TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NEVZAT KAYA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/45805) |
|
Karar Tarihi: 8/1/2025 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
|
|
Metin KIRATLI |
Raportör |
: |
Tuğba YILDIZ |
Başvurucu |
: |
Nevzat KAYA |
Vekili |
: |
Av. Cemal DEMİR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yargı kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/9/2021 tarihinde yapılmıştır.
3. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği, bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvurudan Önceki Süreç
6. Başvurucu Hakkâri, Çukurca, Çağlayan köyünde ikamet etmekteyken yaşanan terör olayları nedeniyle 1995 yılında köyü terk ettiğini ileri sürerek oluşan zararlarının 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında tazmin edilmesi istemiyle Hakkâri Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvuruda bulunmuştur.
7. Komisyon başvuruyu 12/11/2007 tarihli kararla; yapılan araştırma neticesinde olay tarihinde başvurucunun yaşının küçük olduğunu değerlendirerek talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle reddetmiştir.
8. Başvurucu, Komisyon kararının iptali talebiyle Van 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme davayı 30/4/2013 tarihli kararla kabul etmiş, Komisyon kararının iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde; Çağlayan köyünün terör nedeniyle boşaltılıp tazminat ödendiği hususunun dosya kapsamındaki belgelerden sabit olduğu ifade edilmiştir. Davalı idarece, mahallinde keşif yapılmak suretiyle tespit yolu seçildiği takdirde 5233 sayılı Kanun'da tarif edilen usule uygun keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması, başvurucuya ait taşınır ve taşınmazın bulunup bulunmadığının tespit edilmesi, tespit edilir ise söz konusu mal varlığına ulaşamaması nedeniyle uğradığı zararın belirlenmesi ve ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir. İdarece olaya ilişkin yapılan keşifte; keşif tutanağı ve eki belgeler arasında çelişki bulunduğunun anlaşıldığı, usulüne uygun olarak keşif yapılmaksızın tesis olunan işlemde bu nedenle hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.
9. Tarafların temyiz etmemesi üzerine karar 10/9/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu kesinleşen yargı kararının uzun süre yerine getirilmediğini belirterek 14/9/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvurudan Sonraki Süreç
11. Anayasa Mahkemesince, başvurucunun uygulanmadığını ileri sürdüğü kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ve başvurucu hakkında Mahkeme kararı gereğince yeni bir karar alınıp alınmadığı hususlarında Hakkâri Valiliği Zarar Tespit Komisyonundan bilgi istenmiştir.
12. Komisyon tarafından gönderilen yazı ve eklerinde; Çağlayan köyünde uzaktan algılama ve bilirkişi marifetiyle yer tespit çalışmaları devam ettiğinden Mahkeme kararının yerine getirilmediği ifade edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
13. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımı şöyledir:
"1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez..."
14. 5233 sayılı Kanun’un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar..."
B. Uluslararası Hukuk
15. Uluslararası hukuk için bkz. Nayif Magi [2.B.] , B. No: 2019/3109, 7/12/2022, §§ 23-29.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Anayasa Mahkemesinin 8/1/2025 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
17. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
18. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay [2.B.] (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kararın İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
19. Başvurucu; Mahkeme tarafından verilen iptal kararının Komisyon tarafından uzun süre geçmesine rağmen uygulanmadığını, kararın uygulanmamasıyla birçok haktan mahrum kaldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
20. Bakanlık görüşünde; Mahkemenin kararıyla başvurucunun kesin bir hak sahibi olup olmadığı araştırılarak yeni bir karar alınması gerektiğine kararda yer verildiği, başvurucunun mağduriyetinin kesin olduğunun söylenemeyeceği ifade edilmiştir.
21. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Mahkeme kararının 2013 yılında sonuçlandığını, Komisyonun uzun bir süredir yeni işlem yapmadığını ve karar almadığını belirtmiştir.
2. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
23. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün kesinleşmiş yargı kararının uygulanmadığı hususuna ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası niteliği gereği kararın icrası hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu Erol Aksoy ([GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019) kararında, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen tazminat yolunun idarenin mahkeme kararlarını uygulama yönündeki anayasal yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığını, bu tazminat hükümlerinin kararın uygulanmamasının alternatif bir yolu olarak kabul edilemeyeceğini ve idareyi kararı uygulamaktan alıkoymaması gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca idarenin hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek yargı kararına uyma iradesini haiz olduğunu ortaya koyması gerektiği belirtilmiştir. Bu doğrultuda kesinleşmiş bulunan yargı kararlarının uygulanmadığı durumlarda kararın icrası hakkından şikâyet edebilmek adına başvurucuların başka bir yolu tüketmeye, tazminat davası açmaya zorlanamayacağı tespit edilmiştir (Erol Aksoy, §§ 47-58).
26. Somut başvuruda, kesinleşmiş bir iptal hükmünün icra edilmediği yönünde ihlal iddiasında bulunulduğundan başvurucunun ayrıca başka bir yolu tüketmesine gerek bulunmamaktadır.
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
28. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).
29. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoriteleri ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman [2.B.], B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).
30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, § 57).
31. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
32. Kararın icrası hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve karar hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkeme hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır (Filiz Fırat [1.B.], B.No:2014/10305, 5/12/2017, § 29). Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenleme ve uygulamalar bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı da anlamını yitirecektir (Mustafa Ekşi [1.B.], B. No: 2014/7711, 24/1/2018, § 27).
33. Kesin hükme saygı, uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
34. Somut olayda başvurucu, yaşadığı Çağlayan köyünden terör olayları nedeniyle 1995 yılında ayrılmak zorunda kaldığını belirterek bu sebeple uğradığı zararların tazmini talebiyle 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulan Komisyona başvurmuştur. Komisyon tarafından başvurucunun talebi reddedilmiştir. Başvurucu tarafından Komisyon kararının iptali talebiyle dava açılmış ve Mahkeme, Komisyon kararının iptaline karar vermiştir. Başvurucu, verilen iptal kararının Komisyon tarafından uygulanmadığından şikâyet etmektedir.
35. Öncelikle Komisyonun icra yükümlülüğünü doğuran bir yargı kararının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir. İdare Mahkemesinin 30/4/2013 tarihli kararı incelendiğinde başvurucu hakkında Hakkâri Valiliği Zarar Tespit Komisyonunca verilen kararın iptal edildiği görülmektedir. İdare mahkemelerince iptal kararı verilmesi, idari işlemin hukuksal varlığını sona erdirir. Bununla birlikte idarenin, iptal edilen işlemin etkilerini gidermek için -gerekirse yeni bir işlem tesis etmek de dâhil olmak üzere- her türlü tedbiri alma yükümlülüğü doğar. Komisyonun bu yükümlülüğünün dayanağı kuşkusuz Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Nitekim 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da işlemi tesis eden idarenin iptal kararının gereğini gecikmeksizin ve her hâlde kararın kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde yerine getirmesi gerektiği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla Komisyon aleyhine verilmiş, kesin ve icra edilebilir bir yargı kararının bulunduğu açıktır.
36. İkinci olarak çözümlenmesi gereken mesele ise iptal kararının icra edilip edilmediğidir.
37. Kararın icrası hakkı; uyuşmazlığın mahiyeti, icra edilecek kararın niteliği, yargılama sırasında veya sonrasında meydana gelen maddi ve hukuki koşulların olası etkileri nedeniyle yargı kararının mutlak anlamda aynen uygulanmasının sağlanması yönünde bir güvenceyi içermemektedir. Bunun yanında bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin uygulama yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aynen icranın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu hâllerde ifanın şeklinde değişikliğe gidilmesi mümkün görülmelidir. Aynen icranın önünde engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün olsa da bunun ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. Bu gibi hâllerde idare, ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. Erol Aksoy, § 53).
38. İdare Mahkemesi kararının uygulanıp uygulanmadığının incelenmesinde davanın konusunun ve iptal kararının gerekçesinin tespiti önem taşımaktadır. İdare Mahkemesinin30/4/2013 tarihli kararında davanın konusu "5233 sayılı Yasa uyarınca karşılanması maksadı ile Hakkari Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı’na yapılan başvurunun reddine ilişkin 12.11.2007 tarih ve 2007/1-8696 sayılı işlem" biçiminde kurulmuş ve nihayetinde de bu kararın iptaline hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde ise olaya ilişkin keşif tutanağı ve eki belgeler arasında çelişki bulunduğunu belirtilerek, usulüne uygun olarak keşif yapılmaksızın tesis olunan işlem nedeniyle hukuka uyarlık bulunmadığı ifade edilmiştir. Bu durumda Mahkeme kararında belirtilen hususlar Komisyon tarafından dikkate alınarak başvurucu hakkında yeniden bir karar alındığı takdirde yargı kararı icra edilmiş olacaktır.
39. Başvuru kapsamında yapılan yazışmalar neticesinde köyde uzaktan algılama ve bilirkişi marifetiyle yer tespit çalışmaları devam ettiğinden Mahkeme kararının uygulanmadığı belirtilmiş ise de gelinen süreçte idari makamların yargı kararını yerine getirmek amacıyla ne gibi girişimlerde bulunduğu, konuyu hızlandırmak için nasıl tedbirler aldığı ortaya konulamamıştır.
40. Tüm bu koşullar gözetildiğinde mahkeme kararının gereği gibi icra edilmediği, dolayısıyla kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
42. Başvurucu, yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle mal varlığına ulaşamadığını, uzun süre mal varlığından ayrı kaldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de kararın icrası hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden mülkiyet hakkı şikâyeti yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek olamadığına karar verilmesi gerekir.
VI. GİDERİM
43. Başvurucu, kararın yerine getirilmemesi nedeniyle 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
44. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1.B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019). İncelenen başvuruda, mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlal idarenin mahkeme kararını uygulamamasından kaynaklanmıştır.
45. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yalnızca ihlal tespitiyle ve kararın Hakkâri Valiliğine gönderilmesi suretiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VII. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,
E. Kararın bir örneğinin kararın icrası hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Hakkâri Valiliğine GÖNDERİLMESİNE,
F. Başvurucuya net 30.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
G. 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.