I. TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜNÜN MAHİYETİ İLE MEVZUATIMIZDAKİ YERİ
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünün Mahiyeti ile Kişi Bakımından Kapsamı
1. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünün Mahiyeti Nedir ya da Hak Mıdır?
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak, bir haktır. Hatta yalnızca alelade ve sıradan bir hak değil, Anayasal düzeyde kabul edilmiş olan ve temel hak ve hürriyetler kapsamında yer alan çok önemli bir haktır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, 1982 Anayasasının (AY) Temel Hak ve Ödevler başlıklı ikinci kısmının Kişinin Hakları ve Ödevleri başlıklı ikinci bölümünde yer alan 34. madde ile düzenleme alanı bulmaktadır. Madde, Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı başlığı ile karşımıza çıkmakta ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin doğrudan temel bir hak olduğunu ifade etmektedir.
2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü, Kimlere Tanınmakta ve Bu Hakkın Kapsamına Kimler Girmektedir?
a. Kural
Anayasal düzenleme incelendiğinde; madde metninin ilk olarak “herkes” sözcüğüyle başladığı görülmektedir. Bu ifade de, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme temel hak ve hürriyetinin kapsamına herkesin girdiğini göstermektedir. Bu ifadeden de anlaşıldığı üzere; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi, yalnızca vatandaşlara tanınan bir hak olmayıp Türk vatandaşı olmayan bir kimse de bu haktan faydalanabilmektedir. Örneğin, Türk vatandaşı olmayan Türk soylu kimse veya diğer yabancı uyruklu kimse ya da vatansız kimse gibi..
Ancak bu açıklama, yabancılar bakımından izin sistemine engel değildir. Zira 2911 sayılı kanunla vatandaş olmayanlar bu kimseler yönünden izin sisteminin kabul edilmiş olduğu görülmektedir. Bu kapsamda 2911 sayılı kanunun 3. maddesinin 2. fıkrasıyla, yabancıların işbu kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemelerinin, İçişleri Bakanlığı’nın iznine bağlandığı ve yabancıların yine bu kanuna göre düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde topluluğa hitap etmelerinin, afiş, pankart, resim, flama, levha, araç ve gereçler taşımalarının, toplantının yapılacağı mahallin en büyük mülkî idare amirliğine toplantıdan en az kırk sekiz saat önce yapılacak bildirimle mümkün olduğu belirtilmektedir.
Daha açık ve net bir ifadeyle şu husus söylenebilmektedir ki; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı herkese tanınmakla, bu hakkın kullanılmasında vatandaşlarla diğer kişiler bakımından usul ve şart yönünden farklılık bulunmaktadır. Vatandaşlar için izne gerek yokken, yabancıların izin alması zorunluluk arz etmektedir.
b. İstisna Hükümler
Siyasi partilerin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, vakıfların, derneklerin, ticari ortaklıkların ve diğer tüzel kişilerin özel kanunlarına ve kendi tüzüklerine göre yapacakları kapalı yer toplantıları; kanunlara uymak, kendi kural ve sınırları içinde kalmak şartıyla kanun veya gelenek ve göreneklere göre yapılacak toplantı, tören, şenlik, karşılama ve uğurlamalar; spor faaliyetleri ile bilimsel, ticari ve ekonomik amaçlarla yapılan toplantılar; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanların Devlet işleri hakkındaki toplantı ve konuşmaları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin halk ile yapacakları sohbet niteliğindeki görüşmeler, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na tabi olmayıp, sayılan hususlar hakkında engel hal olmadığı ve niteliğine uygun düştüğü müddetçe, ilgililerin kendi özel kanun hükümleri ile başta 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere diğer kanun hükümleri uygulama alanı bulmaktadır.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünün Hukuki Dayanakları Nelerdir?
1. Anayasal Düzenleme
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi hakkı, Anayasal dayanağa sahip olup; 1982 Anayasanın 34. maddesinde düzenlenmekte ve maddenin son fıkrası ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usullerin kanunda gösterileceği belirtilmektedir.
2. Uluslararası Düzeyde Düzenleme
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 11. maddesiyle, toplantı ve dernek kurma özgürlüğüne yer verildiği ve belirtilen hakların düzenleme altına alındığı görülmektedir. Sözleşme hükmünün ilk fıkrasında toplanma hakkı ile dernek kurma hakkı, 2. fıkrasında sınırlama sebepleri ile sınırlamanın sınırları belirtilmektedir.
Ülkemiz tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi onaylanmış olup; AİHS hükümleri, 1982 Anayasasının 90. maddesi uyarınca hukuk sistemimizin bir parçası haline gelerek doğrudan uygulama alanı bulmaktadır. Zira iç hukuk sistemimiz uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar, kanun hükmünde olup; bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamamaktadır. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklardaysa, milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınmaktadır.
