Baştan belirtelim ki; Dünyanın her yanında yaşanan en büyük sorunlardan birisi, bulunduğunuz yerde ve etrafınızda olup bitenleri bilmemek, anlamamak, yani size söylenenleri ve yazılanları idrak edememek, ceza muhakemesi kapsamında ise, mağdursanız mağduriyetinizi, şüpheli veya sanıksanız da iddianızı dile getirememek, savunmanızı yapamamak ve meramınızı anlatamamaktır.

Yabancı bir yerdesiniz, bildiğiniz bir veya iki dil var, belki birisi ile çok iyi konuşup yazabiliyorsunuz, az bildiğinizle meramınızı biraz anlatabiliyorsunuz, ancak hukukla ilgili konuları dile getirmeniz ve size söylenenleri anlayabilmeniz mümkün olmuyor, belki de ağır bir suçlama ile karşı karşıya kalıyorsunuz, kolluk sizi durduruyor, size bir şeyler anlatıyor, ifadenizi almak istiyor, sizi karakola veya adliyeye götürmek istiyor. Bu durumda insanın meramını en kolay anlatabileceği, kendisine söylenenleri anlayabileceği dili konuştuğu, bildiği ana dildir. İşte bu nedenle, kendisine söylenenleri, yazılanları anlamayan, fakat kendisini ilgilendiren bazı hususlar hakkında bilgi sahibi olması gereken, hatta bilgi sahibi olmak isteyenlere tercüman hakkı, yani meramını anlatabilmek ve kendisine yöneltilen bir suçlamayı, ithamı anlayabilmek için, bildiği dili anlayan ve konuşan bir tercümandan yararlanma hakkı kabul edilmiştir. Bu tercüman, bir suçlama altında bulunan şüpheliye veya sanığa, neyle suçlandığını, bu konuda aleyhine ve lehine olan delillerin neler olduğunu anlatmalı, tercüman olarak yardımcı olduğu kişinin suçlamayı ve delilleri anladığından emin olmalıdır. Bir tercümanın tercüme etmek suretiyle yardımını alma hakkı; sadece suçlananlar için değil, mağdurlara da tanınmış bir haktır.

Ancak gerçekte ve uygulamada bir yabancının kendisine söylenenleri, yazılanları gerçekten anlayıp anlamadığı, meramını dile getirip getirmediği, iddiasını ve savunmasını layıkı ile ortaya koyup koymadığı, bulunduğu ifade alma yerinde veya duruşma salonunda etrafında olup bitenleri, söylenenleri ve tutanak altına alınan beyanları gerçekten anlayıp anlamadığı, bunları idrak edip etmediği son derece şüpheli ve tartışmalıdır.

Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa, mahkeme tarafından atanan tercüman vasıtasıyla duruşmadaki iddiaya ve savunmaya ilişkin esaslı hususlar tercüme edilir. Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddiaya ve savunmaya ilişkin esaslı hususlar anlayabileceği şekilde anlatılır. Bu kaideler; soruşturma evresinde dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Soruşturma evresinde tercüman, hakim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır. Bu konuya ilişkin hükümler 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tercüman bulundurulacak haller” başlıklı 202. maddesinin ilk üç fıkrasında yer almaktadır.

Hatta CMK m.202/4’e göre; ayrıca sanık, iddianamenin anlatılması ve esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde de yapabilir ki, bu durumda tercüme hizmeti sanığın il adli yargı adalet komisyonunun belirlediği listeden seçeceği tercüman tarafından yerine getirilir ve bu tercüman giderleri Devlet Hazinesi tarafından karşılanmaz, yani sanığın kendisi karşılar. Ancak bu imkan, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına yönelik olarak kötüye kullanılamaz.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Adil/dürüst yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddesinin 3. fıkrasının (a) ve (e) bentlerinde; bir suçla itham edilen herkesin, kendisine yöneltilen suçlamanın niteliğinden ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilme ve sanığın mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı durumda, bir tercümanın yardımından ücretsiz yararlanma hakkının olduğu kabul edilmiştir. İHAS m.6, tercüman hakkının adil/dürüst yargılamanın bir parçası olduğunu kabul etmiştir.

