Önemli günlerden geçiyoruz ve her zaman olduğu gibi pek farkında değiliz. Sürdürülebilirlik kavramı¹ gibi yeşil dönüşüm, iklim politikaları gibi başlıklar da pek şişede durduğu gibi durmuyor. TBMM kritik bazı dönüşümlerin eşiğindedir diyebiliriz. İyi bir hukukçu çapraz okumalar ile gündemi takip eder, etmelidir. Bu çerçevede Bain & Company’nin yayımladığı global 2025 Enerji ve Doğal Kaynaklar Yöneticileri Anketi farklı bir okuma imkanı sunuyor. Ankete göre net sıfır emisyon hedefi pek de beklenildiği düzeyde seyretmiyor. Yine Bill Gates’in Breakthrough Energy Girişimi iklim politikası ekibi kapı dışarı edilmiş. The New York Times’ın haberine göre organizasyon ABD ve Avrupa’daki iklim politikası ekiplerini ve diğer iklim gruplarıyla ortak çalışan personeli işten çıkarmış durumda. Türkiye'de de durum esasen pek farklı değil. Yenilenebilir enerji sektöründe iyi karlılık oranı açıklayan şirketler olsa da sektörde halen daha ciddi bir finans açığı oldu ehlinin malumu.
Avrupa Birliği (AB), iklim değişikliğiyle mücadelede küresel bir lider olarak konumlanmış ve bu doğrultuda kapsamlı politikalar geliştirmiştir. Ancak, son yıllarda Birliğin iç dinamiklerinde yaşanan sarsıntılar ve Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) iklim politikalarındaki değişiklikler, bu politikaların uygulanmasını ve sürdürülebilirliğini etkilemektedir. Bu çerçevede, AB'nin iklim politikalarının hukuki çerçevesi, ABD'nin politikalarının küresel etkileri, içsel zorlukların bu politikalara etkisi ve Türkiye'nin uyum sürecini ele almak, mecliste İklim Kanunu’nun görüşüldüğü şu vakitlerde anlamlı olacaktır diye düşünüyorum.
1. AB'nin İklim Politikalarının Hukuki Çerçevesi
AB, 2050 yılına kadar iklim-nötr bir kıta olma hedefini benimsemiş ve bu doğrultuda Avrupa Yeşil Mutabakatı'nı (AYM) hayata geçirmiştir. AYM, AB ekonomisinin tüm sektörlerini kapsayan ve sera gazı emisyonlarını azaltmayı amaçlayan kapsamlı bir dönüşüm planıdır. Bu hedefin hukuki bağlayıcılığını sağlamak amacıyla, 30 Haziran 2021 tarihinde Avrupa İklim Yasası kabul edilmiştir. Bu yasa, AB'nin 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını 1990 seviyesine göre en az %55 oranında azaltmasını ve 2050'de iklim-nötr olmasını hukuki olarak bağlayıcı kılmaktadır.
2. ABD'nin İklim Politikalarının Küresel Etkileri
ABD, küresel sera gazı emisyonlarında önemli bir paya sahiptir ve politikaları dünya genelinde iklim eylemlerini etkilemektedir. Donald Trump'ın başkanlığı döneminde ABD, Paris Anlaşması'ndan çekilmiş ve çevre koruma politikalarında geri adımlar atmıştır. Örneğin, Trump yönetimi, 31 önemli çevre düzenlemesini geri çekmeyi planlamış ve bu durum, eski Çevre Koruma Ajansı (EPA) yöneticileri tarafından halk sağlığı için ciddi riskler oluşturacağı gerekçesiyle eleştirilmiştir.
Ayrıca, Trump yönetimi, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele etmelerine yardımcı olmak için oluşturulan fonlardan çekilmiş, bu da uluslararası işbirliğini zayıflatmıştır.
Bu politikalar, küresel iklim müzakerelerini olumsuz etkilemiş ve diğer ülkelerin iklim taahhütlerini yerine getirmelerini zorlaştırmıştır. ABD'nin liderlik rolünden çekilmesi, özellikle fosil yakıt üretimini artırma politikalarıyla birleştiğinde, küresel sera gazı emisyonlarının artmasına neden olmuştur.
