Ceza muhakemesi kanunları, temelde tüm suç türleri için benzer şekilde uygulanmakla birlikte, bazı suçların ispatı diğerlerine nazaran daha zorlayıcıdır. Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar da zikredilen zorlukları en fazla barındıran suç türlerinden biridir. Zira, çoğu zaman bu suçlarda fail ile mağdur dışında bir tanık bulunmamakta ve somut izler elde edilememektedir.

Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların ispatı, kanuni düzenlemeler ve öngörülen cezaların ağırlığı göz önüne alındığında, oldukça karmaşık ve riskli bir sürece işaret etmektedir. Bu suçların mağdurları, hem fiziksel hem de psikolojik olarak büyük bir travma yaşamaktadır ki; suçlu ile mağdur arasında akrabalık ya da yakınlık gibi durumların da ayrıca söz konusu olması, mağdurun toplumsal konumunu daha da olumsuz hale getirebilir. Bu çerçevede, bir mahkumiyet kararına varmanın ne kadar zor olduğu ve bu kararın verebilmesi için hangi koşulların sağlanması gerektiği daha açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Mağdur Beyanının Hukuki Değeri

Cinsel dokunulmazlık suçlarında, çoğu zaman elimizde yalnızca iki tür delil bulunmaktadır: failin beyanı ve mağdurun beyanı. Bu durumda, yalnızca bu beyanlarla yapılacak bir yargılama ince bir titizlikle yürütülmelidir. Zira, beyanlar arasında çelişkiler veya uyuşmazlıklar olması, mahkemenin doğru bir sonuca ulaşmasını engelleyebilir. Bu bağlamda, beyan delillerinin geçerliliği, yargılama makamlarının en önemli sorunlarından biri haline gelmektedir.

Yargıtay’ın Cinsel Suçlardaki İspat Yaklaşımı

Yargıtay, bazı davalarda şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesini katı bir şekilde uygulamakta, ancak bazı durumlarda mağdurun beyanını esas almayı tercih edebilmektedir. Özellikle, beyan delillerine dayalı davalarda, mağdurun beyanlarının doğru kabul edilip edilmemesi konusu, yargılamanın seyrini önemli ölçüde etkileyebilir. Çoğu zaman, cinsel dokunulmazlık suçlarında mağdurun beyanlarına mutlak bir güven duyulması gerektiği fikri savunulmaktadır. Bu anlayış, mağdurun kendisini boş yere ciddi bir hukuki ve toplumsal sürecin içine sokmasının olağan akışa aykırı olduğunu kabul etmektedir.

Bununla birlikte, mağdurun beyanına tamamen mutlak bir doğru olarak yaklaşmak, adaletin tecellisini engelleyebilir. Özellikle, mağdurun beyanının hiçbir şekilde sorgulanmadan doğru kabul edilmesi, delil yetersizliği durumunda maddi gerçeğin ortaya çıkmasına engel olabilir. Yargıtay, bu noktada oldukça dikkatli ve temkinli bir yaklaşım sergileyerek, mağdur beyanlarının doğruluğunu her zaman mutlak kabul etmemektedir. Ancak, suçun ispatına yönelik somut delillerin yokluğunda, mağdur beyanının tek başına geçerli bir delil olarak kabul edildiği kararlarının da var olduğunu görmekteyiz.

Yargıtay’ın Mağdur Beyanının Güvenilirliğini Değerlendirirken Göz Önünde Bulundurduğu Temel Ölçütler

Yargıtay, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlara ilişkin yargılamalarda mağdur beyanının mahkumiyet bakımından yeterliliğini değerlendirirken birtakım nesnel ölçütlere başvurmaktadır. Bu bağlamda, mağdur anlatımının doğruluğunu ve inandırıcılığını değerlendirirken dikkate aldığı başlıca kriterler şunlardır:

1. Olay tarihi ile şikayetin yapıldığı tarih arasındaki zaman dilimi,

2. Mağdur ile şüpheli arasındaki olay öncesi iletişim düzeyi,

3. Mağdurun dosya kapsamındaki çelişkili beyanları,

4. Fail ile mağdurun arasındaki cinsel ilişki geçmişi,

5. Fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı,

6. Mağdurun direnme ya da yardım çağrısında bulunma imkânı olup olmadığı ve bu imkânı kullanıp kullanmadığı.

1. OLAY TARİHİ İLE ŞİKAYETİN YAPILDIĞI TARİH ARASINDAKİ ZAMAN DİLİMİ

Cinsel suçlara ilişkin yargılamalarda, mağdurun rıza gösterip göstermediğinin tespiti, maddi gerçeğe ulaşma açısından son derece kritik bir unsur teşkil etmektedir. Bu bağlamda, Yargıtay kararlarında sıklıkla başvurulan değerlendirme ölçütlerinden biri de "şikayet süresi" yani mağdurun kolluk kuvvetlerine ya da adli makamlara başvurma zamanlamasıdır. Özellikle, mağdurun olaydan belirli bir süre sonra şikayette bulunması durumunda, yüksek mahkeme bu gecikmeyi, çoğu zaman cinsel birlikteliğin rıza çerçevesinde gerçekleşmiş olabileceğine yönelik bir emare olarak değerlendirme eğilimindedir.

Bu yaklaşımda, mağdurun toplumsal itibarı, ailevi baskılar veya içinde bulunduğu sosyal çevrede maruz kalabileceği olumsuz yargılar nedeniyle, rıza gösterdiği bir cinsel ilişki sonrasında pişmanlık duyarak şikayette bulunmuş olabileceği ihtimali göz önünde bulundurulmaktadır. Diğer bir ifadeyle, mağdurun sosyal statüsünü koruma saikiyle hareket ederek rızaya dayalı bir ilişkiden sonra şikayette bulunduğu olasılığı, yargılamada dikkate alınan önemli bir parametre haline gelmektedir.

