Yargıtay (6.) Ceza Dairesi; 18.10.2021 Tarih’inde, SEGBİS Uygulaması’nın kullanılması ile ilgili önemli bir karar vermiştir.
Yargıtay (6.) Ceza Dairesi’nin Kararı’ndaki şu ifadeler önemlidir;
“ … Hiçbir mikrofonun teknik özellikleri veya kameranın çözünürlüğü; insanın gözünden, kulağından daha duyarlı olamaz. Teknoloji ne kadar gelişmiş olursa olsun SEGBİS’te mekân farklılığından dolayı kamera ve mikrofon aracılığıyla iletişim kurulması nedeniyle, bırakalım sanığı, Hâkim dahi tam olarak duruşmaya Hâkim değildir. Zira, diğer mekânda kameranın görüş açısı dışında neler olup bittiğini, Hâkim, Savcı, kâtip, mübaşir, sanık, mağdur, tanık ve bilirkişi dahil hiç kimsenin tam olarak bilmesine imkân yoktur.
Elbette yargılamada teknoloji kullanımı son derece doğal ve faydalıdır. Bu itibarla; söz gelimi yol tutuklaması ile yakalanan kişi 24 saat içinde yetkili Mahkeme huzuruna çıkarılamıyorsa, yetkili Mahkeme veya Hâkim tarafından SEGBİS yoluyla dinlenilip bu kişinin serbest bırakılması ya da Mahkeme huzuruna gelemeyecek derecede hasta olan bir tanık veya sanığın aynı yöntemle dinlenilmesinde kişi hak ve özgürlüğüne veya ceza muhakemesi ilkelerine ters düşen bir durum yoktur. …”
Karar’da devamla;
“ … Aynı şekilde, sanığın istemesi ve/veya zorunluluk bulunması hâlinde, müdafiinin hukuki yardımı başta olmak üzere, çelişmeli yargı, silahların eşitliği ilkelerine uygun bir tarzda hareket edilmesi koşuluyla sanığın SEGBİS yardımıyla savunmasının alınması veya duruşmalara katılmasıyla yetinilmesinde bir sakınca olmadığı düşünülmektedir.
Buna karşılık, sanık SEGBİS aracılığıyla savunma yaparken müdafii yardımından mahrum bırakılmışsa, yokluğunda tanık dinlenmişse veya tanığa doğrudan soru sorma imkânı verilmemişse savunma hakkının kısıtlandığı kabul edilmelidir. …” denilmektedir.
Pandemi sürecine de değinen Yargıtay (6.) Ceza Dairesi, Kararı’nda şu hususlara da vurgu yapmıştır.
“ … 2020 yılı başından itibaren bütün dünyayı etkisi altına alan Covid 19 salgını dolayısıyla 16.03.2020 tarihinde ülkemizde Pandemi ilan edilmiş ve kapanma tedbirlerine başvurulmuştur. Hükümet, Sağlık Bakanlığı, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun Kararları doğrultusunda 15.06.2020 tarihine kadar Adliyeler’de istisnalar haricinde duruşmalara ara verilmiş, bu süre zarfında işbu dosyada da duruşma yapılamamıştır. Salgın hâlen devam etmekte ve salgının seyrine göre alınan tedbirler, zaman zaman sıkılaştırılıp gevşetilmektedir. Ancak, uzunca bir süredir maske, mesafe ve hijyen kurallarına riayet edilerek ve Yüzyüzelik İlkesi’ne uygun bir biçimde duruşmaların yapıldığı da bir vakıadır. …”
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendiren Yargıtay (6.) Ceza Dairesi;
“… Sanığın tensip ara kararıyla duruşmada hazır olması Cezaevi’nden talep edilmesine ve yargılandığı Mahkeme ile sanığın bulunduğu cezaevinin aynı yargı çevresinde olmasına rağmen, sanığın ifadesinin SEGBİS ile alınmasını gerektiren zorunlu hallerin neler olduğu belirtilmeden ve sanığa Mahkeme’de ifade vermek isteyip istemediği hatırlatılmadan yazılı şekilde yargılama yapılarak, tek celsede mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle sanığın Savunma Hakkı’nın kısıtlanması, 5271 sayılı CMK’nın 289/1-h maddesi uyarınca resen dikkate alınması gereken hukuka kesin aykırılık hali olup sözü edilen kurala aykırı hareket edilmesinin Bozma’yı gerektirdiğine” hükmetmiştir.
