1- TCK m.30/1 (Esaslı Hata)

“Hata” başlıklı Türk Ceza Kanunu m.30/1’e göre; “(1) Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır”.

Hükümde, failin kastını kaldıran bir hata hali vardır. Bu hüküm gereğince; suçun maddi unsuruna ilişkin bilgisizliği (hata hali), yani sanığın tasavvuru ile gerçeğin birbirine uymaması, kastı ortadan kaldırır. Hatada, failin iradesi ile objektif durumun uyuşmadığı kabul edilir. Kastı engelleyen hata, suçun kanuni tanımında belirtilen maddi unsurlarda düşülen hatadır. Çünkü kast, suçun maddi unsurlarını bilmeyi gerektirir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin bilgisizlik hali, fiilin kasten gerçekleştirilmediğini ortaya koyar.

Fail; suçun unsurlarında hataya düşüyor. Ortada fail yönünden bir bilgi hatası var. Bu bilgi hatası; mağdur, fail, illiyet bağı, suça konu eşya, netice, suçun konusu, gerçekleştirilen hareket hakkında olabilir.

Suçun maddi unsurlarında yapılan hata; failin sübjektif durumuna, algısına ve kavrayışına ilişkin bir durumdur. Yapılan hata fiziksel, yani dış dünya ile ilgilidir. Hatanın nedeni, gerçeklik ile failin zihni arasında oluşan farktan kaynaklanmaktadır. Ancak ortada gerçekle ilgili bir tasavvur bulunmasına rağmen bu tasavvurun gerçek olup olmadığı konusunda bir şüphe varsa hatadan bahsedilmez. Suçun maddi unsurlarından birisinde duyulan şüphe, olası kastı veya bilinçli taksiri gündeme getirir. Bu halde, neticenin en azından öngörüldüğünden bahsedilebilir. Örneğin; ormanda çalılıktan gelen hışırtı ile birlikte nereden geldiği bilinmeyen bir insan sesi de duyuldu ise, hışırtının insandan kaynaklı olduğu kesin olmasa da, bir insandan kaynaklanabileceği konusunda artık bir şüphe vardır. Fail buna rağmen silahını ateşlerse, doğrudan kasttan bahsedilmese de, koşullar çerçevesinde olası kast veya bilinçli taksir gündeme gelecektir.

Maddi unsurlarda hata halinde; kasten işlenen suç nedeniyle cezalandırılamayacak olan failin işlediği fiili taksirle işlendiğinde cezalandırılabiliyorsa, taksirli fiilden dolayı sorumluluğu devam eder. Fiil, taksirli sorumluluk rejimi çerçevesinde suç olarak düzenlenmemişse failin cezalandırılması mümkün değildir. Örneğin; fail bakımından “neticenin gerçekleşmemesi için gerekli dikkat ve özeni gösterseydi böyle bir netice ile karşılaşılmazdı” şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsak, taksirle işlenmiş bir suç gündeme gelir. Ancak bunun için, neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Geceleyin çalılıklar arasındaki hareketliliği vahşi hayvan zannedip silahla ateş ederek yanlışlıkla insan öldüren fail, kasten öldürme suçu kapsamında hata hükümlerinden yararlanabilecektir. Bununla birlikte; failin gerekli dikkat ve özeni göstermeden ateş ettiği ispat edildiği takdirde, fail taksirle öldürme suçu nedeniyle cezalandırılacaktır.

Örnekler;

- Kendi malı sanıp, başkasının eşyasını almak,

- Gerçekte insan olan kişiyi ayı sanarak öldürmek,

- Kendi evi zannedip başkasının evine girmek,

- 15 yaşından büyük olduğunu düşündüğü mağdurla cinsel ilişkiye girmek.

