T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/147 E., 2024/312 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/155 E., 2022/323 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve
2018/3308 Esas, 2021/4219 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar Hazine ve Ankara Büyükşehir Belediyesi vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar Hazine ve Ankara Büyükşehir Belediyesi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; Ankara ili, Etimesgut ilçesine bağlı Elvanköy’de doğusu 2400 ve 2398 sayılı parseller, güneyi 402 sayılı parsel, batısı 582 ve 395 sayılı parseller ve kuzeyi 583 sayılı parsel ile çevrili yüzölçümü 100.000 m2 olan tarlayı müvekkili ...’ın bizzat, müvekkileri ..., ... ve ...’in ise önce murisleri ...’ın, sonrasında ise kendilerinin malik sıfatıyla 1959 yılından bugüne kadar aralıksız ekip biçtiklerini, daha önceden ekilemeyen araziyi emek ve para harcayarak ekilebilir hâle getirdiklerini ileri sürerek taşınmazı tarıma elverişli hâle getirerek 1959 yılından bugüne kadar malik sıfatıyla zilyet olduklarının tespitine ve adlarına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevapları
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; dava konusu ekilemez nitelikte olduğunu ve arazinin tamamının 85216 sayılı parselasyon planı ile düzenlemeye alınarak ... adına tescil edildiğini, Devletin hüküm ve tasarrufundaki bu yerin zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; imar ve ihyaya dayalı zilyetlik şartlarının oluşmadığını, 85216 sayılı parselasyon alanı ile ilgili açılan davanın henüz sonuçlanmadığını, bir kısım davacıların murisi ... tarafından dava konusu taşınmazın 7.000 m2'lik kısmının kullanımı nedeniyle ecrimisil ödendiğini, davacı ...’ın 1992 yılında açtığı davanın ise açılmamış sayılmasına karar verildiğini, davacıların zilyet oldukları düşünülse bile zilyetliklerinin nizasız ve fasılasız 20 yıl sürmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur

7. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; Belediye hudutları içerisinde kalan arsaların genişleme ve planlama kapsamındaki arsalar olup zilyetliğe konu edilemeyeceklerini, Ankara 3. İdare Mahkemesinin 15.01.2009 tarihli ve 2006/1769 Esas, 2009/52 Karar sayılı kararı ile 85216 sayılı parselasyon planının iptaline karar verildiğini, bunun üzerine hazırlanan 85216/1 sayılı parselasyon planının Büyükşehir Belediye Encümeninin 05.01.2012 tarihli ve 42 sayılı kararı ile onaylanarak askı ve tescil işlemlerinin sağlanması için Etimesgut Belediyesine gönderildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Birinci Kararı
8. Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2012 tarihli ve 2011/327 Esas, 2012/353 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın davacılar ..., ... ve ...'e miras yoluyla intikal ettiği, taksim yapılmadığı ve dava dışı başka bir mirasçı bulunduğu, miras bırakanın ölüm tarihine göre terekenin elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğu, bir kısım mirasçıların taşınmaz üzerinde sürdürdüğü zilyetliğin diğer mirasçısı adına da sürdürülmüş sayılmayacağı, davacı ... yönünden ise davacılar arasında fiili taksim yapılmadığından diğer davacılar ile birlikte taşınmazda tasarruf ettiğinden hissenin ayrımının söz konusu olamayacağı gerekçesiyle davacıların aktif dava ehliyeti bulunmadığından davanın usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
9. Sincan 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.

10. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 25.03.2013 tarihli ve 2013/2307 Esas, 2013/2409 Karar sayılı kararı ile; "...Mahkemece, davacıların aktif dava ehliyetleri bulunmadığı kabul edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun olmadığı gibi yapılan inceleme ve araştırma da yeterli değildir. Dava konusu taşınmaz 1953 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında ekilemez arazi olarak tapulama dışı bırakılmıştır. Davacılar, ..., ... ve ... dava konusu taşınmazın kök murisleri Hamza'dan kendilerine kaldığı, davacı ... ise diğer davacılar ile birlikte müşterek olarak taşınmazı kullandığını iddia ederek dava açmışlardır. Davacı ...'in dilekçesinde yer alan istemine göre diğer davacılar ile arasında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığı gibi müşterek mülkiyet iddia edildiğine göre davacının payı yönünden dava açmasına yasal bir engel bulunmamaktadır. Öte yandan, davacılar ..., ... ve ...'in dava dilekçesindeki anlatımda dava konusu taşınmazın kendi adlarına mı yoksa tereke adına mı tescilini istedikleri anlaşılmamaktadır. Hal böyle olunca öncelikle davacılar ..., ... ve ...'in dava dilekçeleri açıklattırılarak taşınmazın kendi adlarına mı yoksa kök muris Hamza adına mı tescili talep ettikleri hususunun sorulması, kendi adlarına tescil istemeleri halinde iştirak halinde mülkiyette mirasçıların adlarına dava açamayacakları göz önüne alınarak davanın reddine karar verilmesi; tereke adına tescili talep etmişlere ...'ın diğer mirasçılarının da muvafakatinin ya da terekeye mümessil tayini ile taraf koşulunun sağlanması, taraf koşulu sağlandığı taktirde bu davacılar yönünden de davaya devamla esasa ilişkin hüküm kurulması gerekir. Mahkemece belirtilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA..." karar verilmiştir.

