Tarihî ve kültürel mirasın korunması, bir toplumun kimliğini ve değerlerini yaşatmanın temel yollarından biridir. Ancak zamanın aşındırıcı etkisi ve teknik zorunluluklar, bu miras üzerinde kaçınılmaz müdahaleleri gerektirebilir. Bu müdahaleler, 2863 Sayılı Kanun’un koruma yükümlülükleriyle çatıştığında, hukuki sorumluluklar ve zorunlu ihtiyaçlar arasında hassas bir denge aranması gerekir.

Bu bağlamda, Yargıtay 12. Ceza Dairesi, yıllardır süregelen içtihatlarında, zorunlu tadilatların suç teşkil etmeyeceği durumlara ilişkin net kriterler belirlemiştir. Kültür varlığına zarar vermeyen, özgün mimari dokuyu koruyan ve teknik zorunluluklara dayalı müdahaleler, suç kastı taşımayan eylemler olarak değerlendirilmiştir. Bu yaklaşım, hukuk güvenliği ve kültürel mirasın korunması arasında dengeli bir yol sunmaktadır.

Konunun detaylıca işlendiği örnek kararlar aşağıdadır:

Yargıtay 12. CD., T. 07.05.2013 tarih ve K. 2013/12595

“Koruma Uygulama Denetim Müdürlüğü görevlileri tarafından yapılan incelemede suça konu tescilli yapının çatısının yükseltildiği ve arka cephede bodrum kat duvarlarının açılarak çelik kolonlar konulduğu hususlarının tespit edildiği, 23/03/2009 tarihli yapı tatil tutanağı ile de çatının yaklaşık 5-10 cm yükseltildiğinin bodrum katta da çelik kolanların mevcut olduğunun belirlendiği, hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporu ile bodrum kat+zemin kat+normal kat+ çatı katından oluşan yapının tadilattan geçirilerek yenilenmiş ve bakımlı halde olduğu, çatı bölgesinde 10 cm kadar yükselme mevcut olduğu, bu yükselmenin yapılan tadilat işlerinin doğası gereği oluştuğu ve alan kazanmak kastıyla yapılmadığı, tadilat öncesinde yapının oldukça kötü durumda, bakımsız olup, kullanıma elverişli halde bulunmadığı, yapının mevcut haline ulaşması için hacimli işlerin yapılması gerektiğinin açık olduğu, özellikle su ve ısı tecridinin sağlanabilmesi için serilmesi gereken izolasyon malzemelerinden dolayı bu yükselmenin oluşmasının muhtemel olduğu, yapı tatil tutanağında bahsedilen bodrum kattaki çelik kolonların yapılan ince işler sonrası sıva altında kaldığı için görünmediği, söz konusu çelik elemanların dört adet 150 *150 mm çelik kutu profiller olduğu, bu profillerin bodrum katta yetersiz olan taşıyıcı duvarları desteklemek amaçlı yapıldığı, aynı şekilde ilave üç adet 150 *150 mm çelik kutu profillerin bodrum katta iki doğrultuda döşemelerin oturduğu kirişleri desteklemek için kullanıldığı, yerinde yapılan incelemede çelik elemanların gözle görülmedikleri, bodrum kata ait eski resimlerin incelenmesinden zamana bağlı olarak hasar ve yıpranmalardan dolayı oldukça kötü durumda olduğu bu nedenle görünümü etkilemeyen, sadece taşıyıcı sistemin emniyetini artırma amacı güden çelik desteklerin yapının mimari form ve özelliğini bozmadığı hususlarının belirlendiği, tüm dosya kapsamı itibarıyla oldukça yıpranmış ve kullanılamayacak durumda bulunan yapıyı korumaya matuf olarak gerçekleştirilen uygulamalar sırasında, zorunlu nedenlerle çatı kısmında yükselme meydana geldiği, yine izin kapsamında gerçekleştirilen imalatlar nedeniyle taşınmazın bütünlüğünün tehlikeye girmemesi gayesiyle bodrum kata çelik profiller ilave edilerek taşıyıcı sistemin güçlendirildiği, bahse konu profillerin dışarıdan görünmeyecek, yapının özgün dokusuna zarar vermeyecek şekilde ahşap kaplamalar ile gizlendiği, sanıkların korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescilli bulunan taşınmaza zarar vermek, özgün mimari elemanlarını ve dokusunu bozmak yine izinsiz olarak fiziki ve inşai müdahalede bulunmak kast ve saiklerinin mevcut olmadığı, bu itibarla, mahkemece sanıkların beraatlerine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla…”