Yukarıda yer alan örneklerin tümünde, fail açısından bir unsur yanılgısı bulunmaktadır. Bu unsur yanılgısı umumiyetle failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketinden kaynaklanmaktadır. Fail burada gerçekliği, yükümlülüklerine aykırı olarak yeteri anlayamamakta ve değerlendirememektedir. Ancak bu anlama ve değerlendirme eksikliği, kişinin alkol veya uyuşturucu etkisi altında olmasına dayanırsa, TCK m.30/1’de tanımlanan hatadan bahsedilebilir mi? Örneğin; sarhoş bir kişinin başkasının eşyasını kendi eşyası sanarak alması olayında, kişinin başkasının çantasını kendi çantası sanmasına neden olan husus, aldığı alkolün etkisiyle değerlendirme kabiliyetindeki yetersizlik ise, TCK m.30/1 gündeme gelir mi? Hükmün lafzından hareketle, failinden hatasından faydalanabilmesi için, fiilin maddi unsurlarında yanılgıya düşmesi gerektiği nettir. Ancak kanun koyucu hükümde; bu yanılgıyı meydana getiren nedenin niteliğine veya kaynağına ilişkin bir açıklamaya veya suçun maddi unsurunda yapılan hatanın failin kendi kusurunun sebebiyet vermesi halinin hükmün tatbikine engel olacağına dair bir düzenlemeye yer vermemiştir.

Buna karşılık; “Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma” başlıklı TCK m.34’ göre; “(1) Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.

(2) İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen kişi hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz”.

Öncelikle, kişinin iradesiyle aldığı alkol veya uyuşturucu ile algılama ve irade yeteneğini azalttığı veya ortadan kaldırdığı ve Ceza Hukukunu ilgilendiren fiilleri gerçekleştirdiği hallerde, bu fiillerinden sorumlu olacağına kuşku bulunmamaktadır. Bu sorumluluk için kişinin alkol veya uyuşturucu almak konusunda kastının (sarhoş olmak için) ya da taksirli hareketinin (sarhoş olmayacağını düşünerek) bulunması gerekir (sebebinde serbest hareket teorisi/actio libera in causa). Sebebinde serbest hareket teorisine göre fail; irade ve algılama yeteneğini kasten veya en azından taksirle ortadan kaldırdığından, bu halde iken gerçekleştirdiği fiillerden sorumludur. Kişi; kendi kusuruyla ve iradesiyle alkol veya uyuşturucu almamışsa, madde irade dışı alınmıştır. İrade dışı alınan madde, başkasının fiilinden (A’nın, B’nin içeceğine alkol karıştırması), zorunluluktan (Diş ağrısının bastırılması için alkol kullanılması) veya hatadan (içeceğin alkollü olduğunu bilmeden içilmesi) kaynaklanabilir[2].

Fail, “şayet alkollü veya uyuşturucu etkisi altında olmasaydım bu fiili gerçekleştirmezdim” düşüncesinde ise ceza sorumluluğundan kurtulamaz. Burada failin kastına ilişkin bir tartışma yoktur. Bu kabul, TCK m.34/2’ye de uygundur. Fail fiili gerçekleştirirken, işlediği fiile ilişkin bir yanılgıya düştüğü iddiasında değildir; fail kusur yeteneğini kendi iradesiyle ortadan kaldırmasına rağmen, bu yeteneğini yitirmemiş olsaydı, ceza normlarını ihlal etmeyeceğine inanarak, fiilden sonra bir değerlendirmede bulunmaktadır. Fail bu durumda, TCK m.30/1 kapsamında hataya düştüğünü söyleyemez. Bu değerlendirmenin fiilin cezalandırılması bakımından sadece etkin pişmanlık, takdiri indirim nedenleri veya cezaya alternatif kurumların uygulanması bakımından bir kıymeti olup, fiilin haksızlık vasfına veya kusura ilişkin bir etkisi yoktur.

Kişinin; alkolün etkisiyle sarhoş olup, kendi evine girdiğini sanarak başkasının evine girdiği olayda, failin kastını ortadan kaldıran maddi unsur yanılgısının var olduğu tartışmasızdır. Ancak bu yanılgı failin kendi iradesiyle aldığı alkolden kaynaklanıyorsa, TCK m.34/2 gereğince failin bu hatasından yararlanmaması gerektiği, hataya kendi iradesiyle aldığı alkolün sebebiyet verdiği, hatasından faydalanmasının, hükmün amacına aykırı olacağı ileri sürülebilir. Ancak bahse konu olayda; failin başkasının evine girme kastı olmadığı, kendi evine girme bilinciyle hareket ettiği, dolayısıyla TCK m.30/1’de tanımlanan suçun maddi unsurunda hataya düştüğü, hükümde yer alan şartların oluştuğu da bir gerçektir.

