TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
H. K. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/15720) |
|
Karar Tarihi: 7/1/2025 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Muhterem İNCE |
|
|
Yılmaz AKÇİL |
Raportör |
: |
Hikmet Murat AKKAYA |
Başvurucu |
: |
|
Vekili |
: |
Av. Utku Coşkuner SAKARYA |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, beyanları hükme esas alınan tanıkların sanık tarafından duruşmada sorgulanmasına imkân verilmemesi ve savunma tanıklarının dinlenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle tanık dinletme ve sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Niğde Cumhuriyet savcısı olarak göreve başlayan başvurucu sırasıyla Akkuş, Patnos, Saruhanlı savcılığı, ceza ve tevkifevleri eğitim merkezi müdür yardımcısı veceza ve tevkifevleri genel müdür yardımcılığı görevinde bulunduktan sonra 24/2/2011 tarihinde Yargıtay üyesi olarak seçilmiştir. Darbe teşebbüsünden sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyesi olduğu şüphesiyle hakkında soruşturma başlatmıştır. 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin mülga altıncı fıkrasının yeniden düzenlenmesine istinaden başvurucuya ilişkin soruşturma evrakı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
3. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 23/10/2017 tarihinde iddianame düzenlenmiştir. İddianamede; başvurucunun staj döneminde örgüte ait evlerde bulunduğu, terör örgütü mensuplarının 2010 yılında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) çoğunluğu ele geçirmelerini müteakiben örgüt liderinin talimatı ile örgüt üyelerinin kendi aralarında yaptıkları toplantılar sonucunda başvurucunun Yargıtay üyeliğine seçilmesine karar verilen isimlerden olduğu, Bylock kullanan örgüt üyelerinin kendi aralarındaki yazışmalarında kendisinden örgüt üyesi olarak bahsedildiği belirtilmiştir. İddianameye göre başvurucu hakkında birisi gizli tanık olmak üzere on kişi beyanda bulunmuştur. Bunlar arasında HSYK eski üyeleri yanında daha önce Adalet Bakanlığında (Bakanlık) ve Yargıtayda çalışan kişiler de yer almaktadır. Tanıklar, başvurucunun örgüt yapılanması içinde yer aldığını ifade etmiştir. Bu kapsamda tanıkların beyanları şu şekildedir:
i. A.H.: "Kendisini bakanlıkta çalışmasından beri tanırım. Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu biliyorum. Seçilmesi de Fetullah Gülen cemaati listesine girmesinden dolayı olmuştur."
ii. C.G.: "Ben teftiş kuruluna CTE Genel müdür yardımcısı olunca o zamanki müşteşar [A.K.]dı. Hemşerimdi. CTE genel müdürü olacağım yönünden yaygın bir dedikodu vardı. Bu nedenle ismini verdiğim isimler beni yeniden kendi saflarına katmak için çabalar oldu. Ancak ben devam eden toplantılarına katılmadığım için genel müdürlük içinde bana karşı bu yapı bana tavırlıydı. Hatta genel müdürü bana karşı kışkırttılar. H.K.[,] genel müdür karadenizli, istediğim gibi dolduruyorum. Adam gaza geliyor. Tarzında konuşuyordu.
iii. İ.O.: "Adalet Bakanlığında [D.M.C.]in yardımcısıydı. Fetullah Gülen cemaat mensuplarının istediği ve bu cemaatin kontenjanından Yargıtay üyeliğine seçilmiştir. Kendisini fazla tanımam."
iv. K.T.: "Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğunu biliyorum".
v. M.K.Ö.: "Fetullah Gülen cemaati mensubudur. Kendisini tanırım."
vi. N.Ö.: "Fetullah Gülen cemaati mensubu olarak bilinen [A.Y.], H.K. ve [İ.T.A.] odama gelip sohbet ediyorlardı."
vii. Ö.K.: "Fetullah Gülen cemaat mensuplarının Yargıtay üyeliğine seçtirdiği isimlerden olması nedeniyle tanıyorum."
viii. T.T.: "Ben Bakırköy Adliyesinde staja başladıktan sonra, stajyer olan sonradan Yargıtay üyesi olan [R.Ç.] beni ziyarete geldi. Kendisinin oturduğu Aksaray Horhor'daki evine davet etti. Bu evde stajyerler kalıyordu. Bu evde namaz kılar, sohbet eder, çay içerdik. Ben bu evde [A.A.], H. K. ile tanıştım."
ix. Gizli tanık Sinop, gerek ikili sohbetlerde gerekse görev yaptığı adliyelerde FETÖ mensubu olduğunu duyduğu kişiler arasında H. K.'ın da bulunduğunu söylemiştir. Diğer taraftan B.E. de şüphelinin bu yapıya mensup olanlar arasında ismini saymıştır.
4. Hazırlanan iddianame, Yargıtay 9. Ceza Dairesi (Daire) tarafından 6/11/2017 tarihinde kabul edilmiş ve yargılama başlamıştır. Düzenlenen tensip zaptında, diğer hususlarının yanı sıra, başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 177. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca tanık ve bilirkişi davetini veya savunma delillerinin toplanmasını istemesi hâlinde, ilişkin olduğu olayları göstermek suretiyle bu husustaki dilekçesini duruşma gününden en az beş gün önce verebileceğinin bildirilmesine ve duruşmanın 13/12/2017 tarihinde yapılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Söz konusu tensip zaptı, başvurucuya 20/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
5. Başvurucu 12/12/2017 tarihinde savunma dilekçesi sunmuş; tanık beyanlarıyla ilgili kısımda söz konusu ifadeleri kabul etmediğini, tanıkların cezadan kurtulabilmek için aleyhe beyanda bulunduğunu ve bu şahısların tanıklığının kabul edilmemesi gerektiğini ileri sürmüş; hakkında beyanda bulunan tanıklara ilişkin olarak açıklamalarda bulunmuştur. Bylock mesajında yazılanları da kabul etmediğini, bu yazışmalarda kendisinden örgüt üyesi olarak bahsedildiğine dair bir ibare olmadığını, Bylock kullanıcılarının tespit edilmesini, kendinin ve 12 yaşındaki çocuğunun ismini ne maksatla yazdıklarının sorulmasını istemiştir.
