TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NEVİN ŞAHİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/40314)

 

Karar Tarihi: 20/11/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Nevin ŞAHİN

Vekili

:

Av. Hüseyin ÇAKMAK

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, trafik kazası neticesinde meydana gelen maluliyetten doğan zararın tazmini talebiyle açılan davanın zamanaşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, 7/8/2004 tarihinde A.Ş. isimli şahsın sevk ve idaresindeki araçla ailesiyle birlikte seyahat ettiği esnada Mudurnu ilçesi sınırları içerisinde inşaat hâlinde bulunan yolda aracın mıcıra girmesi sonucunda meydana gelen kazada yaralanmıştır. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan 10/3/2010 tarihli raporda başvurucunun engel oranı % 86 olarak tespit edilmiştir.

3. Olay nedeniyle başlatılan soruşturmada araç sürücüsü hakkında Mudurnu Asliye Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) tedbirsizlik ve dikkatsizlikle yaralamaya sebebiyet vermek suçundan 15/12/2004 tarihinde dava açılmıştır. İddianamede başvurucunun beyanının alınamadığı özellikle belirtilmiştir.

4. Ceza Mahkemesinde başvurucunun beyanının alınması için Ankara Asliye Ceza Mahkemesine 13/4/2005 tarihinde talimat yazıldığı anlaşılmıştır. Dosya içerisinde örneği bulunmamakla beraber bu Ceza Mahkemesinin 29/6/2005 tarihli kararına göre başvurucunun sanıktan şikâyetçi olmadığı anlaşılmıştır. Diğer mağdurların da şikâyetçi olmaması nedeniyle kamu davasının düşürülmesine 29/6/2005 tarihinde karar verilmiştir. Bu dosyada başvurucunun kendisi adına düzenlenmiş bir dilekçesi bulunmasa da olayda yaralanan H.Ş. tarafından fotokopi talebini içerir 6/3/2014 havale tarihli dilekçe bulunduğu tespit edilmiştir.

5. Olay nedeniyle başlatılan soruşturmada jandarma görevlileri tarafından kaza tarihinde düzenlenen tutanakta söz konusu kazanın yapıldığı yerdeki yol çalışmasının A.İnşaat Taahhüt ve Ticaret A.Ş. unvanlı bir şirket tarafından yapıldığı bilgisine yer verildiği tespit edilmiştir.

6. Başvurucu, yol çalışmasını yürüten özel şirket ile kazaya karışan aracı sigortalayan sigorta şirketine karşı 23/7/2014 tarihinde Ankara 12. Ticaret Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi) maddi tazminat davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, kaza neticesinde ortaya çıkan sağlık sorunlarıyla uğraşması nedeniyle kazanın neticelerinin hukuksal boyutu ile ilgilenemediğini, konuyla ilgili ceza yargılamasında da ancak talimat yolu ile evinde ifade verebildiğini belirten başvurucu, zarara sebebiyet veren davalılardan da ancak ceza dava dosyasından alınan 6/3/2014 tarihli fotokopi sonrasında haberdar olduğunu beyan etmiştir.

7. Ticaret Mahkemesi davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

'' Trafik sigortası genel şartları c.8. Maddesi 2.fıkrasında (karayolları trafik kanunun 109. maddesi 2. fıkrasına ve B.K 60/2. maddesi (yeni B.K 72. maddesi ) koşut olarak) ölüm ve yaralanmalarda sigortacının sorumluluğu yönünde uzamış ceza zaman aşımı sürelerinin uygulanacağı hükmü yer almıştır.

Uzamış (ceza )zaman aşımı süreleri eski 765. sayılı TCK'nun 455-456 maddelerindeki eylemler nedeniyle 102. maddeye göre bir ölü veya bir yaralı varsa 5 yıl birden fazla ölü ile bir veya birden fazla yaralı varsa 10 yıl iken 5237 sayılı Yeni TCK 66 maddesine göre; 1 yolcu ölmüş veya biri yaralanmış ise zaman aşımı 8 yıl olacak ölü sayısı birden fazla ise Ya da bir ölümle birlikte bir veya birden fazla yaralı varsa zaman aşımı 15 yıl olmuştur. Somut olayda; 1 yaralı olması nedeni ile uzamış zaman aşımı 5 yıl olup, kazanın 09.08.2004 tarihinde olduğu dikkate alınarak 5 yıllık zaman aşımının 09.08.2009 tarihinde dolduğu, davanın zaman aşımı süresinden sonra açıldığı anlaşılmakla; davacının davasının zaman aşımı süresinden sonra açıldığından, davanın usulden reddine''

