Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2017/2695 E.
2020/587 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın usulden reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.09.1997 ile 08.06.2011 tarihleri arasında nakliye işinden dolayı vergi kaydının bulunduğunu, 01.10.2008 tarihinden itibaren Kurum nezdinde prim ödediğini, müracaatına rağmen Kurum tarafından 01.09.1997-01.10.2008 tarihleri arasında Bağ-Kur kapsamında sigortalı kabul edilmediğini, oysa 1479 sayılı Kanun'un 24 ve 25. maddeleri gereğince sigortalı olması gerektiğini ileri sürerek bu tarihler arasında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... (SGK) vekili cevap dilekçesinde; 6552 sayılı Kanun ile dava açılmadan önce Kuruma müracaat şartı getirildiğini, dava şartı niteliğinde olan bu hususun yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini, esas yönünden ise davacının talep ettiği tarihler arasında sigortalılık hakkı kazanmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 24.04.2015 tarihli ve 2015/147 E., 2015/237 K. sayılı kararı ile; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine eklenen hükümlerle sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunluluğunun getirildiği, bu zorunluluğun 6100 sayılı Kanun'un 114/2. maddesinde belirtilen dava şartı niteliğinde olduğu, davacının davalı Kuruma herhangi bir müracaatının olmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Bozma Kararı:
7. Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 05.11.2015 tarihli ve 2015/21751 E., 2015/18648 K. sayılı kararı ile; " Dava, Bağ-Kur sigortalılığının tespiti, istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın usulden reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/2. fıkrasında, “diğer Kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.” şeklinde düzenlenme gözetildiğinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun'u dışındaki kanunlar ile de dava şartı düzenlenebileceği anlaşılmaktadır.
11.09.2014 tarihli Mükerrer Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanunun 64'üncü maddesi ile 5521 sayılı Kanunun 7'inci maddesinin üçüncü fıkra olarak “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” hükmü eklenmiştir.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamanın devamı için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
HMK’nun 115/2. maddesindeki kurala göre, “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. Düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise hâkim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir.
Eldeki dava 26.03.2015 tarihinde, 6552 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra açılmıştır. Davacı, Bağ-Kur sigortalılığının tespitini talep etmiş, mahkemece 6552 sayılı Yasanın 64.maddesine göre SGK Başkanlığına dava açılmazdan önce başvuru yapılması gerektiğinden ve bu konusunda başvuru yapılmadığı anlaşıldığından, dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, 11.09.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine 3. fıkra olarak eklenen düzenleme gereği, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaatın olması ve Kurumca müracaata konu istemin zımnen ya da açıkça reddedilmesi gerektiği dava şartı olarak düzenlenmiş olup, eldeki davada, davacı tarafından 5521 sayılı Kanunun 7/3 maddesine uygun bir şekilde, davaya konu istem hakkında, Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat ve Kurum tarafından bu müracaata konu istemin reddine ilişkin bir işlem veya eylem bulunmadığı görülmekle, mahkemece, davacı tarafa 6100 sayılı HMK.'nun 115/2. maddesi uyarınca, 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine üçüncü fıkra olarak eklenenen düzenleme doğrultusunda, davaya konu istemi hakkında Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmesi ve bu müracaat hakkında anılan yasal düzenleme uyarınca Kurumun red iradesini gösterir işlem veya eyleminin olduğunun belgelenmesi için kesin süre ihtaratlı önel verilmeli, bu süre içerisinde dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması halinde, dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmeli, Kuruma müracaat ve müracaatın reddine dair Kurum işlem veya eylemine ilişkin dava şartının tamamlanması halinde ise davanın esasına girilerek, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda belirtilen eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak, davacı tarafa dava şartı eksiliğinin tamamlatılması için kesin süre ihtaratlı önel vermeden, yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.” gerekçesiyle oyçokluğuyla karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Şırnak Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş MahkemesiSıfatıyla) 02.02.2017 tarihli ve 2016/7 E., 2017/49 K. sayılı kararı ile; 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesinde mevcut düzenlemeye bakıldığında, söz konusu düzenlemenin açık bir şekilde emredici bir hüküm olduğu, kanun koyucunun giderilebilir bir eksiklik olarak bu hususu düzenleyebilecek iken emredici olarak düzenlemiş olmasının dikkate alınması gerektiği, uygulama veya yorumla kanunun emredici hükmünün aşılamayacağı, ayrıca bu şekilde bir yorumun yasanın çıkış amacına da aykırılık teşkil edeceği gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine (7036 sayılı Kanun'un 4. maddesi) eklenen ''...hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumu'na müracaat edilmesi zorunludur.'' ve ''Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır.'' düzenlemelerinin 6100 sayılı Kanun'un 115. maddesinde düzenlenen tamamlanabilir dava şartlarından olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle yasal mevzuatın incelenmesinde yarar vardır.