3. Yasal Dayanak
Anayasa m. 34/son ile ifade edildiği üzere; 06.10.1983 kabul ve 08.10.1983 Resmi Gazete yayım tarihli 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kabul edilmiş ve yürürlüğe konulmuştur. 1. maddeyle, kanunun amacı ve kapsamı belirtilerek kanunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller ile gerçek ve tüzel kişilerin düzenleyecekleri toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yerini, zamanını, usul ve şartlarını, düzenleme kurulunun görev ve sorumluluklarını, yetkili merciin yasaklama ve erteleme hallerini, güvenlik kuvvetlerinin görev ve yetkileri ile yasakları ve ceza hükümlerini düzenlediğinin belirtildiği görülmektedir.
4. Kanunun Uygulanması Amacıyla Yönetmelik
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kanunlara uygun olarak kullanılması ile görev, yetki ve sorumluluklar ile bildirim verilmesi, yasaklama ve erteleme kararlarına ilişkin esas ve usuller ve diğer hususlar bakımından belirleyici olması amacıyla 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10, 18 ve 37. uyarınca düzenlenerek yürürlüğe konulmuştur. Yönetmeliğin temel amacı, 2911 sayılı kanunun uygulanmasını sağlamaktır.
C. Temel Kavramlar
2911 sayılı kanunun uygulanmasında bazı kavramların anlamlarının ve neyi ifade ettiğinin kesin olarak bilinmesi gerekmekte ve bu husus büyük önem arz etmektedir. Bu kavramlar sırasıyla, toplantı, toplantı yeri, gösteri yürüyüşü, mahallin en büyük mülki amiri ve mahallin güvenlik amirleridir.
1. Toplantı
Toplantı, belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından 2911 sayılı kanun çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer toplantılarını ifade etmektedir.
2. Toplantı Yeri
Toplantı yeri; mahallin en büyük mülkî âmiri tarafından önceden tespit ve ilân edilmiş, kanuna uygun bildirimde belirtilmiş, yetkililer tarafından yasaklanmamış ve ertelenmemiş kapalı ve açık yer toplantısı ve gösteri yürüyüşü yapılan mahal ile gösteri yürüyüşü yapılan güzergah anlamına gelmektedir.
3. Gösteri Yürüyüşü
Gösteri yürüyüşü, belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzel kişiler tarafından 2911 sayılı kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşleri belirtmektedir.
4. Mahallin En Büyük Mülki Amiri
Mahallin en büyük mülki amiri; illerde vali, ilçelerde kaymakam olarak karşımıza çıkmaktadır.
5. Mahallin Güvenlik Amirleri
Mahallin güvenlik amirleri; illerde, il emniyet müdürü ve il jandarma komutanı; ilçelerde, ilçe emniyet amiri veya komiseri ve ilçe jandarma komutanı; Sahil Güvenlik Komutanlığı için Sahil Güvenlik Bölge Komutanı, Sahil Güvenlik Grup Komutanı ve Sahil Güvenlik Karakol Komutanı ile Sahil Güvenlik Gemi/Bot Komutanıdır. Ancak bir ile bağlı ilçelerin, o ilin belediye sınırları içindeki kısımlarına ilişkin olarak 2911 sayılı kanunun uygulaması yönünden mahallin en büyük mülki amiri, ilin valisi olmaktadır.
II. TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜNÜN USUL VE KAİDELERİ
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünün Usulü
Anayasanın 34. maddesi uyarınca; herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Bu kapsamda anayasal düzeyde tanınan bu temel hak ve özgürlüğün, önceden izin alınmaksızın kullanılması mümkündür. Ancak bunun için yapılmak istenen toplantı ve/veya gösteri yürüyüşünün silahsız ve saldırısız olması gereklidir.
Silah ve saldırı kavramının Anayasanın 34. maddesi ve 2911 sayılı kanun ve kanunun uygulanması maksadıyla çıkarılan yönetmelik hükümleriyle ayrıca ve açıkça tanımlanmadığı görülmektedir. Bu sebeple 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun tanımlar başlıklı hükmünün dikkate alınması gerekmektedir. Söz konusu hükümde silah deyiminden; ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddelerin anlaşılması gerektiği belirtilmekte ve bu kanunda yer alan tanımlamaların, 2911 sayılı kanun yönünden de uygulama alanı bulması gerekmektedir. Örneğin; havai fişek patlatılması, patlayıcı ya da yanıcı madde atılması, asit veya kezzap dökülmesi, şişe, sopa fırlatılması, tornavida, pense veya balta ya da tahrayla saldırılması, bıçak ve diğer yasaklı aletlerin kullanılması gibi.. İşte tüm bu sayılanlar, silah ve yasak kapsamına girmektedir. Yasaklılık kapsamında ve bu şekilde silahlı olarak yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin hukuka uygunluğu bulunmamaktadır. Bu haller, tamamen yasak kapsamında olup; ayrıca suç teşkil etmektedir.
