1- Giriş

Kamuoyunda yaygın olarak 9. Yargı Paketi adı ile de bilinen 7531 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesinin ardından 14.11.2024 tarihli, 32722 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

7531 sayılı Kanunla; Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu başta olmak üzere Türk Medeni Kanunu, Avukatlık Kanunu, İcra ve İflas Kanunu gibi birçok kanunda değişikliğe gidilmiştir. 7531 sayılı Kanun da birçok benzeri gibi bir torba kanundur ve kanunlaştırma tekniğinde bu tür çok sayıda kanunu ve konuyu ilgilendiren yasal düzenlemelere gidilmesi tercih edilmemelidir. Ancak son zamanlarda torba kanun niteliğinde kanuni düzenlemelerin olağan, bir bütünde yapılan yasalaştırmalar ile yasal değişikliklerin istisna haline geldiği görülmektedir.

Birbirinden bağımsız ve farklı hukuk alanlarına ilişkin değişiklik barındıran Kanun kapsamında, özellikle son yıllarda ceza yargılamasını oldukça meşgul eden suçlardan olan hakaret suçundaki değişikliklerin daha iyi anlaşılması adına yeni düzenlemelere ilişkin değerlendirme yapmak gerekmiştir.

2- Hakaret Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m.125/1’in ilk cümlesine göre; “Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somu bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır”.

Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere korunan hukuki değer; kişinin onuru, saygınlığı ve şerefi, yani kişilik hakları ve özel hayatın gizliliğidir. Mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte bir söz söylemesi veya yazı yazması veya paylaşımda bulunması, hakaret suçunun icrası için yeterli olup, mağdurun saygınlığının veya onurunun gerçekten rencide edilmesine, yani bu sonucun gerçekleştiğinin tespitine ihtiyaç bulunmamaktadır.

Hangi ifadelerin hakaret suçunu oluşturduğu, hangilerinin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesi ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 25. ve 26. maddeleri ile korunan ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı çok tartışmalıdır. Bu tartışma; ifade özgürlüğünün sınırlanması ile ilgili birçok hukuka aykırılıkta ve suçta olduğu gibi, kişiye, zamana, olaya ve duruma göre değişkenlik gösterebilmektedir. Hatta bu değişkenlik; yalnızca somut olayın özelliklerinden değil, o an cari olan siyasi ortamdan da kaynaklanabilmekte, bir dönemde ifade hürriyetinin aşılması olarak gösterilen söz, yazı veya paylaşım, bir başka zamanda hukuka uygun sayılabilmekte, demokratik tahammül sınırlarında değerlendirilebildiği gibi, tümü ile ifade hürriyeti kapsamına girebilecek, eleştiri veya ağır eleştiri niteliği taşıdığı halde, suç veya hukuka aykırılık unsuru olarak nitelendirilebilmektedir. Uygulamada gördüğümüz en tartışmalı konu; matufiyet şartı, yani kime söylendiğinin anlaşılamaması ve ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığı, demokratik tahammül sınırlarında kalınıp kalınmadığı, en önemlisi de sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçlarının failine ulaşabilme sorunudur.

Hakaret suçu ifade hürriyetini kısıtlar. İfade hürriyetinin kısıtlanması doğru mudur? Temelde insanın konuşması, yazması, paylaşımda bulunması, eleştirmesi, muhalif olması, bir kişiyi veya olayı hicvetmesi, kızgınlığını veya eleştirisini mizah yoluyla veya şiir yazarak veya şarkı veya türkü söyleyerek dile getirmesi kısıtlanamaz, ancak ifade özgürlüğü altında yapılan düşünce açıklamaları, doğrudan birisinin veya birilerinin onurunu, şerefini ve saygınlığını hedef almakta ise, bunun haksız fiil ve/veya suç sayılması gündeme gelebilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin Tuğrul Culfa kararında belirtildiği üzere, şeref ve itibarın korunması hakkı ile ifade özgürlüğü arasında adil bir dengenin kurulması gerekir[1].

Belirtmeliyiz ki, ifade özgürlüğünde tolerans seviyesi hiyerarşik yapı yükseldikçe artmaktadır. Siyasette veya toplumda nüfuz/ün sahibi olan kişilere söylenen ifadelerde eleştiri düzeyinin artması hakkın kullanımına uygun kabul edilirken, aynı konumda bulunan iki bireyin birbirlerine karşı kullanacakları ifadelerin sınırları farklıdır. Örneğin; bir vatandaşın bir siyasetçiye yönelik ettiği sözle, yoldan geçen iki sıradan kişinin birbirlerine karşı ifadeleri farklı değerlendirilir. Bu sebeple; bir siyasetçiye yöneltilen ağır eleştiri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilirken[2], aynı sözün sıradan bir vatandaşa karşı söylenmesi halinde hakaret suçu oluşabilir. Temel hak ve hürriyetlerde önemli bir yer teşkil eden ifade özgürlüğü ve hakaret suçu arasındaki bu ilişki sıkça eleştirilere konu olmakta, hatta bu kapsamda hakaret suçuna dair bir düzenlemenin bulunması sorgulanmaktadır.