Bir görüşe göre; isteği ile sarhoş olan kişinin değerlendirme hatası da kastı ortadan kaldıran hata olarak kabul edilmelidir. Bu fikre göre; sarhoş kişinin kendi evi zannederek başka bir eve girmesi veya karanlıktaki kişiyi av hayvanı zannedip öldürmesi fiilinde, failin kasıtlı olmadığı kabul edilmeli, ancak taksirli öldürmeden dolayı sorumlu tutulmalıdır[3]. Burada oluşan hata haline; failin kendisinin sebebiyet vermesinin bir önemi olmadığından, TCK m.30/1’in unsurları oluştuğu takdirde, failin esaslı hatası gündeme gelecek ve hüküm tatbik edilecektir. Bir başka ifadeyle; maddi unsurda meydana gelen hatanın failin kendi kusuruna dayanması hali, TCK m.30/1’in uygulanmasına engel değildir[4].

Bizim de iştirak ettiğimiz görüş ise; failin kendi iradesiyle aldığı alkolün etkisi sonucu kaybettiği değerlendirme ve anlama yetisinden sistematik olarak faydalanmasının, uygulamada istenmeyen sonuçlara yol açacağını, kişilerin uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisinde olma hallerinden faydalanarak, fiillerine meşruiyet kazandırma yoluna gidebileceklerini, hükümde failin kastını kaldıran hata halinin sebebine yer verilmemesinin nedeninin, kastı ortadan kaldıran her türlü halin TCK m.30/1’in uygulanmasını mümkün kılmak olduğunun ileri sürülemeyeceğini ifade etmektedir. Bu görüş; alkolden veya uyarıcı maddeden bağımsız olarak, somut olayın özelliklerine bakıldığında, kişinin hataya düşmesini mümkün kılacak objektif koşulların gerçekleştiği tespit edildiği hallerde, failin hatasından faydalanması gerektiğini savunmaktadır. Aksi halde; hataya sebebiyet veren hal tek başına alkol veya uyarıcı maddeye dayanmakta ise, sanık bu hata halinden yararlanmamalıdır. TCK m.30/1’in tatbiki için; kastı ortadan kaldıran hatanın yanında, kişiyi bu hataya sevk eden halin de, failin içinde bulunduğu şartlar ve somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmesi şarttır, bu yönde bir yaklaşım kanun koyucunun amacına ve hükmün özüne daha uygun olacaktır.

Bu açıklamalar ışığında; failin hatası, alkollü olmasaydı dahi, düşebileceği bir hata ise, failin hatalı olduğunu kabul etmek gerekir. Failin hatası, sırf alkollü olmasından kaynaklanıyorsa, bu durumda hatanın var olmadığını kabul etmek gerekir. Aksi kabulde, alkol veya uyuşturucunun gerçeklikle failin zihninde beliren algı arasındaki farkı ne kadar açacağını[5] tespit etmek mümkün değildir. Diğer yandan; hatanın failin alkollü olmasına dayandığı konusunda kesin bir yargıya varılamadığı durumda, “in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır” ilkesinden hareketle failin hatasının var olduğu sonucuna ulaşılmalıdır.

2- TCK m.30/4 (Kaçınılmaz Hata)

TCK m.30/4’e göre; “(4) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz”.

Fail, işlediği fiilin hukuka aykırı olmadığı bilinci ile hareket ediyor. Burada failin kastında bir hata bulunmamaktadır. Kişi gerçekleştirdiği hareketi bilerek ve isteyerek yapıyor, ancak hareketinin meşru olduğuna inanıyor. Failin hatası; içinde bulunduğu şartlar değerlendirildiğinde kaçınılmaz nitelikte ise, fail işlediği fiilden dolayı cezalandırılmayacaktır.

TCK m.30/4’ün gerekçesine göre; “(…) kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre, kişi, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunun bilincinde olmalıdır. Kişinin, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğunu bilmesine rağmen, bunun kanunda suç olarak tanımlandığını bilmemesinin bir önemi bulunmamaktadır. Ceza hukuku bakımından sorumluluk için önemli olan, işlenen fiilin haksızlık oluşturduğunun bilinmesidir. Ancak, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususundaki hatasının kaçınılamaz olması halinde, kişi kusurlu sayılamaz. Hatanın kaçınılamaz olduğunun belirlenmesinde ise, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulur. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak ve bu husus, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır”.