Benzer nitelikteki düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesinin 1. fıkrasında da yer almakta olup; sözleşme hükmüyle, herkesin barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahip olduğunun kabul edildiği görülmektedir. Görüldüğü üzere; söz konusu hüküm, Anayasal düzenleme ile doğru orantılı olup; hem kişi bakımından herkesi kapsamına almakta hem de toplanma hakkının barışçıl olarak kullanılmasını konu edinmektedir. Bu sebeple toplanma hakkının, barışçıl olmayan yol ve yöntemlerle uygulanmaması, silahlı, çatışmalı, kavgacı hallere dönüşmemesi, yaralama, öldürme, mala zarar verme ve sair suç teşkil eden eylemlerle yapılmaması zorunluluk arz etmekte; aksi hal ise, gerek iç hukuk sistemimizde gerekse uluslararası düzeyde korunmamakta ve yaptırıma tabi tutulmaktadır.
İçerik yönünden Anayasal düzenlemeyle eş/benzer nitelikte denilebilecek bir diğer düzenleme de, 2911 sayılı kanunun 3. maddesinde yer almakta olup; yasal düzenlemenin ilk fıkrasına göre herkes, önceden izin almaksızın 2911 sayılı kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Görüldüğü üzere; kanunda, silahsız ve saldırısız ifadesinin yanı sıra toplanma ve gösteri yürüyüşlerinin suç teşkil etmeyecek hareket ve davranışlarla yapılmasının gerektiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda polise asit atılması, kamu kurumlarının ya da belediyelerin camlarının veya kapılarının kırılması, özel iş yerlerinin duvarlarına ve özel kişilerin sokaklardaki araçlarına zarar verilmesi, vatandaşın darp edilmesi tamamen yasaklı haller kapsamında olup, ayrıca suç teşkil etmektedir.
B. Bildirim Sistemi
1. Bildirim Sistemine İlişkin Açıklamalar
Hukuk sistemimiz yabancılar için izin sistemini kabul ederken, vatandaşlar için bildirim sistemini kabul etmektedir. Bu kapsamda 2911 sayılı kanun uyarınca yapılacak toplantılar, fiil ehliyetine sahip ve on sekiz yaşını doldurmuş, en az yedi kişiden oluşan bir düzenleme kurulu tarafından düzenlenmektedir. Bu kurul, kendi aralarından birini başkan olarak seçmekte ve diplomatik dokunulmazlıkları bulunan kişiler, düzenleme kurulu başkan veya üyesi olamamaktadır. Tüzel kişilerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeleri ise, yetkili organlarının kararına bağlı olmaktadır.
Bu bildirimde; toplantının amacı ile yapılacağı yer, gün, başlayış ve bitiş saatleri ile düzenleme kurulunun başkan ile üyelerinin açık kimlikleri, meslekleri, ikametgahları ve varsa çalışma yerleri, belirtilmekle; bildirime yönetmelikte gösterilen belgeler eklenmektedir. Bu bildirim karşılığında gün ve saati gösteren alındı belgesi verilmesi zorunlu olup; bildirimin, valilik veya kaymakamlıkça kabul edilmemesi veya karşılığında alındı belgesi verilmemesi halinde, keyfiyet bir tutanakla tespit edilerek ihbar noter vasıtasıyla yapılmaktadır. İhbar saati, bildirimin verilme saati sayılmaktadır. Görüldüğü üzere; bildirim sisteminin izin sistemine dönüştürülmesine yönelik kötü niyetli veya yasaklayıcı yaklaşımlara karşı, açıklanan temel hak ve hürriyetin kullanımı noktasında tereddüde yer bırakmayacak nitelikte düzenlemenin yapılması ve bildirimin, noter kanalıyla ihbar şeklinde yapılmasının kabul edilmesi, son derece yerindedir. Zira aksi halde anayasal hakkın, keyfi şekilde engellenmesi, geciktirilmesi veya yasaklanması söz konusu olacaktır.