13. 11.09.2014 tarihinden önce 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan davalarda dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesine dair bir uygulama mevzuatımızda düzenlenmemişti. Ne var ki 11.09.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7. maddesine “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” hükmü 3. fıkra olarak eklenerek 5510 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan davalarda (hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç) dava açılmadan önce Kuruma başvuru zorunlu hâle getirilmiştir. 25.10.2017 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 5521 sayılı Kanun'u yürürlükten kaldırarak onun yerini almıştır. 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesinde de "...31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan başvuruya altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz...." şeklinde düzenleme yapılarak 5510 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan davalarda dava açılmadan önce Kuruma başvuru şartı tekrar edilmiştir.
14. Yukarıda yer verilen yasal mevzuat incelendiğinde Kuruma başvuru sonucunda taleplerin reddedilmesi durumunda veya Kurumca altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde dava açılabileceği ve mahkemece Kuruma başvuru şartının yerine getirilmesi nedeniyle işin esasına girileceği noktasında şüphe bulunmamaktadır. Ancak 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesinde davacının Kuruma başvurmadan dava açmayı tercih ettiği durumda Kuruma başvuru şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine mi karar verileceği yoksa yargılama sırasında Kuruma başvuru şartının tamamlatılması için süre mi verileceği konusunda açıklamaya yer verilmemiştir.
15. 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesinde yer verilen "...dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurulması zorunludur..." ifadesinin doğru uygulanabilmesi için dava şartlarının incelenmesi gereklidir.
16. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla, dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı tarih itibariyle bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK, 6100 sayılı Kanun) 114. maddesinde;
"Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.
f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır." düzenlemesi yer almaktadır. Bu hükme göre, dava şartlarından bazıları olumlu (davanın açılması sırasında var olması gerekli), bazıları ise olumsuz (davanın açılması sırasında bulunmaması gereken) şartlardır. 6100 sayılı Kanun'un 115. maddesinin 2. fıkrasında ise,
“Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir. Bu düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hâkim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir.
17. 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesine göre bir kısım dava şartlarının eksikliği yargılama sırasında giderilebilecek durumdayken (vekâletname eksikliği) bir kısım dava şartlarının bulunmaması durumunda (görev) işin esasına girilmesi mümkün değildir.
18. 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile getirilen 5510 sayılı Kanun ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan davalarda dava açılmadan önce Kuruma başvuru şartının 6100 sayılı Kanun'un 114. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen diğer kanunlarda yer alan dava şartlarından yani özel kanunda düzenlenen dava şartlarından olduğu anlaşılmaktadır. 6100 sayılı Kanun'un 115. maddesinin 2. fıkrasında dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği belirtilmesine rağmen hangi dava şartlarının sonradan tamamlanabileceği noktasında açıklama yapılmamıştır. 7036 sayılı Kanunda düzenlenen Kuruma başvuru şartının niteliği belirlenerek tamamlanabilir dava şartları arasında olup olmadığı hususu açıklığa kavuşturulduğunda uyuşmazlık da çözüme kavuşacaktır.
19. Dava şartının noksan olması durumunda yargılama sırasında o dava şartı noksanlığı ortadan kalkmış yani giderilmiş ise bütün dava şartları tamam olduğundan davanın esası hakkında karar verilebilir (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, 6. Baskı İstanbul 2001, s. 1391-1392).
20. Davacının Kuruma başvurmadan dava açması durumunda yargılama sırasında kesin süre verilerek başvuru şartının yerine getirilmesi mümkündür. Yargılama sürecinde giderilebilecek bir eksiklik olan Kuruma başvuru şartının kesin dava şartı olarak değerlendirilip davaların usulden reddine karar vermek öncelikle hak arama özgürlüğünün ihlali niteliğindedir. Kaldı ki davaya konu sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Bu esası göz önüne alan 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa) “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığı altında “sosyal güvenlik hakkını” düzenlemiş ve 60. madde ile “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” hükmünü getirmiştir. Görüldüğü gibi vatandaşlara bu konuda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.
21. Anayasa'nın 36. maddesinin 1. fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
22. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz.
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin 1. fıkrasında; "Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ...konusunda karar verecek olan,...bir mahkeme tarafından davasının ...görülmesini istemek hakkına sahiptir..." yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
24. Anayasa Mahkemesinin bir kararında da "...Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir (Özkan Şen B. No: 2012/791, 07/11/2013, § 52)" şeklinde tespitlere yer verilmiştir.
25. Kuruma başvuru şartının tamamlanabilir dava şartı olarak değerlendirilmemesi hak arama özgürlüğünün ihlaline neden olacağı kadar usul ekonomisi açısından da sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Usul hukuku biçimsellik (şekilcilik, formalizim) üzerine kurulmuştur ve bu nedenle “şeklî (biçimsel) hukuk” olarak adlandırılır. Davalarda biçimsellik, tarafların yargılamanın sonucunu hesaplayabilmesi, yasa yolları ile bunu denetleyebilmesi, keyfilikten korunma, eşit davranılma gibi güvenceler sağlamakla birlikte; sıkı sıkıya şekle bağlılık olarak görülmemeli, maddi gerçeği bulmak ve adaletli karar vermek adına hakkaniyete uygun olarak değerlendirilmelidir.