Bu doğrultuda Yargıtay, mağdurun şikayet süresindeki gecikmeyi tek başına belirleyici bir faktör olarak görmemekle birlikte, diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde, bu zamanlama unsuru failin kastının ve olayın niteliğinin belirlenmesinde etkili bir gösterge olarak kabul edilmektedir. Özellikle şikayetin olaydan hemen sonra yapılmaması ve bu süre zarfında mağdurun sergilediği davranışlar, yargılamada rıza olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşmasında dikkate alınan hususlar arasında yer almaktadır.

Somut bir olayda, mağdurun olay sonrasında herhangi bir adli merci yoluna başvurmamış ve ancak 22 haftalık hamile olduğunu öğrendikten sonra şikayet hakkını kullanmış olması, yüksek mahkeme tarafından dikkatle değerlendirilmiştir.

"Olay tarihi itibarıyla 8-9 yaşlarında olan mağdure ...'in, teyzesinin damadı olan sanık tarafından, yanlarında inceleme dışı mağdure ... de olduğu hâlde parka götürüldüğünü, bu sırada elinden tutan sanığın bir süre sonra elini kendi cinsel organına değdirecek şekilde çektiği, parkta otururken de cinsel organını kastederek \"Görmek ister misin? Göstereyim mi?\" dediği, bunun üzerine mağdurenin inceleme dışı mağdure ... ile birlikte olay yerinden kaçtığı, 2017 yılının başlarında da evine gittiği sanığın, cinsel organını hissedeceği şekilde mağdureye sarıldığı iddia edilen olayda;

Olayı yaklaşık sekiz yıl sonra adli mercilere intikal ettiren inceleme dışı mağdure ...'nin mağdure ...'ya yönelik herhangi bir eylemden bahsetmemesi, bu itibarla mağdurenin sanığa yönelik cinsel istismar iddialarının soyut nitelik taşıması ve sanığın tüm aşamalarda mağdureye yönelik cinsel istismarda bulunmadığına dair aksi kanıtlanamayan savunmaları birlikte değerlendirildiğinde; mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanığın müsnet sarkıntılık suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir." (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2021/371 E., 2025/28 K.)

Mağdurenin aşamalardaki çelişkili beyanları, sanığın rızayla cinsel ilişkiye girdiğine dair savunmaları, mağdurenin 2015 yılı Mayıs ayında zorla gerçekleştiğini iddia ettiği olaydan sonra bir şikayetinin bulunmayıp sanıkla nişanlanmasının ardından 23.12.2015 günü sanığı evinde bulamaması üzerine ilk eylemden yaklaşık yedi ay, ikinci eylemden ise onbeş gün sonra şikayetçi olması ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, sanığın suç tarihlerinde reşit olan mağdureye yönelik eylemlerini cebir ve şiddetle gerçekleştirdiği hususunun şüphede kalıp, şüphenin lehe değerlendirilmesi gerektiğinden, unsurları itibariyle oluşmayan müsnet suçlardan beraatine karar verilmesi yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine hükmedilmesi.. (Yargıtay 14. Ceza Dairesi 2017/810 E., 2017/2323 K.)

"Katılanın, olayın meydana gelmesinden üç gün sonra şikayetini dile getirmesi, sanığın, camide yaşanan olay nedeniyle arada husumet bulunmasından dolayı suç isnadında bulunulduğu yönündeki savunması, mahkemece katılana ilişkin yapılan gözlem, tanık polis memuru İlhan …‘ın duruşmada katılanın psikolojik durumu hakkındaki beyanı ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, katılanın başka delille desteklenmeyen beyanları dışında, sanığın atılı (basit cinsel saldırı) suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir." (Yargıtay 14. Ceza Dairesi K.2019/11624)

"Mağdurenin ilk savcılık ifadesinde en son 2013 yılının Nisan ayının başlarında Türkiye’ye geldiğinde sanığın tehdidiyle onunla cinsel ilişkiye girdiğini beyan etmesine karşın savcılıktaki ikinci ifadesinde sanıkla en son 2013 yılının Şubat ayında Fransa’ya gittiğinde ilişkiye girdiğini beyan etmek suretiyle olay örgüsüne dair çelişkili anlatımlarda bulunması, sanık müdafisi tarafından dosyaya sunulan ve doğruluğu mağdure tarafından inkar edilmeyen 31.03.2013-01.04.2013 tarihli mesaj içeriklerinden sanık … mağdure arasında herhangi bir sorun olmaksızın iletişim kurulduğunun anlaşılması, sanık müdafisi tarafından dosyaya sunulan ve sanık tarafından dördüncü celsede 2012 yılına, altıncı celsede 2011 yılına, mağdure tarafından ise tam tarihini hatırlamamakla beraber 2006 yılından sonrasına ait olduğu belirtilen video kaydında sanık … mağdurenin rızaları dahilinde ilişkiye girdiklerine ilişkin CD çözümleme tutanağının bulunması hususları bir bütün olarak gözetildiğinde; yurt dışında ikamet eden ve üniversite öğrencisi olan, cinsel saldırı suçunun kötülüğünü idrak edip bu fiile direnememesi için bedensel ve ruhsal engeli bulunmayan, sanığın olası baskısından kurtulmasına rağmen yıllarca şikayet hakkını kullanmayan mağdurenin zorla cinsel saldırıya maruz kaldığına ilişkin şikâyeti genel hayat tecrübelerine aykırı olup, somut delillere dayanmayan ve çelişki içeren anlatımlarla mahkumiyet hükmü kurulamayacağından sanığın mağdureye yönelik beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırıda bulunduğuna ve hürriyetini kısıtladığına ilişkin her türlü şüpheden uzak bir delil elde edilememesi nedeniyle sanığa atılı beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarının sabit olmadığının kabulü gerekmektedir." (Yargıtay Ceza Genel Kurulu - Karar: 2021/149)