2. Anayasa Mahkemesi (AYM)’nin Konu Hakkındaki Görüşü ile Gerekçesi
Anayasa Mahkemesi’nce; toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin izne bağlanmasının, Anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olduğu açıklanarak; Anayasanın 13. maddesinde yer alan "Anayasanın sözü" ifadesinin, Anayasa metnini yani lafzını ifade ettiği; temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin Anayasanın sözüne uygun olması şartının, özellikle Anayasanın çeşitli maddeleriyle getirilen ek güvenceler söz konusu olduğunda önem taşımakta olduğu; Anayasanın, çoğu durumda bir hak veya özgürlüğü yalnızca tanımakla yetinmeyerek onun kullanılmasını garanti altına almak için bazı yönlerini ayrıca vurgular veya bazı yönlerine belli bir önem atfederek koruma altına aldığı; Anayasa koyucunun bir hakkı tanımanın yanında o hakkın norm alanına giren bir boyutunu ayrıca ve özel olarak ifade ettiği, buna ilişkin ek bir güvence getirmesinin de mümkün olabildiği; bu bağlamda Anayasanın çeşitli maddelerinde düzenlenen hak ve özgürlüklere ilişkin olarak Anayasanın 13. maddesinde belirtilenlere ek olarak getirilen güvencelerle uyumlu olmayan sınırlamaların, Anayasanın sözüne aykırı olacağı; Anayasanın 34. maddesinde yer alan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının izin alma şartına bağlanamayacağı güvencesinin, Anayasada özel biçimde korunduğu; dolayısıyla anılan hakkın izin almadan kullanılmasına yönelik pozitifleşmiş güvenceyi ihlal edecek nitelikte yapılan bir sınırlandırmanın, Anayasada ilgili temel hakkı düzenleyen maddedeki sınırlama sebeplerine dayansa bile kural olarak Anayasanın sözüne aykırı olacağı; Anayasa Mahkemesi, norm denetiminde, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasından önce bildirim verilmesi şartı getiren 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. maddesini Anayasaya uygun bulurken, bildirim sisteminde, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılabilmesi için yetkili makama bildirimde bulunulmasının yeterli olduğu ve yetkili makamın onayının aranmadığı, bu nedenle bildirim sistemi öngören düzenlemenin Anayasa ile getirilen izne bağlanamama güvencesine aykırı olmadığı gerekçesine dayandığı; Anayasanın 13. maddesinde belirtilenlere ek olarak Anayasa’nın 34. maddesinde hakkın izne bağlanamaması şeklindeki güvencesiyle aykırı sınırlamaların Anayasanın sözüne aykırı olacağının ifade edildiği belirtilmektedir.
C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Yerleri
Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il ve ilçe sınırları içerisinde her yerde yapılabilmektedir. Ancak bu husus, yer bakımından hiçbir sınırın olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira il ve ilçelerde toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak, vatandaşların günlük yaşamını aşırı ve katlanılmaz derecede zorlaştırmayacak şekilde ve yasaklı yerlere ilişkin m. 22/1’de yer alan sınırlamalara uyulması kaydıyla mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenmektedir. Ancak bu belirleme yapılırken, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan siyasi partilerin il ve ilçe temsilcileri ile güzergâhın geçeceği ilçe ve il belediye başkanlarının, en çok üyeye sahip üç sendikanın ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının il ve ilçe temsilcilerinin görüşlerinin alınması gerekmektedir.
İl ve ilçenin büyüklüğü, gelişmişliği ve yerleşim özellikleri dikkate alınarak birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı belirlenebilmekte olup; belirlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhı, yerel gazeteler ve internet haber siteleri ile valilik ve kaymakamlık internet sitelerinden ilan edilerek halka duyurulmaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yer ve güzergâhı hakkında sonradan yapılacak değişiklikler de, aynı yöntemle yapılmakta ve bu değişiklikler, duyurudan on beş gün sonra geçerli olmaktadır. Birden fazla toplantı ve gösteri yürüyüşü yer ve güzergâhının belirlendiği il ve ilçelerde düzenleme kurulu, belirlenen yer ve güzergâhlardan kamu düzenini ve genel asayişi bozmayacak birisini tercih edebilme hakkına sahip bulunmaktadır.
D. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Zamanı
Toplantı ve yürüyüşler ile bu amaçla toplanmalara güneş doğmadan başlanamamaktadır. Yasal düzenleme emredici nitelikte olup; maddede belirtilen zamana uyulmaması, toplantı ve yürüyüşü hukuka aykırı kılmaktadır. Bu sebeple yasal sınırlamalara uygun davranılması gerekmektedir.
E. Karine
2911 sayılı kanunun 8. maddesiyle kabul edilen husus, karineyi işaret etmekte olup; madde metninde toplantının yapıldığı yerin, toplantı süresince umuma açık yer sayıldığı ifade edilmektedir. Hükmün, emredici nitelikte olması sebebiyle karinenin, kesin ve aynı zamanda kanuni karine olduğu değerlendirilmekte ve adi karineden farklı olarak aksinin ispatına imkan bulunmamaktadır.
III. TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜNÜN SINIRLANMASI VE ÇEKİRDEK HAK KISMI
A. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünün Sınırlanması
1. Anayasal Düzenlemeler Uyarınca Kural ve İstisna Mahiyetindeki Hükümlerle Çekirdek Hak Kavramı
a. Anayasanın 13. Maddesi ile 34/2. Fıkrası Uyarınca Kabul Edilen Hususlar
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün sınırlanması denildiğinde; öncelikli olarak Anayasanın 13. maddesinin dikkate alınması gerekmektedir. Zira Anayasanın Temel Haklar ve Ödevler başlıklı ikinci kısmının Genel Hükümler başlıklı birinci bölümünde yer alan 13. maddesi ile temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği; bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı düzenlenmektedir. Bu kapsamda temel hak ve hürriyetlerden biri olan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı da Anayasanın 13. maddesi hükümlerine tabi olmaktadır. Başka bir anlatımla söz konusu anayasal hak bakımından da, genel hükümlerde yer alan m. 13 hükmü uygulama alanı bulmaktadır.
Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasının yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla yapılması zorunlu olup; bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamamaktadır.
Anayasanın 34. maddesinin 2. fıkrasında yer alan özel sınırlama sebepleri dikkate alındığında; AY m. 13 ile m. 34’te yer alan anayasal hükümlerin birlikte değerlendirilmesi sonucu; toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabildiği; ancak m. 13’te yer alan sınırlamanın sınırlarının ihlal edilmemesinin ve temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmamasının zorunlu olduğu görülmektedir. İşte bu dokunulmaması gereken kısım, çekirdek hakkı ifade etmekte olup, çekirdek hakkın sınırlanamaması esastır. Ancak her hak gibi temel hak ve hürriyetlerin de kötüye kullanılamaması gerekli ve aynı zamanda zorunludur.
b. Anayasanın 15. Maddesi Uyarınca Kabul Edilen Hususlar
Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilmekte veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmekte; ancak bu hallerde dahi, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamamakta; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamamakta ve bunlardan dolayı suçlanamamakta; suç ve cezalar geçmişe yürütülememekte; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamamaktadır. AY m. 15 ile, belirtilen olağan dışı zaman ve durumlarda dahi, hiçbir şekilde sınırlanamayan temel ve hak hürriyetler sayılmaktadır.
c. Yabancılar Hakkında Sınırlama
Anayasanın 16. maddesi uyarınca; temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilmektedir.
2. Yasal Düzenlemeler
Toplantı ve gösteri yürüyüşü bakımından iki farklı sınırlama söz konusu olmaktadır. Bunlardan ilki, erteleme; diğeri de, yasaklama şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
a. Geçici Süreyle Erteleme
Bir il sınırı içinde aynı günde birden çok toplantı yapılmak istenmesi halinde valinin; emrindeki güvenlik kuvvetlerinin ve gerektiğinde yararlanabileceği diğer güçlerin bu toplantıların güvenlik içinde yapılmasını sağlamaya yeterli olmadığı kanısına varması halinde, toplantılardan bir kısmını on günü aşmamak üzere bir kez erteleyebilme yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu ertelemede müracaat önceliği göz önünde bulundurulmak zorunda olup; bu hüküm, emredici nitelikte bulunmaktadır.
Bir bölge valiliğine bağlı illerden, birden çok ilde aynı günde toplantı yapmak için bildirim verilmesi üzerine, toplantı güvenliğini sağlamak amacıyla ilgili valilerce bölge valiliğinden takviye istenmesi ve bölge valisinin bu isteklerin karşılanamayacağı kanısına varması halinde; bölge valiliğince, takviye gönderilemeyen illerdeki toplantılar, on günü aşmamak üzere bir kez ertelenebilmektedir.
Aynı günde birden çok bölge valiliğine bağlı illerde toplantı yapmak için bildirim verilmesi üzerine, toplantı güvenliğini sağlamak amacıyla ilgili bölge valilerince İçişleri Bakanlığı’ndan takviye istenmesi ve İçişleri Bakanlığı’nca bu isteklerin karşılanamayacağı kanısına varılması halinde; İçişleri Bakanlığı’nca, takviye gönderilemeyen bölge valiliğine bağlı illerdeki toplantılar, on günü aşmamak üzere bir kez ertelenebilmektedir. Ertelemede müracaat önceliği de göz önünde bulundurulmak zorundadır.
Vali veya kaymakamlarca ertelenen veya yasaklanan toplantılara ilişkin gerekçeli erteleme veya yasaklama kararları, ilgililere tebliğ edilmekte olup; bu kararlar hakkında, bölge valiliğine ve İçişleri Bakanlığı’na, bölge valilerince ertelenen veya yasaklanan toplantılar içinse İçişleri Bakanlığı’na bilgi verilmesi zorunlu olmaktadır.
b. Geçici Süreyle Olmayan Erteleme veya Yasaklama
Bölge valisi, vali veya kaymakam; millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı, bir ayı aşmamak üzere erteleyebilme veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikenin mevcut olması hâlinde, yasaklayabilme yetkisine sahiptir.
Bölge valisi; millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla bölgeye dahil illerin birinde veya birkaçında ya da bir ilin bir veya birkaç ilçesinde bütün toplantıları bir ayı geçmemek üzere erteleyebilmektedir. Benzer şekilde valiler de aynı sebeplere dayalı olarak ve suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikenin mevcut olması hâlinde; ile bağlı ilçelerin birinde veya birkaçında bütün toplantıları bir ayı geçmemek üzere yasaklayabilme yetkisine haizdir. Yasaklama kararı, gerekçeli olarak verilmek zorunda olup; kararın özetinin, yasaklamanın uygulanacağı yerlerde mutat vasıtalarla ilan edilmesi ve ayrıca İçişleri Bakanlığı’na bilgi verilmesi gerekmektedir.