*-*
Hasta – Hekim arasındaki ilişkinin farklı olduğu gerçeğini göz ardı etmeden, 18.10.2021 Tarih’li işbu Yargıtay Kararı’nda vurgu yapılan “Zorunluluk Hali” ile “Yüzyüzelik İlkesi”nin, henüz mevzuatı bulunmadan, Pandemi sürecinin başlangıcından bugüne uygulanagelen TeleTıp (Hasta – Hekim Görüşmesi) Uygulamaları açısından değerlendirilmesini, Sağlık Hukuku Uzmanları’na sorduk.
*-*
MedikalAkademi Tıp Hukuku Söyleşileri Moderatörü, Sağlık Yönetim Bilim Uzmanı Dr. Feza Şen;
“Teletıp uygulamalarını ve sağlık hizmetlerinin dijitalleşmesini, hastalarımızın sağlık hizmetlerine daha kolay ulaşması adına önemsiyoruz. Ve öncelikle “teletıp” başlığının genel bir mana içerdiğini de biliyoruz. “Konsültasyon amaçlı teletıp uygulamaları” ile alınan tıbbi görüşlerin tartışmalara yol açacak bir durumu yok aslında. Fakat hastalara teşhis amaçlı sunulacak dijital ortamlardaki hasta-hekim görüşmeleri ile hastalara uzaktan sunulacak teşhis veya tedavi amaçlı takip, tedavi ve bakım işlemleri hususunda taraflar arasında doğabilecek hak kayıplarının da öngörülebilir olmasını önemsiyoruz. Örnek SEGBİS kararında da, iletişim teknolojileri kullanılarak kurulan iletişimde, karar verici olan tarafın olaya tam hâkim olma halini, hakkaniyet açısından işlemin esası kabul etmiştir. Sağlık hizmetlerinin temel öğeleri; hasta, hekim ve hizmet sunumunu sağlayan organizasyon ile tüm bu sağlık hizmetlerini denetleyen ve düzenleyen otoritedir. Tıbbın ilk ilkesi de; “öncelikle zarar verilmemesi” halidir. “Önce zarar verilmemesi” ise tarafların tıp hizmeti sunumundaki sınırlarını doğru bilmesi ile mümkündür. Sınırları belirleyecek kritik unsur ise hizmet alacak hastanın sağlık hizmetlerine erişiminin mümkün olup olmadığıdır. Sağlık hizmetine ulaşabilme imkânı olan bir hastanın; bizzat sağlık kuruluşuna gitmek yerine, dijital ortamların kolaylığı nedeniyle sağlık hizmeti alımına devam etmesine izin verilmesi neticesi gelişebilecek tıbbi eksik uygulamalar, görüşmeyi devam ettiren hekimin itina ve özen borcunun da ihlali olarak görülebilecektir. İşte tam da bu ve benzeri bir fiili durumun oluşmaması için, uzaktan sunulacak sağlık hizmetlerinin mevzuat düzenlemeleri hayati öneme sahiptir. Uzaktan hekim hasta görüşmeleri; yüz yüze sağlık hizmetine ulaşmasına engel bulunmayan hastalarda gereksiz teşvik edici bir uygulama da olmamalıdır. Zaten uzaktan hekim-hasta görüşmelerine izin verebilecek otoritenin gücünü aldığı 3359 sayılı Kanun, aynı zamanda hasta haklarının da en temel koruyucusudur. Ayrıca; Anayasa ile “vatandaşların nitelikli sağlık hizmetine ulaşma hakkı” tanımlı olup Biyotıp Sözleşmesi’ndeki “Araştırma dâhil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” hükmü çerçevesinde sağlık hizmetlerinin yüz yüze sunumu halleri ile hangi zorunluluk hallerinde uzaktan sunulabileceği küresel genel tıp ilke ve kuralları dışında pandemi vb haller de düşünülerek detaylandırılmalıdır.”