Mahkemenin İkinci Kararı
11. Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.09.2015 tarihli ve 2013/338 Esas, 2015/220 Karar sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, dava konusu olan ve 10.02.2015 tarihli ek rapor ve krokisinde kırmızı renkli kalem ile çevrili olarak (A1) harfi ile gösterilen alanın tapulama tespiti sırasında taşlık olması nedeniyle tescil harici bırakıldığı, keşif mahallinde dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarına göre davacı ... ve diğer davacıların murisi ...'ın 1960 yılında taşınmazdaki taşları temizlemek suretiyle tarım arazisi olarak kullanmaya başladıkları, toprak yapısı bakımından tarıma elverişli ve kültür arazisi hâline getirilebilmesi için özel bir emek ve para sarf edilerek imar ve ihya edildiği, davacıların da taşınmazı tahıl ürünleri ekip biçmek suretiyle tasarruf ettikleri, harita fotogrametri bilirkişisi tarafından ibraz edilen rapor ve ek raporlarda belirtildiği üzere 1975, 1988, 1991 yıllarında çekilen hava fotoğraflarında tarımsal faaliyet yapılan alan olarak göründüğü, davacıların bu şekilde taşınmazı gerek tapulama tespiti tarihinden sonra, 1/1000 ölçekli imar planın onaylanması tarihinden önce ve gerekse dava tarihinden önce 20 yıldan fazla süre fasılasız olarak malik sıfatı ile zilyet oldukları, herhangi bir kişi ya da kurum ile aralarında niza olmadığı, taşınmazın zilyetlikle kazanılması mümkün Devletin hüküm ve tasarrufunda bulunan arazi niteliğinde olduğu, mera, dere yatağı ve orman ile ilgisinin bulunmadığı, kuru toprakta 100 dönüm sınırının aşılmadığı, jeodezi ve fotogrametri bilirkişisi ile fen bilirkişisi rapor ve krokisinde (A1) harfi ile gösterilen 46.841,57 m2'lik alan bakımından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1 inci ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17 nci maddelerinde belirtilen şartların gerçekleştiği gerekçesiyle davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
12. Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Hazine ve Ankara Büyükşehir Belediyesi vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

13. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 22.06.2021 tarihli ve 2018/3308 Esas, 2021/4219 Karar sayılı kararı ile; "...Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olay incelendiğinde; dava konusu Elvan Köyü çalışma alanında bulunan taşınmaz 1953 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında ekilemez arazi niteliği ile tapulama dışı bırakılmış, daha sonra Etimesgut Tapu Müdürlüğünce 23.03.2008 tarih ve 8355 yevmiye numarası, H4 (2/9004) parsel numarası ve 79.147,00 m2 yüz ölçümüyle ekilemez arazi vasfı ile ... adına tescil edilmiş, 2003 yılında Etimesgut Belediyesi tarafından hazırlanan 85126/1 No'lu parselasyon planı ile uygulama görmüş, Etimesgut Tapu Müdürlüğünce 10.10.2012 tarih ve 27699 yevmiye numarası ile tescil edilmiştir. İmar planında 2/9004 parsel numarası ile ve 79.147,00 m2 yüz ölçümüyle işlem görmüş olup, 28.488,00 m2’si DOP olarak kesilmiş, geri kalan 50.659,00 m2’si de birden fazla parsellere şuyulandırılmıştır. Etimesgut Kadastro Müdürlüğünün 23/11/2011 tarihli yazısında da taşınmazın taşlık olması nedeni ile ekilemez arazi olarak tescil harici bırakıldığı bildirilmiştir. Taşlık bir yer kural olarak TMK’nın 715. maddesinin kapsamına giren Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayılır. Böyle bir yer ancak imar ve ihya yolu ile kazanılır. Masraf ve emek harcamasını gerektirmeyen, zilyetliğin sürdürülmesi seviyesindeki çalışmalar ihya sayılmaz. Bilirkişiler tarafından verilen raporlarda taşınmazın bir kesiminin imar ve ihya faaliyetleri sonucu tarım arazisi haline getirildiği açıklanmış ise de, dosyadaki deliller karşısında ihya olgusu kanıtlanmamıştır. Taşlık olan bir yer de ihya olgusu olmaksızın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilemeyeceğine göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir. ..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı
14. Ankara Batı 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.05.2022 tarihli ve 2022/155 Esas, 2022/323 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten tanık ve mahalli bilirkişi anlatımlarına göre taşınmazın imar ve ihyası için emek ve masraf sarf edildiği, ekilemez, taşlık nitelikte bir arazi olması nedeniyle tescil harici bırakılan taşınmazdaki taşların temizlenmesinin belirli bir emek ve masraf gerektirdiğinin açık olduğu, taşlar temizlenmeden sadece sürülerek taşınmazın ekilebilmesi ve tarım arazisi olarak kullanılabilmesinin mümkün olmadığı, bu durumda taşınmazın ihyasının tamamlandığı, dava konusu taşınmazı kapsayan 1/1000 ölçekli imar planı 26.12.2003 tarihinde onaylandığından imar ve ihya yoluyla kazanma koşullarının bu tarihten geriye doğru incelenmesi gerektiği, hava fotoğrafları ve bilirkişi raporuna göre taşınmazın en az 1975 yılından beri tarımsal alan olarak kullanıldığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı süresi içinde davalılar Hazine ve Ankara Büyükşehir Belediyesi vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1 inci maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17 nci maddelerine dayalı tescil istemiyle açılan eldeki davada, öncesinde ekilemez arazi vasfı ile tespit harici bırakılıp sonrasında davalı Hazine adına tescil edilen ve imar uygulaması ile şuyulandırılan dava konusu taşınmazın bir bölümünün imar ve ihya faaliyeti sonucu tarım arazisi hâline getirilip getirilmediği, buradan varılacak sonuca göre davacıların kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile taşınmazı edinip edinemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
17. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

18. Kural olarak Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin olağanüstü zamanaşımı veya başka bir yoldan kazanılması ve tapu siciline tescil edilmesi mümkün değildir. Ancak Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerle ilgili düzenlemeye yer veren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 715 inci maddesinin son fıkrasında, sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tabi olduğu belirtilmiştir.

19. Nitekim 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 17 nci maddesinde imar ve ihya kurumuna yer verilmiş ve bu yoldan taşınmaz kazanılması imkânı getirilmiştir.

20. 3402 sayılı Kanun'un "İhya edilen taşınmaz mallar" başlıklı 17 nci maddesi;
"Orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz." hükmünü içermektedir.

21. Anılan madde gereğince orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin, aynı Kanun'un 14 üncü maddesinde yazılı koşulların gerçekleşmesi hâlinde imar ve ihya yoluyla kazanılması mümkün bulunmaktadır.

22. Hemen belirtmek gerekir ki; 3402 sayılı Kanun'nun 17 nci maddesi aynı Kanun'un 33/3 üncü maddesi gereğince genel hüküm niteliğinde olup bu Kanun'un uygulandığı yerler dışındaki taşınmazlar hakkında da uygulanır.

23. Bir yerin imar ve ihya ile kazanılabilmesi için öncelikle taşınmazın orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan arazilerden olması gerekir. Kamu hizmetine tahsis, hukuken olabileceği gibi fiilen de olabilir. Kamu hizmetine tahsis edilmeyen, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşlık, orman sayılmayan çalılık, makilik ve fundalık gibi topraklar imar ve ihyaya müsait olan yerlerdir. Makilik ve fundalık yerler orman toprağı ise imar ve ihya ile kazanılması mümkün değildir. Zira kanun koyucu 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 169 ve 170 inci maddelerini gözeterek ormanların imar ve ihya ile kazanılmasını yasaklamıştır.

24. İmar ve ihya kavramları kanunda tanımlanmamış olmakla birlikte sözlük anlamlarına bakıldığında ihya, imar yani toprağı tarıma elverişli hâle getirme; imar ise, bayındır kılma olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara, 2021, C.1, s. 553 ve 569).

25. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 Esas, 2010/1 Karar sayılı kararında ise "İhya, bugünkü hukukumuzda, genel olarak üzerinde ekim, dikim yapılmayan yerlerin tarım arazisi haline getirilmesi" olarak ifade edilmiştir

26. Bir yerin imar ve ihya ile kazanılması için taşınmazın emek ve para sarfedilerek tarım arazisi hâline getirilmesi gerekir. Tarıma müsait olmayan araziden maksat, yararlanılacak bitki ve ürünlerin yetiştirilmediği topraklardır. Ekime, dikime ve ürün yetiştirmeye müsait olmayan yerler ihya edilecek taşınmazlardır. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tarıma elverişli olmayan bir taşınmazın tarım arazisi hâline getirilmesi ile imar ve ihyadan söz edilebilir. İhya yolu ile kazanma bakımından taşınmazın tarıma elverişli hâle getirilmesi önemli bir olgudur.

27. Emek ve masraf gerektirmeyen, zilyetliğin sürdürülmesi seviyesindeki, taşınmazın daha verimli hâle getirilmesi gibi çalışmalar imar ve ihya sayılmaz. Bu tür yerlerin imar ve ihyaya gerek olmaksızın 4721 sayılı Kanun'un 713/1 inci ve 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddeleri gereğince kazanılmaları mümkündür.

28. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bir yerin emek ve para sarf edilerek tarım toprağı hâline getirildikten sonra güçlendirmek amacıyla yapılan işlemler ihya olgusu içinde kabul edilmelidir.

29. Maddi olgu olan imar ve ihya, her türlü delil ile kanıtlanabilir. Her somut olayın özelliğine göre yerel bilirkişi ve tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları gibi deliller imar ve ihyanın kanıtlanmasında kullanılabilir.

30. 3402 sayılı Kanun'un 14 üncü maddesinde;
"Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.

(Değişik ikinci fıkra: 3/7/2005 - 5403/26 md.) Sulu veya kuru arazi ayrımı, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümlerine göre yapılır.

(Değişik : 3/7/2005 - 5403/26 md.) 4342 sayılı Mera Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrası gereği 3402 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacak işlemlerde Kadastro Komisyonlarına konu uzmanı Ziraat Mühendisi dâhil edilir.

Taşınmaz malın, yukarıdaki fıkranın kapsamı dışında kalan kısmının zilyedi adına tespit edilebilmesi için, birinci fıkra gereğince delillendirilen zilyetliğin ayrıca aşağıdaki belgelerden birine dayandırılması lazımdır..." hükmü bulunmaktadır.

31. Önemle belirtmek gerekir ki, imar ve ihya tek başına taşınmazın mülkiyetinin kazanılması için yeterli bir olgu değildir. 3402 sayılı Kanun'un 17 nci maddesindeki yollama uyarınca taşınmazın aynı Kanun'un yukarıda içeriğine yer verilen 14 üncü maddesi gereğince nizasız, fasılasız ve malik sıfatıyla en az 20 yıldan beri zilyetlik altında bulundurulması gerekmektedir. 20 yıllık süre imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten itibaren hesaplanır.

32. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2019 tarihli ve 2017/16-471 Esas, 2019/615 Karar; 08.12.2022 tarihli ve 2020/(16)1-531 Esas ve 2022/1704 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

33. Somut olayda, davacılar vekili Ankara ili, Etimesgut ilçesine bağlı Elvanköy'de bulunan öncesinde ekilemez arazi vasfı ile tespit harici bırakılıp sonrasında davalı Hazine adına tescil edilen ve imar uygulaması ile şuyulandırılan taşınmazın imar ve ihya faaliyeti sonucu tarım arazisi hâline getirildiğini ileri sürerek kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tescil talebinde bulunmuş, davalılar vekilleri ise davanın reddini savunmuşlardır.

34. Dosya içeriğine göre dava konusu taşınmazın 1953 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında ekilemez arazi niteliği ile tapulama dışı bırakıldığı, Etimesgut Belediyesinin 21.11.2003 tarihli ve 219 sayılı kararı ile uygun görülerek ... tarafından 26.12.2003 tarihinde onanan imar planına istinaden hazırlanan 85216 numaralı parselasyon planı ile uygulama gördüğü, daha sonra ise Etimesgut Tapu Müdürlüğünce 20.03.2008 tarihli ve 8355 yevmiye numarası, H4 (2/9004) parsel numarası ve 79.147,00 m2 yüzölçümü ile ... adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

35. Diğer taraftan Ankara Valiliği Kadastro Müdürlüğünün 07.07.2014 tarihli yazısında 85216 numaralı parselasyon planının Ankara 3. İdare Mahkemesinin 2006/1769 Esas, 2009/52 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği, Etimesgut Belediyesi tarafından hazırlanan 85216/1 numaralı parselasyon planının Etimesgut Tapu Müdürlüğünde 10.10.2012 tarihli ve 27699 yevmiye numarası ile tescil olduğu belirtilmiştir.

