Bilindiği üzere; soykırım ve insanlığına karşı suçlar ile bu suçları işlemek maksadıyla örgüt kurma, yönetme veya bu örgüte üye olma suçları hariç olmak kaydıyla, bir suçun işlendiği tarihten sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.66’da ve m.67’de gösterilen süre, durma ve kesilme halleri dahilinde soruşturma ve kovuşturması tamamlanmak suretiyle mahkumiyeti kesinleştirilemezse, suç veya dava zamanaşımı gerçekleştiğinden bahisle suçun soruşturulması biter ve kamu davası açılmışsa da dava düşer.

Yine yukarıda belirttiğimiz birkaç suç hariç olmak üzere, davası görülüp kesinleşen cezaların, hak yoksunluklarının ve müsaderenin TCK m.68 ila 71’de gösterilen süre ve şartlarda infaz edilmesi gerekir. Bu hükümlerde gösterilen süre ve şartlarda infazına başlanamayan cezaların, hak yoksunluklarının ve müsaderenin infazından sarfı nazar edilir, yani kanun koyucu bu sürelerde infaz edilemeyen mahkumiyet hükümleri yönünden artık toplumsal bir yararın olmadığını düşünmüş ve her ne kadar ortada infazı gereken kesinleşmiş mahkumiyet hükmü olsa da aranan süre ve şartların tamamlanması halinde, hükümlü yönünden infazın yerine getirilmeyeceğini kabul etmiştir. TCK m.68’e göre; kesinleşmiş cezanın infazında taban sürenin on yıl tavan sürenin kırk yıl olarak kabul edildiği, yaş küçüklüklerine göre bu sürelerin yarısının veya üçte ikisinin geçmesiyle cezanın infaz edilmeyeceğinin anlaşıldığı, birden fazla ceza içeren hükümler bakımından en ağır ceza için koyulan sürenin geçmesiyle ceza zamanaşımının dolmasının kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Ceza zamanaşımında dava zamanaşımından farklı olarak durma olmaz, kesilme olur. Ceza zamanaşımının kesilmesi TCK m.71’de düzenlenmiştir. Buna göre; mahkumiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye usule uygun tebligat veya cezanın infazı için hükümlünün yakalanması veya bir suçtan dolayı mahkum olan kimsenin, üst sınırı iki yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi halinde ceza zamanaşımı kesilir. Ceza zamanaşımı TCK m.71’e göre kesildiğinde, bu tarihten itibaren tekrar işlemeye başlar ve kalan ceza miktar esas alınmak suretiyle bu sürenin hesabı yapılır. Yine burada; dava zamanaşımı süresinin kesilmesinden farklı olarak, belirtilen temel sürenin en fazla yarısına kadar uzama değil, ceza miktarına göre TCK m.68’de belirtilen sürelerin tekrar işlemeye başlaması gündeme gelir.

Kanun koyucu; TCK m.68/5’de ceza zamanaşımını işlemeye başlayacağı anı ve kalan ceza miktarına göre süre hesabının yapılacağını söylerken, TCK m.71’de ise ceza zamanaşımının kesilmesine dair üç sebebi düzenlemiş, bu sebepleri, mahkumiyet hükmünün infazı için yetkili merci tarafından hükümlüye yapılacak usule uygun tebligat, hükümlünün yakalanması ve üst sınırı 2 yıldan fazla hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suçtan mahkumiyet olarak öngörmüş olup, ceza zamanaşımının süresinin işlemesi ve kesinleşmesi bakımından, hükümlünün cezasının infazına başlanmasına ve devamını bir sebep olarak öngörmemiş, yani hükümlünün hapis cezasının infazı devam ederken sürenin kesilmeyeceği, işlemeye devam edeceği sonucuna varılması gerektiği ileri sürülebilirse de, ceza infazına başlandığı anda işin doğası gereği ve yakalama hali sürdüğünden, ceza zamanaşımı kesme sebebi de varlığını koruyacak ve artık infaz süresince ceza zamanaşımının işlemesine ve devamından bahsedilemeyecek, bu süreçte yalnızca cezanın infazı gündeme gelecektir. Buna göre; hükümlü kaldığı ceza infaz kurumundan kaçmışsa, tekrar yakalandığında bakiye hapis süresi dikkate alınarak ceza zamanaşımı hesaplamasının yapılacağı TCK m.68/5’in son kısmının zorunlu bir gereğidir.

