orantılı olarak devamlı düştüğünden paranın verildiği tarihteki alım gücü ile iade tarihindeki alım gücü çok farklı ve adaleti denkleştirmeyecek oranda azdır. Bu nedenle davacının iadesini isteyebileceği miktar belirlenirken “denkleştirici adalet” düşüncesi gereği ödenen bedelin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu nedenle denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, satış bedeli olarak verilen paranın dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile uygulama sonucu ulaşacağı alım gücü, belirtilen ilke ve esaslar dikkate alınarak bu konu da uzman bilirkişi veya kurulundan Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli ve bu yolla belirlenecek miktara..

hükmedilmesi gerektiği belirtilmiştir. Enflasyon değerleri ve ekonomik koşulların ülkemiz nezdinde uzun bir süredir süregelen değişkenliği, özellikle parasal iade taleplerini konu alan hukuk davalarında ‘Denkleştirici Adalet İlkesinin’ önemini daha da büyük hale gelmiştir. Ülkemizin son yıllardaki enflasyonist ortamında Mahkemeler nezdinde çeşitli hukuki ihtilaflar sebebiyle öne sürülebilecek maddi taleplerde denkleştirici adalet ilkesinin önemini aşağıdaki şekilde kısaca ifade etmek faydalı olacaktır.

Denkleştirici adalet neyi anlatır?

Denkleştirici adalette, bir yönüyle her bireye eşit olanın verilmesi kaidesi geçerlidir (1). Özel hukukun adaleti olarak da ifade olunmuş denkleştirici adalet, Aristoteles’in adalete ilişkin ünlü öğretisinde; emtialar arasında örneğin zarar ile bedelde mutlak eşitliktir (2). Aristo, denkleştirici adalet yerine düzeltici adalet kavramını da tercih etmiştir (3). Denkleştirici adalet ilkesi, bir üstünlük sorunu yaratmamayı gerektirir (4). Bu ilke, bir hukuki ilişkide herkesin verdiği oranda karşılığını almasını öngörür (5). Denkleştirici adalet, bir zararın sonuçlarını ödemek ya da ortadan kaldırmak yoluyla eski hale geri getirmek ilkelerini de kapsar (6).

Mahkemeler tarafından ikame edilen davaların kabulünde denkleştirici adalet gözetilmeden karar verilmiş ise davacıya ödenen bedel gerçek zararı karşılamaya elverişsiz hale gelebilmektedir.  Paranın iadesinde Mahkemelerce aynen iadesine karar verilmesi enflasyon gibi nedenlerle adaletsizlik doğurabilir. Belirtildiği gibi, özellikle paranın değerindeki güncel değişiklikler gözetildiğinde bir Mahkemenin denkleştirici adaleti gözetmeksizin hükmedeceği bir bedel gerçek anlamda bir zararın karşılığını taşımayabilecektir.

Ülkemizde halen yaşanan ve bir süredir yüksek oranlarda seyreden enflasyon nedeni ile belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklılık gösterebildiği bilinen bir gerçekliktir. İşte tam da bu farklılık oranının bir adaletsizliğe sebep olmaması, davası kabul gören tarafın alacağı bedelin hakkaniyetli ve taraf yönüyle tatmin edici olabilmesi için  denkleştirici adalet ilkesinin gözetilmesini talep etmek büyük önem taşımaktadır. Davacının bir hukuki ihtilaf sebebine dayanarak iadesini isteyebileceği parasal miktar belirlenirken ödenen bedelin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde bir miktara karar verilmesinde “denkleştirici adalet” ilkesi etkin bir yoldur.

Bu ilkenin anlamına Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13/3/2013 tarihli ve E.2013/1569, K.2013/4254 sayılı ilamında şu şekilde yer verilmiştir;

‘..Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder..’

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin yukarıdaki kararının içeriğinden yola çıkarak denkleştirici adalete ‘hakkaniyetin ve adaletin bir gereği’ diyebiliriz. 

Denkleştirici adalet ne zaman uygulanabilir?

Denkleştirici adalet ilkesi, ‘haklı bir sebebe dayanmadan, başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğu’  hallerde gündeme gelecektir. Şartları haiz olması kaydı ile sebepsiz zenginleşme, kira feshi,  harici satım sözleşmeleri ile borç ilişkileri ve parasal iade taleplerini konu alan hukuk davalarında karşımıza çıkabilmektedir.

Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 79. maddesi sebepsiz zenginleşmeye ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm ihtiva etmektedir;

TBK, MADDE 79- Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.’

Sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı bir dava sonucunda geri verme yükümlülüğü doğduğunda bu iadenin günümüz ekonomik ve enflasyonist koşullarında gerçek bir denkleştirme kriteri gözetilerek yapılması iadeyi alan taraf açısından elbette daha tatmin edici sonuçlar doğuracaktır. Davacının ödediği satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücü, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın döviz kurlarındaki artış, maaş artışları gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının alınarak uzman bilirkişi vasıtasıyla hesaplanması ve karar verilmesi gereği Yargıtay 3.HD’nin 2017/13225 E., 2019/2601 K. Sayılı, 27.3.2019 Tarihli kararında da şu şekilde ifade edilmiştir;

‘… Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması olup, sebepsiz zenginleşme gereğince verilenlerin iadesi sağlanırken, ödenen paranın ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması, başka bir deyişle denkleştirici adalet ilkesinin uygulanması gerekir.

Denkleştirici adalet ilkesi, haklı bir sebebe dayanmadan, başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.

Denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.

Yukarıda açıklananlar ışığında; somut olayda mahkemece davacının yapmış olduğunu kanıtladığı ödemelerin denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti yönünden bilirkişi raporu alınmasında hukuka aykırılık yoktur. Ne var ki hükme esas alınan bilirkişi raporu az yukarıda açıklanan ilke ve esaslara uygun değildir. Zira; bilirkişi raporunda satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması için yapılan hesaplamada USD, EURO, külçe altın, TEFE endeksinin değerlendirmeye dahil edildiği görülmektedir.