Hakaret suçu farklı işleniş biçimlerine sahiptir. Hakaret suçu; gerek mağdurun bulunduğu yerde, huzurda gerekse de yokluğunda, gıyabında işlenebilir. Suçun huzurda işlenmesi demek, mağdurla failin yüz yüze bulunması gerektiği anlamına gelmez. TCK m.125/2’de düzenlendiği şekli ile mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde suç huzurda işlenmiş sayılır. Şöyle ki; mağdur onurunu rencide eden, saygınlığını itibarını hedef alan müdahaleyi kendisine gelen mesaj, telefon, sosyal medya gönderisi, mektup, elektronik posta vb. bir yolla öğrenirse suç huzurda işlenmiş kabul edilir.

3- 7531 Sayılı Kanunla Gelen Değişiklikler

İfade özgürlüğü ve hakaret suçu ile ilgili bu genel açıklamadan sonra, 7531 sayılı Kanunun hakaret suçu ile ilgili hükümlerini değerlendirecek olursak;

7531 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14. maddesiyle; TCK m.73’ün 2. fıkrasına hakaret suçunda şikayet süresinin, fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren iki yılı geçemeyeceğine dair ibare eklenmiştir[3]. Hakaret suçu, TCK m.131/1 uyarınca şikayet koşuluna bağlanmıştır. Kural olarak fiilin öğrenilmesinden itibaren başlayan şikayet süresine hakaret suçu bakımından bir istisna getirilmiş ve her halükarda fiilin gerçekleşmesinden sonra iki yıllık kesin bir şikayet süresi öngörülmüştür. Yeni düzenleme sonrasında, bu iki yıllık süre içinde kendine hakaret edildiğini bilmediği için şikayette bulunamayan kişi, iki yılın geçmesiyle şikayet hakkını kaybedecek, şikayet eksikliği yani muhakeme şartının eksikliği nedeniyle ceza yargılamasına konu olamayacaktır.

Bir diğer önemli değişiklikse 15. maddeyle; TCK m.75’de düzenlenen önödeme maddesinin 6. fıkrasının (a) bendine (2) numaralı alt bendine, Hakaret (125 inci maddenin ikinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (b) ve (c) bentleri ve dördüncü fıkrası)” eklenmiştir.

Buna göre hakaret suçunun; “mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle” veya “dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı”  veya “kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle” veya “alenen” işlenmesi hallerinde önödeme müessesesi uygulanacaktır.

Bu değişiklikle, hakaret suçunun bir kısmı uzlaştırma kapsamından çıkarılarak önödeme kapsamına alınmıştır. Bu değişiklik; hakaret suçlarından kaynaklanan Cumhuriyet başsavcılıklarının, uzlaştırma bürolarının ve mahkemelerin iş yükü bakımından önemli bir azalmanın sağlanmasını, bunun yanında sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçlarının deyim yerinde ise para kazanma vasıtası olmaktan çıkarılmasını amaçlamıştır.

Yine aynı Kanunun 16. maddesiyle; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.253/3 metnine soruşturulması ve kovuşturulması şikayete tabi olsa dahi hakaret suçunda (125 inci maddenin ikinci fıkrası) uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği eklenmiştir. Bu değişiklik de aynı maksatla, yani hakaret suçlarından kaynaklanan Cumhuriyet başsavcılıklarının, uzlaştırma bürolarının ve mahkemelerin iş yükü bakımından önemli bir azalmanın sağlanması, bunun yanında sosyal medya üzerinden işlenen hakaret suçlarının deyim yerinde ise para kazanma vasıtası olmaktan çıkarılması için yapılmıştır.