36. Mahkemece 24.07.2012 tarihinde yapılan keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişi ..., 1960 yılında davacı ... tarafından dava konusu taşınmazın üzerindeki taşların ve kayaların temizlenmesi suretiyle tarım arazi olarak kullanılmaya başlanıldığını, o tarihten beri davacı ... tarafından nizasız ve fasılasız malik sıfatıyla kullanıldığını; davacı tanığı ... dava konusu taşınmazın davacı ... ve önce diğer davacıların murisi ... sonrasında ise diğer davacılar tarafından üzerindeki taşların ve kayaların temizlenerek ekilip biçildiğini, 1960 yılından beri nizasız ve fasılasız malik sıfatıyla kullanıldığını; 1948 doğumlu olan davacı tanığı ... ise kendisi 13-14 yaşlarında iken dava konusu taşınmazın üzerindeki taşların ve kayaların davacılardan ... tarafından temizlendiğini, arpa ve buğday ekilip biçilerek taşınmazdan tasarruf edildiğini, o tarihten beri de davacı ...'ın nizasız ve fasılasız malik sıfatıyla dava konusu taşınmazı kullandığını beyan etmiştir.

37. Öte yandan, 08.11.2012 havale tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın zirai yönden yapılan değerlendirilmesinde, taşınmazın bir kısmının sürülü nadas durumunda, bir kısmının ise buğday hasadı yapılmış anız konumunda bulunduğu, mahallinde yapılan incelemede taşınmaz içinde yer alan küçük ve orta boy çakılların toplandığı, arazinin genel yapısının dördüncü sınıf tarım arazisi olduğu, ziraate elverişsiz arazi niteliğinde olan taşınmazın imar ve ihya edildiği belirtilmiştir. 29.09.2014 havale tarihli bilirkişi raporunda tescili talep edilen ve 79.147,00 m2 yüzölçümü ile plana dahil edilen taşınmazın 28.488.00 m2'sinin düzenleme ortaklık payı olarak kesildiği, geri kalan 50.659.00 m2'nin muhtelif ada parsellerle şuyulandırıldığı, hükme esas alınan 10.02.2015 havale tarihli bilirkişi raporunda ise 1975, 1988 ve 1991 yıllarına ait hava fotoğrafları incelenerek krokide "A1" ile gösterilen alanın sürülmüş ve nadasa bırakılmış bir yer olduğu açıklanmıştır. Kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik koşullarının imar planının onaylandığı 26.12.2003 tarihine göre değerlendirilmesi gerektiğinden 20 yıllık sürenin hesabında bu tarihin dikkate alınması; buna göre de özellikle 1975 yılına ait hava fotoğraflarının diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi suretiyle sonuca gidilmesi gerektiği açıktır.

38. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ihyada bir kimsenin tabii durumunda tarım arazisi olarak kullanılması mümkün olmayan bir yeri zor ve zahmetli bir emek sarfı ile tarıma elverişli hâle getirmesi gerekir. Ancak bir yerin taşlarının temizlenmiş olması veya o yere inşaat yapılması imar ve ihyanın kabulü için yeterli değildir. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu hizmetine tahsis edilmeyen taşlık, sazlık, bataklık ve orman sayılmayan fundalık, delicelik gibi yerler masraf ve emek sarfı ile bağ, bahçe, meyvelik veya tarla hâline getirilmek suretiyle ihya edilmiş olur.

39. Açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre somut olayda ihya olgusunun dosya kapsamındaki deliller karşısında ispat edilemediği kabul edilmiştir. Bu itibarla taşlık olan yerin ihya olgusu olmaksızın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmeyeceği sonucuna varıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dosya kapsamına göre davacıların imar ve ihya olgusunu ispat ettikleri, bu durumda dava konusu taşınmazın Mahkemece kabul edilen kısmı yönünden kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile kazanımın gerçekleştiği, açıklanan nedenlerle direnme kararının yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

42. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar Hazine ve Ankara Büyükşehir Belediyesi vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
06.06.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.