O halde mahkemece; Yargıtay'ın istikrar kazanmış uygulamalarına göre davacının ödediği satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücü, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının alınarak uzman bilirkişi vasıtasıyla hesaplanmalı ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir…

Benzer şekilde, Yargıtay 13. HD.’nin 2017/6393 E., 2019/809 K. sayılı kararında;  ‘..Denkleştirici adalet ilkesi gereğince davacının ödediği bedelin dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici fiyat endeksi, döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamalarının dikkate alınması suretiyle hesaplanması..’

gerektiği belirtilmiştir.

Harici satıma dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde bedel ve tazminat taleplerine ilişkin hususlarda da ya da geçersiz sözleşmelerde haksız iktisap kuralları gereğince tasfiye söz konusu olduğunda da bu ilke göz ardı edilmemelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 30.04.2019 Tarih, 2017/1752 Esas ve 2019/499 Karar sayılı ilamında davacı tarafından ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkesi gereği güncelleştirilmiş değerine hükmolunması gerektiği, davacı tarafından taşınmazın satış bedeli olarak ödenen bedelin dava tarihinde ulaşacağı değer denkleştirici adalet ilkesine göre uzman bilirkişi aracılığıyla belirlendikten sonra karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin, 2017/6393 E., 2019/809 K. Sayılı kararında, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını arttıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri vermek zorunda olduğunu ve denkleştirici adalet ilkesinin gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade ettiğini belirterek  hukuken geçersiz sözleşmelerde haksız iktisap kuralları gereğince tasfiye söz konusu olduğunda denkleştirici adalet kuralının hiçbir zaman göz ardı edilmemesi ifade edilmiştir.

Günümüz enflasyonist ortamında sayısı bir hayli artmış olan kira ilişkisinden kaynaklı davalarda da bu ilke yine önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; kira sözleşmesinin feshi nedeniyle peşin ödenen kira bedelinin fesihten sonraki döneme isabet eden kısmının, denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplanarak iade edilmesi talep konusu olabilir. Yargıtay 3. HD.’nin 2022/7299 E., 2023/2132 K., sayılı, 11.07.2023 tarihli kararında  peşin ödenen kira bedelinin fesihten sonraki döneme isabet eden kısmının, denkleştirici adalet ilkesine göre hesaplanarak iade edilmesi gerekliği ifade olunmuştur.

Son bir örnek vermek gerekirse, tarafımızca ikame edilen İstanbul 1.Tüketici Mahkemesinde görülen tüketicinin açtığı paket tur sözleşmesinden kaynaklı dava sonunda iadesine karar verilen miktara bu ilke kapsamında hazırlanan bilirkişi raporu gözetilerek karar verilmiştir. (İstanbul 1.Tüketici Mah., 2023/67 E., 2024/191 K.) Açılan dava tüketicinin açtığı paket tur sözleşmesinden kaynaklı olup bu sözleşme özelinde paket tur sözleşmesi yapan şirkete yöneltilen parasal iade talepleri kapsamında Yerel Mahkeme tarafından aynen iadeye karar verilmesi, davacının ödediği bedelin dava tarihinde ulaştığı alım gücü, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs gibi ekonomik etkenlerin göz önüne alınmaması anlamına gelecekti. Davacının ödeme yaptığı tarih ile dava tarihi arasında Türk Lirası (TL) değerinde oluşan farklılıklar, yabancı para cinsi değerlerinin TL karşısında fahiş oranda artışı, enflasyon oranındaki fahiş artışlar gözetilmeden bir iade yapılmasının davacıyı mağdur edeceği, bu sebeple de denkleştirici adalet ilkesi gereğince hesaplama yapılması gerektiğinin tarafımızca ifade olunduğu Tüketici Mahkemesi dosyasında, denkleştirici adalet ilkesi gereği hesaplama yapılması için dosya bilirkişiye gönderilmiş ve bu rapor gözetilerek Yerel Mahkemece karar verilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu gereği hakkaniyet, hâkimin takdir yetkisini somut olayın özelliklerine uygun olarak ve adalet ilkelerini gözeterek kullanmasıdır. Adaletin daha somut görünümü olan hakkaniyete göre adalet uygulandığında eşitlik sağlanmaya çalışılır. ‘Paranın Güncel Değerinin İadesi’ diyebileceğimiz denkleştirici adalet ilkesi, bazı örneklerini verdiğimiz uygulama alanlarında adaletin gerçek anlamda hakkaniyetle tecelli etmesinde büyük önem arz etmektedir.

Mahkemeler nezdinde hak arama yolunda herkesin en adaletli ve hakkaniyetli sonuçlara ulaşması için yazı içeriğinin faydalı olması temennimiz ile..

Av. Arb. Melisa TELSAÇ 

DİPNOTLAR

1)       Özekes, Muhammet, Temel Hukuk Bilgisi, On İki Levha Yayıncılık, 2023, s.30.

2)       Radbruch, Gustav, Hukuk Kavramı, (Çeviren:Melike Belkıs Aydın),Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, S.2, C:1, 2015, s.146.; Bix, Brian, Jurisprudence: Theory and Context, Sweet & Maxwell, London, 2009, s.107.

3)       Özekes, M., s.31.

4)       Işıktaç, Yasemin, Hukuk Başlangıcı, İstanbul, Filiz, 2010, s.42.

5)       Gözler, Kemal, Hukuka Giriş,13. bs., Bursa, Ekin, 2016, s.389.

6)       Çeçen, Anıl: Adalet Kavramı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2003, s.36.