IV. YASAKLAR VE CEZALAR
A. Yasaklar
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin; yasaklı yerlerde (parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir kilometre uzaklıktaki alan içinde) veya bildirimsiz ya da belirtilen gün ve saat dışında; başta ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasa dışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılmak şeklinde; kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanmak olmak üzere kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı şekilde; kanun uyarınca alınan ertelenme ve yasaklanma karar ve hallerine muhalefet ile; propaganda ve çağrı alet ve araçlarında; halkı suç işlemeye özendiren veya kışkırtan yazı veya resim bulundurulması suretiyle; toplantı veya gösteri yürüyüşünün yapılacağı tarihten bir önceki günden toplantı veya gösteri yürüyüşünün başlayacağı saate kadar, güneşin doğuşundan batışına kadarki zaman içinde olmak kaydıyla ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile çağrı yapılabilmesi dikkate alındığında, bu süre dışında çağrı için sözü geçen alet veya araçların kullanılmasıyla; kapalı yer toplantılarında, ses yükseltici alet veya araçlarla dışarıya yayın yapılmasıyla; halka karşı, doğrudan doğruya veya ses yükselten veya ileten herhangi bir alet veya araç ile söz söyleyerek veya seslenerek veya basılmış veya çoğaltılmış veya elle yazılmış veya çizilmiş kağıtları duvarlara veya diğer yerlere yapıştırarak veya dağıtarak veya benzeri araç ve yollarla halkı kanuna aykırı toplantı veya yürüyüşe özendirilmek veya kışkırtılmak şeklinde yapılması yasaktır.
B. Cezalar
1. Özel Kanun
2911 sayılı kanunun cezai nitelikteki özel hükümleri ile; yasaklara aykırı hareket edilmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşüne veya devamına engel olunması, huzur ve sükunu bozma fiillerinin işlenmesi, kanuna aykırı propaganda vasıtaları ve suç işlemeye teşvik etme halleri ile direnme (ihtara ve zor kullanmaya rağmen dağılmamakta ısrar etme) fiillerinin sergilenmesi; toplantı ve gösteri yürüyüşlerine, ateşli silahlar veya havai fişek, molotof ve benzeri el yapımı olanlar dâhil patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir, demir bilye ve sapan gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler taşıyarak veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek ya da yasa dışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve işaret taşıyarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyerek ya da kanunların suç saydığı nitelik taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşıyarak veya bu nitelikte sloganlar söyleyerek veya ses cihazları ile yayınlayarak katılım sağlanması halinde, bu suçların karşılığında yaptırım olarak hürriyeti bağlayıcı nitelikte hapis cezaları öngörülmektedir.
2. Genel Kanun
2911 sayılı yasada hüküm bulunmayan ve açıkça suç teşkil etmesine rağmen özel kanun kapsamında düzenlenmeyen eylemler bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uygulanmaktadır.
3. Usul Kanunu
Gerek 2911 sayılı gerekse 5237 sayılı kanunların kapsamına giren suçların işlenmesi halinde, soruşturma ve yargılama usulü bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uygulama alanı bulmaktadır.
V. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ DÜZENLEME HAKKINA DAİR ÖNEMLİ GÖRÜŞLERİ İLE GEREKÇELERİ
A. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) Kararları Nedeniyle Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edilmesi
Anayasa Mahkemesi’nce; HAGB kararı sonrasında kişilerin daha sonra suçlu olma ve cezalandırılma ihtimallerinin varlığının devam ettiği; ceza tehdidi altında bulunmanın, kişinin daha sonra düzenlenecek toplanma ve gösterilere katılma konusunda caydırıcı etki oluşturabildiği; bu nedenle HAGB kararı verilmiş olsa da hakka yapılan müdahale sonucunda kişinin mağduriyet statüsünün devam ettiği; Anayasa Mahkemesi tarafından, HAGB kararıyla sonuçlanan birçok başvuruda derece mahkemesi kararlarının ilgili ve yeterli gerekçe içermediği gerekçesiyle ifade ve basın özgürlüğü ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi çeşitli temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, adil yargılanma hakkının neredeyse tüm ilkelerinin sistemsel biçimde yok sayılarak usul güvencelerinin istismar edildiği kanaatine varıldığı; HAGB kurumunu oluşturan mevzuatın başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin sürekli ihlallerine yol açan yapısal sorunlar ihtiva ettiği ve söz konusu sorunların kanun koyucunun düzenlemesi dışında bir yolla -söz gelimi yargı organlarınca yapılan yorumlarla- ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşıldığı; mevcut durumda ilk derece mahkemelerinin ve Yargıtay’ın, başvuruya konu tüm kararlarda uygulama alanı bulan HAGB kurumunun başvurucularının Anayasanın 26. ve 34. maddeleri ile korunan anayasal haklarına yönelik ihlallerinin önüne geçemediği; Anayasa Mahkemesi’nin yaptığı tüm değerlendirmeler sonucunda eldeki başvurulara konu HAGB kurumunun uygulanmasından kaynaklanan müdahalelerin kanunilik ölçütünü sağlamadığı kanaatine ulaşıldığı; Anayasa Mahkemesi’nin, ilk derece mahkemelerinin anayasal güvencelere aykırı bir şekilde HAGB kararı vermeleri hâlinde, bu aykırılıkların itiraz mercilerince değerlendirilip değerlendirilmediğinin, temel hak ve özgürlüklerin korunması bakımından son derece önemli gördüğü belirtilmektedir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkının Kullanılmasına Karşı Caydırıcı Cezalar Verilmesi