Yargıtay 12. C.D. 13.02.2015 gün ve K. 2015/2608

“....Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 30/04/2010 tarih ve 2848 sayılı kararı ile tescilli, aynı kurulun 19/05/2011 tarih ve 3674 sayılı kararı ile tescilli değirmen yapısı ve değirmen ile bir bütünlük arzeden arkları da içine alan koruma alanı olarak belirlenen sanığa ait yapıda kazı yapıldığı ihbarında bulunulması üzerine, yerinde yapılan incelemede, değirmenin giriş cephesinin önünden başlayarak, doğuya doğru yaklaşık 6-7 m uzunluğunda bir alanda iş makinesi ile kazı yapılmakta olduğunun tespit edildiği, arkeolog ve sanat tarihçi bilirkişiler tarafından Koruma Kurulu'na sunulan 14/02/2012 tarihli raporda, yapılan kazı çalışmasında tescilli su değirmenine herhangi bir müdahalede bulunulmadığının, yapının temellerine girilmediğinin, ancak çalışmanın yapının hemen bitişiğinde gerçekleştiğinin, keşif sonrası dosyaya sunulan arkeolog bilirkişi raporunda, değirmenin giriş kapısı önünden başlayarak su borusu döşemek amacıyla kepçeyle doğuya doğru kazı yapıldığının, ancak olay yerinde inceleme yapıldığı sırada kazı yapılan alanların kapatılmış olduğunun, açıkta bırakılmış alanda yapılan incelemede, yaklaşık 50 cm genişlikte, 30 cm derinlikte kazılmış olduğunun, değirmenden ana caddeye kadar yaklaşık 19 m'lik alanda tamirat yapılmış olduğunun, inşaat bilirkişi raporunda, koruma altına alınmış alanda içme suyu borusu geçirilmek amacıyla 34.30 m uzunluğunda, 50 cm genişliğinde, 30 cm derinliğinde kazı yapılmış ve su borusu döşendikten sonra kazı yapılan yerlerin tekrar toprak ile kapatılmış olduğunun, bunun dışında parsel içerisinde koruma altına alınmış alanda kazı ve inşaat faaliyetinin tespit edilemediğinin belirtildiği, sanığın aşamalardaki savunmasında ve keşifte dinlenen tanıklar .... ve ....'nun benzer mahiyetteki beyanlarında, sık sık çatlayan borular nedeniyle tamiratın zorunlu hale geldiği, su tesisatının yenilenmesi gerektiğinin belirtilmesi karşısında sanığın suç işleme kastının bulunmadığı anlaşılmakla, hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA…”

SONUÇ

Kararlarda görüldüğü üzere, müdahalelerin kültür varlığına zarar vermemesi, özgün mimari dokuyu bozmaması ve teknik gerekliliklere dayanması halinde, tadilatlar suç teşkil etmemektedir. Ancak bu kriterlerin eksiksiz bir şekilde değerlendirilmeli, her somut olayda titizlikle ele alınmalıdır. Zira, hukuki sorumluluk ile zorunlu ihtiyaçlar arasında kurulacak denge, hem kültür varlıklarının korunmasını hem de adaletin tecellisini mümkün kılacaktır. Bu nedenle, ilgili otoritelerin ve mahkemelerin, bu kriterleri uygulamada dikkatle gözetmesi büyük bir önem taşımaktadır.

Av. Gökhan BİLGİN & Av. Rıza KALCI