Kanun koyucu, ceza zamanaşımının kesilmesi ile ilgili toplamda üç sebep öngörmüştür. Bu sebeplerden birisi; mahkumiyet hükmünün infazı için, yetkili merci tarafından hükümlüye, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tebligat usulleri” başlıklı 37. maddesi atfı ile 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nda öngörülen usule göre tebligat yapılmakla ceza zamanaşımının kesilmesi olarak öngörülmüştür.

“Tebligat usulleri” başlıklı CMK m.37’ye göre; tebligat, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilen özel usuller saklı kalmak kaydıyla, 7201 sayılı Kanunda öngörülen hükümlere göre yapılır. Uluslararası sözleşmeler, yazılı belgelerin doğrudan doğruya posta veya diğer iletişim araçları ile gönderilmesini mümkün kılmakta ise; yurtdışına yapılan tebligat, iadeli taahhütlü posta veya diğer iletişim araçları ile gerçekleştirilir.

Tebligatın ne şekilde ve kim tarafından yapılacağı Tebligat Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Türk Hukuku’nda tebligat sıkı şekil şartlarına bağlı olup, usule uygun yapılmadığında, tebliğ işleminin muhatabının haberdar olması da tebligatın usule uygun yapıldığını ve sürenin başladığını göstermez. Bir başka ifadeyle; muhakkak kanun koyucunun öngördüğü şekle ve usule uygun düşen bir tefhim veya tebliğ işleminin gerçekleşmesi gerekir. Nitekim “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı Anayasa m.40/2’de; Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ile mercilere ve hangi sürede başvuracağını belirtmek zorunda olduğunu ifade etmiştir, yani işlemin tebliği ile tebliğ muhatap olanın haklarının korunmasına “hukuk devleti” ilkesi gereğince azami önem gösterilmiştir.

Bir örnek üzerinden ceza zamanaşımının kesilmesini ve bu kesilmenin aynı hükümde bulunan diğer cezaya sirayet edip etmeyeceğini açıklamak isteriz. Dava zamanaşımında sirayetin mümkün olabileceği haller TCK m.66/3, 4 ile m.67/2-a, b, d’de gösterilmiş ve ceza zamanaşımında sirayet suça konu fiil bakımından sadece m.66/4’te belirtilmiş olup, bunun dışında aynı hükümde yer alan bir cezadan dolayı gerçekleşen kesme sebebinin diğerini de etkileyeceğine dair hükmün ceza zamanaşımını düzenleyen TCK m.66 ile m.71’de yer almadığı görülmektedir.

Bu durumda; hükümlünün kesinleşmiş mahkumiyetine konu suç, hem hapis ve hem de adli para cezaları olarak düzenlendiğinde, şahsın mahkumiyet kararında her iki ceza türüne yer verildiği, yurt dışında olduğu, Türkiye’de adresinin bulunmadığı, yurt dışı adresinin ülke adı ile bilindiği, fakat bulunduğu tahmin edilen geçerli bir adresine rastlanmadığı, yapılan adli yardımlaşma yazışmalarında da bir sonuç alınamadığı, somut olayda yalnızca adli para cezası yönünden ilanen tebligatın yapıldığı, fakat tebligatın hükümlüye verilen hapis cezasını kapsamadığı durumda, ilanen yapılan bu tebligat para cezasının yanında, hapis cezasına ilişkin zamanaşımını keser mi?

Ceza zamanaşımının kesilmesi sebeplerini düzenleyen TCK m.71; somut olayda yapılan tebligatın sadece para cezası olması halinde, bu tebligatta yer almayan hapis cezasının da ilanen yapılan tebligatın kapsamında ele alınarak, ceza zamanaşımının kesileceğine dair kabule elverişli değildir. Her ne kadar mahkumiyet hükmünde adli para cezasının yanında hapis cezasına da karar verilmiş ve bu ceza infazı mümkün olacak şekilde kesinleştirilmişse de, mahkumiyet hükmünün infazı için yetkili mercii tarafından hükümlüye usule uygun yapılan tebligat içeriğinde mahkumiyete konu cezaların tümü belirtilmesi gerektiğinden, yapılan ceza tebligatında hapis cezasından bahsedilmeyip de sadece adli para cezasına yer verilmekle, mahkumiyet kararında her iki cezanın yer aldığı, bu nedenle de kesinleşmiş mahkumiyet hükmünü hükümlünün bildiğinden bahisle, her ne kadar ilanen yapılan tebligatta hapis cezasının infazından bahsedilmese bile, adli para cezasının infazı yönünden yapılan tebligatın hapis cezasını da kapsayıp ceza zamanaşımını keseceğine dair görüş, hem “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması” başlıklı Anayasa m.13 ile “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı Anayasa m.38/2’ye ve TCK m.3 ile m.7’nin, bunun yanında İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. maddesinin güvencesi altında bulunan “kanunilik” prensibine aykırıdır.