26. Biçimselliğin bu doğrultuda yorumlanmasında usul ekonomisi ilkesi devreye girmektedir.
27. 6100 sayılı Kanun'un 30. maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, Anayasal dayanağı olan bir ilke olup Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü bendinde davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
28. Türk hukuk öğretisinde dava ekonomisi olarak da anılan usul ekonomisi ilkesi, genel olarak boş yere dava açılmasını, yargılama sırasında gereksiz işlemlerin yapılmasını ve zor yöntemlerin seçilmesini önlemeye hizmet eder. Bunun yanı sıra, anılan ilke, yargılamada emekten, zamandan ve masraftan mümkün olduğu ölçüde tasarruf edilmesine yönelik bir işlevi de yerine getirir. Başka bir anlatımla, usul ekonomisi, ihlal edilen hukuk düzeninin en az giderle, en kısa sürede ve en az zorlukla gerçekleştirilmesini ve boş yere davalar açılmasının önüne geçilmesini sağlamaya yönelik bir yargılama hukuku ilkesidir (Hanağası, E., Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 32).
29. Başka bir anlatımla, usul ekonomisi, yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler (Yılmaz, E., Usul Ekonomisi, AÜHFD, 2008, s. 243). Yargıtay'a göre de usul ekonomisi adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanmasının temel kurallarındandır.
30. Kuruma başvurmadan doğrudan açılan davaların usulden reddi dava sayısının azaltılması amacının tersine dava sayısının artmasına neden olacaktır. Kuruma başvuru şartının sonradan tamamlanabileceğinin kabulü, 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesinin düzenleniş amacına da hizmet edecektir. Aynı Kanunun 3. maddesinde düzenlenen arabuluculuk dava şartının tamamlanabilir nitelikte olmadığı konusunda soru işareti bulunmamaktadır. Çünkü kanun koyucu 3. maddede "Arabulucuya başvurmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir." şeklinde açık düzenleme yaparak bireysel iş uyuşmazlıklarında arabuluculuk dava şartının tamamlanabilir nitelikte olmadığı konusunda iradesini net olarak ortaya koymuştur.
31. Ne var ki 7036 sayılı Kanun'un 3. maddesinde düzenlenen arabuluculuk dava şartına yönelik ortaya konulan irade, 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesinde düzenlenen Kuruma başvuru şartı yönünden sergilenmemiştir. Çünkü bireysel iş uyuşmazlıklarında arabuluculuk müessesinden beklenen uyuşmazlıkların mümkün olduğunca dava dışında çözülmesidir. Oysa sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklarda her iki tarafın da (Kurum ve sigortalı) aralarında anlaşarak uyuşmazlığı çözüme kavuşturması beklenmeyecektir. Unutulmaması gereken en önemli nokta 5510 sayılı Kanun'un 92. maddesindeki "Kısa ve uzun vadeli sigorta kapsamındaki kişilerin sigortalı ve genel sağlık sigortalısı olması, genel sağlık sigortası kapsamındaki kişilerin ise genel sağlık sigortalısı olması zorunludur. Bu Kanunda yer alan sigorta hak ve yükümlülüklerini ortadan kaldırmak, azaltmak, vazgeçmek veya başkasına devretmek için sözleşmelere konulan hükümler geçersizdir." düzenlemesi gereği sosyal güvenlik hakkından ne vazgeçilebilir ne de kısmen feragat edilebilir. Kurumun sigortalı olma şartlarını sağlamayan birine de sigortalılık hakkı bahşetmesi mümkün olmadığı gibi bu durumun hukuki olarak tanınması olanaksızdır. Sosyal güvenlik hukukundaki dava şartı olarak Kuruma başvuruda, uyuşmazlığın çözümünde arabuluculuktaki gibi iki taraflı bir süreç işlemeyeceği çözümün Kurumun takdirinde olduğu açıktır. Bu durumda Kurumun tek taraflı işlemi söz konusudur. Sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davalarda temel kural resen araştırma ilkesidir. Kamu düzeninden sayılan bu davalarda Kurumun tek taraflı yapacağı bir işlemin kesin dava şartı olarak kabul edilmesi neticesinde davanın usulden reddine karar vermek sosyal güvenlik hukukunun ayrıcalıklı ve özel yapısıyla da örtüşmemektedir.
32. Sigortalı olmak, kişi bakımından salt bir hak değil, aynı zamanda bir yükümlülüktür ve bu nedenle ne kişilerin ne kurumların isteğine bırakılmıştır.
33. Ayrıca günümüzde mevcut sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davalarda yerleşik ve ilke kararına dönüşen Yargıtay kararlarına rağmen Kurumun her zaman sigortalı lehine işlem yapmak için mahkeme kararı istemesi de bilinen bir gerçektir. Bu durumda Kuruma başvuru şartının tamamlanabilir dava şartı olmadığının kabulü, uygulamada ikinci bir davanın açılmasını kaçınılmaz hâle getirecek hem adil yargılanma ilkesini hem de usul ekonomisini zedeleyecektir.