Yargıtay, bu tür olaylarda mağdurun uzun bir süre boyunca sessiz kalmasını ve şikayet hakkını gecikmeli olarak kullanmasını, beyanlarının doğruluğu açısından şüpheyle karşılamakta ve bu durumu, cinsel birlikteliğin iradi olarak gerçekleşmiş olabileceği yönünde bir gösterge olarak değerlendirme eğilimindedir. Somut olayda da benzer bir yaklaşım sergileyen Yargıtay, 22 haftalık bir hamilelik sürecinin geçmiş olmasına rağmen mağdurun bu süre zarfında şikayette bulunmamasını, mağdur anlatımlarının gerçeğe uygunluk taşımadığı yönünde yorumlamıştır.

Bununla birlikte, Yargıtay’ın içtihatlarında mutlak bir yorumdan ziyade olayın özgün koşullarına göre esnek bir değerlendirme mekanizması benimsediği de görülmektedir. Nitekim bazı kararlarında, mağdurun kadın olmasının, toplumsal baskı altında bulunmasının, psikolojik travmalar yaşamasının veya şikayet hakkını kullanmasını engelleyen çevresel faktörlerin varlığının dikkate alındığı örnekler mevcuttur. 

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu aşağıda özeti verilen kararında Türkiye’de kadının konumuna işaret ederek kadının fiili şikayet etmekte geç kalmasını beyanın yanlış olduğuna karine olarak yorumlamamıştır.  (Tuğrul, s. 672-673, dn. 636).)

"…Öte yandan, mağdurenin hamileliği anlaşılıncaya kadar tecavüz olayından aile çevresine bahsetmemiş olması da cinsel ilişkinin rızaya dayalı olduğunu göstermez. Zira mağdurenin olayı açıklaması üzerine babaannesinin kolluk kuvvetlerinin yanında kendisine saldırması, bilahare amcası ile diğer yakınlarının ifadesini değiştirmesi için üzerinde baskı kurup tehdit etmeleri ve olayın açığa çıkmasından sonra mağdurenin köyde kalamayıp annesinin yanına sığınmak zorunda kalması da, önceki suskunluğunun nedeni olan öngörülerinin haklılığını ortaya koymaktadır. Kaldı ki mağdure, babasının kendisine yönelik davranışlarını güvendiği bir arkadaşına kısmen anlatmış ve evden kaçarak babasından kurtulmak istediğini de söylemiştir. Tüm bu hususlar dikkate alındığında, sanığın manevi cebir (tehdit) kullanmak suretiyle zincirleme olarak ve ayıplı bırakacak biçimde öz kızı olan mağdurenin ırzına geçtiği anlaşıldığından, yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.” (YCGK., 25.03.2003 T., 2002/5-324, 2003/55)

2. MAĞDUR İLE ŞÜPHELİ ARASINDAKİ OLAY ÖNCESİ İLETİŞİM DÜZEYİ

Yargıtay kararlarında dikkat çeken bir diğer önemli değerlendirme ölçütü ise, mağdur ile fail arasında olay öncesinde ve sonrasında kurulan iletişimin içeriğidir. Yüksek mahkeme, mağdur beyanlarının güvenilirliğini ve doğruluğunu değerlendirirken, taraflar arasındaki iletişim biçimini, sıklığını ve özellikle bu iletişimin içeriğini dikkate alınması gereken önemli bir unsur olarak görmektedir.

Bu kapsamda, yalnızca mağdurun anlatımlarının şekli yeterli görülmemekte; olayın gelişim süreciyle birlikte taraflar arasında geçen yazışmalar, mesajlar, telefon görüşmeleri gibi iletişim kayıtlarının da dosya kapsamına dahil edilerek bütüncül bir değerlendirme yapılması gerektiği vurgulanmaktadır.

"Sanığın aşamalardaki savunmalarında suç tarihinden önce facebook isimli sosyal paylaşım sitesi aracılığıyla tanıştığı onyedi yaşındaki katılan mağdure ile rızası dahilinde telefonla görüşüp mesajlaştıklarını ve dava konusu mesajları da bu kapsamda gönderdiğini beyan etmesi karşısında, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığına yazı yazılıp suç tarihlerini kapsayacak şekilde katılan mağdure ile sanığın kullandığı cep telefonlarıyla yapılan telefon görüşmeleri ile mesajlaşmaları gösterir şekilde ayrıntılı döküm listelerinin temin edilmesinin ardından toplanacak delillere göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması…” (Yargıtay 14. CD., 22.01.2016 T., 2015/8080, 2016/604)

3. MAĞDURUN DOSYA KAPSAMINDAKİ ÇELİŞKİLİ BEYANLARI

Yargıtay’ın cinsel suçlara ilişkin yargılamalarda mağdur beyanlarının doğruluğunu ve güvenilirliğini değerlendirme sürecinde en çok başvurduğu kriterlerin başında, beyanlar arasındaki tutarlılık gelmektedir. Özellikle Yargıtay 5. ve 14. Ceza Dairelerinin içtihatlarında bu husus istikrarlı bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Her iki daire de mağdurun soruşturma ve kovuşturma aşamalarında verdiği ifadeler arasındaki tutarlılığı titizlikle incelemekte; ifadeler arasında bariz çelişkiler bulunması halinde bu durumu beyanların inandırıcılığını zedeleyen bir unsur olarak değerlendirmektedir. 

