1. Giriş
a) Yazının Kapsamı
Bu yazıda MOBESE, idare tarafından kamusal alanlara yerleştirilmiş, izleme ve kaydetme fonksiyonu olan kameralar, güvenlik kameraları ise, bireylerin kullanımına tahsis edilmiş, izleme ve kaydetme işlevi bulunan kameralar için kullanılmıştır. MOBESE, Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu kelimelerinin baş harflerinden oluşan, il ve ilçelerde izleme, denetleme ve kaydetme işlevi gören kamera sistemidir.
MOBESE ve güvenlik kameralarının; kamu kurumları, cadde, sokak, apartmanlar ve işyerlerinde kayıt yapması ve bu kayıtların ceza ve hukuk davaları ile idari davalarda delil olarak kullanılması konusunda, kameraların kurulum amacının delil elde etmek olmadığını, genel güvenlik ve asayişi sağlamak olduğunu, ancak işlenen bir suçu tesadüfen kayıt altına aldığı durumlarda delil olarak kullanılabileceğini, ancak kamu huzuru ve güvenliği için koyulmuş olsa dahi, kurulan kamera sayısında ölçülü olunmasını ve ifrada gidilmemesini, tüm bunlar gözönünde bulundurulmak suretiyle, bireylerin özel hayatlarının gizliliğinin, işyeri ve özel alanlarda ihlal edilmemesi gerektiğini “Güvenlik Kameraları” ve “MOBESE ve Kamera Sistemi ile İzleme” başlıklı yazılarımızda ortaya koymuştuk.
Bu yazımızda; MOBESE’ler ve güvenlik kameralarının hukuki niteliğini tartışacak, yapılan izleme ve kayıtların özel hayatın gizliliği ve delil vasfı üzerine değerlendirme yapacak, buna ek olarak, apartman içleri, girişleri ve sitelerin ortak alanlarında bulunan, bireylerin kendi dairelerini ve özel alanlarını denetlemek amacıyla kullandıkları kameraların, komşularının veya üçüncü kişilerin özel alanlarını yahut kamusal alanları da izlemeleri ve/veya kaydetmeleri gibi durumları İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları, Anayasa, ilgili iç hukuk ve Yargıtay kararları çerçevesinde inceleyeceğiz.
b) Genel Değerlendirme
MOBESE ve güvenlik kameralarının, caydırıcılık ve tespit olmak üzere iki önemli fonksiyonu vardır. Caydırıcılık etkisi, güvenliğin sağlanması ve kamu düzeninin korunmasına katkıda bulunur. Kamera olan yerlerde suç işlenmesi ihtimalinin, olmayan yerlere göre daha az olduğu bilinmektedir. Bu kameraların bir diğer işlevi ise, delil elde etmek ve suçluları tespit etmektir. Şehirlerde kritik noktalarda bulunan MOBESE ve güvenlik kameraları ile elde edilen görüntülerin delil olarak kullanılması, bugüne kadar birçok adli vakanın çözümüne katkı sağlamıştır.