34. Yukarıda anlatılan bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı sigortalının dava açmadan önce Kuruma başvurusunun olmadığı ve mahkemece, başvurunun bulunmaması sebebiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Kuruma başvuru şartının 6100 sayılı Kanun'un 115/2. maddesi kapsamında tamamlanabilir dava şartı olarak değerlendirilmesi gerekli iken kesin dava şartı olarak değerlendirilip davanın usulden reddine karar verilmesi hatalı olmuştur. Mahkemece, davacı tarafa 6100 sayılı Kanun'un 115/2. maddesi uyarınca 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesindeki düzenleme gereği davaya konu istemi hakkında Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmesi ve bu müracaat hakkında anılan yasal düzenleme uyarınca Kurumun ret iradesini gösterir işlem veya eyleminin olduğunun belgelenmesi için kesin süreli ihtarat gönderilmeli, bu süre içerisinde dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması hâlinde, dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmeli, Kuruma başvuru şartının tamamlanması hâlinde ise davanın esasına girilerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 7036 sayılı Kanun'un 4. maddesinde düzenlenen Kuruma başvuru şartının tamamlanabilir dava şartı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, ilgili düzenlemenin asıl amacının dava açılmadan önce Kuruma başvurunun sağlanarak usul ekonomisi açısından yargının yükünü azaltmak olduğu ve Kuruma başvuru şartının yargılama sırasında tamamlatılacağının kabul edilmesi durumunda maddenin işlevsiz kalacağı bu nedenle mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
36. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 15.09.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili müvekkilinin 01.09.1997 ile 08.06.2011 tarihleri arasında nakliye işinden dolayı vergi kaydının bulunduğunu, 01.10.2008 tarihinden itibaren Kurum nezdinde prim ödediğini, Kurum tarafından müracaatına rağmen 01.09.1997-01.10.2008 tarihleri arasında Bağ-Kur kapsamında sigortalı kabul edilmediğini oysa 1479 sayılı Kanun'un 24 ve 25. maddeleri gereğince sigortalı olması gerektiğini ileri sürerek bu tarihler arasında sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... (SGK) vekili; 6552 sayılı Kanun ile dava açılmadan önce Kuruma müracaat şartı getirildiğini, dava şartı niteliğinde olan bu hususun yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğini, esas yönünden ise davacının talep ettiği tarihler arasında sigortalılık hakkı kazanmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine eklenen hükümlerle sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce
Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunluluğu getirildiği, bu zorunluluğun 6100 sayılı Kanun'un 114/2. maddesinde belirtilen dava şartı niteliğinde olduğu, davacının davalı Kuruma herhangi bir müracaatının olmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekilinin temyizi üzerine;
Özel Dairece; 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine eklenen hükümlerle dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaatın olması ve Kurumca müracaata konu istemin zımnen ya da açıkça reddedilmesi gerektiğinin dava şartı olarak düzenlendiği, eldeki davada davacı tarafından 5521 sayılı Kanun'un 7/3. maddesine uygun bir şekilde davaya konu istem hakkında Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat ve Kurum tarafından bu müracaata konu istemin reddine ilişkin bir işlem veya eylem bulunmadığı, mahkemece davacı tarafa 6100 sayılı Kanun'un 115/2. maddesi uyarınca 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine üçüncü fıkra olarak eklenen düzenleme doğrultusunda, davaya konu istemi hakkında Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmesi ve bu müracaat hakkında anılan yasal düzenleme uyarınca Kurumun red iradesini gösterir işlem veya eyleminin olduğunun belgelenmesi için kesin süre ihtaratlı önel verilmesi gerektiği ve bu süre içerisinde dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması hâlinde, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesi gerektiği, Kuruma müracaat ve müracaatın reddine dair Kurum işlem veya eylemine ilişkin dava şartının tamamlanması hâlinde ise davanın esasına girilmesi gerektiği belirtilerek oy çokluğuyla karar bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesinde mevcut düzenlemeye bakıldığında, söz konusu düzenlemenin açık bir şekilde emredici bir hüküm olduğu, kanun koyucunun giderilebilir bir eksiklik olarak bu hususu düzenleyebilecek iken emredici olarak düzenlemiş olmasının dikkate alınması gerektiği, uygulama veya yorumla kanunun emredici hükmünün aşılamayacağı, ayrıca bu şekilde bir yorumun yasanın çıkış amacına da aykırılık teşkil edeceği gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık; 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesi ile 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine (7036 sayılı Kanun'un 4. maddesi) eklenen ''...hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumu'na müracaat edilmesi zorunludur.'' ve ''Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır.'' düzenlemelerinin 6100 sayılı Kanun'un 115. maddesinde düzenlenen tamamlanabilir dava şartlarından olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Medeni usul kuralları temel olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenmiş olsa da hemen hemen tüm özel kanunlarda da usul hükümleri yer almıştır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile değişik 7. maddesi ile de; “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.” düzenlemesi ile hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava açılmasına ilişkin usul kuralları getirilmiştir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre daha özel bir kanun olması nedeniyle 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda öncelikle uygulanacaktır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile değişik 7. maddesine göre 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce şu şartların yerine getirilmesi istenmiştir.
a) Öncelikle Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur.
b) Yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca reddedilmiş olması,
c) Yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmemiş olması,
Durumunda kuruma karşı dava açabilecektir.