"Mağdurenin soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki tutarlı olmayan çelişkili beyanları, iddianamedeki olayın anlatılış şekli gözetildiğinde, sanığın gündüzleyin mağdurenin evine gidip zorla ırzına geçtiğine dair sübuta götüren yeterli kesin ve kanaat verici delillerin neler olduğu gösterilmeden hüküm kurulması hukuka aykırıdır.” (Yargıtay 5. CD., 15.06.2011 T., 3451/4769)

Yüksek mahkeme, bazı kararlarında mağdurun yaşam tarzını irdeleyerek, beyanlarının inandırıcılığını bu yaşam biçimi üzerinden dolaylı biçimde sorgulama eğiliminde olmuştur.
Nitekim Yargıtay 5. Ceza Dairesi’nin içtihatlarında, mağdurun sözde "mazbut" bir hayat sürmemesi — yani toplumun yerleşik ahlaki normlarına göre geleneksel, muhafazakâr ve düzenli bir yaşam tarzı izlememesi — beyanlarının doğruluğu konusunda bir şüphe unsuru olarak değerlendirilmiştir. Bu tür karar örneklerinde, mağdurun sosyal ilişkileri, yaşam biçimi, önceki özel yaşam tercihleri gibi unsurlar, doğrudan suçla ilgili olmamakla birlikte, beyanların güvenilirliğini zedeleyici faktörler olarak yorumlanabilmektedir.

"Olayın intikal şekli ve süresi, katılanın beyanları ile savunmaya göre sanık ile katılanın 24.10.2013 tarihinde evlenmesinin ardından yaşanan geçimsizlik nedeniyle bir süre sonra ailesinin yanına dönen katılanın 24.04.2014 günü sanığın kendisiyle zorla ilişkiye girdiğini iddia ederek şikayetçi olması, aşamalardaki ifadelerinde cinsel ilişkilerin zorla gerçekleştiğine dair anlatımlarının zorun ne şekilde olduğuna yönelik tarifleme içermeyip, soyut nitelikte bulunması ve tüm dosya içeriği nazara alındığında sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," (Yargıtay 14. Ceza Dairesi K.2019/10529)

"Olayın ortaya çıkış şekli, mağdurenin beyanları arasındaki çelişkiler, yine mağdurenin başka erkeklerle de ilişkide bulunarak mazbut olmayan bir yaşam sürdüğü dikkate alındığında; sanığın savunmasının aksine cezalandırılmasını gerektirir her türlü kuşkudan uzak yeterli delil bulunmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi…” (Yargıtay 5. CD., 24.02.2010 T., 7018/1510)

"Katılan mağdurenin 2009 yılının yaz aylarında bademcik ameliyatı olmak için kalmak amacıyla gittiği halası tanık …‘ın ve onun eşi olan sanığın ikamet ettikleri evde sanık tarafından cinsel bölgelerine ve göğsüne dokunulup elbisesinin çıkarılmaya çalışılması ve piknikteyken kalçasına dokunulması suretiyle birden fazla kez cinsel istismara uğradığı iddia edilen olayda;
Olayın adli mercilere intikalinin yedi yıl sonra gerçekleşmesi, katılan mağdurenin aşamalardaki beyanlarında eylemlerin gerçekleşme şekline ve halası tanık …‘a aktarılma biçimine ilişkin hususlarda çelişki bulunması ile sanığın tüm aşamalarda katılan mağdureye yönelik cinsel istismarda bulunmadığına dair aksi kanıtlanamayan savunmaları hep birlikte değerlendirildiğinde; mahallinde ikame olunan ve tartışılan delillerin, gerekçeli/muhtemel şüphenin tamamen ortadan kaldırılması ve sanığın müsnet sarkıntılık suretiyle çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği yönünde vicdani kanaat oluşması için yeterli olmadığı anlaşılmakla in dubio pro reo/şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince ispat edilemeyen suçtan beraat kararı verilmesi gerektiği kabul edilmelidir." (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/231 E. , 2024/270 K.)

Olayın intikal şekli ve zamanı, mağdurenin aşamalardaki çelişkili beyanları ile 26.09.2013 tarihli duruşmada suça sürüklenen çocuk ile aralarında geçen olayların rızası dahilinde gerçekleştiğine dair anlatımı, Hakkari Devlet Hastanesinde yapılan adli muayenesinde anal bölgede ekimoz ya da fissür (Makat çatlağı) olmadığına ilişkin 21.03.2013 tarihli raporu, 15.03.2013 tarihli olayı gösterir suça sürüklenen çocuğun mağdure üzerini giyinirken cep telefonu ile çektiği görüntü ve ses kayıtlarına dair 22.04.2015 tarihli bilirkişi raporu, içeriğinde mağdurenin ''Adetimiz tekrar başlayacak tekrar bitecek daha sonra bir daha yapacağız.'' şeklindeki sözleri, suça sürüklenen çocuğun organ sokma boyutuna varmadan mağdureyle seviştiklerine dair savunması birlikte değerlendirildiğinde, suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle hukuka aykırılık görülmemiştir. (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2021/6789 E. 2023/121 K.)

Yüksek mahkeme, yalnızca mağdur beyanlarının değil, tanık sıfatıyla dinlenen kişilerin anlatımları arasında da çelişkiler bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu bağlamda, tanık beyanlarının kendi içinde tutarlılığı kadar, mağdurun ve failin anlatımlarıyla ne ölçüde örtüştüğü de yargılamada dikkate alınması gereken bir değerlendirme kriteridir. Yargıtay içtihatlarında açıkça belirtildiği üzere, bir tanığın varlığı, mağdur beyanının güçlenmesini otomatik olarak sağlamamakta; tanığın anlatımlarının da aynı şekilde güvenilirlik testine tabi tutulması gerektiği kabul edilmektedir.

