TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
R.E. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/23711) |
|
Karar Tarihi: 30/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
RESEN GİZLİLİK KARARI
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Batuhan Salim YEŞİLKÖY |
Başvurucu |
: |
R.E. |
Vekili |
: |
Av. Müzeyyen ÇİFTÇİ YOLAÇAN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, cinsel saldırı ve kasten yaralama eylemleri hakkında yürütülen ceza yargılamasının etkisizliği nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. İddialarına göre başvurucu; internet üzerinden tanıştığı bir kişi tarafından 19/11/2014 tarihinde kaçırılmış, kaçırıldığı yerde kıyafetleri çıkarılarak cinsel saldırıya uğramış, sonrasında yaklaşık iki gün boyunca alıkonulmuş ve yine bu süre zarfında kendisini kaçıran kişinin cinsel saldırılarına maruz kalmıştır. Başvurucuya göre hakkında düzenlenen adli raporlar fiziki şiddet gördüğüne ve cinsel saldırıya uğradığını doğrulamaktadır.
3. Başvurucu, iddialarını soruşturma mercilerine taşıyarak konuyla ilgili şikâyetini bildirmiştir. Başvurucunun şikâyeti üzerine Cumhuriyet başsavcılığınca bir ceza soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu 21/11/2014 tarihli kolluk ifadesi ile ertesi gün Cumhuriyet savcısı huzurunda verdiği ifadesinde şu iddialarda bulunmuştur:
i. Bir sosyal medya platformu üzerinden E.Ö.yle tanışmıştır. Yüz yüze görüştüklerinde görüşmeye devam etmemek istemiş ve bunu E.Ö.ye söylemiştir. Bunun üzerine E.Ö. kendisini telefonla aramış ve bu durumu kabul etmediğini belirtmiştir. Ayrıca ayrılmaları hâlinde hem kendisini hem de başvurucuyu öldüreceğini ifade etmiştir. Korktuğu için E.Ö.nün ilişkiye devam etme isteğini kabul etmiş ancak daha sonra yine ayrılmak istediğini bildirmiştir. E.Ö. son bir defa daha buluşmak istemiştir.
ii. E.Ö. ile ailesine (başvurucunun ailesi) ait serada 19/11/2014 tarihinde buluşmuşlardır. Burada, ayrılmak istediğini tekrar etmiştir. E.Ö. ise kendisini silahla tehdit etmiştir. E.Ö. belden yukarısındaki kıyafetleri çıkarmış, kaçmaya çalışsa da E.Ö. kendisini yakalamış, seranın çevresini saran dikenli tellerden saçından tutarak zorla geçirmiştir. Bu esnada kendisinin belden yukarısında kıyafet bulunmamaktadır. E.Ö. montunu vermiş, birlikte seranın yakınındaki gri renkli arabaya binmişlerdir. Arabayı süren kişiye E.Ö.nün kendisini kaçırdığını söylemiş, Bu kişi onları köyün çıkışına kadar götürmüş ve E.Ö.ye yardım etmeyeceğini bildirmiştir. Arabadan inmiş ve ormanlık alanda bir süre yürümüşlerdir. Beyaz renkli bir arabayla gelen başka bir kişi kendisini ve E.Ö.yü almıştır. Bu kişi de onları ilçe merkezine getirmiştir. E.Ö. elindeki silahı bu kişiye vermiş ve saklamasını söylemiştir. E.Ö. kendisini ölüm ve tecavüzle tehdit ettiği için bu kişiye kaçırıldığını söyleyememiştir.
iii. İlçe merkezine geldiklerinde E.Ö.nün dayısı olduğunu düşündüğü kişinin evine gitmişlerdir. Evde bu kişi ile birlikte eşi ve iki çocuğu vardır. Bu kişilere kaçırıldığını söyleyip yardım istese debu kişiler yardım etmemiştir. O gece o evde kalmışlardır. E.Ö. cinsel ilişkiye girmek istemiş, zaman kazanmak için nikâhsız cinsel ilişkiye girmek istemediğini söylemiştir. Bunun üzerine E.Ö. tecavüz etmeye kalkmamıştır. Ertesi gün eve bir imam gelmiş, nikâhlarını kıymıştır. İmama zorla kaçırıldığı yönünde bir beyanda bulunmamıştır. Çünkü E.Ö. kendisini tecavüz etmekle tehdit etmiştir.