Tercüman hakkı ile ilgili Anayasada açık bir düzenlemenin olmadığı, sadece “Hak arama hürriyeti” başlıklı Anayasa m.36/2’de, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil/dürüst yargılanma hakkı olduğu belirtilmiştir. Burada geçen adil/dürüst yargılanma hakkı, yukarıda belirttiğimiz hükümler sebebiyle tercüman hakkını da kapsamına aldığından, tercüman hakkının Anayasanın güvencesi altında olduğunu belirtmeliyiz. Aksini düşünmek, yani bir mağduriyet yaşadığı için şikayetçi olan veya olmak isteyenin veya bir suçla itham edilmek suretiyle şüpheli veya sanık durumuna düşen kişinin yabancı olması veya söylenenleri, yazılanları anlamadığından bahisle, onu bir tercümandan yardım alma hakkından mahrum etmek abesle iştigaldir, çünkü meramını anlatabilecek derecede Türkçe bilmeyen kişinin, Türkçeyi bilmediği için cezalandırılması, bireyin iddiada bulunma ve savunma yapma hakkından mahrum bırakılması hiçbir şekilde kabul edilemez.

Kural nettir; bir ülkede, kollukta veya adliyede kullanılan dili anlamayan veya konuşamayan kişi, tercüman yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkına sahiptir. Tercüman hakkının istisnası olamaz.

Diyelim ki; mağdur olan veya bir suçla itham edilen kişi hiçbir dil bilmiyor, anlamıyor veya konuşamıyor, bu kişiye ne yapılıp edilip yardım etmek, meramını anlatabilmesini sağlayacak derecede tercüman hakkını ücretsiz tanımak, aksi halde yaşadığı mağduriyetin ne olduğunu ve ne yapılabileceğini sağlayabilecek tedbirleri almak, şüpheliye ve sanığa da muhakkak hakkında ileri sürülen iddiaları bildirmek, susma hakkını kullanmak suretiyle savunma yapmadıkça da tercüman hakkını tanımak bir hukuk devletinin vazifesidir.

Tercüman hakkı, adil/dürüst yargılanma hakkının bir gereğidir. Bir şüphelinin veya sanığın kendisine yöneltilen suçlamaları anlamamasının, onlar hakkında cevap verememesinin, bu nedenle etrafında olup bitenlerin farkında olamamasının külfeti şüpheliye veya sanığa yüklenemez. Tercüman hakkı tanınmadan gündeme getirilecek iddia ve suçlamaların, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçeyi veya bildiğini söylediği yabancı dilde kendisine getirilen tercüman aracılığıyla anlatılamadığı, sağlıklı bir şekilde iddianın aktarılamadığı, savunmanın alınamadığı durumda, savunma hakkının özü zedelenmiş ve dürüst yargılanma hakkı da ihlal edilmiş olur.

Aşağıda iki sorunu gündeme getireceğiz, bu sorunlar CMK m.202’nin ilk üç fıkrası ile ilgili olup, m.202/4 bu kapsamda değerlendirilmemiştir. Çünkü 4. fıkrada; iddianamenin anlatılması ve esas hakkında mütalaanın verilmesi halinde sözlü savunmanın yapılması ile sınırlı olarak, sanığın kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde savunma yapmasından bahsedilmiştir. Esasen bu hüküm; İHAS m.6/3-a,d karşısında sorunlu olup, 2013 yılında yapılan değişiklikle CMK m.202’ye 4. fıkra olarak eklenmiştir.

Birincisi, mağdurlara ve özellikle şüphelilere ve sanıklara tayin edilen tercümanlar ne kadar o yabancı dili bilebilmekte ve tercüman hakkından yararlanan kişilere yardımcı olabilmektedirler?