6. İlk duruşmada başvurucu, yazılı olarak sunduğu savunmasını duruşmada da aynen dile getirmiştir. Başvurucu müdafii de tanık beyanlarının soyut olduğunu belirtmiş ve müvekkilinin tahliyesini talep etmiştir. Duruşma sonunda eksik evrakın ikmal edilmesi için duruşmanın 5/3/2018 tarihine ertelenmesine ve başvurucu hakkında beyanda bulunan tanıklardan Ankara dâhilinde bulunanların zorla getirilmelerine, Ankara dışında oldukları belirlenenlerin ise beyanlarının alınması için bulundukları yer Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine talimat yazılmasına, ayrıca yazılacak talimata sanık müdafilerinin tanıkların dinlenmesi hususundaki duruşmalardan haberdar edilmesinin istenmesine karar verilmiştir.
7. Tanıklardan T.T.nin talimat yoluyla alınan ifadesi sırasında başvurucu müdafiileri yapılan tebligata rağmen katılmamıştır. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 19/2/2018 tarihinde beyanı alınan T.T., etkin pişmanlık kapsamında daha önce verdiği ifadelerine benzer şekilde tanıklık yapmıştır. Bu kapsamda 1992-1994 yılları arasında staj yaparken başvurucuyla tanıştığını, kendinin de yapıyla bağlantısının olduğunu, başvurucuyu o dönemde stajyer hâkimlerin olduğu evde gördüğünü, bir yıl boyunca bu eve gidip geldiğini, başvurucunun bu evde kalmadığını beyan etmiştir.
8. Başvurucunun müdafii ile hazır olduğu 5/3/2018 tarihli celsede, yedi tanık dinlenilmiştir. Bu tanıklar; başvurucu ile geçmişte bir tanışıklığının olup olmadığını, günlük hayatta başvurucuyla iş dışında vakit geçirip geçirmediğini, Yargıtay üyeliğine başvurucunun nasıl seçildiğini anlatmıştır. Bu kapsamda tanıklar, başvurucuyla ilgili kanaatlerini oluşturan hususları geçmişte görevi esnasında yaşadıkları olaylar çerçevesinde anlatmıştır. Tanıklardan bazıları ise daha önceki ifadelerinin tutanağa eksik veya yanlış geçirildiğini belirtmiştir. Tanıkların beyanlarına ilişkin olarak gerek başvurucu gerekse de başvurucu müdafii soru sorabilmiştir.
9. Bu kapsamda tanıklardan İ.O.nun Daire huzurundaki ifadelerinin bir kısmı şu şekildedir:
i. "... 2010 yılında yapılan HSK seçimlerinden sonra Yargıtay ve Danıştay'a seçilecek yeni üyelerin belirlenmesi için HSK üyelerinden 8 arkadaşının kendilerini [M.K.]nın evine davet ettiklerini, [A.H.] ve [B.E.] ile buraya gittiklerinde, [T.G.], [A.B.], [B.Ç.], [N.Ö.], [H.S], [R.Y.], [A.K.] ve [Ö.K.]nun orada olduğunu gördüklerini, HSK Genel Sekreteri [M.K.], Genel Sekreter Yardımcıları [E.D.] ve [M.B.]ın, Yargıtay savcısı [A.B.] ile [N.D.], [Ö.A.] ve hatırladığı kadarıyla [M.Ö.]in orada olduklarını, uyumlu hareket etmenin önemine vurgu yapılmasından sonra, orada bulunanların, 350 civarında isim tespit ettiklerini, bu isimler arasından seçim yapıldığı takdirde amacın gerçekleşeceğini söylediklerini, kendilerinin de sadece tespit edilen bu isimler arasından seçim yapamayacaklarını, zira HSK Genel Kurulunda birlikte hareket etmeleri gereken 6 üyenin orada olmadığını, onların da kendilerinin de adayları olduğunu, ancak listeye bakabileceklerini söylediklerini, bunun üzerine isimleri tek tek değerlendirmeye geçtiklerini, 160 kişinin tamamının o listeden seçilmeyeceğini söyleyince orada, seçilmesine kesin gözüyle baktıkları isimler üzerinde fazla durmadan daha ziyade kendilerine yakın kişiler üzerinde durma şeklinde bir refleks geliştirildiğini, kendilerinin bu sayıyı olabildiğince düşürmek için, diğerlerinin ise bu sayıyı artırmak için çabaladığını, bu şekildeki müzakereler sonucunda 80 ismin ilk elemeyi geçtiğini, sanık H.K.'ın da bu 80 kişi içerisinde olduğunu, yani orada önerilen isimlerden birisi olduğunu, kıdemi, sicili ve Bakanlıktaki Genel Müdür Yardımcılığı pozisyonu itibarıyla engel bir durumunun olmadığını, kendilerinin de bir itirazlarının olmadığını, seçilmesinden sonra sanığın 4. Hukuk Dairesinde çalıştığını, eski müsteşar [A.K.] hakkındaki tamamı iftira dolu, gayrimeşru ilişkisi olduğu ve gayrimeşru çocuğu bulunduğu yönünde Cemaate yakın bir internet sitesinde çıkan haberden sonra tazminat davası açıp ilk derece mahkemesinde davayı kazanmasını müteakiben 4. Hukuk Dairesinde kararın eleştiri sınırında kaldığından bahisle bozulması, yani [A.K.]ın aleyhine karar verilmesi sürecinde sanığın da bozma yönünde oy kullanmasından sonra [A.K.]ın, 'Biz bu arkadaşın seçilmesini istedik, bizim Genel Müdür Yardımcımızdı, bu kadar iftiraya böyle bir şey nasıl yapar, üstelik birlikte çalıştığımız arkadaşlar.' diyerek kızdığını hatırladığını, 2013 yılında Cemaatin Yargıtaydaki aşırı etkinliğini kırmak amacıyla düzenledikleri yemeklere Cemaatle birlikte hareket ettiği için sanığı çağırmadıklarını,.."