iv. E.Ö. jandarmanın bu eve gelebileceğini belirterek kendisini başka bir köyde bulunan bir eve götürmüştür. Evde E.Ö.nün arkadaşı, anne ve babasıyla yaşamaktadır. Bu kişilere zorla kaçırıldığını söylememiştir. Gece aynı odada kalmışlardır. E.Ö. kendisine tecavüz etmiştir. Sabah uyandığında, E.Ö.nün arkadaşının annesinden telefonunu istemiş ve abisini arayarak abisine bulundukları yeri söylemiştir. Daha sonra jandarma görevlileri aynı telefonu aramıştır. Akabinde jandarma görevlileri başvurucunun ve E.Ö.nün bulunduğu eve gelmiştir. Başvurucu, E.Ö.den korktuğu için o an rızasıyla evden kaçtığını söylemek zorunda kalmıştır. Bununla birlikte başvurucu karakola gittiklerinde olayın tüm detaylarını jandarma görevlilerine anlatmıştır.
4. E.Ö. 21/11/2014 tarihinde jandarma karakolunda şüpheli sıfatıyla ifade vermiştir. İfadesinde E.Ö. başvurucuyla başvurucunun evlerinin yakınında bulunan serada buluştuklarını, burada başvurucuya saldırmadığını ve buluştukları yerden başvurucun rızasıyla ayrıldıklarını savunmuştur. E.Ö. ifadesinin devamında kendilerini buluştukları seradan gri bir aracın almadığını, ormanlık alanda yaklaşık altı ya da yedi kilometre yürüdüklerini, sonrasında bir arkadaşının beyaz renkli bir araçla kendilerini ilçe merkezine götürdüğünü söylemiştir. E.Ö. son olarak başka bir arkadaşının evinde iki gün konakladıklarını ve bu evde başvurucunun rızasıyla başvurucuyla cinsel ilişkiye girdiğini beyan etmiştir.
5. Başvurucu hakkında 21/11/2014 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporlarında her iki meme üstünde ekimotik alanlar, sırtta yaygın abrazyon, pelvis sol lateralde 2x5 cm'lik ekimotik alan olduğu, vertebra muayeneside C1 seviyesinde palpasyonla hassasiyet saptandığı, sol bacak proksimal medial yüzde ekimoz tespit edildiği, hayati tehlikesinin olmadığı, atlantoaksiyel dislokasyon mevcut olduğu, hymen muayenesinde saat 3 ve saat 7 hizasında hymende laserasyon ve ekimoz izlendiği belirtilmiştir.
6. Başvurucunun kaçırıldığını iddia ettiği yerde 15/12/2014 tarihinde olay incelemesi yapılmış; belirtilen alanda bir çift ayakkabı, üç takı, bir palto ve bir uzun kollu penye bulunduğu tespit edilmiştir.
7. Cumhuriyet başsavcılığı, genel adli muayene raporlarını Adli Tıp Kurumuna göndererek başvurucunun yaralanması hakkında rapor almıştır. Alınan 27/2/2015 tarihli raporda başvurucunun yaralanmalarının hayati tehlike oluşturmadığı vebasit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği, atlantoaksiyel eklem çıkığının (dislokasyon) hayat fonksiyonlarını orta derecede (2) etkileyecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.
8. Başvurucu, Cumhuriyet başsavcılığınca alınan 12/3/2015 tarihli ek beyanında boynundaki yaralanmanın E.Ö.nün saçını tutarak seranın çitlerinden zorla geçirdiği esnada meydana gelmiş olabileceğini belirtmiştir. Ayrıca E.Ö.nün kendisini tehdit ettiği silahın bir tüfek olduğunu beyan etmiştir.