Gerçekten sadece Ülkemizde değil, uluslararası alanda da kolluğun ve adli makamların kullandığı dili bilmeyen kişiye, iddialar ne derece aktarılabilmekte, onun meramını anlatması mümkün olabilmekte ve savunmasını, kolluğun ve adliyenin dili olan kişiye derdini anlatabilmektedir? Elbette kollukta ve adliyede konuşulan dili bilmemek bir dezavantajdır, ancak bu dezavantajın, mağdurun, şüphelinin veya sanığın bildiği ve kendisini anlatabildiği dilde tercüman hakkından yararlandırmak suretiyle gidermek, kendisini yabancı dilde de olsa, anlamadığı ve konuşamadığı dili bilenlere göre ifade edebilmesini sağlamak gerekir.

İHAS m.6/3-a-e incelendiğinde; suçla itham edilen herkesin, kendisine yöneltilen suçlamanın niteliğini ve sebebini anladığı bir dilde en kısa sürede anlama hakkına sahip olduğu, bu suçlamayı dile getiren adli makamın suçlamanın niteliği ve sebebi hakkında şüpheli ile sanığı bilgilendirme yükümlülüğü bulunduğu, mahkemede, yani adliyede kullanılan dili anlamayan veya konuşamayan şüphelinin ve sanığın da en az bir tercümanın yardımından ücretsiz yararlandırılması gerektiği ifade edilmiştir.

Benzer yönde hükümleri, “Tercüman bulundurulacak haller” başlıklı CMK m.202’de de görmek mümkündür. Hatta CMK m.202/4’de sanığa, iddianamenin anlatılması ve davanın sonuna doğru Cumhuriyet savcısı tarafından bildirilen esas hakkında mütalaadan sonra, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde, yani mahkemenin kullandığı dilden başka dille sözlü savunmasını yapabilme hakkı da tanınmıştır. Mahkemenin kullandığı bir dili sanık bilmekle birlikte, sanığın kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka dilde sözlü savunma yapabilmesi mümkün kılınmıştır. Daha iyi bildiği başka dilde savunma yazılı değil, sadece sözlü yapılabilir.

Türkçe bilmeyen mağdurları, şüphelileri ve sanıkları ciddi şekilde mağdur eden, mağdurun kendisini anlatma ve iddialarını dile getirme, şüphelilerin bir suçlama karşısında veya sorguda savunma yapabilme ve sanığın da dürüst yargılanma hakkını gözeten tercüman hakkı layıkı ile bu kişilere sağlanabilmekte midir?

Cevabımız maalesef olumsuzdur. Her ne kadar tercümanların il adli yargı adalet komisyonlarınca her yıl düzenlenen listelerde yer alan kişilerin arasından Cumhuriyet savcıları ve hakimler tarafından seçileceği, hatta Cumhuriyet savcılarının ve hakimlerin yalnızca bulundukları il için oluşturulmuş listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de tercüman seçilebileceği, bu listelerin düzenlenmesine ilişkin usul ve esasların yönetmelikle belirlenebileceği belirtilse de, soruşturma aşamasının ilk anında, yani yakalama, gözaltına alma, kolluğun ve Cumhuriyet savcısının ifade alması, adli kontrole ve tutukluluğa sevkte gerçekleşecek sorguda ve kovuşturma aşamasında duruşmada, duruşma salonunda yaşananlarda, burada yapılacak sorguda, ortaya koyulacak ve tartışmaya açılacak delilde, duruşma salonunda olup bitenlerde, bilhassa SEGBİS ile duruşmaya uzaktan katılan ve Türkçe bilmeyen sanıkların duruşma salonunda ne olup bittiğini anlamada, meramını mahkemeye anlatmada birçok ciddi sorunla karşı karşıya kalındığı, tercüman hakkının görünüşte yerine getirildiği, yukarıda belirtilen emredici kurallara uyulmadığı, bazı durumda bildiği dili söyleyen mağdurun, şüphelinin ve sanığın gerçekte o dili de konuşup anlayamadığı, bunun yanında birçok durumda tercüman olarak görevlendirilen ve gelen kişinin gerçekte o yabancı dili bilmediği, bırakalım tercüman hakkından yararlanana eksiksiz ve doğru bilgi vermeyi, tercümanın kendisini dahi iyi ifade edemediği, hukuk kavramlarının ağır, nitelikli ve çevirisi zor olması nedeniyle, dile hakim olmayan tercümanın yanlış veya eksik tercüme edebildiği, bu durumda zaten yabancı olması ve dili bilmemesi sebebiyle ürken, çekingen davranan, etrafında ne olup bittiğini anlayamayan ve anlamaya çalışan yabancı mağdurun, şüphelinin ve sanığın ciddi mağduriyet yaşayabildiği, sanıklar bakımından dürüst yargılanma hakkının özünün zedelenebildiği, CMK m.147’nin, m.160/2’nin, m.191’in m.201’in, m.206’nın, m.216’nın ve dolayısıyla CMK m.217’nin ihlale uğradığı, esasen bu durumun hukuka kesin aykırılık hallerinden olduğu, kendi meramını anlatamayan ve yabancı dile hakim olmayan tercümanın şüpheliye veya sanığa bilgi ve belgeleri tercüme etmek suretiyle yardımcı olamayacağı gibi, yanlış ve eksik tercümenin maddi hakikate ve adalete ulaşmaya katkı sağlamayacağını, aksine sekteye uğratacağını vurgulamak isteriz.