ii. Tanıklardan B.E.nin Daire huzurundaki ifadesi şu şekildedir:
"Sanık H. K.'la ilgili bilgilerinin Aralık 2013 öncesi döneme ait olduğunu, sanığı Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde Eğitim Merkezi Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışması nedeniyle tanıdığını, sanıkla yakın tanışıklığı olmadığını ancak bir personelci olarak sanığın Cemaate yakın birisi olduğunu bildiğini, sanığın 2011 yılında bakanlıktan Yargıtaya ve Danıştaya seçilen 10'dan fazla kişiden birisi olduğunu, seçim sırasında hem Cemaat mensubu HSK üyeleri tarafından desteklendiğini, hem de siyasi referansı olduğunu hatırladığını"
iii. Tanıklardan K.T.nin Daire huzurundaki ifadesi şu şekildedir:
"Sanığı o zamanki adıyla Cemaat toplantısında birebir hiç görmediğini, 4. Hukuk Dairesindeki ve 9. Ceza Dairesindeki üyelerin çoğunun Cemaat üyesi olduğunun söylendiğini, gerek 17-25 Aralık 2013 öncesinde gerekse sonrasında Yargıtay koridorlarında ya da ikili toplantılarda, sohbetlerde, müzakerelerde sanığın Cemaat mensubu olduğunun söylendiğini, ancak somut bir bilgisinin olmadığını,"
iv. Tanıklardan Ö.K.nin Daire huzurundaki ifadesi şu şekildedir:
" HSK üyesi seçilmeden önce sanığı bir kez Adalet Bakanlığı CTE Genel Müdür Yardımcısı iken makamında ziyaret ettiğini, 24.02.2011 tarihinde yapılan Yargıtay Üyeliği seçiminde, sanığın Bakanlıktan gelmesi nedeniyle Müsteşarın tasvibi ile seçildiğini düşündüğünü, ancak seçimden sonra sanığın da Cemaat cenahından seçildiğinin HSK kulislerinde konuşulduğunu"
v. Tanıklardan M.K.Ö.nün Daire huzurundaki ifadesi şu şekildedir:
" Sanık H. K.'ı Bakanlığa gelmesinden sonra tanıdığını, gerek Bakanlıkta iken, gerekse Yargıtaya seçilmesinden sonra sohbet, Cemaat anlamında bir diyaloğunun olmadığını, eski Müsteşar [A.K.]ın davacı olduğu tazminat davasının 4. Hukuk Dairesinde bozulmasında davacı müsteşar aleyhine oy kullanmasından sonra sanığın da Cemaat mensubu olduğu yönündeki sözleri [A.H.]den duyduğunu, 2011'de Yargıtaya seçilmesini Bakanın istediğini duyduğunu, 2013'te internette yayınlanan Cemaatçi listesinde adının bulunduğunu, Bakanlıkta kendisiyle ilgili söylenenlerin Cemaatçi olduğu yönünde olduğunu,
vi. Tanıklardan A.H.nin Daire huzurundaki ifadesi özetle şu şekildedir:
"2011 yılında sanığı Yargıtay Üyeliğine seçtiklerini, Bakanlığın listesinde de olduğunu, Cemaatçi Kurul Üyeleri tarafından da istendiğini, yani konsensüs ile seçildiğini, seçimden önce HSK Genel Sekreteri [M.K.]nın daveti üzerine onun evinde toplandıklarını, hazırlanan 350-400 kişilik listenin projeksiyon ile duvara yansıtıldığını, tek tek isimler üzerinde konuşulduğunu, bu isimler arasında Adalet Bakanlığından seçilenleri hatırlamadığını, sanığın Bakanlık listesinde adının bulunduğunu, buna Cemaatçi Kurul Üyelerinin itiraz etmediğini, seçelim dediklerini, sanığın isminin 350-400 kişilik listede adının olup olmadığını hatırlamadığını, Erzincan eski Başsavcısı [İ.C.]i makamından alıp tutuklanmasını sağlayan [O.Ş.]ın görev yerinin değiştirilmesi ile ilgili gündem toplantısına o zamanki müsteşar [A.K.]ın katılmaması yönünde baskı olduğunu, buna rağmen müsteşarın toplantıya katıldığını ve [O.Ş.]ın görev yerinin değiştirildiğini, bunun hemen sonrasında Cemaatçi olduğu bilinen aktifhaber.com isimli internet sitesinde Müsteşarın saunadan çıkmadığı, hamamda keyfettiği, gayrimeşru bir eşi ve çocuğu bulunduğu yönünde özel hayatına ilişkin haber yayınlandığını, [A.K.]ın tazminat davası açtığını, [A.K.]dan duyduğuna göre, dava açılmasından sonra bu internet sitesinin avukatının [A.K.]nın yanına giderek 'Siz bu davadan vazgeçin, biz de haberi internet sitesinden kaldıralım' diye teklifte bulunduğunu, [A.K.]nın konuşmaya gerek görmeden avukatı kovduğunu, bu davayı [A.K.]nın kazandığını, dosyanın temyiz için Yargıtaya geldiğini, kararın Yargıtayda bozulduğunu, bozmadan sonra [A.K.]la sohbet ettikleri sırada [A.K.]nın kendisine, 'Bizim seçtiğimiz isimler, senin hemşehrin Hüseyin Bey de var işin içinde, bu nasıl vefasızlık, ben bu davada haksız değilim, iftira atılmıştı, bunu Cemaatin zorlamasıyla, sırf Cemaate ait bir site tazminat ödemeye mahkûm olmasın diye bu gençler yaptı.' diyerek sitemde bulunduğunu"
vii. Tanık N.Ö.nün Daire huzurundaki ifadesi özetle şu şekildedir:
"Ergenekon davasına bakan hâkimler hakkında açılan tazminat davalarına bakan Daire olması nedeniyle 4. Hukuk Dairesinin yapısının özellikle değiştirildiğini, sanığın da burada çalışması nedeniyle onun da Cemaat mensubu olduğunu düşündüğünü, 17-25 Aralık yargı darbe girişimi sonrasında bu yapıda acayip bir değişiklik olduğunu, daha önceden kendisine selam vermeyen insanların selam vermeye başladığını, bunlardan birinin de sanık H. K.olduğunu, soruşturma aşamasındaki, “Fetullah Gülen Cemaati mensubu olarak bilinen ..., H.K. ve ... odama gelip sohbet ediyorlardı.” şeklindeki ifadesinin doğru olmadığını,"
10. Celse sonunda tanık C.G.nin talimat yoluyla dinlenilmesine karar verilmiştir. Ayrıca tanıkların beyanlarında geçmesi üzerine Adalet Bakanı eski müsteşarı A.K.nın FETÖ/PDY'ye müzahir bir haber sitesinde yayımlanan haberden dolayı açtığı manevi tazminat davasında başvurucunun görev yaptığı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından davacı aleyhine verilen bozma kararı istenmiştir. Bir sonraki celsenin 7/6/2018 tarihinde yapılmasına karar verilmiştir.