9. E.Ö. hakkında 30/3/2015 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede muayene raporlarında yapılan belirlemeler ve olay yeri incelemesi akabinde belirtilen alanda bulunan ve başvurucuya ait olan eşyadan söz edilerek bu kişinin nitelikli cinsel saldırı, kişiyi hürriyetinden nitelikli yoksun kılma ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
10. Sanık, ağır ceza mahkemesindeki sorgusunda soruşturma aşamasındaki beyanlarını tekrar ederek başvurucunun tamamen rızasıyla geldiğini ve cinsel birliktelik yaşadığını vurgulamıştır. Başvurucu da temel olarak soruşturma aşamasındaki ifadesini tekrar etmiş, ek olarak Posof'a kadar olan 12 kilometrelik mesafeyi çıplak ayakla yürümek zorunda kaldığını öne sürmüştür. Ağır ceza mahkemesi, başvurucu ve E.Ö.nün evlerinde kaldığı kişiler ile beyaz aracın sürücüsünü tanık sıfatıyla dinlemiştir. Bu kişiler başvurucu ile aynı ortamda bulundukları süre boyunca başvurucunun zorla alıkonulduğunu düşündürecek herhangi bir durum bulunmadığını ve başvurucunun ayaklarında bir yaralanma görmediklerini belirtmiştir.
11. Ağır ceza mahkemesi, başvurucunun çıplak ayakla uzun süre yürütüldüğüne dair iddiası bulunduğundan muayene belgeleri ve iddianame ile birlikte başvurucuyu Adli Tıp Kurumuna sevk etmiştir. Hazırlanan 17/6/2015 tarihli raporda, başvurucunun ayaklarında uzun süre yürümeye bağlı bir yaralanma olup olmadığının muayene tarihi itibarıyla belirlenmesinin tıbben mümkün olmadığı belirtilmiştir.
12. Ağır Ceza Mahkemesi 14/10/2015 tarihinde isnat edilen tüm suçlar yönünden E.Ö.nün beraatine karar vermiştir. Mahkeme, özellikle de başvurucunun E.Ö. ile birlikte kaldığı evlerde yaşayan kişilerin beyanlarına dayanarak başvurucunun E.Ö. ile rızasıyla kaçıp cinsel birliktelik yaşadığına, pişmanlık duyduğu ve ailesinden korktuğu için E.Ö.den şikâyetçi olduğuna, kolluk görevlilerine en başta rızasıyla kaçtığını söylemesine rağmen sonradan şikâyetçi olması nedeniyle iddialarının ciddi çelişki barındırdığına kanaat getirmiştir. Ayrıca Mahkeme, başvurucunun uzun süre çıplak ayak yürüdüğüne dair iddiasını inandırıcı bulmadığını özel olarak belirtmiş; olayın meydana geldiği gün ve saat itibarıyla kış mevsimi yaşandığından havanın çok soğuk olduğunu, dolayasıyla başvurucu uzun süre çıplak ayakla yürümüş olsaydı olay sonrası sağlık kontrolünde bu duruma dair mutlaka bir saptama yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...
Her ne kadar sanık hakkında nitelikli yaralama ve cinsel saldırı suçlarından dolayı kamu davası açılmış ise de, mağdurenin olay tarihi itibariyle 20 yaşında olduğu, kapalı bir toplum olan köy içerisinde yaşadığı, yaşadığı yerin sosyo kültürel yapısı itibariyle ailevi ilişkilerin kuvvetli olduğu ve buna dayalı olarak ailevi baskının yoğun olduğu, sanık ile mağdurenin olay tarihinden çok öncesinde internet ortamında tanıştıkları ve bu tanışıklığın kısa süre içerisinde arkadaşlık boyutunu aştığı ve olay tarihi öncesinde bir kez yüz yüze görüştükleri dikkate alındığında, sanık ile mağdurenin olay anına kadar sevgili olduklarının kabul edilmesinin gerektiği,
Her ne kadar mağdure mahkememizde kolluk aşamasında vermiş olduğu ifadelerinden farklı olarak olay günü ve saatinde sanığın kendisini zorla silahını çıkartarak üzerine saldırdığını, kıyafetlerini çıkarttığını, saçlarını tutarak tel örgüden aşağı çektiğini ve kilometrelerce yürüttüğünü ve bu yürümelerin bir kısmını çıplak ayakla olduğunu beyan etmiş ise de, olayın olduğu tarihte Ardahan ilinde kış şartlarının başladığı ve olayın olduğu saatin akşam 21:00 olması dikkate alındığında sıcaklığın çok düşük derecede olduğu dikkate alındığında ve mağdurenin 1 saate yakın zorla çıplak ayak ile yürüdüğüne ilişkin beyanı karşısında, mağdurenin ayaklarında Adli Tıp Kurumunda yaptırılan inceleme