Bir görüşe göre; tek bir suç için hapis ve adli para cezaları birlikte öngörülmüşse, ceza zamanaşımını kesme sebebinin birisi için gerçekleşmesi, bunun diğerine sirayetini engellemez. Bu görüş; mahkumiyet kararının bir bütün olduğunu, hükümlünün de bu mahkumiyeti sanık olduğu dönemde öğrendiğini, kararın kesinleştiğini, bu nedenle cezaların infazı sırasında bir cezadan infaz için tebligatın yapılmasının, diğer ceza için öngörülen zamanaşımı süresinin de kesilmesine yol açacağını kabul etmektedir.

Bu görüşe katılmadığımızı; soruşturma ve kovuşturma sırasında yapılan tefhim ve tebliğ işlemleri ile ceza kesinleştikten sonra infaz için yapılan tebligatın birbirinden ayrılması gerektiğini, çünkü kanun koyucunun, TCK m.71/1’de ceza zamanaşımının kesilmesi için hükümlünün yakalanması dışında, mahkumiyet hükmünün infazı için kanunen yetkili kılınmış mercii tarafından hükümlüye yasal usule uygun yapılmış bir tebligatı aradığını, buna bir istisna öngörmediği gibi, birden fazla mahkumiyet hükmünü içeren hükümlerden birisi yönünden, somut olayda adli para cezası ile ilgili yapılan tebligatın ceza zamanaşımının kesilmesi bakımından diğer cezayı, yani hapis cezasını da etkileyeceğini, yani ona sirayet edeceğine dair açık bir hükmün TCK m.71’de yer almadığını, aksi kabulün TCK m.71’e aykırı olmanın yanında, Anayasa m.13’e, m.38/2’ye, m.40 ile TCK m.3’e ve m.7’ye ve yine İHAS m.7’ye aykırı olacağını belirtmek isteriz.

Cezanın infazı için yapılan tebligatta yalnızca para cezasının infazı olup da hapis cezasının infazına yer verilmedi ise, para cezası yönünden yapılan tebligat adli para cezası ile ilgili zamanaşımını kesmekle birlikte, hapis cezasının ceza zamanaşımını kesmeyecektir. Para cezası için yapılan tebligatta, hapis cezasından bahsedilmekte ise bu durumda ceza zamanaşımının kesilmesi gündeme gelecektir. Hükümlünün hapis cezasına mahkum edildiği durumda; taksirli suçlarda 5 yıl, kasten işlenen suçlarda 3 yılı geçmediğinde ve yapılan davete hükümlü icabet etmediğinde veya doğrudan infaz için yakalama kararına konu edilen hükümlerde yapılan işlemlerin ve hükümlünün yakalanmasına dair aramaların, TCK m.71’de öngörülen ceza zamanaşımını kesme sebeplerinden kabul edilemeyeceği izahtan varestedir.

Hükümlünün yakalanamadığı, adresinin tespit edilemediği, sırf zamanaşımı kesmek amacıyla tebligat yapıldığı durumda bu tebligatın CMK m.37 ve Tebligat Kanunu ile Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine uygun şekilde mahkumiyet hükmünde yer alan her bir ceza bakımından yapılması gerektiği, aksi halde usule uygun tebligata konu edilmeyen ceza bakımından zamanaşımının kesilmeyeceği, tebligat usulüne uygun yapılmamışsa da, sırf zamanaşımını kesmeye yönelik yapılan tebliğ işleminin geçerli sayılamayacağı, yine ceza zamanaşımının kesilmeyeceği, “Ceza zamanaşımı” başlıklı TCK m.68’de gösterilen süre ve şartlara göre hareket edilmesi gerektiği düşünülmelidir.

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)