11. Celse arasında Bylock yazışmalarında 59344 ve 57171 ID No.lu kişilerin kimlik bilgilerinin tespit edildiğine dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/3/2018 tarihli yazısı sunulmuştur. Bu kapsamda yapılan yazışmanın Yargıtayın eski bir üyesi olan A.A. ileörgütün bir "sivil imamı" arasında gerçekleştiği belirtilmiştir. İlgili yazışmalar şu şekildedir:
"59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Hüseyin bey ve Bilal beyin notlarına cevap
alabildik mi abi’ saat: 00.09.24
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘H. K.’ saat: 00.10.52
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Oğlu Elvankentte özel okulda 7. sınıf’ saat:
00.11.31
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Okulun adını şimdi hatırlamıyorum. H...
K.’ saat: 00.12.05
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Görüşen abisi, H...’ya ve arkadaşlarına
Babalarınızın grupları var mı, grup abisi kim, ismi ne’ gibi sorular sormuş’ saat: 00.13.40
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Doğal olarak baba da işkillenmiş. O günden
beri çocuğu göndermiyor’ saat:00.14.34
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Teyit için haber bekliyor’ saat: 00.15.15
59344 ID [A.A.]dan 57171 ID [C.K.]ya: ‘Bugün yine sordu. Çabuklaştırabilirsek iyi
olur’ saat: 00.15.58"
12. Celse arasında ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/3/2018 tarihli yazısının ekinde başvurucu hakkında beyanda bulunan ve eski bir Cumhuriyet savcısı olan A.Ö.nün ifadeleri yer almıştır. Yine 2/4/2018 tarihinde başvurucu hakkında beyanda bulunan ve etkin pişmanlık kapsamında ifade veren B.Ü. isimli bir şüphelinin beyanı ilk kez dosyaya girmiştir.
13. Öte yandan tanık C.G., Kırıkkale 2. Ağır Ceza Mahkemesince talimat yoluyla 22/5/2018 tarihinde dinlenilmiştir. Söz konusu duruşmaya başvurucu müdafiileri yapılan tebliğe rağmen katılmamıştır. Söz konusu tanık ifadesinde şunları belirtmiştir:
"Ben sanığı Adalet Bakanlığı Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğünde ikimizde Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışmamız nedeniyle tanıyorum. Birlikte çalıştığımız süre boyunca tanığım ve bildiğim kadarı ile FETÖ/PDY den olduğunu biliyorum. İkimiz Genel Müdür Yardımcısı olduğumuz için birlikte yine Bakanlıkta Genel Müdür Yardımcıları olan [M.K.Ö.], ..., ..., ..., ..., ...'larla birlikte hatırladığım kadarı ile bir kaç toplantıya katılmıştık. Kendisi daha sonra HSYK nın ilk listesinden Yargıtay Üyesi seçildi. Ondan sonra kendisi ile hiç bir görüşmem olmamıştır. Ben Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne başladığım tarihlerde H.K. bana Daire Başkanı [R.İ.B.]in Bakanlıkta ve Genel Müdürlükte eski olduğunu, bize anlatacağı şeyler olduğunu, evine gidip bir çayını çorbasını içersek daha kolay anlatacağını söyledi. R. Daire Başkanı, ben Genel Müdür Yardımcısıyım, bana Bakanlıkta anlatamadığı evinde anlatacağı ne olabilir, ne anlatacaksa gelsin burada anlatsın diyerek kabul etmedim. Bir keresinde de H. K. 'Genel Müdür Karadenizli, istediğim gibi dolduruyorum, adam gaza geliyor' tarzında konuşuyordu. O zamanki Genel Müdür [N.K.]dı. Ben toplantılarına katılmadığım için FETÖ'cü olan Genel Müdürlük çalışanları bana karşı mobbing uyguluyor, hatta Genel Müdürü bana karşı kışkırtıyordu. Daha önce Savcılıkta verdiğim ifadelerimde sanıkla ilgili ifadelerimi aynen tekrar ederim. "
14. Üçüncü celsede başvurucunun, tanık C.G.nin ifadesine ilişkin beyanları alınmıştır. Başvurucu tarafından bu tanığın beyanları ile huzurda dinlenen M.K.Ö.nün beyanları arasında çelişki olduğu ileri sürülerek M.K.Ö.nün bir kez daha dinlenilmesi istenmiştir. Yine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde o dönem görevli olan üyelerin de dinlenebileceğini ifade etmiştir. Ayrıca celse arasında ifadeleri dosyaya giren kişilerin ve gizli tanığın dinlenilmesi Cumhuriyet savcısı tarafından talep edilmiştir. Daire, ilgili kişilerin dinlenmesi talebini kovuşturmaya bir katkı sağlamayacağı kanaatiyle reddetmiştir. Esas hakkında mütalaa alınması için duruşma ertelenmiştir.