Anayasa Mahkemesi tarafından; toplantı hakkı çerçevesindeki "sınırlama" kavramının, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil, hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsadığı; gösteri yürüyüşlerinin, çoğu kez siyasi görüşlerin iletilmesi amacını taşıdığı gibi düşünce ve kanaatlerin açıklanması ve yayılması kapsamında ifade özgürlüğünün unsurlarını da barındırdığı; dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmaların da toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebildiği; barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kalabalıkların toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesinin çoğulcu demokrasinin gereği olduğu; bu çerçevede içerisinde bazı usulsüzlükler ve hukuka aykırılıklar tespit edilen ancak barışçıl nitelikte olan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine iştirak edenlere uygulanan hapis cezası, HAGB veya hapis cezasının ertelenmesi gibi müdahalelerin, Anayasa’da ifade özgürlüğü ve toplanma ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını hâlihazırda kullanan kişilerin ve toplumun diğer mensuplarının serbestçe düşüncelerini açıklamaktan, toplantı ve gösterilere katılmaktan caydırabildiği; bu doğrultuda keyfî uygulamalardan ve usulsüz sınırlandırmalardan kaçınılması için derece mahkemelerince barışçıl bir toplantıya, tedbir almak veya alınan tedbirlere aykırı davrananlara ceza vermek suretiyle yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olduğunun ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulması, somut olayın koşullarında bildirimde bulunulmadan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılmasını haklı kılacak gerekçelerin olması, kamu düzeni ve başkalarının haklarının korunması ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması arasında adil bir denge kurulmasının gerektiği ifade edilmektedir.
C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sırasında Güç Kullanımı ve Ölçüsüz Müdahale
Anayasa Mahkemesi’nce; Anayasa’nın 34. maddesinin; fikirlerin silahsız ve saldırısız, başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına aldığı; dolayısıyla toplantı hakkının amacının, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğu; demokratik bir toplumda mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle düzenin değiştirilmesini savunan kişilere, siyasi fikirlerini toplantı özgürlüğü ve diğer yasal araçlarla ifade edebilme imkânının sunulması gerektiği; şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterilerin barışçıl toplanma kavramı dışında olduğu; toplantı hakkının amacının, şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğu; dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, bu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceği; kamu gücünü kullanan organların, kanunları -toplantı hakkının kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak derecede- katı yorumlayarak mevzuatta öngörülen usullere tam olarak uyulmadığını ileri sürmelerinin, tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmadığı; bu durumun varlığının toplanma hakkının ihlal edilmesini haklı göstermediği; barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesinin çoğulcu demokrasinin gereği olduğu; kolluk kuvvetlerince yapılan müdahalelerin, kötü muamele yasağının asgari eşiğine ulaşmaması durumunda da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmiş olabileceği; müdahalenin ağırlık derecesi ve Anayasanın 17. maddesinin maddi boyutunun ihlal edilip edilmediğinin, toplantı hakkına ilişkin yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gereken unsurlar olduğu; öte yandan Anayasa Mahkemesi tarafından kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesinin, dosyadaki bilgi ve belgelerin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı bakımından bir karara ulaşmak için yeterli görülmesi hâlinde anılan hak kapsamında inceleme yapılmasına ve somut olayların şartlarının gerektirdiği hâllerde ihlal sonucuna ulaşılmasına engel teşkil etmemekte olduğu; toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında meydana gelen olaylara ilişkin olarak adli makamların soruşturmayı özenle yürütme yükümlülüklerinin bulunduğu belirtilmektedir.
D. Barışçıl Toplantı ve Gösterilere Hazırlıklara Müdahalenin Zorunlu Toplumsal İhtiyaca Dayanmaması
Anayasa Mahkemesi tarafından; toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde, yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabildiği; alınan bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara iştirak edilmesi veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de cezalar verilebildiği; toplantı hakkındaki sınırlama kavramının, ifade özgürlüğünde olduğu gibi hakkın kullanılması öncesinde, kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri kapsadığı; yapılacak bir toplantıya yönelik hazırlık hareketleri için de başka hukuk normlarının ihlal edilmemesi kaydıyla yukarıda anılan ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemeye ilişkin ilkelerin uygulanması gerektiği; toplantıya ilişkin bildirilerin veya duyuruların dağıtımının engellenmesine veya duyuruların asılmasına yönelik işlemlerin veya kararların, kamu otoritelerince ilgili ve yeterli gerekçe ile ortaya konulamadığı sürece toplantı ve gösteri düzenleme hakkının ihlaline yol açacağı; bu çerçevede Anayasa Mahkemesi’nin, toplatma ve el koyma kararının başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına etkisini, derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiyle birlikte ve yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirdiği açıklanmaktadır.