Gerçekten de bir yabancının veya vatandaşı olduğu ülkenin dilini bilmeyen, o dili konuşamayan, yazamayan ve meramını anlatamayan kişi bakımından yaşanan zorlukların aşılması, hem dürüst yargılanma hakkı bakımından, hem de maddi hakikate ve adalete ulaşılması için çok mühimdir. Tercüman hakkı konusunda tercümanların kaliteleri, uzmanlıkları, sadece yabancı dile değil, bu yabancı dilin hukuk kavramları üzerinden bilinip konuşulması hususlarında hakimiyetlerinin olması ve tercüman listeleri oluşturulurken yüksek hassasiyet gösterilmesi gerekmektedir.

Empati yapmak suretiyle kendinizi o yabancının yerine koyduğunuzda, örneğin dilini hiç bilmediğiniz bir ülkede bulunup da suç mağduru olduğunuzda veya bir suçla itham edildiğinizde, en önemli şey etrafınızda olup bitenleri anlamak, meramınızı dile getirmek, bu kapsamda iddialarınızı sunabilmek, şüpheli veya sanık konumunda iseniz de savunmanızı yapabilmek, ifadeye ve sorguya anlayabileceğiniz dilde katılmanızın sağlanmasını beklemek istersiniz. Bu beklenti bir insanın doğal hakkıdır. Böylece, Ülkemizin tercüman konusunda yaşanan en büyük sorununun tercümanlık görevini yapanların dil bilgilerinde, o yabancı dile hakimiyetlerinde, hukuk kavramları üzerinden konuşabilmelerinde, yabancı mağduru, şüpheliyi veya sanığı doğru ve dürüst bir şekilde bilgilendirmelerinde yaşandığını, bu sorunun çözülmesi gerektiğini, aksi halde yukarıda yer alan hükümlerle güvence altına alındığını düşündüğümüz tercüman hakkının layıkı ile sağlandığından bahsedilemeyeceğini, bu konuda meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen kişinin iddia ve savunma hakkının özünün ve sanığın da dürüst yargılanma hakkının zedeleneceğini, en önemlisi de bir suçlama ile karşı karşıya kalan şüphelinin ve sanığın mağduriyete uğrayacağını belirtmek isteriz.

Tercüman hakkı konusunda yaşanan ikinci önemli sorun ise; CMK m.202/1’de yazan duruşmadaki iddialar ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar ve aynı maddenin 3. fıkrasının ilk cümlesinde bulunan soruşturma evresinde dinlenen ibarelerinden kaynaklanmaktadır.