Burada tartışılması gereken husus, önleme amaçlı kurulan kameralardan elde edilen delillerin adli makamlar tarafından delil olarak kullanılıp kullanılamayacağıdır. Uygulamada bu kayıtların delil olarak kullanıldığı görülmektedir[1]. Kamu güvenliği ve asayişin sağlanması amacı doğrultusunda kullanılan MOBESE ve güvenlik kameraları vasıtasıyla elde edilen görüntülerin, delil olarak kullanılıp, hükme esas alınması noktasında; kameraların kullanımının hukuka uygunluğuna dikkat edilmesi, bunun da MOBESE ve güvenlik kameralarının bulunduğu yerlere uyarı levhaları koyulması, kameraların gizli olmaması, kişiye özel takip ve bireyselleştirmek suretiyle izleme ve kayıt yapılmaması gibi şartlara tabi tutulması ve ayrıntılarına yer verdiğimiz hususlara dikkat edilerek izleme ve kayıt işleminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bir başka gözetilmesi gereken husus; önleme tedbiri niteliğinde olan MOBESE ve güvenlik kameralarının, bireyin hak ve özgürlüklerini kısıtlayıcı niteliği gözönünde bulundurulduğunda, bu konu ile ilgili düzenlemelerin, Anayasa m.13, m.20/2 ve İHAS m.8/2’ye göre kanunla yapılması gerekliliğidir. Her ne kadar 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ek madde 7 ile 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ek madde 5’de bazı hükümler olsa da; bunlar suçu önlemeye yönelik tedbirler olup, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkını MOBESE veya güvenlik kameraları ile sınırlamanın şekil ve şartlarını gösteren özel bir kanun çıkarılması lüzumludur. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinde valinin yetki ve görevleri arasında yer alan “Suç işlenmesini önlemek, kamu düzen ve güvenini korumak için gereken tedbirleri alır.” hükmü de, MOBESE’lerin kurulumu, kullanımı ve kapsamı hakkında olması gereken kanunilikten uzaktır.
MOBESE’ler ve güvenlik kameralarının nerelere kurulacağı, ne zaman kullanılacağı, kayıtların ne kadar süre ile sınırlı tutulacağı ve sonrasında silineceği, elde edilen görüntülerin ifşa edilmesi durumunda sorumluların kimler olacağı gibi hususlar kanunla ayrıntılı şekilde düzenlenmelidir. İzlenen yerlerin kamusal alanlar olması, kanuna ihtiyaç olmadığı şeklinde yorumlanamaz. Günümüzde özel hayatın bir kısmının, kamusal alanda geçtiği kabul edilmektedir[2].
Özel kişiler tarafından; alışveriş merkezi, pastane, sinema, işyeri, apartman girişi, daire önü, taksiler gibi yerlere yerleştirilen kameralar vasıtasıyla elde edilen görüntüler de, özel hayatın gizliliği ve korunması hakkını güvence altına alan İHAS m.8 ve Anayasa m.20 kapsamında değerlendirilebilir. Bu kameraların kurulumu sırasında, kamu kurum ve kuruluşlarından izin alınması gibi hususları düzenleyen bir kanun da bulunmamaktadır. Bu hukuki boşluğun; özel yaşam hakkını ve özgürlükleri tehdit niteliğinde olduğunu, bu hususun da kanunla ayrıntılı bir biçimde düzenlenmesi gerektiğini belirtmeliyiz[3].
Ayrıca; MOBESE’lerin kurulumu bir idari işlemle yapılmış olup, İdare Hukukunun esaslarına tabidir. İdari işlemin unsurları; yetki, şekil, sebep, konu ve amaçtır. Sebep unsurunun sağlıklı olması, idari işlemin dayanağı olan mevzuat hükmünün açıkça gösterilmesine bağlıdır. Kanuni bir dayanağı olmadan idari tasarrufla faaliyete geçirilen MOBESE kameralarının, sebep unsurunun sakatlığı gündeme gelecektir. Buna ek olarak; idari işlemlerin belirli, öngörülebilir ve ölçülü olması gerekir. MOBESE kameralarının açık bir yasal dayanağı bulunmaksızın gizli olarak ve hatta uyarı levhası olmadan yerleştirilmesi “belirlilik” ve “öngörülebilirlik” ilkelerine aykırılık anlamına gelecektir. Ayrıca MOBESE’ler; “ölçülülük” ilkesi gereğince ülkenin her yerine değil, suç işlenme ve kamu düzeninin bozulma tehlikesinin bulunduğu, kalabalık caddeler, garlar, stadyumlar gibi yerlere kurulmalıdır.
2. MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Özel Hayatın Gizliliğini İhlal Tartışması
Bireysel özgürlüklerin ve kamu yararının çatışması, özgürlük mü güvenlik mi sorusu etrafında tartışılmıştır. Bu kavramlardan birisinin diğerine üstün geldiği hallerde, ya özel hayatın korunması ile ilgili zafiyet ortaya çıkmış veya özel hayat hakkına aşırı kısıtlamalar getirilmiştir. Hak ve özgürlükler ile bunların sınırlandırılmasının dengeli olması; birisinin diğerine fazlaca üstün hale gelmemesi, devletlerin meşruiyeti ve demokratik toplum yapısı bakımından çok önemlidir. Nitekim bu konuda, “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13 önemli bir hüküm olarak göze çarpmaktadır. Kişi hak ve hürriyetlerinin sınırlandırılması, ancak bu madde uyarınca yapılabilir.
“Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’e göre; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.
İşyerlerine, apartman girişlerine, cadde ve sokaklara, idare veya bireyler tarafından yerleştirilen kameralar vasıtasıyla yapılan kamera kayıtlarının, özel hayatın gizliliğini ihlal olarak değerlendirilemeyeceği; zira bu kameraların amacının, bireylerin özel hayatına ilişkin görüntüleri izlemek ve/veya kaydetmek değil, kamusal alanda güvenliğin sağlanması olduğu kanaatindeyiz.
MOBESE ve güvenlik kameralarının, insanların sürekli takip edilip, “muhtemel suçlu” muamelesine muhatap olması ve özel hayatlarının gizliliğine müdahale niteliği gibi birçok olumsuz yönü ile suçun ve suçluların tespiti, delil elde etme, kamu düzeninin korunması gibi birçok olumlu yönünün bulunduğu, yani bireysel özgürlükler ile kamu yararının çatıştığı muhakkaktır.
Özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.8’de güvence altına alınmıştır. Bu hakka; ancak kanunla ve kamu düzeninin korunması, ülkenin iktisadi refahı, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin koruma altına alınması nedenlerinden en az birisinin varlığı halinde, demokratik toplumda gerekli olması durumunda müdahale edilebilir[4]. Bu maddede; bireyin, devletten gelebilecek özel ve aile yaşamına yönelik keyfi müdahalelere karşı korunması amaçlanmıştır. Devletlerin, bireylerin özel ve aile hayatlarına saygı göstermesi negatif yükümlülüğünün yanında, bu hakka yönelik saldırı ve ihlallere karşı koruma pozitif yükümlülüğü de vardır. Madde metninden bu husus açıkça anlaşılmasa ve “saygı” kelimesi yalnızca negatif yükümlülüğün var olduğu şeklinde anlaşılmaya müsait olsa da; İHAM içtihatlarından, bu hakkın bireylerin üçüncü kişilerden gelen saldırılara karşı korunması sorumluluğunu da sözleşmeci devletlere yüklediği anlaşılmaktadır[5].
İHAM içtihatlarında özel hayatın sınırları net olarak çizilmemiş, Mahkeme önüne gelen olaylarda esnek bir tavır sergilemiş ve her olayı kendi somut şartlarında değerlendirmiştir. Bu nedenle izlemelerin "özel hayat" içeriğine kesinlikle girmediği veya kesin olarak hukuka aykırı olup, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakkını ihlal ettiği söylenemez[6].
Mahkemeye göre “özel yaşam”; tanımlamaya elverişli olmayan, bireyin maddi ve manevi bütünlüğünü kapsayan bir kavramdır[7]. Kişinin kendi görüntüsü üzerindeki hakkı da bu kapsamda değerlendirilmiş, bu hakkın kameralar vasıtasıyla yapılan izleme ve kaydetme ile ihlali bugüne kadar birçok İHAM kararına konu olmuştur.
İHAM verdiği kararlarda; ilk olarak özel hayat kavramı kapsamına giren bir hak olup olmadığını incelemekte, sonrasında hakkın sınırlanmasının kanunla öngörülüp öngörülmediğini değerlendirmekte ve bu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığına karar vermektedir[8].