3. AB'nin Geleceğindeki Sarsıntılar ve İklim Politikalarına Etkileri
AB, son yıllarda çeşitli içsel ve dışsal zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Brexit, bazı üye ülkelerde yükselen popülist hareketler ve ekonomik krizler, Birliğin iç bütünlüğünü ve politikalarının uygulanabilirliğini etkilemektedir. Bu durum, iklim politikalarının uygulanmasında da zorluklar yaratmaktadır.
Örneğin, bazı üye ülkeler, ekonomik ve sanayi önceliklerini gerekçe göstererek AB'nin iklim yasalarının zayıflatılması yönünde baskı yapmaktadır. Danimarka'nın iklim bakanı Lars Aagaard, bazı ülkelerin mevcut iklim politikalarının yeniden gözden geçirilmesi için baskı yaptığını ve bunun yatırımcı güvenini sarsabileceğini belirtmiştir.
Ayrıca, AB'nin 2030 hedeflerine ulaşma yolunda ilerlemesine yardımcı olmak için çevre ve iklim politikalarının tam olarak uygulanması ve gerektiğinde ek önlemler alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Avrupa Çevre Ajansı'nın değerlendirmesine göre, AB'nin belirlediği hedeflere ulaşması için mevcut politikaların tam olarak uygulanması ve gerektiğinde ek önlemler alınması gerekmektedir.
4. Türkiye'nin İklim Politikaları ve AB ile Uyum Süreci
Türkiye, AB ile olan ilişkileri çerçevesinde iklim politikalarını uyumlaştırma çabası içindedir. Avrupa Yeşil Mutabakatı'nın hedeflerine ulaşılabilmesi için gelecek 10 yıllık dönemde yaklaşık 1 trilyon avro tutarında sürdürülebilir yatırımın hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Bu dönüşüm süreci, Türkiye'nin AB'ye katılım süreci ve Birlik ile olan ticari ve ekonomik ilişkileri kapsamında yakından takip edilmekte ve gereken hazırlık çalışmaları ilgili kurumların eşgüdümünde yürütülmektedir.
Türkiye, AB'nin iklim politikalarına uyum sağlamak amacıyla çeşitli adımlar atmaktadır. Bu kapsamda, Türkiye'nin iklim değişikliği politikalarının Avrupalılaşması süreci incelenmekte ve ulusal kurumların AB norm, fikir ve pratiklerine uyumu değerlendirilmektedir.
5. Gelecek Perspektifi ve Hukuki Sonuçlar
ABD’nin iklim politikalarındaki değişimler, küresel iklim rejimini doğrudan etkilemekle kalmayıp AB’nin kendi içindeki iklim düzenlemeleri üzerindeki baskıyı da artırmaktadır. ABD’de Trump yönetiminin geri dönüşü Avrupa’nın yeşil dönüşüm hedeflerini sekteye uğratabilir. ABD'nin çevre düzenlemelerinden geri adım atması ve fosil yakıt üretimini artırması, AB'yi küresel piyasalarda rekabetçi dezavantaj içerisine sokabilir. Çünkü Avrupa Birliği, iklim politikalarını sıkılaştırarak karbon emisyonlarına sınır getiren sert düzenlemeler getirirken, ABD'nin bu yönde gevşek bir politika izlemesi, Avrupa’daki sanayi sektörlerine zarar verebilir.
Bu çerçevede Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (CBAM) büyük bir önem kazanmaktadır. CBAM, Avrupa Birliği'ne ithal edilen çimento, çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen gibi sektörlerden gelen ürünlerin karbon maliyetini hesaplayarak AB’nin iç piyasasındaki karbon fiyatlandırmasına benzer bir sistem oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak ABD gibi büyük sanayi ülkelerinin bu düzenlemeye karşı çıkması, uluslararası ticarette gerilimleri artırabilir. Özellikle, Trump döneminde ABD’nin Çin ile yaşadığı ticaret savaşlarına benzer bir şekilde, CBAM’in küresel bir ticaret savaşına dönüşme ihtimali bulunmaktadır.