TCK m.30/4’de öngörülen hataya düşen kişi, gerçekleştirdiği fiilin haksızlık oluşturduğunu idrak edemediğinden kaçınılmaz bir hataya düşmektedir. Failin düştüğü bu hata, kusurunu ortadan kaldırır. Yoksa fiilinin maddi unsurlarında bir unsur yanılgısı veya bilgi eksikliği sözkonusu değildir. Burada, TCK m.30/1’de tanımlanan kastı ortadan kaldıran bir hata hali yoktur. Bir başka ifadeyle; TCK m.30/1’de suçun maddi unsurlarında yanılgı varken, TCK m.30/4’de hukuki bir yanılgı sözkonusudur.

Burada yapılan hata, işlediği fiilin hukuken kabul görmez bir davranış olduğunu bilmemenin mazeret olarak ileri sürülmesi anlamına gelmektedir. Fail; işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda hataya düşüyor ve bunu mazeret olarak ileri sürüyor. Prensip olarak bu mazeret TCK m.4 gereğince kabul edilemez, ancak TCK m.30/4 kapsamına girerse, fail hatasından yararlanır. Gündeme getirilen hatanın fail bakımından kaçınılmaz bir niteliğe sahip olması önemlidir. Bu noktada; failin bulunduğu ortam, eğitim düzeyi ve içinde bulunduğu şartlar birlikte değerlendirilerek, hatanın kaçınılmaz olup olmadığı tespit edilecektir.

Örnekler,

- Kişinin geldiği ülkede 14 yaşında çocukla evlenmek yasal ve kişi kendi ülkesinde bulunduğu köyden hiç ayrılmamıştır. Bu kişi, Türkiye’ye gelip burada 14 yaşında bir çocukla evliymiş gibi yaşam sürer. Türkiye Cumhuriyeti’nde bunun bir suç olduğunu bilmez. Burada; somut olayın özellikleri de dikkate alınarak, kişinin, işlediği fiilin suç oluşturduğu konusunda kaçınılmaz hataya düştüğü ileri sürülebilir.

- Kişinin yaşadığı ülkede; nakit para transferlerine, çoğu ülkede uygulanan ve standart olarak kabul edilebilecek yasal sınır uygulanır. Bu kişi, nakit para transferlerinde istisnai olarak çok az miktarda paranın ülkeye sokulabildiği bir ülkeye nakit para getirir. Kişinin getirdiği paranın miktarı, hem geldiği ülkede ve hem de dünya genelinde yasal kabul edilecek bir miktar, yani devletlerin standart olarak öngördüğü yasal sınıra uygun. Kişinin getirdiği bu para; bahse konu ülkenin öngördüğü sınırın üstünde ise, failin kaçınılmaz hataya düştüğü gündeme gelebilir.

- Sokakta sigara içmenin veya sakız çiğnemenin suç sayıldığı bir ülkeye giden Türk vatandaşı, TCK m.30/4’ün öngördüğü kaçınılmaz hatadan yararlanabilir.

- Köyde yaşayan bir kişi, gördüğü bir tarih eserin hasarlı olduğunu fark etmesi üzerine, bu eseri onarma amaçlı üzerine çivi çakar. Kişi bunun bir tarihi eser olduğunu farkındadır, ancak tarihi eseri onarma bilinciyle yaptığı hareketinin suç oluşturduğunu bilmez, aksine doğru bir harekette bulunduğunu düşünür, yani icra ettiği hareket yönünden kaçınılmaz hataya düşer.

- Hollanda vatandaşı turistin Türkiye Cumhuriyeti topraklarında uyuşturucu madde içerken (veya yurda sokarken) yakalanması halinde, kendi ülkesinde içtiği uyuşturucu maddenin serbest olduğunu ve bu nedenle Türkiye’de içmesinin suç olduğunu bilmediğini savunması, failin TCK m.30/4 kapsamında kaçınılmaz hataya düştüğünü göstermez. Çünkü Hollanda; bazı uyuşturucu ve uyarıcı maddelerin kullanımının serbest olduğu dünyada sayılı birkaç ülkeden birisi olup, Hollanda vatandaşının da dünya genelinde uyuşturucu madde kullanımının yasak olduğunu, Hollanda’nın konu hakkında istisnai bir düzenlemeye sahip olduğunu bilmesi gerekir. Kaldı ki; Hollanda’da diğer ülkelerde yasak olan bir maddenin kullanımının neden bu ülkede serbest olduğuna ilişkin tartışmalar her zaman güncelliğini korumaktadır. Dolayısıyla; kişinin tek başına Hollanda vatandaşı olması, doğrudan uyuşturucu maddeyi yurda getirmesi veya kullanması konusunda kaçınılmaz hataya düştüğünü göstermez. Böyle bir durumda; kişinin eğitim-öğrenim düzeyi, bulunduğu şartlar, sosyal ve kültürel ortamı dikkate alınarak, somut olayın özelliklerine göre hatasının kaçınılmaz olup olmadığı tespit edilecek ve failin düştüğü hata kaçınılmaz olduğu takdirde TCK m.30/4’ün tatbiki gündeme gelecektir.