15. Dördüncü celsede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının esas hakkındaki mütalaası alınmıştır. Başvurucu ve müdafiinin talebi üzerine süre verilerek duruşma ertelenmiştir.
16. Son celsede savunma tanığı olan ve Bylock yazışmalarında ismi geçen başvurucunun oğlu, müdafinin talebi üzerine duruşmada dinlenilmiştir. Başvurucunun son savunması alındıktan sonra başvurucunun silahlı terör örgütü üyeliği nedeniyle 8 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılması cihetine gidilmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir:
"...
sanığı[n] hakimlik stajı yaptığı dönemden itibaren örgütün içerisinde olduğu, sonraki her dönemde örgütün sohbet adı altında düzenlendiği örgütsel toplantılarına düzenli olarak katılıp, örgütün emir ve talimatlarına uygun olarak hareket ederek yargı mahrem yapılanması içerisinde yer aldığı, örgüte bağlılığını kesintisiz devam ettirdiği, 24.02.2011 tarihinde FETÖ/PDY mensubu olduğu iddia edilen HSYK üyelerinin desteği ile Yargıtay üyesi olarak seçildikten sonra ise örgütün Yargıtay yapılanması içerisinde yer aldığı, ... gerektiğinde örgütün çıkarlarına uygun olarak karar verdiği, çocuğunun eğitiminin örgüt tarafından takip edildiği, kendisinin ByLock kullandığına dair tespit yapılamamış ise de; örgüt içerisinde sanığa göre daha etkin konumda olduğu anlaşılan örgütün başka mensuplarının ByLock yazışmalarına göre 12.11.2015 tarihi itibariyle sanığın da FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün bir mensubu olduğu, örgüt liderinin Bank Asya’yı kurtarma talimatından sonra bizzat kendisi adına hesap açıp para yatırmasa da birlikte yaşadığı eşinin katılım hesabı açarak altınlarını bu bankaya yatırdığı ve böylece örgüt liderinin talimatını ailece yerine getirdikleri, anlatıldığı üzere sanığın yıllardır FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısı içerisinde yer aldığı, verilen talimatları yerine getirdiği ve verilebilecek talimatları yerine getirmeye hazır konumda olduğu, dolayısıyla kendi iradesini örgütün iradesine terk ettiği, böylece üzerine atılı silahlı terör örgütü üyesi olmak suçunun unsurları itibariyle oluştuğu kanaatine varılmıştır.
... sanığın örgüte bilerek ve isteyerek katıldığı, örgütün niteliği ve amaçlarını baştan itibaren bildiği, örgütün bir parçası olmayı istediği ve bu amaçla faaliyet gösterdiği, örgüt içerisinde olma iradesinin devamlılık gösterdiği, örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kasıt ve iradesi ile hareket ettiği, böylece sanık açısından atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu kanaatine varılmıştır."
17. Hüküm başvurucu ve müdafii tarafından temyiz edilmiştir. Sadece başvurucu müdafiinin temyiz talebinin usule uygun olduğu kabul edilmiştir. Bu kapsamda yapılan incelemede Yargıtay Ceza Genel Kurulu hükmün onanmasına karar vermiştir. Ayrıca kovuşturma aşamasında gerek huzurda gerekse de talimat yoluyla dinlenilen tanıkların kendileriyle ilgili soruşturmalardaki ilk beyanlarının da dikkate alındığı anlaşılmıştır. Ayrıca Bylock yazışmaları temyiz incelemesinin reddedilme sebepleri arasında yer almaktadır. Karar gerekçesinde tanık dinletilmesi taleplerinin değerlendirilmesi ve beyanları hükme esas alınan dinlenilme usulleri kısmında yapılan değerlendirme şu şekildedir:
"...Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurunda alınan ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine hukuka aykırı vaatte bulunduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasında yapılan oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere kendilerine tanıklığa ilişkin kanuni haklarının hatırlatılması, her birinin tanıklık yapacaklarını ve yemin de edeceklerini söyleyerek sanık müdafisinin de hazır bulunduğu ortamda beyanda bulunmuş olmaları karşısında; mahkeme hükmünün bu yönüyle hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır. SEGBİS kayıtlarına göre, kovuşturmada dinlenen tanıkların beyanları itibarıyla mahkemece aynı hususlarda yeniden tanık dinlenilmesine gerek görülmediği, sanığın yokluğunda dinlenen tanıkların yeniden dinlenilmesi yönündeki talebinin, tanıkların dinlendiği celsede sanık müdafisinin hazır olduğu, soru sorma imkanının tanındığı, sonraki celsede de sanığa tanıkların beyanlarına karşı savunma hakkının verildiği anlaşıldığından sanık ve müdafisinin tanık dinletme ve dinlenen tanıkların yeniden dinletilmesine yönelik taleplerinin reddine karar verilmiş olması karşısında; mahkemenin bu yöndeki takdirinin yeterli gerekçeyi içerdiği değerlendirilmiştir."
18. Başvurucu, nihai hükmü 2/5/2020 tarihinde öğrendikten sonra 15/5/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur
19. Komisyon; adli yardım talebinin kabulüne, tanık dinletme ve sorgulama hakkı dışındaki şikâyetlerin kabul edilemez olduğuna, anılan hakka ilişkin şikâyetlerin kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu; talimat yoluyla dinlenen kişilerin beyanlarının kendisinin bulunmadığı ortamda alındığını, bu tanıkların soruşturma ve kovuşturma esnasındaki ifadeleri arasında çelişki olduğunu, çelişkili beyanların açıklatılmasına izin verilmediğini belirtmiştir.
21. Bakanlık tanık beyanlarını sunmuş; tanık beyanları dışında gerekçeli kararda yer verilen değerlendirmeler ışığında başvurucu hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, mevzuat hükümleri, AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü şartları gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiği şeklinde görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında formdaki iddialarını yinelemiştir.