"…sanık ... tarafından rapor tarihinden yaklaşık 9 gün önce nitelikli cinsel istismara maruz kaldığını belirtmesi, tanıkların mağdurenin beyanları ile örtüşmeyen anlatımları ve tüm dosya kapsamına göre, sanıkların farklı tarihlerde birbirlerinden bağımsız olarak mağdureye yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve sanık ...’ın çocuğun basit cinsel istismarı, sanık ...’ın ise çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarını işlediklerine dair cezalandırılmalarına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatleri yerine yazılı şekilde mahkumiyetlerine karar verilmesi…" (Yargıtay 14. Ceza Dairesi 16.03.2017 T., 293/1380)

4. FAİL İLE MAĞDURUN ARASINDAKİ CİNSEL İLİŞKİ GEÇMİŞİ

Yargıtay, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlara ilişkin yargılamalarda yalnızca mağdur beyanlarının içeriğiyle yetinmemekte; olayın bağlamını ve taraflar arasındaki ilişki geçmişini de dikkate alarak bütüncül bir değerlendirme yapmaktadır. Bu çerçevede, fail ile mağdur arasında suç teşkil eden eylemden önce herhangi bir duygusal veya cinsel birlikteliğin yaşanmış olması, Yargıtay tarafından zaman zaman olayın rıza çerçevesinde gerçekleştiği yönünde bir emare olarak kabul edilmektedir.

Nitekim yüksek mahkeme bazı kararlarında, taraflar arasında önceden var olan cinsel ilişki veya duygusal yakınlığın, olayın iradi bir birlikteliğe dayanmış olabileceği ihtimalini güçlendirdiğini ve mağdur beyanlarının bu bağlamda dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu tür karar örneklerinde, fail ile mağdurun geçmişte yaşadığı birliktelikler, olayın cebir, tehdit veya hile unsuru içermeksizin gerçekleşmiş olabileceği yönünde yorumlanmakta ve mahkûmiyet için aranan yüksek derecedeki kanaatin oluşmasına engel teşkil etmektedir.

"Sanıkla katılanın olay günü ve öncesinde arkadaşlıklarının olduğunu gösteren cep telefonu arama kayıtları, mesaj kayıtları ve içeriği, katılanın aşamalarda sürekli farklı beyanlarda bulunması ve beyanlar arasında derin çelişkilerin olması, sanıkla katılanın olaydan 2-3 yıl öncesine dayanan cinsel birlikteliklerinin olmasının, sanığın beyanlarını doğruladığı, sanıkla katılanın olay tarihinde de rızalarıyla cinsel ilişkiye girdikleri, daha sonra ise bilinmeyen bir sebeple aralarında yaşanan tartışma sonucu birbirlerini yaralama şeklindeki eylemlerin yaralama suçunu oluşturduğu gözetilerek, bu suçtan hüküm kurulması gerekir. Sanığın cinsel saldırı suçundan mahkumiyetine karar verilmesi hukuka aykırıdır.” (Yargıtay 14. CD., 25.02.2014 T., 2012/5086, 2014/2270)

Katılan ile sanığın 2010-2015 yılları arasında sevgili oldukları ve birden fazla defa rızalı bir şekilde cinsel ilişkiye girdikleri, bir kısım cinsel ilişkinin mağdure tarafından kayda alınıp sanığın da rızası ile facebooka yüklediği, yüklenen bu görüntülerin bir kısmının sanık ile mağdure arasında düzenlenen senet tanziminden sonraya ait olduğu, sanık savunmasına göre mağdurenin sanığa olan borcuna karşılık imzaladığı öne sürülen senedin sanık tarafından icraya konulmak istenmesi üzerine olayın adli makamlara intikal etmesi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın, mağdure ile rızası dışında ilişkiye girdiğine ve mağdureyi tehdit ederek onu borç altına sokabilecek bir senedi imzalattığına dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı bir delil bulunmadığı gözetilerek atılı suçlardan beraatine karar verilmesi gerekirken.. (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2024/7661 E., 2025/401 K.)

Mağdurenin beyanları, savunma, raporlar, tutanaklar ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında ; mağdurenin üst kıyafetlerinin cinsel eylemi öncesinde sanık tarafından zorla çıkarıldığı iddia edilmesine rağmen kolluk kuvvetlerince bulunduğu sırada mağdurenin üst kıyafetlerinin giyinik olduğunun tutanak altına alındığı, nitelikli cinsel saldırı eyleminin saat 05.30 sıralarında gerçekleştiğinin iddia edildiği, saat 07.00 sıralarında mağdureden alınan vajinal sürüntü örneklerinde ölü sperm hücrelerine rastlandığı, Mersin Devlet Hastanesinin 09.09.2010 tarihli raporunda mağdurenin vajeninin doğal görünümde olduğunun tespit edildiği, bu hususların mağdurenin olay saatlerinde sanığın zorla cinsel eylem gerçekleştirdiği iddiasını değil sanığın olay tarihinden bir gün öncesinde mağdure ile rızası dahilinde cinsel ilişkiye girdikleri savunmasını doğruladığı, sanığın nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediğine dair mağdurenin soyut beyanları dışında delil bulunmadığı, sanığın olay günü mağdureyle tartıştıkları mağdurenin de kendisini yaraladığı savunmasının adli raporlar ile doğrulandığı böylece sanığın karşılıklı olarak tartıştıkları sırada mağdurenin dudağına yumruk atarak boğazını sıkması şeklindeki eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu gözetilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hukuka aykırı bulunmuştur. (Yargıtay 9. Ceza Dairesi 2024/6143 E., 2024/10642 K.)

