1. Sulh ceza hakiminin tutuklamama kararına, yani savcının tutuklamanın tatbiki yönündeki talebini ret kararına savcı tarafından itiraz edilmesi üzerine asliye ceza hakimi tarafından CMK m.98/1 kapsamında çıkarılan yakalama müzekkeresi üzerine tutuklanan sanık ve müdafii, bu karara karşı itirazı ağır ceza mahkemesine yapmakla birlikte, CMK m.108/1 uyarınca yapılacak aylık tutukluluk incelemesini ise önce sulh ceza hakimi, tutukluluğunun devamına ilişkin karara karşı da asliye ceza hakimine itiraz edilebilecektir. İtirazı inceleyecek asliye ceza hakimi, tutuklama kararını veren hakim değil, bir başka asliye ceza hakiminin olması gerektiği ileri sürülebilir. Kanaatimizce, aylık tutukluluk incelemesi bir başka yargı tasarrufu olup, mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca ilk tutuklama kararını veren asliye ceza hakimi tarafından tutukluluğun devamı kararına itirazın incelemesi yapılabilir.
2. Savcının tutuklamaya sevkinde, sulh ceza hakimi yerine asliye ceza mahkemesi veya ağır ceza mahkemesi üyesi tutuklama kararını vermişse, bu kararın itirazına asliye ceza hakimi bakacaktır. Çünkü tutuklama kararı, sulh ceza hakimi yerine verilmiştir.
Savcının tutuklamaya sevkinde, sulh ceza hakimi yerine asliye ceza mahkemesi veya ağır ceza mahkemesi üyesi tutuklama kararını vermişse, bu kararın itirazına asliye ceza hakimi bakacaktır. Çünkü tutuklama kararı, CMK m.101/1 uyarınca sulh ceza hakimi yerine verilmiştir. Bu düşünceye katılmayanlar, CMK m.268/3-c’yi dayanak göstermektedirler. Bu hükme göre; “Asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine … aittir”. Karşı düşünceye katılmak mümkün değildir. Çünkü bu hükümde, asliye ceza mahkemesi hakimi sıfatı ile karar verildiğinde, bu kararın itirazına ağır ceza mahkemesinin bakacağı ifade edilmektedir. Oysa nöbetçi sulh ceza hakiminin bulunmayıp da asliye ceza hakimi veya ağır ceza mahkemesi üyesi sıfatı taşıyan hakimin, “sulh ceza hakimi” sıfatı ile hareket edip tutuklama kararı vermesi durumunda, bu karara itirazı asliye ceza hakimi inceleyecektir. Elbette incelemeyi, “sulh ceza hakimi” sıfatı ile hareket eden asliye ceza hakimi yapamayacak, bir başka asliye ceza hakimi itirazı inceleyecektir. Karşı görüş, her ne kadar CMK m.101/1’de tutuklama kararının sulh ceza hakimi tarafından verileceği ifade edilse de, fiili durumda sulh ceza hakiminin değil de asliye ceza hakiminin tutuklama kararı vermesi halinde, CMK m.268/3-c’nin gözardı edilemeyeceğini ve tutuklama kararının asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilmesi sebebiyle bu karara itirazın ağır ceza mahkemesi tarafından inceleneceğini savunmaktadır. Bu düşünceye katılmamaktayız. Çünkü tutuklama kararı, asliye ceza mahkemesinin görev alanına girmesinden dolayı değil, o an sulh ceza hakimi bulunmadığından yerine asliye ceza hakimi baktığı için verilmektedir. Netice itibariyle, ortada asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından verilen bir karar olmayıp, sulh ceza mahkemesi hakimi yerine verilen bir karar bulunmaktadır.
3. Adli kontrol tedbiri altında olan kişinin duruşmadan vareste/bağışık tutulmasına karar verilip verilmeyeceği düşünülebilir. Esas itibariyle, bir ceza yargılaması tedbiri olarak tutuklama ile adli kontrolün şartları aynıdır. Tutuklama, şüpheli veya sanığın adaletten kaçmasının veya delil karartmasının önüne geçilmesi amacıyla uygulanmaktadır. Adli kontrol tedbiri de aynı amaca sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, adli kontrol tedbiri altında olan sanığın vareste tutulması mümkün gözükmemektedir. Ancak adli kontrol tedbirinin delil karartmanın önlenmesi ve tayin edilecek belirli yerden sanığın ayrılmamasının sağlanması olarak tatbik edildiği düşünüldüğünde, sanığın CMK m.196/1 uyarınca duruşmadan bağışık tutulmaması sonucuna varılacaktır. Bu noktada iki görüş bulunmaktadır. İlkine göre, sanığın sorgusu yapıldıktan sonra duruşmanın devam eden oturumlarından bağışık tutulmasının ön şartı, adli kontrol tedbirinin bulunmamasıdır. Diğer düşünceye göre, sanığın duruşmadan vareste tutulmasının bir ön şartı yoktur. Mahkeme isterse, CMK m.196/1’e göre sanığın duruşmadan bağışık tutulmasına karar verebilir ve istediğinde de CMK m.199 uyarınca sanığın duruşmada hazır bulunmasına, zorla getirme kararı veya yakalama emri ile getirilmesine her zaman karar verebilir. Kanaatimizce, sorgusu yapılan adli kontrol tedbiri altında bulunan sanığın müdafii isterse, mahkeme tarafından duruşmanın sorgu yapıldıktan sonra devam eden celselerinden bağışık tutulmasına karar verilebilir.