22. Başvurunun bu kısmı tanık sorgulama hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
23. Anayasa Mahkemesi, birçok kararında tanık kavramını sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi şeklinde özerk olarak yorumlamış ve tanık sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir (AZ. M., § 55). Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Orhan Güleryüz, § 35).
24. Anayasa Mahkemesi, tanık sorgulama hakkıyla ilgili olarak verdiği kararlarında somut bir yargılama öncesinde veya haricinde elde edilen tanık beyanlarının delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için üç aşamalı bir test uygulanması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre ilk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanığın verdiği beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, § 80; Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, §§ 36, 40; Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021, §§ 44, 51). Bu kapsamda, hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, § 39). Mahkemenin yargı çevresi dışındaki tanıkların -sanığın da onlara soru sormasına imkân sağlayacak ve sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında izlenim edinme fırsatı elde edecek şekilde- Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) gibi vasıtalarla dinlenmesi telafi edici bir güvence olabilir (bazı değişikliklerle birlikte Uğur Özcan, B. No: 2021/12137, 26/7/2022, § 40). Duruşmada sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence ise sanığa olayın kendi versiyonunu anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, § 40).
25. Somut olayda Mahkeme tarafından başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan tanıklar T.T. ve C.G.nin istinabe yoluyla alınan beyanları (bkz. sırasıyla § 7, § 13) başvurucu ve müdafiine okunmuş ancak tanıkların huzurda dinlenilmesine ilişkin herhangi bir çaba gösterilmemiştir. Diğer taraftan başvurucu müdafii de verilen bilgiye rağmen tanıklara soru sormak için talimat duruşmalarına katılmamıştır. İlgili duruşma tutanağı ve gerekçeli kararda tanıkların Mahkemede hazır edilememesinin veya aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenilmemesinin hangi geçerli nedene dayandığına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir. Ancak buna ilişkin geçerli bir nedenin ortaya konulmaması, tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi için yeterli değildir. İkinci olarak hükmün tek başına veya belirleyici ölçüde başvurucunun sorgulama veya sorgulatma imkânına sahip olmadığı tanıklar tarafından verilen ifadelere dayalı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
26. Dairenin gerekçeli kararı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun temyiz talebinin reddine dair kararı birlikte ele alındığında hükme esas alınan delillerin bir bütün olarak gözönünde tutulması gerekmektedir. Başvurucunun mahkûmiyetinde ve temyiz talebinin reddedilmesinde talimat yoluyla dinlenilen tanık beyanları dışında duruşmada dinlenilen tanıkların soruşturma ve kovuşturma evrelerindeki ifadeleri ile diğer delillerin dikkate alındığı anlaşılmaktadır. Tanıklar, başvurucuyla ilgili kanaatlerini oluşturan hususları geçmişte görevi esnasında yaşadıkları olaylar çerçevesinde anlatmıştır. Bu kapsamda özelikle başvurucunun 24/2/2011 tarihinde FETÖ/PDY mensubu olduğu iddia edilen HSYK üyelerinin desteği ile Yargıtay üyesi olarak seçildiği ve seçildikten sonra da örgütün Yargıtay yapılanması içinde yer aldığı Daire tarafından tespit edilmiştir. Huzurda dinlenilen tanıkların bir kısmının o dönemde HSYK üyesi olması bu bağlamda önem arz etmektedir. Diğer taraftan duruşmada dinlenmeyen tanıklardan T.T. başvurucunun meslek hayatına başladığı dönemle ilgili bilgi vermiş; diğer tanık C.G. ise başvurucunun Genel Müdür Yardımcısı olduğu dönemle ilgili olarak kanaatlerini belirtmekle yetinmiştir. Huzurda dinlenen tanıkların beyanları karşısında talimat yoluyla dinlenen tanıkların ifadeleri tek veya belirleyici şekilde başvurucunun örgütün hiyerarşik yapısı içinde yer aldığını göstermemektedir.
27. Başvurucunun sorgulama veya sorgulatma imkânı bulmadığı tanıklar T.T. ve C.G.nin beyanlarının tek veya belirleyici delil olarak mahkûmiyette kullanılmadığının tespit edilmesi nedeniyle tanık sorgulama hakkıyla ilgili uygulanan testin üçüncü aşamasıyla ilgili bir inceleme yapılmamıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasının bir ihlalin olmadığının açık olması nedeniyle açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.
B. Tanık Dinletme Hakkının İhlal Edildiği İddiası
29. Başvurucu, huzurda dinlenilen tanıkların atıf yaptığı Yargıtay bozma kararında imzası bulunan diğer üyeler ile o dönem Yargıtay 4. Hukuk Dairesi olan Başkanın tanık olarak dinletilmesi taleplerinin keyfî olarak reddedildiğini ileri sürmüştür. Ayrıca daha önce aynı görevde bulunduğu ve talimat yoluyla dinlenen C.G. adlı kişinin beyanında geçen R.İ.B.nin de tanık olarak dinlenilmediğinden yakınmıştır. Bunun yanında savunma tanığının Bylock yazışmasındaki gibi bir konuşmanın geçmediğini belirtmesi karşısında ilgili yazışmayı yapan Yargıtay eski üyesinin ve Bylock yazışmasında ismi geçen diğer kişinin dinlenilmemesini şikâyet etmiştir. Ayrıca FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle kapatılan Uluslararası Hukuk ve Adalet Vakfının kurucu üyeleri ile söz konusu Vakfa üye olan üst düzey birkaç yargı mensubunun dinlenilmesini istemiştir.
30. Bakanlığın görüşünde tanık dinletme hakkı ile ilgili olarak bir açıklamaya yer verilmemiştir. Başvurucu; Bakanlığın görüşüne karşı beyanında son celsede tahkikatın genişletilmesi talebinde bulunduğunu, bu kapsamda ceza ve tevkifevleri genel müdür yardımcısı olduğu döneme ilişkin olarak açıklama yapan C.G.nin bahsettiği kişilerin tanık olarak dinlenilmesini istediğini, söz konusu ifadenin güvenirliğini test etmek istediğini belirtmiştir. Diğer taraftan tanık M.K.Ö. ile C.G.nin ifadelerinden hangi beyanına hangi gerekçeyle üstünlük tanındığının belirtilmediğini ifade etmiş ve tanık dinletilmesi yönündeki diğer beyanlarını başvuru formunda olduğu gibi tekrar etmiştir.
31. Savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı, silahların eşitliği ilkesinin bir gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirmesi, kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Ancak bu hak, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın aynı koşullar altında ve silahların eşitliği ilkesi ne uygun olarak tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla bir sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi gerekmektedir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47; Ahmet Zeki Üçok, B. No: 2013/1966, 25/3/2015, § 70, Ali Fırtına, B. No: 2014/14575, 6/7/2017, § 27).
32. Başvurucu, ilk celse tarihinden bir gün önce sunduğu yazılı savunmasında Bylock mesajında yazılı olduğu iddiaları kabul etmemiş; kullanıcıların tespit edilmesini ve yazıların ne maksatla sorulmasını istemiştir. Aynı şekilde taleplerini sözlü olarak da birinci celsede bildirmiştir. Diğer taraftan başvurucu, yargılama aşamasında huzurda beyanları alınan tanıkların başvurucunun da imza attığı bir karardan bahsetmeleri üzerine başvurucu ile beraber aynı Hukuk Dairesinde görev yapan Daire Başkanının ve diğer üyelerin tanık olarak dinlenilmesini istemiştir. Yine başvurucu, talimat yoluyla dinlenilen C.G.nin ifadeleri üzerine Adalet Bakanlığı eski bir Daire Başkanı R.İ.B.nin de dinlenilmemesini şikâyet etmiştir. Daire kovuşturmaya bir katkı sağlamayacağı kanaatiyle gerek başvurucunun gerekse de Cumhuriyet savcısının taleplerini reddetmiştir.
33. Öncelikle başvuru konusu olayda Bylock yazışmasının karşılıklı olarak yapılmadığını, A.A. tarafından diğer kişiye Bylock üzerinden mesaj gönderildiği ve diğer kişi tarafından cevap mahiyetinde bir mesaj gönderilmediği açıktır. Bu kapsamda dinlenilmesi istenilen kişinin esas olarak Yargıtay eski üyesi A.A. olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte başvurucunun A.A.nın dinletilmesi yönünde herhangi bir girişimde bulunmadığı, bu iddiayı çürütmek amacıyla oğlunun duruşmada dinlenilmesini istediği, oğlunun da duruşmada dinlenildiği anlaşılmaktadır. Başvuru formu ve eklerinde iddia edildiğinin aksine usulüne uygun şekilde sunulduğu kabul edilen başvurucu müdafinin temyiz dilekçesinde tanık A.A.nın dinlenilmesi gerektiğine yönelik bir şikâyet de bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle A.A. yönünden başvurunun bu kısmında daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
34. Başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı nedeniyle kapatılan Uluslararası Hukuk ve Adalet Vakfına 26/12/2011 tarihinde 500 TL havale gönderdiği Yargıtay kararında hukuki değerlendirme kısmında yer almamakta, sadece mali analiz raporunda bir tespit olarak belirtilmektedir. Mahkûmiyete hiçbir şekilde dayanak olmaması nedeniyle söz konusu Vakfın üyelerinin dinlenilmemesinin yargılamaya bir katkı sunmayacağı açıktır.
35. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanı ve üyelerinin dinlenilmesine ilişkin hususlar bakımından değerlendirme yapıldığında ise huzurda dinlenilen tanıkların yargılama sırasında benzer şekilde aleyhe olarak değerlendirilebilecek birtakım olayları anlatması üzerine başvurucunun bu konuda talebinin olduğu anlaşılmıştır. Konu, Adalet Bakanlığı eski müsteşarının kişilik haklarına saldırıldığından bahisle FETÖ/PDY'ye müzahir bir haber sitesinin sorumlularına karşı açtığı manevi tazminat davasında Yargıtay 4. Hukuk Dairesince verilen bozma kararıyla ilişkilidir. Öncelikle belirtmek gerekir ki söz konusu müsteşarın 2013 yılında vefat etmesi nedeniyle dinlenilmesi mümkün olmamıştır. Başvurucunun bu sebeple kararda imzası bulunan diğer kişilerin dinlenilmesini istediği anlaşılmaktadır. Ancak meselenin bozma kararı veya bozma kararındaki gerekçeden öte eski müsteşarın tanıklarla yaptığı konuşmalar sırasında başvurucudan özellikle bahsetmesi ve başvurucu hakkında somut dava üzerinden birtakım beyanlarda bulunması üzerine geliştiği görülmektedir. Söz konusu konuşmalar tanıklar tarafından yargılama sırasında dile getirilmiştir. Üstelik karara bağlanan dosya istenilmiş ve Daire tarafından da inceleme yapılmıştır. Bu nedenle o dönem görev yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Başkanının ve üyelerinin dinlenilmesinin başvurucunun yargılanmasına bir yenilik katmayacağı kanaatinin keyfî olmadığı, mahkûmiyet kararında ele alınan asıl hususun başvurucunun Yargıtay üyesi olarak verilebilecek talimatları yerine getirmeye hazır konumda olup olmadığı ile ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır.