5. FAİL İLE MAĞDUR ARASINDA HUSUMET BULUNUP BULUNMADIĞI

Yargıtay 14. Ceza Dairesi, bazı kararlarında, Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından benimsenen görüşlere paralel olarak, mağdur ile sanık arasında herhangi bir önceki husumet ya da düşmanlık ilişkisi olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu yaklaşım, taraflar arasındaki geçmiş ilişkilerin, cinsel suçlara ilişkin davalarda beyanların güvenilirliği ve doğruluğu açısından önemli bir faktör olarak ele alınması gerektiğini ifade etmektedir. Yargıtay, mağdur ve sanık arasında daha önce meydana gelen husumet veya çatışmanın, olayın sürecini ve tarafların beyanlarını etkileyebileceğini ve bu durumun suçun niteliği üzerine de belirleyici bir etki yaratabileceğini kabul etmektedir.

Özellikle, taraflar arasında geçmişteki husumet nedeniyle sanığın mağdur aleyhine uydurduğu veya çarpıttığı iddiaların değerlendirilmesi gerektiği durumlarda, Yargıtay’ın tutumu mağdur beyanlarını sorgulayan bir perspektife yönelmektedir. Eğer mağdur ile sanık arasında belirgin bir husumet varsa, bu durum, mağdurun beyanlarının doğruluğunu olumsuz etkileyebileceği gibi, sanığın lehine bir durumu da ortaya çıkarabilir. Yargıtay’ın içtihatlarında, husumet ilişkisi bulunan durumlarda sanığın savunmalarının daha fazla dikkate alındığı ve bunun sonucunda bazen sanık lehine kararlar verildiği gözlemlenmiştir.

Bu çerçevede, Yargıtay, taraflar arasındaki düşmanlık ilişkisini, olayın gelişimine ve tarafların ifadelerinin güvenilirliğine dair kritik bir gösterge olarak değerlendirmekte ve bu faktörü dikkate alarak kararlarını şekillendirmektedir.

"Lise öğrencisi olan mağdurenin kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda, kendisinden 42 yaş daha büyük olan sanığa iftira atmasını gerektirir, sanık ile aralarında önceye dayalı herhangi bir husumetlerinin bulunmadığı gibi, mağdure ve annesinin aşamalardaki tutarlı ve samimi görülen anlatımlarına, tanık Havva’nın beyanları ve dosya içeriğine göre; okula gidip gelmek için sanığın evinin önünden geçen mağdureye, bu geçişleri sırasında yaklaşık bir yıl boyunca evin camının iç kısmından pijamasını indirip cinsel organını gösterme biçiminde gerçekleşen eylemlerinin zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden soyut ve kanuni olmayan gerekçelerle beraatine karar verilmesi, bozma nedenidir." (Yargıtay 14. Ceza Dairesi K.2012/9346)

Mağdurenin aşamalarda değişmeyen tutarlı anlatımları, tanık V.’ın, mağdurenin olay tarihinde sanığın kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu söylediğine ve bu konuda yazılı ifade aldığına ilişkin beyanı, taraflar arasında mağdurun kendi iffetini ortaya koyacak şekilde sanığa iftira atmasını gerektirir bir husumetin bulunmaması ve tüm dosya içeriğinden, sanığın mağdurenin kalçasını eliyle sıkarak basit cinsel saldırı suçunu işlediğinin anlaşılması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102/1. maddesi uyarınca basit cinsel saldırı suçundan mahkûmiyetine hükmolunması gerekir. (Yargıtay 14. Ceza Dairesi – Karar No: 2014/7077)

"Mağdureler ile sanık arasında husumet bulunduğunun ve tarafsız tanığın görgüye ilişkin herhangi bir beyanının olmadığının tüm dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, katılanın soyut iddiası dışında sanığın mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil olmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde hüküm tesisi, bozma nedenidir." (Yargıtay 14.Ceza Dairesi-Karar: 2019/11339)

"Olaydan önce tanımadığı sanığa kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda iftira atması için geçerli sebep bulunmayan mağdurenin, özünde değişmeyen samimi anlatımları, teşhis tutanağı, tanık … ve müşteki … aşamalarda değişmeyen, tanık … olayın sıcaklığı ile alınan samimi beyanları ve tüm dosya kapsamı karşısında; sanığın olay günü okuldan çıkıp yürümekte olan mağdurenin karşısına çıkarak bacaklarını okşamak şeklinde gerçekleşen eylemi nedeniyle cezalandırılması gerekirken.." (Yargıtay 14. Ceza Dairesi K.2014/7982)

"…sanık ile katılanlardan O.A. arasında husumet bulunması, sanığın tüm aşamalarda ısrarlı ve istikrarlı biçimde katılanlarla tartıştığını ancak hakaret etmediğini ve cinsel tacizde bulunmadığını yaklaşık on yıldır aynı iş yerinde çalıştığını savunması hususları birlikte dikkate alındığında, sanığın atılı suçları işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun sabit olması, aksi durumda ise şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanığın beraatine hükmolunması gerekmektedir.” (YCGK., 02.06.2015 T., 2013/14-376, 2015/189)

"Önceki bozma ilamında da belirtildiği üzere, iftira atmasını gerektirir bir neden ve husumeti bulunmayıp olay öncesinde sanığı tanımayan mağdurun aşamalarda değişmeyen istikrarlı beyanları, sanığın olayın geçtiği apartmana hiç girmediği yönündeki savunmasını doğrulamayan tanık beyanları,” (Yargıtay 14. CD., 20.03.2017 T., 365/1435)

6. MAĞDURUN DİRENME YA DA YARDIM ÇAĞRISINDA BULUNMA İMKÂNI OLUP OLMADIĞI VE BU İMKÂNI KULLANIP KULLANMADIĞI

Yargıtay’ın, mağdur beyanlarının güvenilirliğini ve delil olarak değerlendirilebilmesini belirlerken başvurduğu önemli kriterlerden biri, mağdurun fiil karşısında direnme veya yardım isteme imkanını kullanıp kullanmadığına ilişkin yaptığı değerlendirmelerdir. Bu tür bir değerlendirme, cinsel suçlara ilişkin davalarda, mağdurun fiil karşısındaki tepkisini anlamak ve olayın rızaya dayalı olup olmadığını ortaya koymak açısından önemli bir yer tutmaktadır.