neticesinde, her ne kadar olay tarihi itibariyle oluşmuş bir lezyonun tespit edilmesi mümkün olmamakla birlikte inceleme tarihi itibariyle ayaklarında herhangi bir doku kaybı, çatlak, nekros, nasır, donuk yada yanığa ait bir durumun saptanamadığının belirtildiği, mağdurenin hayatın olağan akışı gereği gece vaktinde ağır kış koşullarında toprak bir zeminde bu kadar süre zorla yürütülmüş olsa idi, olay sonrasında mağdurenin hastaneye götürüldüğü esnada mutlaka bu durumun mağdure tarafından söyleneceği ve buna ilişkin rapor hazırlanacağı ancak bu zorla yürütme hadisesinin dahi soruşturma aşamasında gündeme hiç gelmediği, mağdure ve sanığı yakalayan jandarma görevlilerinin yakalama esnasında mağdurenin yüzünde veya görünen herhangi bir yerinde darp cebir izi olmadığı ve yürümesinin normal olduğu ve herhangi bir topallama olmadığına yönelik beyanları,
Mağdurenin olayın sıcağı sıcağına 21/11/2014 tarihinde kollukta alınan ifadesinde, herhangi bir şekilde seradaki olaylardan bahsetmemesine rağmen olaydan yaklaşık 4,5 ay sonrasında savcılıkta alınan ifadesinde sanığın seraya silahla geldiğini beyan etmesi ve burada sanığın kendisine tecavüz etmeye çalışarak saçlarından tuttuğunu, boynundaki yaralanmanın sanığın kendisini dikenli tellerden atması neticesinde olduğunu iddia etmesi,
Mağdurenin 21/11/2014 tarihli kolluk ifadesinde 'imam nikahımız kıyıldıktan sonra geldiğimiz A. köyünde E... isimli şahıs benimle zorla cinsel birliktelik yaşadı... Jandarma ekipleri A. köyüne gelerek bizi yakaladı bana ilk anda kendi isteğimle kaçıp kaçmadığım sorulduğunda kendi isteğimle kaçtığımı söylemiştim.' beyanı ile mahkememizde vermiş olduğu ifadesinde ise mağdurenin çok ayrıntılı bir biçimde Hanak ilçe merkezinde ki evde yaşadıkları arkasından ilişkinin gerçekleşmiş olduğu A. köyünde yaşadıklarına ilişkin beyanlar dikkate alındığında mağdurenin aşamalarda vermiş olduğu ifadeler arasındaki çok ciddi çelişkiler bulunduğu,
Mağdurenin cinsel ilişkinin gerçekleştiği evdebulunan ev sakinlerinin sanık [E.]ın zorla cinsel ilişki eylemine yardım ettiğine dair aşamalarda hiç bir beyan olmadığı dikkate alındığında, jandarma görevlilerinin eve ilişkin hazırlamış olduğu tutanakta mağdurenin kalmış olduğu odada kilit sisteminde olduğu ve bu kilit sisteminin odanın içinde olduğunun tespiti karşısında mağdurenin bu kilidi kilitleyerek cinsel ilişki olmasını engelleyebileceğinin anlaşıldığı,
Mağdure ile sanığı yakalayan jandarma görevlilerinin olay esnasında düzenlemiş oldukları yakalama tutanağı başlıklı tutanakta jandarma görevlilerinin mağdureye rızası dahilinde kaçıp kaçmadığını sorduklarında, mağdurenin rızası ile kaçtığını beyan etmesi ve nitekim yargılama esnasında yakalama tutanağını hazırlayan Jandarma görevlileri tanık olarak dinlendiğinde tanıkların ortak bir biçimde mağdureye zorla kaçırılma hadisesinin olup olmadığını sordukları esnada sanığın mağdurenin yanında bulunmadığını ve hatta evde olduğunu beyan etmeleri, mağdurenin karakola girdikten sonra ağlamaya başladığını ve olayın zorla olduğunu söylediğini beyan etmeleri,
Sanık ve mağdurenin belediye kum ocağından aracına bindikleri tanık [S] dahil olmak üzere daha sonra evlerinde kaldıkları ev sahiplerinin hiçbirinin zor hadisesinden bahsetmedikleri gibi rıza ile kaçma hadisesinin olduğuna ilişkin ayrı ayrı birbirleri ile uyumlu beyanları, soruşturmanın başlangıç aşamasında hiçbir şekilde dile gelmediği halde sonradan olay yerinde bir takım mağdura ait kıyafetler bulunduğuna ilişkin beyanlar ve kıyafetlerin bulunduğu yerler ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında sanığın mağdureyi zorla kaçırdığına ve tehdit ile cinsel ilişkiye girdiğine ilişkin mağdurenin aşamalarda birbiri ile tutarsız çelişkili beyanlarından başka herhangi bir beyan olmadığı... [anlaşılmıştır.]”
13. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını başvurucu ve vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, temyiz formunu 5/11/2015 tarihinde düzenlemiştir.
14. Başvurucu 7/5/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru incelemesi devam ederken temyiz incelemesi 24/4/2024 tarihinde sonuçlanmıştır. Yargıtay Ceza Dairesi nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden nitelikli yoksun kılma suçları yönünden verilen beraat kararlarını onamış, dava zamanaşımı süresi dolduğu için nitelikli kasten yaralama suçu yönünden E.Ö. hakkında açılan kamu davasının düşmesine karar vermiştir.
15. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
16. Başvurucu, toplanan deliller sanığın isnat edilen suçları işlediğini kanıtlamasına rağmen Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararı vermesinden ve aradan geçen uzun süreye rağmen temyiz incelemesinin sonuçlanmamasından yakınmıştır. Başvurucu, üçüncü kişi tarafından maddi ve manevi varlığına yönelik müdahale gerçekleştirildiğini iddia etmiş; bu müdahale iddiası hakkında devam eden ceza yargılamasının etkili yürütülmediğini ileri sürmüştür.
17. Nitelikli cinsel saldırı ve nitelikli kasten yaralama gibi eylemler, kötü muamele yasağı kapsamında inceleme yapılabilmesi için gerekli olan asgari ağırlık eşiğine doğası gereği ulaşır. Bu nedenle başvuru, kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. İnsan onurunun korunması amacıyla Anayasa’nın 17. maddesinin ilk fıkrasında maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı güvence altına alınmış; aynı maddenin üçüncü fıkrasıyla da kişilere işkence ve eziyet yapılması, kişilerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulması yasaklanmıştır. Bu yasak için herhangi bir istisnanın kabul edilmemesi ve Anayasa’nın 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde de maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamayacağının ifade edilmesi, yasağın mutlak niteliğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte yasak, tüm kötü muamele durumlarını kapsamaz. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi, asgari bir ağırlık derecesine (ciddiyet seviyesine) ulaşmasına bağlıdır. Asgari ağırlık derecesine ulaşılıp ulaşılmadığı, görecelidir ve somut olayın koşullarının değerlendirilmesiyle belirlenir. Yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi etkenler önem taşır. Bu etkenlere ardındaki kasıt veya saik ile birlikte muamelenin amacı da eklenebilir. Ayrıca gerilimin ve duyguların yükseldiği atmosfer gibi muamelenin yapıldığı bağlam da dikkate alınması gereken diğer bir etkendir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §§ 80, 83; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 72, 74, 75).