Değişiklikler incelendiğinde; CMK m.253 ila m.255’de uzlaşma müessesesinin düzenlendiği, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suçların uzlaşma kapsamına alındığı, buna göre hakaret suçunun da uzlaşma kapsamına girdiği, ancak TCK m.131/1’de kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hakaret suçunun mağdurun şikayetine bağlı olmadığı, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan TCK m.125/2’nin öngördüğü şekilde işlenen hakaret suçunun, CMK m.253/3 gereğince uzlaşmaya tabi olmadığı, fakat şikayete tabi olup, bu nedenle tarafların şikayetten vazgeçilmesi için sulh yoluna gitmek suretiyle anlaşabildikleri, bunun da yargının iş yükünü artırdığı gibi, ceza yargısı yolunun hukuk mahkemelerinde görülen tazminat davaları dışında bir anlamda kazanç elde etme vasıtası olarak görülmesine ve bu yolun kullanılmasına neden olduğu, tüm bunların önüne geçilmesi amacıyla hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı (TCK m.125/3-a) ve kurul halinde çalışan kamu görevlilerine görevleri nedeniyle (TCK m.125/5) hakaret suçları şikayete bağlı tutulmadığı gibi, bu son değişiklikle de önödeme kapsamına alınmadığı, buna göre failin, TCK m.75/1’de öngörülen adli para cezasının, soruşturma giderleri ile birlikte ilgili Cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılacak tebliğ üzerine 10 gün içinde ödediği takdirde hakkında kamu davası açılmayacağına dair hükmün bir bütün olarak TCK m.125’de düzenlenen tüm hakaret suçlarını kapsamadığı anlaşılmaktadır.

Özetle fail; TCK m.125/2’de öngörülen hakaret suçunu işlerse, yani hakaret suçunu oluşturan fiil sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlerse, suç önödeme kapsamında yer aldığından TCK m.75’e ilişkin hükümler uygulanacaktır. Yine aynı suçun, 3. fıkrasının (b) ve (c) bendi kapsamında ve/veya 4. fıkrasında yer alan nitelikli halleri ile işlenmesi durumunda da önödeme hükümleri uygulanacaktır.

Değişiklik öncesinde suçun sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi uzlaştırma usulüne tabi iken, Kanunun yürürlüğe girmesi ile örneğin bir kişinin diğer bir kişiye sesli mesajla hakaret etmesi halinde bu suç için önödeme hükümleri uygulanacaktır.

4- Hakaret Suçunda Önödeme

Önödeme; klasik ceza yargılama sistemi dışında olup, tıpkı uzlaştırma gibi alternatif çözüm yollarından birisidir. Ancak uzlaştırmanın aksine burada taraflardan birisi mağdur değil, Cumhuriyet savcısı veya mahkemedir. Önödeme; soruşturma aşamasında tıpkı uzlaştırma gibi bir muhakeme işlemi olup[4], takdiri değil zorunlu şekilde uygulanır.

Bu sebeple, önödeme hükümleri gereğince Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheliye Kanunda belirlenen ölçütlere göre hesaplanan para miktarı önödeme teklifi şeklinde tebliğ edilir. Yapılan tebliğden 10 gün içinde teklifin kabul edilerek ödenmesi halinde, fail hakkında kamu davası açılmaz ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir. Bir başka ifadeyle; mağdura bir söz hakkı tanınmadan, savcı tarafından sunulan teklifin fail tarafından kabulü ile takipsizlik kararı verilir. Fail önödemeden yararlanmaz veya gereğini yerine getirmezse, hakkında kamu davası açılır. Failin önödemeden yararlandığı durumda, hakkında tatbik edilen önödeme kapsamına giren adli para cezasından dolayı adli siciline kayıt düşülmez. Önödemede bulunulması üzerine verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile mahkemenin düşme kararları, bunlara mahsus bir sistemde kaydedilir. TCK m.75 kapsamına giren suçların 5 yıl içinde tekrar işlenmesi halinde, fail hakkında aynı suçtan dolayı önödeme uygulanmaz.

Hakaret suçunun işlenmesinde sosyal medyanın sıkça kullanıldığı, bundan dolayı birçok insanın mağdur olduğu, hatta sahte isim veya gizli hesap kullanan faillere ulaşılamadığı, henüz sosyal medya alanında bir düzen tesis edilemediği, temel hak ve hürriyetlerin yeterince korunamadığı,

Bilhassa kişilik hakları ile özel hayatın gizliliği ve korunması hakkının ciddi saldırılara maruz kalabildiği, bunun yanında gerçek kimlikleri ile paylaşımda bulunanlar yönünden de ifade hürriyetinin sınırları bakımından kamu otoritesinin baskısı ile karşılaşılabildiği, yeterli bilginin elde edilemediği,