3- Örgüt Yönünden TCK m.30

TCK m.30/1 uyarınca; suçun maddi unsurlarındaki bilgisizlik (hata hali), yani sanığın tasavvuru ile gerçeğin birbirine uymaması, kastı ortadan kaldırır. Burada, failin iradesiyle objektif durumun uyuşmadığı kabul edilir. Kastı engelleyen hata, suçun kanuni tanımında belirtilen zorunlu maddi unsurlarda düşülen hatadır.

Bir suç örgütün varlığından bahsedilebilmesi için, örgüt mensuplarının belirsiz sayıda suçu işlemeye yönelik ortak amaçlarının şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyulması gerekmektedir. Suç işlemek amacı, suç örgütünün varlığı için zorunlu bir unsurdur. Kişinin bu konudaki bilgisizliği veya hatası, suçun maddi unsuruna ilişkin olduğundan suç işleme kastını TCK m.30/1 uyarınca ortadan kaldırır.

Örnek; örgütün çıkarına ve amaçlarına hizmet etmek için kurulan bir şirkete para göndererek veya sermaye koyarak örgüte yardım eden fail, örgütün varlığının, yani örgütün amacı ile faaliyetlerinin bilincinde olarak, bu amaç ve faaliyetler bakımından faydalı olduğunu bildiği bir yardım fiilinde bulunmalıdır. Şirketin faaliyetleri Devletin gözetiminde ve kontrolünde olduğu sürece, yani şirket yasal temele sahip olduğu takdirde, şirkete para gönderen veya sermaye koyan kişiden bu şirketin yasadışı örgütün amacına hizmet etmek amacıyla kurulduğunu bilmesi beklenemez. Dolayısıyla failin, şirkete para gönderirken yasadışı örgüte yardım etmek kastı ile hareket ettiği söylenemez. Bunun söylenebilmesi için fail, şirketin esas itibariyle yasadışı bir örgüt olduğunu veya bu tür bir örgüt tarafından kurulduğunu veya bu örgüte yardım ettiğini bilmesi ve bu bilgi dahilinde bilip isteyerek yardım kastıyla para göndermesi veya sair somut bir yardımda bulunması gerekir. Failin örgüte ilişkin bilgisizliği, TCK m.30/1 uyarınca kastını ortadan kaldırır. Özetle; TCK m.220/7’de tanımlanan örgüte yardım suçunun oluşabilmesi için failin, suç veya terör örgütünün varlığını bilmesi ve bu bilgi dahilinde bilerek ve isteyerek, örgüte veya örgütün bir mensubuna yardımda bulunması gerekir.

Örnek; örgütün finansal faaliyetleri kapsamında failden bir imza alınır, ancak fail hukuka uygun başka bir iş ve işlem için bu imzayı attığına inanır, gerçeği bilse idi imzalamayacak olup, esaslı hataya düşürülmüş veya düşmüşse, bu durumda TCK m.30/1’de öngörülen hata hali gündeme gelebilir.

Örgüt üyeliği suçunun taksirle işlenmesi mümkün olmadığından (bu suçun taksirli hali kanunda düzenlenmediğinden), hataya taksirle düşülmesi ceza sorumluluğunu gerektirmeyecektir. Örgüt üyeliği suçunda; failin gerekli dikkat ve özeni gösterdiği durumda suçun maddi unsurlarında hataya düşmeyeceği şeklinde bir sonuca ulaşılamaz. Örgüt üyeliği suçunun olası kastla işlenmesi de mümkün olmadığından, failin kasten hareket ettiği sonuca ulaşmak için, suçun maddi unsurunu bilmesinin zorunlu olduğu gözardı edilmemelidir.