*-*
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp AnaBilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Coşkun Yorulmaz;
“SEGBİS Kararı; teletıp uygulamalarının hukuksal olarak değerlendirilmesi için ilham verici olmuş, bu nedenle çalışma için kutlarım. Diğer taraftan, belirtildiği gibi; iki konu oldukça farklı. Burada klinik değerlendirmeler, adli tıp ya da hukuki incelemelerden farklı olarak çarpışan menfaat ilişkilerine sahne olmuyor. Hastanın üstün menfaati; klinisyen ve hasta için tek odak noktası. Ancak yüz yüze olmamanın SEGBİS kararında belirtilen birçok dezavantajı teletıp uygulamasında da mevcut. Burada da standartlar ya da kurallar belirlenmeden ve zorunluluk hali olmadan yüz yüze muayeneden vazgeçilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Zorunluluk hali sadece Pandemi değil elbet, günümüzde sağlık çalışanı ve sistemi yetersizliği, karşılıklı zaman ve mekânsal yetersizlikler de hastanın üstün yararı açısından bir zorunluluk oluşturabiliyor. Kısaca, her iki seçenek için kar-zarar oranı bakılarak seçim yapılması da bir zorunluluk kararı oluşturabilir. Zira yüz yüze zorlanarak eksik bırakılan birçok konu olmakta. Standartlar konusu ise sanırım, hasta hekim ilişkisinin kurulabileceği olanakların mevcut olması şeklinde bir noktaya odaklanmalı. Bu konuda nihai karar ve sorumluluk Hekim’de olmalı. Bu olanakların teknik olarak belirlenmesi ve standardize edilmesi ise sağlık otoritesinin sorumluluğu olmalı …”
*-*
Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özlem Çakmut Yenerer;
“Ceza Muhakemesi Hukuku’nda yargılama sürecinde, maddi gerçeğin araştırılması ilkesi, her şeye rağmen maddi gerçeğin araştırılması anlayışını kabul etmez. Sanık haklarına tam riayetle yürütülen yargılamada karar, makul şüphenin ötesinde ispat standardının gerçekleşmesi ile sonuca ulaşmayı amaç edinir. Karar aşamasında yenilemeyen şüphe, sanık hakkında şüpheden sanık yararlanır ilkesi doğrultusunda beraat kararının verilmesini sonuçlanacaktır. Yargılama sürecinde sanığın savunma hakkının kısıtlanmasının, kullanılmasının engellenmesinin ve Hakim’in delillerle doğrudan temasının diğer bir ifade ile delillerin doğrudan doğruyalığı ilkesinin ortadan kaldırılmasına, kısıtlanmasına neden olabilecek herhangi bir uygulama, kişi hak ve özgürlükleri bakımından çok ağır sonuçlar doğuracak bir karar verilmesinin önüne açacak olması nedeniyle, kabul edilemez. Dolayısıyla, ceza hukuku esasları dikkate alındığında; SEGBİS uygulaması savunma hakkını kısıtlayacak biçimde gerçekleştirilemez. Temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanması, kısıtlamayı getiren kural, hakkın özünü ortadan kaldıracak biçimde olamaz. Bu nedenle sınırları hassas belirlenmeli ve istisnai uygulanmalıdır. Tele-tıp uygulaması bakımından ise durumu değerlendirdiğimizde, önce kavramın anlamını belirlemeliyiz kanımca; Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2010 yılında yayımlanan Teletıp Raporu’ndaki tanım; “mesafenin kritik bir faktör olduğu durumlarda, hastalık ve yaralanmaların tanı ve tedavisi ve hastalıklardan ve yaralanmalardan korunulması; araştırma, değerlendirme ve sağlık çalışanlarının sürekli eğitimi ile bireylerin ve toplumlarının sağlığını geliştirmek ile ilgili bilgi alışverişi için, sağlık profesyonelleri tarafından, bilgi ve iletişim teknolojileri kullanılarak sağlık hizmeti sunumu” şeklindedir. Görüldüğü üzere Teletıp; kullanım alanı itibarıyla belli durumlara hasredilmiş, sınırları çizilmiş özel bir uygulamadır. Önemli olan, uygulamaya ilişkin sınırların yine kanuni düzenlemelerle yapılmasıdır. Hastanın üstün menfaatinin gerekli olduğu durumlarda; sınırı, koşulları, uygulama kuralları belirlenerek kanuni düzenlemeleri yapılmış bir uygulama olarak gerçekleştirilmesi, “önce zarar verme” ilkesinden hareketle faaliyet alanını belirleyen tıp uygulamaları bakımından etkin ve hasta için yararlıdır. Ancak kanımca bu uygulama bakımından da dikkatli olmak ve hekim-hasta ilişkisindeki güven ilişkisi ve hastanın, hekim tarafından görülerek muayene edilmesi esasının asıl olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Fakat tıp biliminin uzmanları tarafından uygulama alanı belirlenmelidir. Bu anlamda ise; SEGBİS bakımından ifade ettiğimiz katı dar sınırlar, teletıp bakımından daha esnek ve geniş tutulabilir.