Buna göre; bir ithamla karşı karşıya kalan, dolayısıyla hakkında soruşturma açılan veya kovuşturma başlatılan, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen kişiye tercüman hakkı, sadece mahkeme tarafından atanan tercüman vasıtasıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktaların tercüme edileceği, bir bütünde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu dikkate alındığında, bir suçlama altında bulunan şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınması, beyanda bulunması ve sorgusunun yapılması sırasında, adli makamın kullandığı dili anlamadığında veya konuşamadığında, meramını anlatabileceği dilde bunu yapabilmesi tercüman vasıtasıyla sağlanacaktır. CMK m.202/3’de ise, soruşturma evresinde dinlenen şüphelinin, mağdurun veya tanıkların da tercüman hakkından ücretsiz yararlanabileceği belirtilmektedir. Kanaatimizce, kovuşturma aşamasında dinlenen ve Türkçe bilmeyen tanık hakkında da ücretsiz tercümandan yararlanma hakkı tatbik edilmelidir.

Uygulamada gördüğümüz üzere; Türkçe bilmeyen veya meramını anlatabilecek derecede Türkçe anlamayan ve konuşamayan şüpheliye veya sanığa, ifadesi alınırken, sorgu yapılırken, tutuklu ise duruşmada tutukluluğa karşı beyan ve savunması alınırken, kendisine soru sorulurken veya duruşmada olup bitenleri anlayabiliyorsa veya sezebiliyorsa, tanıklara soru sorulması sırasında veya dosyaya gelen ve kendisini ilgilendiren belgeler hakkında tercümandan yardım alındığı, sorulan soru ve yapılan açıklamalar hakkında tercümanın sanığı bilgilendirdiği görülmektedir. Bu yeterli midir? Elbette yeterli değildir.

Tercümanın bildiği ve sanığa yardımcı olduğu dile hakimiyetle ilgili yaşadığı sorunlara, konuşulanları ve belgeleri tercüme etme kapasitesi hakkında yaşanan sorunlara, yapılan yanlış ve eksik tercümelere ek olarak, yabancı sanığa veya Türkçeyi bilmeyen sanığa duruşmada tüm olup bitenler hakkında, konuşulanlar ve dosyaya gelenlerle ilgili tercümanın herhangi bir bilgi vermemesi, duruşma ortamı itibariyle verememesi, hem CMK m.202’nin lafzından ve hem de bu konuda yapılan hatalar sebebiyle sanığın adil/dürüst yargılanma hakkının ihlalini gündeme getirdiği gibi, maddi hakikate ve adalete ulaşmayı da güçleştirebilmektedir.

CMK m.202/1’de geçen mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir ibaresinden ne anlaşılması gerektiği net olmadığı gibi, uygulamada Türkçe bilmeyen sanığa yeterli bilginin verilmediği ve tercümenin yapılmadığı görülmektedir, çünkü kanun koyucu iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar kavramından ne anlaşılması gerektiğinin takdir ve değerlendirmesini tümü ile mahkemeye bırakmıştır. Oysa Türkçe bilmeyen sanığa; gerek soruşturmada ifadesi alınırken, tutuklama veya adli kontrol tedbirine sevkte ve sonrasında bu tedbirlerle ilgili gelişmeler, soruşturma aşaması yazılı olduğundan dosya içeriği hakkında ve gerekse de kovuşturmada, özellikle de duruşmada Türkçe bilmeyen sanığın SEGBİS vasıtasıyla uzaktan değil de, duruşmaya katılması sağlanarak, Türkçe bilen sanık gibi duruşmada yapılan tüm iş ve işlemlerle ilgili mümkünse eşzamanlı, değilse her iş ve işlem tamamlandıktan sonra tercüman vasıtasıyla bilgi verilmeli, varsa diyecekleri sorulmalıdır.