Madde metni incelendiğinde “dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur” ifadesi ile kanun koyucu emredici bir usul kuralı belirlemiştir. Usul kuralları tarafların ve hâkimin uyması gereken kurallardır. Bu usul kuralı ile belirtilen konular ile ilgili mahkemeler nezdinde bir davanın açılmasını, dava açılmadan önce taraflar arasında çakacak bir uyuşmazlık şartına bağlanmıştır. Bu uyuşmazlık ise, kişinin Kuruma müracaatı ve altmış gün içinde talebinin reddedilmesi veya altmış gün içinde cevap verilmemesi ile ortaya çıkacaktır. Kişi Kuruma başvurması sonucu Kurum tarafından talebi kabul edildiğinde taraflar arasında bir uyuşmazlıktan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu nedenle Kuruma başvurmadan Kurumun talebi kabul veya ret şeklindeki iradesi ortaya çıkmadan ortada taraflar arasında biri uyuşmazlıktan bahsetmek mümkün değildir.
Tüm kanunlarda olduğu gibi 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinin 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile değiştirilmesinde de kanun koyucunun bir amacı vardır. Bu amaç kişiler ile kurum arasında çıkabilecek uyuşmazlıkları kendi aralarında çözülmesini sağlayarak her talebin Kuruma iletilmeden mahkemelere taşınmasını önlemektir. Dava açılmadan önce Kuruma müracaat edilmesi ve Kurumun talebi kabul etmesi durumunda yıllarca süren yargılama aşamalarından ve yargılama giderlerinden her iki tarafta kurtulmuş olacak ve sorunlar daha kısa sürede çözüme kavuşacaktır.
Nitekim benzer bir düzenleme İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde bulunmaktadır. Bu maddede "İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir." düzenlemesi ile idarenin bir eylemi nedeniyle idare mahkemesine tam yargı davası açılmadan önce idareye başvurulması ve idarenin başvuruyu reddetmesi ya da 60 gün içinde cevap vermemesi durumunda dava açılabileceği belirtilmiştir. Uygulamada idareye başvurulmadan idare aleyhine tam yargı davası açılması durumunda idare mahkemesi dava açılmadan önce idareye başvuru yapılmadığı gerekçesi ile davanın esasını kapatarak dava dilekçesini ilgili idareye göndermektedir. İdare ilgilinin isteğini kabul etmemesi durumunda ilgili yeni bir dava dilekçesi ve yeniden harç ödeyerek tam yargı davasını açabilmektedir.
İdarenin bir eylemi nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden kişi idareye belirtilen sürelerde başvurmadan idare mahkemesine dava açmış idare mahkemesi başvuru şartını gözden kaçırmış ise Danıştay "dava açılmadan önce ilgili idareye başvurunun yapılmamış olması nedeniyle mahkemece dava dilekçesinin idareye gönderilmesi şeklinde karar verilmesi gerektiği" gerekçesi ile kararları bozmaktadır.
"2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren 1 yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren 5 yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer alıp, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi.." (Danıştay 15. Dairesi 18.09.2018 Tarih 2014/2482 Esas, 2018/6246).
Bu şablon karar Danıştay'ın tüm dairelerince benimsendiği görülmektedir. Bu uygulamadan da anlaşıldığı üzere Danıştay İYUK 13. maddesinde belirtilen dava şartını dava açmadan önce gerçekleşmesi gereken bir dava ön şartı olarak görmüştür.
Uygar dünyanın bir parçası olan ülkemizde de her talebin her uyuşmazlığın mahkemelere taşınması yıllar süren yargılamalar, harcanan emek, para ve zaman yerine artık alternatif çözüm yollarına yönelmektedir.
Kanun koyucunun bu amacını Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 253. maddesi ile getirilen "Uzlaşma" , İş Mahkemeleri Kanunu 3. maddesi ile 25 Ekim 2017 tarihi itibarı ile yürürlüğe giren "Dava Şartı Olarak Arabuluculuk" yine aynı kanunla 4. maddesinde getirilen "Sosyal Güvenlik Kurumuna Başvuru Zorunluluğu", 26.06.2012 tarihinde yayımı ile yürürlüğe giren "Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu" ile tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde getirilen arabuluculuk yolu, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 68. maddesi ile getirilen değeri dört bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, altı bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise dört bin Türk Lirası ile altı bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğu, 29/12/2018 tarihinde kabul edilen 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5 inci maddesinden sonra gelmek üzere “Dava şartı olarak arabuluculuk" başlığı ile eklenen Türk Ticaret Kanunu'nun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartlarını sayabiliriz.
TMK'nın 1. maddesinde belirtildiği üzere "Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır." Kanunun yorumunda, kanun metninin anlam ve ruhu-özü önemlidir. Bu ruh, kanun kuralının izlediği gayeden çıkarılır. Buna gai (amaçsal) yorum ve kanun kuralının amacına göre yorum denir. Bir kanun hükmünün kanuna konuluş amacına aykırı bir sonuç doğuracak şekilde yorumlanması hukuk ilkelerine ve kanunun hem sözü ile hem de özü ile uygulanmasını öngören TMK'nın 1.maddesine uygun düşmez (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2004/4-40, K. 2004/113, T. 25.2.2004 Karar).