Ancak, direnme ile rıza ilişkisi son derece tartışmalı bir konu olup, yalnızca mağdurun fiil karşısında direnmemiş olması, bu durumun her zaman rızaya dayandığı şeklinde yorumlanmamalıdır. Mağdurun fiile karşı direnememesi, mutlak surette rızasının varlığına delalet etmez. Direnmenin imkansız olduğu pek çok farklı durum söz konusu olabilir; örneğin, mağdur tehdit edilmiş olabilir, üzerinde psikolojik veya fiziksel baskı oluşturulmuş olabilir veya uyuşturucu gibi maddelerle iradesi manipüle edilmiş olabilir. Ayrıca, mağdur, failin fiziksel üstünlüğü veya şiddet gösterme tehdidi nedeniyle korku içinde hareket edememiş ve yardım istememiş olabilir.

Bu gibi durumlarda, Yargıtay’ın yaklaşımı, mağdurun fiile karşı direnmemiş olmasını otomatik olarak rızaya dayalı bir davranış olarak kabul etmemek gerektiğini vurgulamaktadır. Direnme hakkının kullanılamamış olması, mağdurun iradesinin yok olduğu veya etkisiz hale geldiği bir durumu ifade edebilir. Yargıtay, bu tür durumların her birini somut olayın koşulları doğrultusunda ayrı ayrı incelemeyi gerektiren unsurlar olarak görmekte ve mağdurun direnmeme nedenini her bir durumda özgül bir şekilde değerlendirmektedir.

"Olayın gerçekleştiği sırada muayenehanede mağdurenin annesi dahil çalışanlar ile diğer hastaların bulunduğu, dolayısıyla bağırması durumunda müdahale edilebilecek iken mağdurenin hiç bir tepki göstermemesi, aşamalarda bağırmaması konusunda farklı anlatımlarda bulunması, savunma ve tüm dosya kapsamı nazara alındığında, sanığın olay günü mağdureye cebir ve tehdit kullanmak suretiyle rızası dışında cinsel ilişkiye girdiğine dair, soyut iddia dışında cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek müsnet suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir." (Yargıtay 14. Ceza Dairesi K.2021/2392).

7. ÇOCUKLARIN VERMİŞ OLDUĞU BEYANLARIN DOĞRULUĞU SORUNU

Çocukların, özellikle cinsel suçlara ilişkin olarak verdikleri ifadeler, yaşlarının, psikolojik durumlarının ve cinsel bilgi seviyelerinin sınırlı olması nedeniyle büyük bir dikkatle ele alınmalıdır. Kural olarak, çocukların cinsel bilgiye sahip olma düzeylerinin yetişkinlerle kıyaslanamayacak kadar sınırlı olduğu ve genellikle daha saf oldukları kabul edilir. Bu bağlamda, çocukların yalan söyleme eğilimlerinin yetişkinlerden farklı olduğu ve verdikleri ifadelerin doğru olma ihtimalinin daha yüksek olduğu yönünde bir varsayım bulunmaktadır.

Ancak, bu varsayım, çocukların beyanlarının her koşulda doğru olduğu anlamına gelmemektedir. Çocukların beyanlarının doğruluğu, yalnızca bu varsayım üzerinden değil, aynı zamanda çocukların beyanlarının somut delillerle desteklenip desteklenmediği ve psikolojik etkilerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi gibi bir dizi kriterle sınanmalıdır. Çocukların, özellikle cinsel istismar gibi travmatik olaylarla ilgili yaşadıkları duygusal ve psikolojik baskılar, beyanlarının etkilenmesine neden olabilir.

"Mağdurenin kollukça alınan ifadesinde sanığa oral seks yaptığını beyan etmesine karşın, savcılıkta oral seksin ne anlama geldiğini bilmediğini belirtmesi, adli görüşme ve değerlendirme raporunu hazırlayan görevli tarafından gösterilen erkek cinsel organını sperm olarak tanımlaması ve sanık ile aralarında gerçekleşen cinsel eylemleri tam olarak ifade edemediğinin anlaşılması karşısında; suçun nitelikli halinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin şüphede kaldığı ve bu şüphenin sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan hüküm kurulması suretiyle fazla ceza tayini kanuna aykırıdır.” 
(Yargıtay 14. CD., 06.02.2017 T., 2016/10522, 2017/491)

"Psikolog raporuna göre sözel ifade ve tavırlarından kendisini ifade edebilen, zaman ve mekân algısında sorun olmayan, sosyal olarak iletişime açık, yaptıkları ve söylediğinin farkında ve beyanlarından olay tarihinde yaklaşık 10 yaşında olduğu anlaşılan mağdurun sanığın cinsel organına beyaz bir şey takarak cinsel ilişkiye girdiği yönündeki ayrıntılı anlatımlarının söz konusu eyleme maruz kalmayan bir çocuk tarafından bilinmesinin hayatın olağan akışına uygunluk göstermemesi …. nedeniyle sanığın mağdura yönelik çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunun sabit olduğunu kabulü gerekmektedir." (Yargıtay Ceza Genel Kurulu K.2023/308)

BİLİRKİŞİ RAPORLARI

Cinsel suçlarda, olayın fiziksel boyutları konusunda uzman bir kişinin görüşü, yani bilirkişi raporu, yargılama sürecinde kritik bir delil olarak kabul edilmektedir. Bilirkişi, suçun gerçekleşip gerçekleşmediği, kullanılan yöntemler, mağdurda bulunan fiziksel izler ve diğer somut delillerin değerlendirilmesi konusunda uzmanlık alanına sahiptir. Bu raporlar, hem failin suçluluğunu hem de mağdurun beyanını doğrulayan ya da reddeden bilgiler içerebilir.