Yurt dışı hesapları ile yurt dışında yaşayıp ülkeye gelmeyenler bakımından da ifade özgürlüğü adı altında yurt dışı korumasının sağlanabildiği, merkezleri yurt dışında bulunan sosyal medya platformlarının bu konuda yapılan soruşturmalara yeterli katkıyı sunmadığı, bunun yanında sosyal medya üzerinden bilinçli paylaşımlar yaparak, kendilerine bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek hakaret ve tehdit edilmesinin önünü açanların, bunu deyim yerinde ise bir yol olarak kullanıp, kazanç aracına çevirebildikleri,

Hatta kendilerine ulaşılmasını engelleyen yöntemlerle veya yurt dışından bulunmaktan yararlanarak, kendilerine karşı yapılacak ceza takibatlarını sonuçsuz ve yine kendilerine karşı işlenen hakaret ve tehdit gibi fiillerden dolayı şikayetçi olabildikleri, uzlaştırma veya şikayetten vazgeçme yöntemleri ile kazanç elde edebildikleri,

Görülebilmektedir.

Sonuç olarak kanun koyucu, suçun uzlaştırma kapsamında olması sebebiyle bunun bazı kişilerce gelir kapısına dönüştürülmesi ve uzlaştırmanın amacından uzaklaşılmaya başlanmasından dolayı kanun koyucu çözüm olarak uzlaştırma yerine önödeme hükümlerinin tatbik edilmesini uygun bulmuştur.

Değişiklikle amaçlanan diğer hususlar şunlardır;

- Uzlaştırma alternatif çözüm yolunun kötüye kullanılmasının önüne geçilmesi,

- Yargıdaki iş yükünün hafifletilmesi,

- Zaman tasarrufu gibi konularda etkili olabileceğidir.

Kanun değişikliğiyle, yargılamada amaçlanan iyileşmelerin yanı sıra değişikliğe ilişkin eleştiriler de gündeme gelmektedir. Şöyle ki; hakaret suçunun TCK m.125/2’de düzenlenen şekli ile işlenmesi halinde suçtan mağdur olan kişi doğrudan kendi şerefine, kişilik haklarına karşı işlenen bir suç olmasına karşın herhangi bir talepte bulunamayacaktır. Örneğin, mağdur uzlaştırma sürecinde edim olarak karşı taraftan özür dilenmesini talep edebilir. Ancak suçun önödemeye tabi olması mağdurun bu imkanını ortadan kaldırarak, kendi iç huzurunu sağlama hakkını da elinden almıştır. Hatta mağdurun şikayeti, soruşturma ve kovuşturmanın yapılmasına bir bakıma etki etmeyecektir.

Diğer yandan fail yönünden değerlendirildiğinde; aleni duruşmadan veya adli hata yapılmasından korkan suçsuz bir kişi adeta hukuka güveni bir kenara bırakarak yargılama yapılmadan önödeme teklifindeki para cezasını ödemeyi kabul edebilecektir. Böylece; masumiyet/suçsuzluk karinesi, adaletin tesis edilmesi, cezalandırmanın etkili ve önleyiciliği gibi evrensel ilke ve esaslar zarar görebilecektir.

Suçla korunan hukuki değer; hakarete uğrayan kişinin onur, şeref ve saygınlığıdır. Dolayısıyla; suçun faili ile mağdur arasındaki uzlaşma olanağının elinden alınıp, önödeme hükümlerinin uygulanması hakaretin suç olarak düzenlenmesindeki hukuki yarar ve hükmün gerekçesiyle ters düşecektir. Aynı şekilde; yapılan değişiklikle, evrensel ilke ve esaslardan olan adil/dürüst yargılanma hakkına ve masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı uygulamaların gündeme gelmesi, hukuk güvenliği hakkını zedeleyebilecektir. Deyim yerinde ise, Devlet Hazinesine para ödeyenin hakaret edebileceği gibi bir kabul ortaya çıkabilir. Değişikliği; ifade özgürlüğü açısından olumlu, fakat hakaret suçunun mağduru yönünden olumsuz bir gelişme olarak değerlendirmek mümkündür.

Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki; muhakkak sosyal medya alanına bir düzen getirilmeli, bu hukuk kuralları ve uygulamaları üzerinden yapılmalı, hem sosyal medya kullanıcılarının başkalarının hak ve hürriyetlerine saygı göstermesi ve hem de kendilerine hakaret ve tehdit suçu sayılabilecek paylaşımlarda bulunmasını sağlayanların önünün kesilmesi, bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi, sosyal medya olarak bilinen internetin kullanılması suretiyle işlenen suçların ve faillerin bir an evvel adalet önüne çıkarılabilmesini sağlayacak tekniklerin geliştirilmesi, ancak kamu otoritesini koruyucu gözetecek şekilde caydırıcı etki oluşturan yöntemlerle ifade hürriyeti üzerinde baskı kurulmasının da önüne geçilmesi, bu konuda yargı kararlarına uyulması, Ceza Muhakemesi Hukukunda yer alan koruma tedbirlerinin kötüye kullanılmaması, fail ve mağdur bakımından ayırım yapılmaksızın yeknesak uygulamaların geliştirilmesi, “suçta ve cezada kanunilik” prensibinin gözetilmesi elzemdir.