Bu kapsamda 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile değişik 7. maddesinde “Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır.” ifadesinden Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi ve ya reddedilmiş sayılmasını dava şartı olarak düzenlediği açıktır. Talebin reddedilmiş olmasından ne anlamamız gerektiğini madde metni açıklanmaktadır. Dava açılmadan önce ilgilinin Kuruma başvurması durumunda Kurumca altmış gün içinde talebi reddedilmiş veya altmış gün geçmesine rağmen cevap vermemiş ise talep reddedilmiş sayılarak dava şartı gerçekleşmiş sayılacaktır.
Madde metninde yer alan “dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur.” ve “Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır.” emredici ifadelerinden açıkça bir dava şartı düzenlemesinin olduğu ve bu dava şartının davanın açılmasından sonra o davanın yürütülmesi için gerekli dava şartı olmayıp o davanın açılması için zorunlu “ön dava şartı” düzenlemesi olduğu yoruma gerek duyulmadan açıkça anlaşılmaktadır.
Kanun bu maddesinden ne lafzi yorumla nede amaçsal yorum yoluyla Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin bozma kararında yer verdiği “6100 sayılı Kanun'un 115/2. maddesi uyarınca 5521 sayılı Kanun'un 7. maddesine üçüncü fıkra olarak eklenen düzenleme doğrultusunda, davaya konu istemi hakkında Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmesi ve bu müracaat hakkında anılan yasal düzenleme uyarınca Kurumun red iradesini gösterir işlem veya eyleminin olduğunun belgelenmesi için kesin süre ihtaratlı önel verilmesi gerektiği ve bu süre içerisinde dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması halinde, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesi gerektiği” sonucunu çıkartmak mümkün değildir. Nitekim İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesini değiştiren 6552 sayılı Kanun'un 64. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu düşüncesi ile iptal davası açılmış Mahkemesinin 14/5/2015 tarihli ve E: 2014/177, K: 2015/49 sayılı Kararı iptal istemi reddedilmiştir.
Kanunun emredici bir şekilde düzenlediği “Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır.” emredici düzenlemenin yerine “Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmesi ve bu müracaat hakkında anılan yasal düzenleme uyarınca Kurumun red iradesini gösterir işlem veya eyleminin olduğunun belgelenmesi için kesin süre ihtaratlı önel verilmesi gerektiği ve bu süre içerisinde dava şartı eksikliğinin tamamlanmaması hâlinde, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesi gerektiği” şeklinde uygulama getirmek kanunu Anayasa Mahkemesi yerine geçerek iptal ederek Türkiye Millet Meclisi yerine geçerek yeni bir kanun ihdas etmek demektir ki Yüksek Mahkemelerin böyle bir görevi ve yetkisi bulunmamaktadır. Mahkemelerin göre kanun maddesini aynen uygulamaktır. Yorum yoluyla yeni bir kanun maddesi ihdas etmek değildir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 115/2 maddesi kapsamında 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6552 sayılı Kanunun 64. maddesi ile değişik 7. maddesinde ki ön dava şartını değerlendirirken HMK'nın 114/2 maddesini göz ardı etmemiz mümkün değildir. HMK'nın 114/2 maddesi "Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır." ifadesi ile özel kanunlarda düzenlenmiş olan dava şartları 114/1 maddesinde sayılan genel dava şartlarından ayrık tutulmuştur. Bu nedenle HMK'nın 114/1 maddesinde sayılan genel dava şartları için düzenlenmiş olan HMK'nın 115/2. maddesinde belirtilen "Dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder." ifadesini burada uygulamak mümkün değildir. Çünkü İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde özel bir dava şartı düzenlemesi getirilmiştir. Bu dava şartı düzenlemesinde tüm usul kuralları bu madde içinde düzenlenmiş olduğundan HMK 115/2. maddesine gitmek mümkün değildir. İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesi "dava açılmadan önce" demekle dava şartının dava açılmadan önce yerine getirilmesi gerektiğini açıkça vurgulamıştır. Bununla da yetinmemiş “Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır.” şeklinde dava açılmadan önce talebin Kurumca reddedilme şartını ortaya koymuştur.
İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen dava şartını dava açıldıktan sonra davanın esası hakkındaki yargılamanın devamı için gerekli olan dava şartı olarak değerlendirdiğimizde kanun koyucunun bu maddede değişiklik yapma amacını izah etmekte mümkün olmaz. Şöyle ki kanun koyucunun amacı dava açıldıktan sonra da olsa Kuruma yazılı başvuru yapılmış olma olsaydı böyle bir değişikliğe gerekte yoktu. Çünkü dava açılması ile birlikte zarar görenin talebini içeren dava dilekçesi Kuruma mahkeme eliyle tebliğ olunmaktadır. Dava dilekçesi ile böyle bir başvuru varken dava açıldıktan sonra tekrar bir yazılı başvuru yapılmasını dava şartının gerçekleşmesi olarak görmek kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği düşünüldüğünde gerçekçi olmayacaktır. O zaman kanun koyucu bu yazılı başvurudaki amacını talepte bulunan ile Kurumun uzlaşması ve gereksiz davaların açılmasını önlemek olduğu açıktır.