Bunun yanında, ABD’nin enerji politikaları da AB’yi etkileyen faktörlerden biridir. Biden yönetimi, temiz enerjiye geçiş konusunda iddialı hedefler ortaya koymuş olsa da, ABD’de iç siyasi belirsizlikler, özellikle fosil yakıt lobisinin güçlü olması ve Cumhuriyetçilerin Kongre’deki gücü, bu politikaların sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Eğer ABD, fosil yakıt üretimini teşvik eden bir yönetime geri dönerse, bu durum enerji piyasalarını doğrudan etkileyerek AB’nin yeşil dönüşümünü zorlaştırabilir. Örneğin, ABD'den Avrupa'ya yönelen sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatı, AB'nin fosil yakıtlardan tamamen vazgeçmesini geciktirebilir.
6. Avrupa Birliği'nin Ekonomik ve Hukuki İmtihanı
Avrupa’nın yeşil dönüşümünü tehdit eden diğer önemli faktörlerden biri ekonomik durgunluk ve enflasyon baskısıdır. AB üyesi ülkeler, pandemi sonrası ekonomik toparlanma sürecinde büyük borç yükü altına girmiştir. Bu durum, çevre politikalarına ayrılan bütçelerin kısıtlanmasına yol açabilir.
Ayrıca, yeşil dönüşümün finansmanı konusu da büyük bir tartışma alanıdır. AB’nin 2030 iklim hedeflerine ulaşabilmesi için yıllık ortalama 350 milyar Euro'luk ek yatırıma ihtiyacı olduğu hesaplanmaktadır. Bu yatırımların nasıl finanse edileceği büyük bir sorun oluşturmaktadır. Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) faiz artırımları ve enflasyonla mücadele politikaları, bu tür yatırımları zorlaştırabilir. Örneğin, şirketlerin yeşil projelere yatırım yapmasını teşvik eden sübvansiyonların azalması, özel sektör yatırımlarını olumsuz etkileyebilir.
Dahası, bazı AB ülkelerinin yeşil dönüşüme karşı çıkmaya başlaması iç bölünmeleri artırmaktadır. Polonya ve Macaristan gibi ülkeler, enerji bağımsızlığını ve ekonomik büyümeyi gerekçe göstererek bazı yeşil düzenlemelere itiraz etmektedir. AB içinde ortak bir iklim politikası uygulanamazsa, bu durum hem Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi uygulamaların etkinliğini azaltabilir hem de AB’nin küresel bir iklim lideri olma iddiasını zayıflatabilir.
7. Türkiye’nin İklim Politikalarına Etkileri ve Uyum Süreci
Türkiye, AB ile olan Gümrük Birliği ilişkisi nedeniyle AB’nin yeşil politikalarından doğrudan etkilenmektedir. AB’nin CBAM gibi düzenlemeleri, Türkiye'nin özellikle çelik, alüminyum ve çimento gibi karbon yoğun sektörlerini doğrudan etkilemektedir. Türkiye'nin 2053 yılı için belirlediği karbon nötr hedefi, AB ile tam uyumlu olmasa da, Avrupa Yeşil Mutabakatı'na yaklaşmak için önemli bir adımdır.
Ancak, Türkiye’nin yeni İklim Kanunu ve yeşil ekonomi politikalarının ne kadar etkin olduğu konusunda soru işaretleri devam etmektedir. Türkiye, 2021’de Paris İklim Anlaşması’nı onaylamış olsa da, uygulama noktasında yeterli teşvik mekanizmaları ve finansal araçlar henüz tam anlamıyla oluşturulmuş değil. Türkiye’nin yeşil dönüşüm sürecinde karşılaşacağı başlıca zorluklar şunlardır:
Sanayi sektörlerinin dönüşüm sürecine ayak uydurması: CBAM yürürlüğe girdiğinde, karbon maliyetleri nedeniyle Türkiye'den AB'ye yapılan ihracatta rekabet gücü azalabilir.