E. Barışçıl Gösteri veya Basın Açıklamasına Katılma Nedeniyle Kamu Görevlilerine Disiplin Cezası Verilmesi
Anayasa Mahkemesi’nin; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında, devletin kamu hizmetinde çalışan memurları yönünden sadakat yükümlülüğü öngörmesinin, ayrıca onlara ödev ve sorumluluklar yüklemesinin, memurların statüleri gereği meşru bir durum olduğunun ifade edildiği, ancak kamu görevlilerinin de birey olduğunun, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlerinin bulunduğunun ve bu doğrultuda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 10. ve 11. maddelerinden yararlandıklarının da aynı şekilde vurgulandığı; Anayasa Mahkemesi’nin ise, kamu görevlisi olmanın sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı, diğer kişilerin bağlı olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirdiğini belirttiği; kişinin kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayıldığını, kamu hizmetinin kendine has özelliklerinin bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kıldığını ifade ettiği; bu kapsamda kamu görevlilerinin kendileri hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altında olduğu; kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarının hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin ise öncelikle somut olayda kamu görevlisine atfedilebilir bir kusur olup olmadığını belirlemeleri gerektiği; yargı mercilerinin daha sonra hükmedilen cezayla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılıp ulaşılamayacağını göstermek ve böylece cezanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunu ortaya koyabilmek için kusurlu davranışın kamu görevini ne şekilde etkilediğini, bu etkilenmeyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilip hükmedilmediğini ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya koyması gerektiği hususlarını aktardığı görülmektedir.
F. Barışçıl Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sonrasındaki İdari İşlemlerle Ölçüsüz Müdahale
Anayasa Mahkemesi tarafından; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, sadece kullanılması sırasında değil kullanılmasından sonraki işlemlerin de hak üzerinde "sınırlayıcı" etkisinin bulunduğu; bu sebeple başvurucuların katıldığı gösteri yürüyüşüne kolluk kuvvetlerince herhangi bir müdahalede bulunulmamış olsa bile daha sonra başvurucuların idari para cezası ile cezalandırılmalarının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik bir müdahale olduğunun kabul edilmesi gerektiği; kamu otoritelerinin barışçıl bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün katılımcılarına Kabahatler Kanunu uyarınca verecekleri idari para cezalarının toplanma hakkına yönelik dolaylı bir müdahale oluşturma riskinin bulunduğu; barışçıl bir toplantının doğası gereği trafiği aksatması veya kamu düzenini belirli oranda bozmasının katlanılması gerektiği yönündeki yargı kararlarından kaçınmak isteyen idari kamu otoritelerinin, katılımcılara yönelik idari para cezaları uygulayabilmekte olduğu; Anayasa Mahkemesi’nin, verilen idari para cezasının dayanağı olan kabahatin düzenlendiği kanundaki unsurlarının somut olayda bulunup bulunmadığının kamu otoritesi tarafından gerekçelendirilerek ortaya konulmasını beklediği; örneğin emre aykırı davranış kabahatinin uygulanabilmesi için kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunmasını sağlamak amacının somut olayda bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerektiği; aksi takdirde hafif nitelikte olan bir idari para cezasının haklarını kullanan kişilerde caydırıcı etki doğurmasının mümkün olduğu belirtilmektedir.
G. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Sonrasında Emre İtaatsizlik Nedeniyle Verilen İdari Para Cezasının Kanunilik Ölçütünü Taşımaması
Anayasa Mahkemesi’nce; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 32. maddesinde öngörülen emre aykırı davranış kabahatinin oluşabilmesi için yetkili makamlar tarafından hukuka uygun biçimde verilmiş bir emrin bulunması gerektiği; ayrıca yetkili organlar tarafından verilen bu emrin, adli işlemler, kamu güvenliği, kamu düzeni, genel sağlığın korunması amaçları düşüncesiyle verilmesi ve emrin usulüne uygun olarak ilan edilmesi gerektiği; buna uygun olarak bir toplantı ve gösteri yürüyüşü esnasında grubun dağılması için yapılan ihtarlara uymamanın kendi başına 5326 sayılı Kanun’un 32. maddesi anlamında emre itaatsizlik kabahatini oluşturmayabileceği; anılan kanun hükmüne göre idari yaptırım kararının uygulanabilmesi için daha önceden ilan edilmiş bir emrin varlığının ve bu kişilerin doğrudan emre aykırı davranışla ilişkilendirilmelerinin gerektiği; aksi takdirde emre aykırı davranışa istinaden kesilen idari para cezalarının basın açıklaması yapma ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma fiili bakımından kanunilik unsurunu taşımaması sonucu ortaya çıkabildiği ifade edilmektedir.