Sonuç olarak; İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde düzenlenen dava şartı madde metni ve amacı kapsamında açıkça ve emredici şekilde dava açılmadan önce gerçekleşmesi gereken bir dava şartı olarak düzenlediği, kanunun emredici hükmüne aykırı olarak dava açıldıktan sonra davanın devamını sağlayan tamamlanabilir dava şartı olarak kabul etmenin mümkün olmaması nedeniyle yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun bozma kararına katılmıyoruz.
KARŞI OY
6552 sayılı Kanunun 64. maddesiyle 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen fıkraya göre; “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile diğer sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklarda, hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talepleri hariç olmak üzere, dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesi zorunludur. Diğer kanunlarda öngörülen süreler saklı kalmak kaydıyla yapılan müracaata altmış gün içinde Kurumca cevap verilmezse talep reddedilmiş sayılır. Kuruma karşı dava açılabilmesi için taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması şarttır. Kuruma başvuruda geçirilecek süre zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaz.”
Aynı hüküm 25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 4. maddede de yer almaktadır. 5521 sayılı Kanun yürürlükten kalkmış ise de yerine yürürlüğe giren 7036 sayılı Kanunda da aynı hüküm yer aldığından arada boşluk oluşmaksızın dava açmadan önce kuruma başvuru zorunluluğu 11.09.2014 tarihinden beri bulunmaktadır.
Burada HMK’da yer almayan başka kanunda düzenlenmiş özel bir dava şartı bulunmaktadır. Bu dava şartı iki ayrı unsur içermektedir. Birincisi dava açılmadan önce Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat edilmesinin zorunlu olması diğeri ise Kuruma karşı dava açılabilmesi için Kurumca taleplerin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılmasının şart olmasıdır.
Bu dava şartı hukuki yarar kapsamında değildir. Kişinin hukuki himaye ihtiyacı varsa yani iddia ettiği hakkın varlığı ve yokluğuna ilişkin bir kesin hüküm elde etme ihtiyacı varsa o davayı açmakta hukuki yararı vardır. Kurumun ilgilinin talebini kabul veya reddedeceği belli olmadığına göre Kuruma başvurmadan da davayı açmakta hukuki yarar vardır. Ama hukuki yarar dışında bir dava şartı getirildiğinden kuruma başvurmadan dava açılamayacaktır.
Dava şartlarının nasıl inceleneceği HMK 115. maddede düzenlenmiştir. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (HMK 115/1). Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder (HMK 115/2). Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez (HMK 115/3).
Özel Daire ile mahkeme arasındaki uyuşmazlık İş Mahkemeleri Kanununda yer alan bu özel dava şartının tamamlanabilir dava şartı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Tamamlanabilir dava şartı ise mahkeme davaya hemen usulden reddetmeyip kuruma başvurması ve talebin reddi sonucunu getirmesi için davacıya süre verecektir. Tamamlanabilir dava şartı değil ise böyle bir süre vermeye gerek olmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verecektir.
HMK 115/2. maddedeki hüküm genel bir kural olup, fiili olarak tamamlanabilir olduğu anlaşılan HMK’daki ve özel yasalardaki tüm dava şartlarına uygulanacaktır. Ancak bir kişiye süre verebilmek için o işlemi tamamlamak o kişinin yetki ve iradesinde bulunması gerekir. Örneğin vekâletname, gider avansı ve teminat yatırılması kararına uyma dava şartındaki eksiklikler bizzat davacı tarafça tamamlanabilecek eksiklik olduğundan süre verilecektir. Ama derdestliğe ilişkin dava şartında kişi önceki davasını geri alıp derdestliği ortadan kaldırabileceği hâlde ona tamamlanabilir dava şartı eksikliği denmez. Çünkü davanın geri alınmasında, hem karşı tarafın açık rızası hem de geri alma nedeniyle hâkimin bir karar vermesi gerekir. Kişi bu aşamaları gerçekleştirerek derdestliği ortadan kaldırabilir ise de bu doğrudan kendi iradesi ile gerçekleşmez. O nedenle derdestlik fiilen tamamlanabilir olmaya müsait olsa da tamamlanabilir olduğu kabul edilerek süre verilmesi gereken dava şartlarından değildir.
Somut olaydaki dava şartında da bu eksikliği tamamlamak doğrudan davacının yetki ve iradesinde değildir. Çünkü bu dava şartı kuruma başvuru şartının yerine getirilmesi ile sınırlı olmayıp ayrıca kurumun bu talebi reddetmesi gerekir ya da belli süre içinde karar vermeyerek reddedilmiş sayılması gerekir. Bu talep hakkında karar vermek davacının tamamlayabileceği bir şey olmayıp kurumun bu konuda karar vermesi gerektiğine göre davacının iradesiyle tamamlanabilir bir dava şartı olduğundan söz edilemez. Kurum 60 gün içinde cevap vermez ise reddedilmiş sayılacağı için tamamlanabilir olduğundan da söz edemeyiz. Çünkü 60 gün içinde cevap vermeyerek reddedilmiş sayılma sonucunu da sağlayacak olan davacının 60 gün beklemesi değil kurumun 60 gün içinde sonuçlandırmayarak bu hukuki sonucu yaratmış olmasıdır. Bu ise tamamen kurumun tasarrufundadır.