Kararlar;

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 24.04.2017 tarihli, 2015/3 E. ve 2017/3 K. sayılı kararına göre; “örgüt üyeliği iddiasına ilişkin yer verilen “Suçun oluşumu için doğrudan kastın varlığı gerekmektedir. Bu suç olası kast ile işlenemez. Suç örgütünün varlığı için suç işlemek amacının açık bir şekilde ortaya koyulmuş olması gerekir. Bir oluşumun çekirdeğini oluşturan kişiler suç işlemek amacıyla hareket etmekle birlikte, oluşumun içinde yer alan fakat bu amaçtan habersiz olan kişiler, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üye olmaktan veya bu örgütü yönetmekten sorumlu tutulamazlar. (Özgenç, age. s.21, 22) Bu haldeki sorumluluk ‘hata’ ilkesine göre çözüme kavuşturulmalıdır”.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 27.11.2018 tarihli, 2018/1810 E. ve 2018/4596 K. sayılı kararına göre; “Kuruluş, amaç, örgüt yapılanması ve faaliyet yöntemleri Dairemizin 2015/3 Esas sayılı kararında anlatılan ve nihai amacı, Devletin Anayasal nizamını cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olduğu anlaşılan FETÖ/PDY terör örgütünün başlangıçta bir ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılanması, amaca ulaşmak için her yolu mübah gören fakat sözde meşruiyetini sivil alanda dinden, kamusal alanda ise hukuktan aldığı izlenimi vermek için yeterli güce ulaşıncaya kadar alenen kriminalize olmamaya özen göstermesi gerçeği nazara alındığında, örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan katlarla irtibatlı olduğu anlaşılan ve fakat örgütün nihai amacını bildiği, örgütle organik bir bağ kurarak hiyerarşisine dahil olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmayan, dinlenen tanık beyanlarına göre 2013 yılı öncesinde birkaç kez sohbet toplantılarına katılmak dışında gerek bu tarihten önce gerekse sonra herhangi bir örgütsel faaliyeti tespit edilemeyen, 31.07.2017 tarihli veri inceleme raporunda 17-25 Aralık sürecinden sonra örgütten ayrılan ancak yeniden kazanılabilecekler kategorisine dahil edilerek kodlandığı anlaşılan sanığın, konum ve kişisel özellikleri de nazara alındığında 5237 Sayılı TCK'nın 30/1 maddesi kapsamında kusurlu sayılamayacağının kabulüyle 5271 Sayılı CMK'nın 223/2-c maddesi gereğince beraatı yerine hukuki olmayan gerekçe ile yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi; kanuna aykırıdır”.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2017 tarihli, 2017/16-956 E. ve 2017/370 K. sayılı kararına göre;

“Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olabileceği gibi, legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri; kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır. Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun doğrudan kastla işlenebildiği gözetilerek, hukuki zeminde faaliyet gösteren ve nihai amacını gizli tutması nedeniyle açıkça bilinmeyen yapılara dahil olan örgüt mensuplarından bir kısmının, oluşumun bir terör örgütü olduğunu bilmediklerini iddia etmeleri durumunda, TCK’nın 30. maddesinin birinci fıkrasında yer alan hata hükmü uyarınca değerlendirme yapmak gerekecektir”.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Filiz Demirbüker

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------------------

[1] Hamide Zafer, Ceza Hukuk Genel Hükümler TCK m.1-75 Ders Kitabı, 6. Baskı, Beta Yayınevi, Eylül-2016, İstanbul, s.264.

[2] Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler (Ankara: Seçkin, 2014), s.310.

[3] Yaşar, Gökcan, Artuç, Türk Ceza Kanunu, 1. Cilt, 2. Baskı; Ocak 2014, Adalet Yayınevi, s. 894, Dipnot 1188.

[4] a.g.e s.895.

[5] Fail; alkol veya uyuşturucunun etkisiyle, gerçeklikle hiç ilgisi olmayan algılar da edinebilir. Örneğin, tartıştığı kişinin kendisine küfretmediği halde küfrettiğini, elini hiç beline götürmediği halde elini beline götürdüğünü veya vücudu sağlam olduğu halde vücut uzuvlarının koptuğunu düşünebilir.