20. Anayasa’nın 17. maddesi, devletin temel amaç ve görevlerini düzenleyen Anayasa’nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete birtakım negatif ve pozitif yükümlülükler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50; Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 82). Pozitif yükümlülükleri kapsamında devlet; bireyleri, diğer bireyler tarafından yapılanlar da dâhil olmak üzere kötü muameleye karşı korumak için hukuki ve fiilî tedbirler almakla ödevlidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82; R.K., B. No: 2013/6950, 20/4/2016, §§ 74, 75). Özellikle çocuklar ve savunmasız bireyler etkili şekilde korunmalıdır (Z.C. [GK], B. No: 2013/3262, 11/5/2016, § 84). Koruma ödevi en ciddi durumlarda ceza hukuku hükümlerinin yürürlüğe konulması ve bunların uygulamada da etkili bir şekilde uygulanması yoluyla bireyleri, maddi ve manevi bütünlüklerinin ihlallerinden yeterli şekilde korumak için yasal bir çerçeve oluşturulmasını gerektirir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Z.C. § 56; yaşam hakkı yönünden yapılan kısmen benzer değerlendirmeler için bkz. İpek Deniz ve diğerleri, B. No: 2013/1595, 21/4/2016, § 149; T.A. [GK], B. No: 2017/32972, 29/9/2021, § 135). Koruma ödevi ayrıca yetkililerin bir kişiye yönelik gerçek ve yakın bir kötü muamele tehlikesini bildikleri veya bilmelerinin gerektiği durumlarda bu tehlikenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirler almalarını da gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82; R.K., § 74). Bununla birlikte özellikle insan davranışlarının öngörülemezliği, öncelikler ve kaynaklar değerlendirilerek yapılacak işlem veya yürütülecek faaliyet tercihi dikkate alındığında koruma yükümlülüğünün kamu makamları üzerinde aşırı yük oluşturacak şekilde yorumlanması mümkün değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 53; R.K., § 76).
21. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usuli bir yönü de bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, savunulabilir nitelikteki her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki filleri nedeniyle hesap vermelerini sağlamaktır. Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği şekilde etkili olduğunun kabul edilebilmesi için soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci gerektiği ölçüde kamu denetimine açık olmalı, mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli vesoruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25; Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 110-112, 114-117; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103).
22. Olası cezai sorumluluğun tespiti adına yürütülen soruşturma sonrasında kovuşturma evresine geçilmiş ise bu aşama da Anayasa’nın 17. maddesinin gereklerine cevap verebilecek nitelikte olmalıdır (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, § 30; Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 100).
23. Başvurucu, mağduru olduğunu iddia ettiği cinsel saldırı ve kasten yaralama eylemleri nedeniyle yürütülen ceza yargılaması etkisiz olduğu için kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğinden yakınmıştır. Bu nedenle inceleme kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında yapılmıştır.
24. Somut olayda başvurucunun şikâyetini bildirmesinin akabinde derhâl bir ceza soruşturması başlatılarak gerekli delillerin toplandığı ve başvurucunun şikâyetçi olduğu eylemlerin faili olduğu iddia edilen kişi hakkında kamu davası açıldığı görülmüştür. Ağır Ceza Mahkemesinin de yargılamayı makul bir sürat ve özenle yürüttüğü, sanığın isnat edilen tüm suçlardan beraatine karar verse de davadaki çelişkili unsurları gözettiği ve vardığı sonucun temelden yoksun olmadığı anlaşılmıştır. Ne var ki Yargıtay’ın temyiz incelemesini 8 yıl 5 ayı aşkın bir sürede tamamlamış olması nedeniyle kasten yaralama suçu dava zamanaşımına uğramıştır. Oysa soruşturma ve kovuşturmaların makul bir özen ve süratle yürütülmesi; hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için şarttır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, § 119). Bu gereklilik yaşanan gecikmelerin yargılamaların etkililiği üzerinde bir etki yaratıp yaratmadığı meselesinden tamamen ayrıdır (Aysel Gezer ve diğerleri, B. No: 2021/9961, 2/11/2023, § 142). Bu nedenle kötü muamele yasağının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
26. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 40.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
27. Başvuruda kamu görevlisi olmayan kişinin cinsel saldırı ve kasten yaralama eylemleriyle ilgili yargılama sürecinin makul bir sürat ve özenle yürütülmemesi ve yargılama sürecinde yaşanan aşırı gecikme nedeniyle kasten yaralama suçunun dava zamanaşımına uğraması sebebiyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu nedenle ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılması olanaklı değildir.
28. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında talebiyle bağlı kalınarak net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Maddi zarara ilişkin olarak belge sunmadığından başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun niteliği gereği başvurucunun kimliğinin kamuya açık belgelerde RESEN GİZLİ TUTULMASINA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 487,60 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.487,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine (E.2021/9292,K.2024/3566) ve Ardahan Ağır Ceza Mahkemesine (E.2015/28, K.2015/131) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2024tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.