Dava şartlarında davanın açılabilirliği değil davanın görülebilirliği ön plandadır. Hâkim dava şartlarının varlığını dava tarihine göre değil, bu konuda inceleme yaptığı tarihe göre belirler. Çünkü HMK 115. madde dava açılırken bu dava şartlarının bulunmasını bir önşart olarak öngörmemiş ve tamamlanabilme, tamamlandığında dikkate alma esasına göre bu dava şartlarını getirdiğini de açıkça ortaya koymuştur. Ama yasa koyucu somut olaydaki dava şartında bu genel ilkeden ayrılmış ve bu dava şartını davanın görülebilmesi için değil davanın açılabilmesi için bir şart olarak getirdiğini de açıkça düzenlemiştir. Çünkü taleplerin Kurumca reddedilmiş olması açıkça dava açılabilmesinin şartı olarak belirtilmiştir. En başta aranacak bir şart olarak getirildiği açıkça belli olan bu dava şartındaki eksikliğin tamamlatılması için süre verilmesi gerektiğinden de söz edilemeyecektir.
Ayrıca bu dava şartının getiriliş amacı düşünüldüğünde de farklı bir sonuca varılamaz. Bu dava şartının getirilmesindeki amaç, Kurum kaynaklarının ekonomik kullanılması, kurumun iç işleyişinde çözülebilecek uyuşmazlıkların dava hâline dönüşmemesi, kurumun ağır bir dava yükü altına girmemesi, fazladan personel istihdamı ve yargılama giderleri nedeniyle sigortalılara ayrılabilecek kaynaklarda azalmaya neden olunmamasıdır. Bu amaçların gerçekleşebilmesi için de kurumun çözebildiği ve hakkı teslim edebildiği konularda davaların hiç açılmaması gerekir. Tamamlanabilir dava şartı dendiğinde kurum bir yandan talebi sonuçlandırmak için çabalarken diğer tarafta vakıaların belirleyip davaya cevap vermek, delilleri sunmak gibi çoğu dilekçeler aşamasında tamamlanması gereken işlemlerle uğraşmak zorunda kalacaktır. Bu ise kurumun aynı uyuşmazlığa ilişkin iki yönlü bir efor ve çabasını gerekli ve zorunlu kılacaktır. Bu şekilde Kurumun iki ayrı cephede iş yükü altına girmek zorunda kalması yasanın getiriliş amacıyla asla bağdaşan bir durum değildir.
Bu dava şartı ilgililerin kuruma olan başvurularının bir düzen içinde yürütülüp sonuçlandırılmasının sağlanması sonucunu da beraberinde getirmektedir. Kuruma sözlü olarak gidip sorulduğunda o cevabı veren görevlinin o cevaba göre yapılacak işlemi nihai olarak onaylayacak makamdaki kişi olmaması hâlinde yanlış cevaplar nedeniyle açılan davalar kurumu dava yükü altına sokacaktır. Yazılı taleplerin sonuçları ise işlemi nihai olarak onaylayacak görevlilerden geçeceğinden asıl yetkili olmayanların sözlü verdikleri cevaplara dayalı olarak açılmış davalar ortadan kalkacaktır. Sonuçta ortada bir dava şartı olduğu için kurum da bu talepleri kendisini bağlayan yazılı metinlere dönüştürerek karşılamak durumunda kalacağından dava şartının konuluş amacı kurumdaki işleyiş ile de yakından ilgilidir.
Bazen kuruma başvurulup başvurulmadığı hususuna dikkat edilmeksizin davaya devam edilmiş olabilir. Hâkim bunu fark ettiğinde davacı, dava açıldıktan sonra başvurduğunu ve kurumun reddettiğini belirterek aldığı belgeyi sunmuş ise dava şartı eksikliği giderilmiş olacak mıdır? Burada HMK 115/3. madde devreye gireceğinden inceleme tarihi itibarıyla kurumun iradesi ortaya çıkmış ve bir eksiklik kalmamış olduğundan davanın sürdürülmesi mümkündür. Bu tamamlanabilir dava şartı eksikliğinin tamamlanması değil, dava şartından beklenen amacın gerçekleşerek davanın görülmesine engel kalmamış olmasındandır. Bu şart her ne kadar davanın açılabilirliğine ilişkin bir şart ise de yargılama sürecinde eksiklik farkedilmeyerek bu red kararının alınmış olması, davanın açılabilirliğine ilişkin şartın araması gereğini de ortadan kaldırmış olduğundan bu dava görülebilecek ve artık dava şartı eksikliği bulunduğundan söz edilemeyecektir. Diğer bir ifadeyle fark edilmeksizin tamamlanma hâlinde bu dava şartı eksikliği ortadan kalkar ise de bu dava şartı, yukarıda açıkladığımız nedenlerle en başta incelenmesi gereken ve eksikliği hâlinde tamamlatılması için süre verilmesi gerekli olmayan bir dava şartıdır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dava açmadan önce kuruma başvuru ve başvurunun redle sonuçlanmış olması şartı yerine gelmeden dava açılmış olup mahkemenin bu eksikliğin tamamlanması için davacıya süre vermesi gerekmediği için davanın usulden reddi kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan hükmün bozulması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.