Yine yeri gelmişken; sosyal medya paylaşımlarından kişilik haklarını ihlal edenlere karşı, ihlalin hemen durdurulabilmesini sağlamak amacıyla 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un “İçeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi” başlıklı, Anayasa Mahkemesi’nin yürürlüğe giren 11.10.2023 tarihli ve 2020/76 E. ve 2023/172 K. sayılı kararıyla iptal edilen 9. maddesinin tekrar düzenlenmesinin faydalı olacağını belirtmek isteriz.

Hakaret suçu bakımından yapılan değişikliklerin ne zaman yürürlüğe gireceği, 7531 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’a getirilen Geçici 7. madde ile verilmiştir. Buna göre; TCK m.73’ün ikinci fıkrasında yapılan düzenleme, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle soruşturma veya kovuşturma evresine geçilmiş dosyalar bakımından uygulanmaz. Diğer bir ifadeyle 14.11.2024 tarihinden sonra TCK m.125/2’deki kanallar aracılığıyla işlenmesi ile yeni oluşan hakaret suçu veya henüz şikayet gerçekleşmediği için soruşturmaya başlanamamış hakaret suçu yönünden önödeme şartı uygulanmaya başlayacaktır.

Sonuç olarak, 7531 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14,15,16 ve 18. maddeleri ile TCK m.125/2 ve yine bu suçun TCK m.125/3-b, c ve 125/4’de düzenlenen nitelikli halleriyle işlenmesi durumunda yeni bir dönem başlamıştır. Artık uzlaştırma değil, önödeme hükümleri uygulanacaktır.

Hakaret suçu bakımından yapılan Kanun değişikliğine ilişkin amaçlara yukarıda yer verilmiştir,  ancak değişiklik eleştiriye açıktır; suçla korunan hukuki yarar mağdurun kişilik hakları iken, mağdurun söz hakkının kalmaması, hukuki yararın korunmaması ve yine failin yargılanmadan, yani cezalandırılabileceğine duyduğu endişeden dolayı önödemeyi kabul etmek zorunda kalması sebebiyle adil/dürüst yargılama hakkının ihlali görülebilecektir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Ece Efeoğlu

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------

[1] “Dolayısıyla ifade özgürlüğünün kullanılmasıyla başkalarının şeref ve itibarına zarar verdiğinin iddia edildiği durumlarda, Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde her ikisi de Anayasa’da güvence altına alınmış olan şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir dengenin kurulması gerekir (B.No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Von Hannover/Almanya (no.2) [BD], B.No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 99).” Tuğrul Culfa, B. No: 2013/2593, 11.03.2015, § 39.

[2] “İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” (bkz. Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41-42) olduğu göz önüne alındığında diğer ifade türlerine nazaran, siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmektedir. AİHM de kararlarında sıklıkla siyasi bir tartışmayı savunmanın demokratik bir toplumda temel bir unsur olduğunu vurgulamaktadır. AĠHM, zorlayıcı nedenler olmadıkça siyasi ifadeye kısıtlama getirilmemesi gerektiğini kaydetmektedir (örnek bir karar için bkz. Feldek/Slovakya, B. No: 29032/95, 12/7/2001, § 83).” Bekir Coşkun (GK), B. No: 2014/12151, 04.06.2015, § 64.

Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasında vurgulandığı üzere ifade özgürlüğü; herkesin söz, yazı, resim veya başka yollarla düşünce ve kanaatlerini açıklama ve yayma hakkını, buna bağlı olarak haber veya görüş alma ve verme özgürlüklerini kapsamaktadır. Bu çerçevede ifade özgürlüğü; kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir.Ergün Poyraz (GK) B. No: 2013/8503, 27.10.2015, § 34.

[3] TCK m.73/2’ye eklenen cümle: “Ancak, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan hakaret suçu bakımından şikayet süresi, her ne suretle olursa olsun fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren iki yılı geçemez”.

[4] Önödemenin hukuki niteliğine ilişkin detaylı bilgi için bkz. (Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Yorumlu- Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt II, Ankara, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, 2010, s. 2396.) (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Beta Yayıncılık, 21. Baskı, 2022, s.571.)