8. Anılan karara karşı başvurucu, zamanaşımının başlangıcına dair kabulün hatalı olduğunu, uzamış ceza zamanaşımının bitmesinden sonra ancak fail ve zararın öğrenilmiş olması hâlinde davanın öğrenme tarihinden itibaren 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 109. maddesinine göre 2 yıllık süre içerisinde açılması gerektiğini, davanın da bu müddet içerisinde açıldığını belirterek temyiz başvurusunda bulunmuştur. Başvurucu, bu dilekçesinde, zararın sonuçlarının bir bütün olarak ortaya çıkması ve bunun bilinebilir olması gerektiğini, kendisinin olay nedeniyle defalarca ameliyat olduğunu ve tedavi gördüğünü, bu tedaviler sonrasında 10/3/2010 tarihli rapor ile % 86 oranında engellilik halinin ortaya çıktığını böylece zarardan haberdar olduğunu beyan etmiştir. Başvurucu, olaya sebebiyet veren failin tespitine dair araştırma yapılmadığını, failin ve zararın öğrenilmesinden sonra sürelerin başlayacağını, kendisinin kaza nedeniyle yatalak olması nedeniyle duruşmalara katılamadığını, fotokopi de alamadığını, davalı şirketin mesul olduğunu ise ancak 6/3/2014 tarihinde dava dosyasından alınan fotokopi sonrasında öğrenebildiğini,bu tarihe göre failin öğrenildiğinin kabul edilerek davanın süresi içerisinde 23/7/2014 tarihinde açıldığını, kararın hatalı olduğunu iddia etmiştir.

9. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 5/11/2020 tarihinde hükmü onamıştır. Onama kararının 9/12/2020 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 31/12/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

11. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu, temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrarlayarak (bkz. § 6)kazanın meydana geldiği yolda çalışma yapan davalı şirketin olayda sorumluluğunun bulunduğunu ceza davası dosyasını incelemesi neticesinde öğrendiğini, buna göre dava açma sürelerinin geçmediğini, davanın her hâlükârda 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açıldığını, buna rağmen davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

15. Hak arama özgürlüğüne yapılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara (kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama) uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Başvuru konusu olaya ilişkin olarak verilen zamanaşımından ret kararı ile yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı karar gerekçesinde dayanılan kanun maddelerinden anlaşılmıştır. Diğer yandan hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması açısından kanun yolu başvuruları için süre koşulu getirilmesinin meşru bir amacının olduğu da açıktır. Bu itibarla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirilip getirilmediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

16. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

17. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1.B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 68).

18. Kişinin mahkemeye erişim hakkına yönelik söz konusu müdahalenin değerlendirilmesi noktasında yargı mercilerinin kararlarında ilgili ve yeterli bir gerekçenin gösterilmemesi veya bu hususa ilişkin olarak tarafların karşılanması gereken iddialarının cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline yol açabilir (Zeynep Aysu Kan [GK],§ 52).

19. Somut olayda Ticaret Mahkemesinin, kararına bakıldığında (bkz. § 5), bu mahkemenin ret gerekçesinin bir bütün olarak hukuk ve ceza mevzuatına ilişkin sürelere dayandırıldığı görülmektedir. Başvurucu, ilgili şirketin olayda sorumlu olduklarına dair belgeleri yargılama sırasında fotokopi alınması sırasında öğrendiklerini böylece zamanaşımı başlangıcının da buna göre hesaplanması gerektiğine dair iddialarını yargılama sırasında ve kanun yolu aşamalarında dile getirmiştir (bkz. § 4). Başvurucunun iddialarına bakıldığında başvurucunun ileri sürdüğü bu hususların meselenin esasına da temas ettiği anlaşılmaktadır. Bu iddialara karşın Ticaret Mahkemesinin, meselenin özüne dair bu iddialarla ilgili olarak hiçbir tartışma ve değerlendirme yapmaksızın sadece ilgili mevzuat hükümlerine atıf yapmak suretiyle davayı zamanaşımı gerekçesiyle reddettiği görülmektedir. Başvurucunun belirtilen iddiasına ilişkin olarak kanun yolu incelemesi sırasında da açıkça dile getirilmesine rağmen (§ 6) herhangi bir tartışma ve değerlendirme yapılmadığı anlaşılmıştır.

20. Bu itibarla, başvurucunun zamanaşımı süresinin hesaplanmasıyla ilgili olarak ileri sürdüğü iddiaların mevcut hukuk kuralları çerçevesinde nasıl değerlendirildiğine veya somut davanın kendi şartlarının bu bağlamda ne şekilde ele alındığına yönelik olarak gerek ilk derece mahkemesinde gerekse de Yargıtay incelemesi sırasındaherhangi bir gerekçe gösterilmemiştir. Başvurucunun bu hususa ilişkin olarak dile getirdiği iddiaları karşılıksız kalmıştır.Bu durumda başvuruya konu müdahalenin kamu yararı amacı ile karşılaştırılığında başvurucuya şahsi olarak orantısız bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

22. Başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile etkili başvuru hakkının daihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmekle birlikte mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden belirtilen ihlal iddiaları hakkında ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

III. GİDERİM

23. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

24. Başvuruda tespit edilen mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1.B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 12. Ticaret Mahkemesine (E.2014/275, K.2015/469) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/11/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.