Bilirkişi raporları, olayın daha iyi anlaşılmasını sağlamakta ve yargılama makamlarının doğru bir sonuca ulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Özellikle cinsel saldırı ve cinsel taciz gibi suçlarda, mağdurun vücudunda meydana gelen değişiklikler ve fiziksel etkiler, bilirkişi tarafından değerlendirilerek raporlanır. Bu rapor, mahkemeye mağdurun yaşadığı travmanın ciddiyetini gösterir ve davanın sonucunu etkileyebilir.

"Sanığın aşamalarda, mağdureye yönelik organ sokma şeklinde bir eyleminin bulunmadığı yönündeki savunmaları, mağdure hakkında …Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen 23.11.2011 tarihli “jinekolojik pozisyonda hymen anüler yapıda, açıklığı 1-1,5 cm olup duhule müsait olmadığı” şeklindeki rapor içeriği ve tüm dosya kapsamına göre sanığın atılı suçu işlediğine dair mağdure beyanından başka cezalandırılmasına yeter, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi, bozma nedenidir." (Yargıtay 14. Ceza Dairesi K.2015/8430)

BEDEN MUAYENESİ VE VÜCUTTAN ÖRNEK ALINMASININ ÖNEMİ

Cinsel suçlarda, beden muayenesi ve vücuttan alınacak örnekler, suçun işlenip işlenmediğini belirlemede önemli bir rol oynamaktadır. Suçun hemen ardından yapılacak bir beden muayenesi, mağdurun vücudunda iz bırakıp bırakmadığını, kullanılan herhangi bir maddede (örneğin, savunma ya da zorla uyuşturulma durumu) izler olup olmadığını tespit etmede kritik bir adımdır.

Beden muayenesinin, özellikle mağdurun vücudundaki travmaların belirlenmesinde önemli bir rolü vardır. Cinsel saldırıya uğramış bir mağdurda, fiziksel izler (örneğin, morluklar, yara izleri, organlarda meydana gelen tahribat) söz konusu olabilir. Bu tür izlerin, suçun işlendiği ana dair önemli ipuçları verdiği unutulmamalıdır. Erken müdahale ile yapılan beden muayenesi ve örnek alma işlemleri, olayın daha sağlıklı bir şekilde aydınlatılmasını sağlar.

Vücuttan alınacak örnekler, örneğin sperm, doku veya saç gibi materyaller, doğrudan suçla ilişkilendirilebilecek kanıtlar sunabilir. Bu örnekler, DNA analizi gibi ileri teknolojilerle incelenerek, failin kimliğinin tespiti için güçlü birer delil haline gelebilir. Örneğin, cinsel saldırıya uğramış bir mağdurlan alınan vajinal ya da anal örnekler, suçlunun biyolojik izlerini taşıyabilir. Aynı şekilde, mağdurun vücudundan alınan diğer örnekler (örneğin, saç telinden örnek) failin suçla bağlantısını kanıtlamak için kullanılabilir.

ZAMANIN ROLÜ

Beden muayenesi ve vücuttan örnek alınması sürecinde zaman, oldukça kritik bir faktördür. Cinsel suçların hemen ardından yapılacak muayene ve örnek alma işlemleri, delil toplama açısından çok daha verimli olacaktır. Çünkü zamanla, vücuttan alınacak izler yok olabilir ve suçun izleri silinebilir. Mağdurun olayı bildirmesindeki gecikmeler veya mağdurun, psikolojik travma nedeniyle gecikmeli olarak başvurması, bu tür delillerin kaybolmasına yol açabilir. Dolayısıyla, olayın hemen ardından bu tür tıbbi işlemlerin yapılması, davada sağlam bir delil ortaya koymak açısından oldukça önemlidir.

Sonuç olarak, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçların ispatı, ceza muhakemesi hukukunun en zorlu ve hassas alanlarından biridir. Yargıtay’ın bu alandaki kararları, hem hukuki pratiği hem de mağdurların haklarını koruma adına önemli içtihatlar sunmaktadır.

Özellikle, delillerin toplanması, mağdurun beyanı ve şüpheden sanığın yararlanamayacağı ilkeler üzerine şekillenen içtihatlar, davaların doğru şekilde yönlendirilmesinde önemli bir rehberlik sağlamaktadır. Bu nedenle, meslektaşlarımızın bu kararları dikkatle incelemesi, aynı tür davalarda doğru ve adil sonuçlar alabilmesi için kritik bir önem taşımaktadır.

Yargıtay’ın yol gösterici kararları ışığında, her davanın kendi özel koşullarına uygun şekilde ele alınması gerektiğini unutmamak, doğru kararların alınmasında yardımcı olacaktır. Bu yazı, özellikle cinsel suçlara ilişkin ceza davalarının daha sağlıklı bir şekilde sonuçlanabilmesi ve maddi gerçeği ortaya çıkarabilmesi için meslektaşlarımıza faydalı olmayı ve yönlendirici bir etki yaratmayı amaçlamıştır. Okuyan herkese teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.

Av. Aziz KARACAN