4. CMK m.100’de yer alantutuklama sebeplerinin içine, “kamu düzeni” ve “yeniden suç işleme riski” gibi sebeplerin eklenmesinin isabetli olmayacağını, zaten uzun süre uygulanan ve sürekli şikayete konu olan tutuklama tedbirinde aşırı uygulamalara yol açacağını ifade etmek isterim.
Türk Hukuku’nda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile ilgili yaşanan sorunlar herkes tarafında bilinmektedir. Bu şartlar altında, “kamu düzeni” ve “yeniden suç işleme riski” gibi soyut gerekçelerle yeni tutuklama sebepleri kabul etmek, tek bir kelime ile “felaket” olur. Hele katalog suçların yanına bu yeni sebepleri de yerleştirdiğimizde, zaten ceza yargılamaları çok uzun süren ve henüz adli kontrolü benimseyememiş Türk Hukuku’nda tutuklama tedbiri bir istisna değil, asıl yöntem ve sonuç olarak da cezaya dönüşür.
"Kamu düzeni" ve "yeniden suç işleme riski" gibi kavramlar her durumda soyuttur. Kaldı ki, CMK m.100'de öngörülen şartların uygulanmasında bile özellikle ihsas-ı rey (önceden görüş bildirme) endişesi ile hareket edildiği veya CMK m.100'de belirtilen tutuklama sebeplerinin kararlarda basmakalıp sözler olarak kullanıldığı bir gerçektir. Bu durum karşısında, tutuklama sebeplerini tümü ile soyut ve keyfi kullanıma elverişli kavramlarla sayıca artırmak ve bundan da ötesi tutuklama tedbirini, adaletten kaçmayı veya delil karartmayı engellemeye yönelik bir yargılama tedbirinin dışında görmek isabetli olmayacaktır. Başka ülkelerin veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin emsal uygulama ve kararlarını ortaya koyarken, Türk Hukuku'nun tutuklama tedbiri konusunda yaşadığı sorunları da gözardı etmemeliyiz. Ayrıca, kamu düzeninin korunması veya yeni suç işlenme riskinin önüne geçilmesi amacıyla bir insanın hürriyetinin tutuklanarak kısıtlanması, CMK m.100 ve 101'de tanımlanan tutuklamanın tanım, amaç ve fonksiyonuna aykırıdır.
5. Adli kontrol tedbirinin tatbikine karar veren sulh ceza hakiminin bu kararına karşı, cumhuriyet savcısının itiraz hakkı bulunmamaktadır. Adli kontrol tedbiri, tutuklama ile aynı şartları haiz olup, CMK m.109 uyarınca, CMK m.100’de sayılan tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelilerin tutuklanması yerine adli kontrol altına alınmaları mümkün olabilecektir. Sulh ceza hakimi, takdir ve değerlendirmesini adli kontrol tedbirinden yana kullanmıştır. Bu yetki, sulh ceza hakiminin tasarrufunda olup, cumhuriyet savcısının adli kontrol kararına itiraz yetkisi yoktur. Sulh ceza hakimi adli kontrol tedbiri uygulamaksızın şüpheliyi serbest bıraktığı takdirde, CMK m.101/5 uyarınca cumhuriyet savcısının itiraz hakkı doğacaktır. Çünkü cumhuriyet savcısının talebi tümü ile reddedilmiş olup, sulh ceza hakimi tarafından tutuklama ile aynı şartları taşıyan adli kontrol kararı dahi verilmemiştir.
Bu durumda sadece CMK m.112 gereğince, şüphelinin adli kontrol hükümlerine uymaması, örneğin karakola imza vermeye gitmemesi veya yurtdışına çıkmaya çalışması gibi hallerde tutuklanmasına karar verilebilecektir. Adli kontrol tedbirine uyup uymadığına bakılmaksızın, hakkında sulh ceza hakimi tarafından tutuklama kararı verilmeyip, yerine adli kontrol tedbiri uygulandığından bahisle, asliye ceza mahkemesi hakimi tarafından CMK m.98/1 uyarınca şüphelinin yakalanmasına karar verilmesi Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırıdır.
CMK m.112’ye göre; “Adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir”. Şüpheli, ancak adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmediği takdirde ve yetkili yargı merciinin kararı ile tutuklanabilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)