*-*
Tıp ve Hukuk Doktoru Dr. Yakup Gökhan Doğramacı;
“Teletıp uygulamalarının zaman, mekân ve özellikle mesafeye bağlı çeşitli zorlukları ortadan kaldırarak çeşitli faydalar sağladığı ortadadır. Ancak her ne kadar teknolojide ilerlemeler yaşansa da her durum için fiziki, bizzat veya yüz yüze kavramlarını tam olarak karşılayamayacağı da aşikardır. Bu sebeple teletıp uygulamaları için gerekli teknolojik alt yapı ve daha da önemlisi hangi hal ve koşullarda kullanılabileceği belirlenmeli, yani teletıp uygulamalarının çerçevesi düzenlenmelidir. Teletıp uygulamalarının çerçevesinin belirlenmesinde öncelikle sağlık hizmetine ulaşmada yaşanan zorluk ve sınırlılıklar göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim ülkemizde ve dünyada teletıp uygulamaları, pandemi nedeniyle ortaya çıkan fiziksel sınırlılıklar sebebiyle ivme kazanmıştır. Covid 19 nedeniyle izole olan kişilere yönelik sağlık hizmetlerinde halen kullanılmaya da devam edilmektedir. Bunun gibi; hizmete erişimin zor, sınırlı veya riskli olduğu veya hızlı bir değerlendirmenin gerekli olduğu acil durumlar için teletıp kullanılabilir. Diğer taraftan, tıbbi uygulamaların “Mahremiyet” çerçevesinde yürütülmesi gerekir. Ancak kullanılan teknolojiye bağlı olarak mahremiyetin korunamaması veya hastanın mahrem ortamı sağlayamaması gibi riskler bulunmaktadır. Ayrıca tıbbi uygulamaların temeli olan anamnez alma ve fizik muayene gibi yöntemler sınırlı kalabilmektedir. Bu nedenle; zorunlu ve acil haller dışında, teletıp uygulamalarındaki risk ve sınırlamaların bilincinde olarak tarafların karşılıklı rıza göstermesi gereklidir. Bu rıza; hem tıbbi uygulamaların hukuka uygunluk sebebi olduğu gibi hem de hekim ile hasta arasındaki güven ilişkisi için gereklidir. Sonuç olarak; Yargıtay Kararı’nda da vurgulandığı üzere; teletıp uygulamaları için de öncelikle zorunlu bir hal olup olmadığı ve hasta ile hekimin teletıp uygulamasına rızasının olup olmadığı değerlendirilmelidir. Dolayısıyla; teletıp uygulamaları tıbbi uygulamalar açısından asıl seçenek değil, belirli koşullar altında uygulanabilecek bir yöntem olarak kabul edilmelidir.”
*-*
Görüş bildiren uzmanlarımıza teşekkürlerimizi sunarız.
TeleTıp uygulamalarının hukuki, tıbbi ve etik boyutunun, önümüzdeki dönemde daha da çok konuşulacağını ve tartışılacağını öngörmek şimdiden mümkün.
Av. Arb. Ümit Erdem
HABER LİNKİ:
https://www.medikalakademi.com.tr/yargitayin-segbs-karari-teletip-uygulamalari-icin-emsal-olur-mu/