Düşününüz ki; sadece Türkçe biliyorsunuz ve meramınızı Türkçe anlatabiliyorsunuz ve Türkçe lisanının adliyede konuşulmadığı bir yabancı mahkeme huzurunda yargılanıyorsunuz, sanıksınız, duruşmada ve etrafınızda ne olup bittiğini, size hangi suçlamanın veya suçlamaların yöneltildiğini, delillerin ne olduğunu, duruşmada bulunan varsa diğer sanıkların, dinlenen tanıkların, bilirkişilerin, savcının, hakimin başkalarına veya duruşma salonuna hitaben neler söylediğini, dosyaya gelen bilgi ve belgelerin neler olduğunu öğrenmek, bilmek ve dolayısıyla bunlar hakkında açıklamada bulunup savunma yapmak istersiniz.

Savunma hakkı, bir suçla itham edilen her sanığa tanınmış doğal bir hak olup, adil/dürüst yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Türkçe bilmeyen yabancı sanık olarak bulunduğunuz ülkede, soruşturmada, tutuklama varsa tutukevinde, adli makam huzurunda ve duruşma salonunda neler olup bittiğini mümkünse eşzamanlı öğrenip anlamak suretiyle duruşmaya aktif olarak katılmak ve ortaya koyulan iddialara karşı kendisini savunabilmek her sanığın hakkıdır. Aksi halde, bir kişiye ne suçlama yöneltildiği bildirilmeyerek veya suçlama bildirilse bile bunlarla ilgili olan gelişmeler, deliller, birer delil değerlendirme vasıtası olan bilirkişi raporları ile duruşma salonunda konuşulanlar hakkında, duruşmada kullanılan dili konuşamayan ve anlamayan sanığa mümkünse eşzamanı olarak bir tercüman vasıtasıyla bunların anlatılmaması, kanaatimizce dürüst yargılanma hakkının bir ihlalidir. Dolayısıyla; CMK m.202/1’de geçen duruşmada iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir ibaresini geniş anlamanın gerekli olduğu, Türkçe bilmeyen sanığa duruşma salonunda yaşanan tüm gelişmeler ile yapılan iş ve işlemler hakkında bilgi verilmesi gerektiği, mümkünse Türkçe bilmeyen sanığın SEGBİS ile uzaktan değil, duruşma salonunda hazır edilerek duruşmaya katılımının sağlanmasının gerektiği, aksi halde Türkçe bilen sanık için bile bazı zorluklar içeren SEGBİS ile uzaktan duruşmaya katılmanın meramını bir tercüman vasıtasıyla anlatmayı aşırı güçleştireceği ve o an yanında, yani SEGBİS odasında tercüman da bulunmayan sanığın dürüst yargılanma hakkının özünü zedeleyeceği izahtan varestedir.

Son söz; Türkçe bilmeyen ve meramını anlatamayan sanığa, celselerde alınan ara kararların anladığı dilden anlatılması, mümkünse duruşma tutanaklarının usule uygun tercümelerinin en azından tutuklu sanığa iletilmesi, yine nihai kararların da sanığa tebliğinin kararın tercümesi ekli şekilde gönderilmesi gerekir. Kanaatimizce; kanun yollarına ilişkin sürelerin tüketilmesi bakımından, Türkçe bilmeyen sanığa anladığı dilden tercüme edilmiş hüküm veya karar gönderilmedikçe, usule uygun tebligatın yapıldığı ve sanık yönünden kanun yolu süresinin işlediği kabul edilememelidir.

Nihayetinde; Anayasa Mahkemesi’nin, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararları dahil tüm kararların sanığa ve hükümlüye, anladığı dilde tercüme edilmiş kararın tebliğinin gerektiği ileri sürülse bile, olağanüstü kanun yollarının tüketilği başvurularda bu zorunluluğu öngörmenin yasal alt yapısının bulunmadığını, olması gereken açısından anladığı dile tercüme edilmiş kararın iletilmesi ideal olsa bile, buna gelinceye kadar soruşturma ve kovuşturma aşamalarında yaşanan tercüman ve tercüme sorunlarının çözülmesine öncelik verilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)