36. Son olarak başvurucu kendisinin genel sekreter yardımcısı olarak bir süre görev yaptığı Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevlerinde, daire başkanı olarak görev yapan R.İ.B.nin dinlenilmemesini şikâyet etmiştir. Bu yöndeki bir talep ne yargılama esnasında ne de usulüne uygun şekilde sunulduğu kabul edilen başvurucu müdafiinin temyiz dilekçesinde dile getirilmiştir. Bu nedenle daha ileri bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
37. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık dinletme hakkının ihlal edildiği iddiasının, başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olma sebepleriyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. Tanık dinletme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi ve açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Hasan Tahsin GÖKCAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Adli yardım talebi ile birlikte geçici olarak muaf tutulan 446,9 TL harçtan ibaret yargılama giderinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucudan tahsiline Komisyon aşamasında karar verildiğinden, yargılama giderleri açısından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA 7/1/2025tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Anayasa Mahkemesi’nin ilgili kararlarında AİHM gibi tanık kavramı özerk olarak “sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren kişi” şeklinde yorumlanmış ve tanık sorgulama ile ilgili ilkeler belirlenmiştir (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014; Selçuk Demir, B. No: 2014/9783, 22/1/2015; AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015; Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015; Orhan Güleryüz, B. No: 2019/30221, 28/12/2021. AİHM içtihadı için bkz.; Batk ve diğ./Çek Cumhuriyeti, B. No: 54146/09, 12.1.2017, par. 38; Simon Price/Birleşik Krallık,No: 15602/07,15.9.2016, par. 130; Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, No : 26766/05, 22228/06, 15.12.2011, p. 128-135). Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme hakkı vardır. Adil bir yargılama yapıldığının kabulü için, hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde sanığın tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması gerekmektedir (bkz. AZ. M., par. 55).
2. Tanık sorgulama hakkının tespiti amacıyla uygulanacak testin ilk aşaması yönünden tanık mahkemede hazır edilmemişse bu durum geçerli bir nedene dayanmalıdır. İkinci olarak sanığın sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı tanık tarafından verilen beyanın mahkûmiyetin dayandığı tek veya belirleyici delil olup olmadığı değerlendirilmelidir (AİHM ve AYM tarafından uygulanan bu kriterin tanık sorgulama hakkı güvencesi bakımından yetersizliğine dair eleştiri için bkz.; Yalım Y. Özbalcı, Tek veya Belirleyici Delil Olma Gerekliliği: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Şüpheli veya Sanık Aleyhine Olan Beyanların Sınanması Hakkında Çizdiği Sınır, Suç ve Ceza Dergisi, 2024, S.2, s. 284 vd.). Bu doğrultuda sorgulama veya sorgulatma imkânı tanınmayan tanığın beyanının tek veya belirleyici delil olduğunun tespit edilmesi durumunda ise üçüncü aşama olarak savunma tarafının maruz kaldığı bu zorlukların telafi edilmesi amacıyla yeterli düzeyde karşı dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği ortaya konulmalıdır (bkz. AYM Abdurrahim Balur, B. No: 2013/5467, 7/1/2016, par. 80; AYM Onur Urbay, B. No: 2014/6222, 6/3/2019, par. 36, 40; AYM Zekeriya Sevim, B. No: 2018/18989, 16/6/2021, par. 44, 51). Bu kapsamda hükme ulaşılırken sorgulanmamış tanık beyanını destekleyen başka doğrulayıcı delillere dayanılması telafi edici güvencelerden biri olarak kabul edilebilir (Orhan Güleryüz, par. 39). Sorgulanmayan tanığın beyanının güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla savunma tarafına sağlanabilecek bir diğer telafi edici güvence, sanığa olayı kendi yönünden anlatma ve delillerini sunma imkânının tanınmasıdır (Orhan Güleryüz, par. 40).
3. Yukarıda belirtilen inceleme yöntemi açısından mevcut başvuruya ilişkin mahkeme kararında dayanılan delillere değinilmelidir. İncelenen başvuruda mahkemenin hükme esas aldığı ilk olgu başvuranın üye seçilirken örgüt listesinde bulunduğuna ilişkin tanık anlatımlarıdır. Bununla birlikte tanığın bu yöndeki ifadesinde başvuranın Bakanlıkta çalışması ve mesleki durumu itibarıyla kendilerinin de bir itirazının olmadığını belirttiği görülmektedir. Bu durumda diğer delillerin ağırlığının da gözden geçirilmesi gerekir. Bir kısım tanıkların anlatımlarının ise duyuma ve tahmine dayalı olduğu görülmektedir. Hükme esas alınan ve istinabe ile dinlenen diğer iki tanık T.T. ile C.G. ise başvuranın katıldığı sohbet toplantıları ve Bakanlık’taki faaliyetleri ile ilgili anlatımda bulunmuştur. Üçüncü olarak hükme temel alınan delil, Byloc yazışmalarında A.A. ile C.K. arasında geçen iletişimde başvuranın adının geçiyor olmasıdır. Bu noktada başvurucunun Byloc kullandığının tespit edilemediğini hatırlatmak gerekir.
4. Bu durumda gerek tanıklar T.T. ile C.G.’nin anlatımlarının, gerekse Byloc yazışmalarında gıyabında geçen iletişimin taraflarının tanık olarak dinlenmesi ve başvurucunun duruşmada dinlenecek tanıklara soru sorma hakkını kullanabilmesi yargılamanın usul güvenceleri bakımından büyük önem taşımaktadır. Başka deyişle ilk olarak adı geçen iki tanığın anlatımlarının mahkumiyet kararında belirleyici olduğu görülmesine karşın Mahkeme anılan tanıkları huzurda veya Segbis aracılığıyla bizzat dinleme yöntemine neden başvuramadığına dair bir gerekçe göstermiş değildir. Bu nedenle başvurucunun tanıklar T.T. ile C.G.’ye ilişkin tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği görüşündeyim.
5. Öte yandan yine hükümde belirleyici etkisi olan, iki kişi arasındaki Byloc görüşme kaydında başvuranın çocuğu ile ilgilenilmesinden söz edildiği, başvuranın ise bu durumu işitip “işkillendiği ve o günden itibaren çocuğunu göndermediği”nin belirtildiği görülmektedir. Bu durumda söz konusu görüşmenin içeriğine ilişkin tanıklığın karar sonucu bakımından önemi ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle görüşmenin tarafları olan tanıkların dinlenmesine ilişkin talebin makul bir gerekçeye dayanılmaksızın reddedilmiş olmasının da tanık dinletme hakkının ihlal edilmesine neden olduğu görüşüyle çoğunluk görüşüne katılamadım.
Başkan Hasan Tahsin GÖKCAN |