Yenilenebilir enerjiye yatırımlar: Türkiye, son yıllarda rüzgar ve güneş enerjisi alanında yatırımlarını artırmış olsa da, bu yatırımların sürdürülebilirliği konusunda net bir politika belirlemelidir.
Karbon piyasası ve finansal mekanizmalar: Türkiye'nin karbon fiyatlandırma mekanizmasını nasıl oluşturacağı belirsizliğini korumaktadır. Eğer Türkiye, Avrupa’daki karbon ticaret sistemine uyum sağlamazsa, ihracatçıları için ciddi ek maliyetler doğabilir.
Bununla birlikte, Türkiye’nin yeşil dönüşüm sürecine ABD’nin de etkisi olacaktır. ABD’nin küresel enerji politikaları, Türkiye’nin enerji kaynaklarına erişimini ve fiyatlarını doğrudan etkilemektedir. Örneğin, ABD’nin LNG ihracatına yönelik politikaları, Türkiye'nin doğalgaz maliyetlerini değiştirebilir ve enerji piyasasındaki dengeleri sarsabilir. Dolayısıyla, Türkiye’nin iklim politikalarını oluştururken hem Avrupa hem de ABD’nin politikalarını göz önünde bulundurması gerekmektedir.
8. Sonuç: Avrupa Birliği'nin Geleceği ve İklim Politikalarının Küresel Etkileri
Avrupa Birliği’nin geleceği, yalnızca iç dinamiklerine değil, küresel jeopolitik gelişmelere de bağlıdır. ABD’de yönetim değişikliği ihtimali, Avrupa’nın yeşil dönüşüm hedeflerini tehdit edebilir ve küresel karbon emisyonlarıyla mücadelede uluslararası işbirliğini zayıflatabilir. Aynı zamanda, AB içindeki ekonomik sıkıntılar ve bazı üye ülkelerin yeşil politikalara direnç göstermesi, Avrupa’nın çevre politikalarının sürdürülebilirliği açısından ciddi riskler yaratmaktadır.
Türkiye açısından bakıldığında, AB'nin iklim düzenlemeleri ve ABD’nin enerji politikaları, Türkiye'nin sanayi ve ticaret politikalarını doğrudan etkileyecektir. Türkiye’nin, yeşil dönüşümü hızlandırarak hem Avrupa ile ticaret ilişkilerini koruması hem de küresel piyasalarda rekabetçi kalabilmesi için güçlü ve uygulanabilir bir iklim politikası geliştirmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, iklim değişikliği ve yeşil dönüşüm artık sadece çevresel bir konu değil, aynı zamanda küresel ekonomi, jeopolitik ve ticaret politikalarının da belirleyici unsurlarından biridir. Avrupa Birliği’nin geleceği, iklim politikalarının başarısıyla doğrudan bağlantılıdır ve küresel güçlerin bu süreç üzerindeki etkisi büyük olacaktır. Türkiye için ise bu süreç, sadece AB ile olan ticari ilişkiler açısından değil, ekonomik kalkınma ve küresel rekabetçilik açısından da kritik bir dönüm noktasıdır.
İki-üç gün önce Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Türkiye'yi AB Liderler Zirvesi'ne en üst perdeden daveti tesadüf olmadığı gibi Almanya sabık büyükelçisi Jürgen Schulz'un Ankara'daki Almanya ve Türkiye arası enerji politikalarına gösterdiği ekstra hassasiyet birlikte değerlendirilebilir, bu süreç birlikte okunabilir. Nitekim çiçeği burnunda yeni büyükelçinin de yakın zamandaki önemli ziyaretlerinden birini Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı nezdinde gerçekleştirmesi tesadüf olmasa gerek. Ancak yazıda da özet olarak değinmeye çalıştığım realitelerin ciddiyetini önemli ölçüde korumaya devam ettiğini söylemek mümkün. Türk tarih yazımının klişelerinden olan "Almanlar kaybedince biz de kaybetmiş sayıldık" sözü tekrar cereyan eder mi, bilemiyoruz. Bakalım gelecek günler neleri getirecek.
----------
1: https://www.hukukihaber.net/surdurulebilirlik-ve-hukuk-i-muhammed-ali-ozturk