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin 28.01.2003 tarihli ve 44647/98 başvuru numaralı Peck v. Birleşik Krallık kararında; bireyin hareketlerini kamusal alanda izlemeye yarayan ancak kaydetmeyen kameraların özel hayatın gizliliğini ihlal anlamına gelmeyeceği, diğer yandan, görüntülerin kaydedilmesinin ve sistematik ve kalıcı kayıtların ihlal anlamına gelebileceği belirtilmiş, kamusal alanda görüntüleri güvenlik kameraları vasıtasıyla kayıt altına alınıp, daha sonra yerel medyada servis edilen başvurucunun, kamusal alanda çekilmiş görüntülerinin de özel hayatının gizliliğini ihlal edebileceği ifade edilmiştir.
Kişinin kendi görüntüsü üzerindeki hakkını tanımlayan İHAM Büyük Dairesi’nin 07.02.2012 tarihli ve 40666/08 başvuru numaralı von Hannover/Almanya kararında; “Bir kişinin görüntüsü, kişinin eşsiz özelliklerini gösterdiğinden ve onu diğer kişilerden ayırt ettiği için kişiliğinin temel özelliklerinden birisini oluşturmaktadır. Bu nedenle, kişinin kendi görüntüsü üzerindeki hakkı kişisel gelişimin önemli parçalarından biridir. Bu hak, görüntüsünün yayınlanmasını reddetme hakkının yanında söz konusu görüntünün kullanımını kontrol etme hakkını kapsamaktadır…” ifadelerine yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi Mahkeme; kişinin kendi görüntüsü üzerinde hakkı olduğunu, bunun yayımı ve kaydedilmesi konusunda söz hakkının bulunduğunu tartışmaya yer bırakmayacak bir şekilde ortaya koymuştur.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 18.01.2017 tarihli ve 61838/10 başvuru numaralı Vukota-Bojic/İsviçre kararında; özel hayatın geniş bir kavram olduğunu ve kesin bir tanımının olmadığını, bireylerin kimliksel ve kişisel gelişimin başka insanlarla ve dış dünya ile iletişim kurma hakkını da kapsadığını, kamusal alanlarda dahi başka insanlarla özel ilişki kurma hakkının, özel hayat kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme; bireylerin eylemlerini kameralar vasıtasıyla gözlemleme konusunda, normal güvenlik kameralarının, meşru ve öngörülebilir bir amaca hizmet ettiklerini, sokaklarda veya kamu mülklerinde İHAS m.8 kapsamında bir ihlal meydana getirmeyeceğini, ancak özel hayatın ihlali iddialarının, sözkonusu görüntülerin sistematik ve kalıcı bir şekilde kaydedildiği durumda ortaya çıkabileceğini belirtmiştir. Mahkeme bu kararında MOBESE ve güvenlik kameralarının özel hayatın gizliliğine müdahalesi konusunda genel esasları belirlemiş; ölçülülük, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri gözetilmek suretiyle, genel düzenin sağlanması, caydırıcılık gibi amaçlara hizmet edebileceği, ancak sistematik ve kalıcı bir şekilde yapılan izleme ve kayıtların maddede korunan hakkı ihlal edeceğini ifade etmiş, böylece bu faaliyetin icrasının sınırlarını çizmiş ve bu uygulamanın nasıl hak ihlaline sebebiyet vermeyecek şekilde yapılabileceğini ortaya koymuştur.
“Özel Hayatın Gizliliği” başlıklı Anayasa m.20’ye göre; “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir”.
Anayasa m.20’de; özel ve aile hayatına saygı hakkı düzenlenmiş, maddenin üçüncü fıkrasında herkesin kişisel verilerinin korunmasını isteme hakkının olduğu, buna ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceği hüküm altına alınmıştır.
Kişisel verilerin özel hayatın gizliliği kapsamında koruma altına alındığı; 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 1. maddesinde, “Bu Kanunun amacı, kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak…” ifadeleriyle belirtilmiştir. Kişisel veri; bireyin şahsi, mesleki ve ailevi özelliklerini gösteren, o bireyi diğer bireylerden ayırmaya ve niteliklerini ortaya koymaya elverişli her türlü bilgiyi ifade eder. Kişinin kendi görüntüsü de kişisel veri kapsamında değerlendirilecektir.
Özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması, TCK m.132 ila 136’da korunan hukuki yarar olarak düzenlenmiş; TCK m.132’de haberleşme hürriyeti, m.133’de kişiler arasındaki konuşmaların gizliliği, m.134’de özel hayatın gizliliği ve m.135 ve136’da kişisel veriler olmak üzere koruma altına alınmıştır.
TCK m.134’de kişilerin özel yaşamının gizliliğinin ihlali suç sayılmış, özel yaşamı koruma amacıyla “herkesin, özel hayatını ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğunu; özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamayacağını” öngören Anayasa m.20 ve İHAS m.8’in ihlallerinin yaptırımı öngörülmüştür[9].
134. maddenin 2. fıkrasına göre; “Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır”.
Maddede; özel hayatın gizliliğinin ihlali suçunun görüntüleri kaydetmek suretiyle işlenmesi, suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Elbette suçun unsurlarının gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda Ceza Hukukunun genel prensipleri gözönünde bulundurulacak, suçun oluşumu kastın varlığına bağlı olacaktır.
İlgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni olarak değerlendirilebilecektir. Güvenlik ve MOBESE kameralarının bulunduğunu gösteren tabela ve işaretlerin olduğu yerlere giriş yapan kişilerin, görüntülerinin izlenmesi ve/veya kaydedilmesine zımni olarak izin verdikleri, ancak seslerinin kaydedilmesine açıkça izin vermedikçe bu kaydın hukuka uygun olmadığı kabul edilmelidir. Taraflardan birisi açıkça rıza göstermedikçe veya kişiler arasındaki konuşmalar aleni olmadıkça veya başka bir hukuka uygunluk nedeni bulunmadıkça, bu yöndeki ses tespit fiilleri ve sonuçları hukuka aykırı olacağı gibi, fiilin de “Kişiler arasında konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması” başlıklı TCK m.133 çerçevesinde suç teşkil edeceğini belirtmek isteriz.
Güvenlik kameralarının kamuya açık olmakla birlikte birden fazla kişinin kullanma, girme çıkma hakkına sahip olduğu site ortak alanları, apartman koridorları gibi yerlere kurulması durumunda hukuka uygunluk, tüm ilgililerin rızasının ilgili kanun uyarınca alınmasına bağlı olacaktır. Bireylerin oturdukları apartman veya sitede 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu uyarınca alınmış bir karar olmadan yerleştirilen kameralara itiraz edebileceği kabul edilmelidir. Bu kanuna uygun olarak alınmış bir karar olmadan yerleştirilen kameralar vasıtasıyla yapılan izleme ve kayıtların hukuka aykırı olacağı, delil olarak kullanılamayacağı ve özel hayatın gizliliği ile kişisel verilerin korunması hakkını ihlal edeceği dikkate alınmalıdır.
Bireylerin girdikleri yerlerde bulunan ve görülebilecek yerlere asılan uyarı levhalarında kameralar vasıtasıyla görüntü kaydı yapıldığının belirtilmesi durumunda, bu izleme ve kayıtların hukuka aykırı olmayacağının, bireylerin bu binalara girmekle zımni olarak rıza verdiklerinin kabulü gerektiğinin, bireylerin girmeye kanunen haklarının olduğunun; örneğin üniversite amfisi, hastane odası gibi yerlerde tabela ve işaret asılmasının sözkonusu kaydı hukuka uygun hale getirip getirmeyeceğinin tartışılabileceğini belirtmeliyiz. Çünkü bu kurumlara girmek kişiler için öğrenim, sağlık hizmetlerine ulaşım gibi temel insan hakları ile ilgili olup, “görüntülerinin kaydedilmesini istemiyorsan girme” denilemeyecek nitelikte kurumlardır. Burada kamu güvenliği ve düzeni ile birey hak ve özgürlüklerinin çatıştığı muhakkaktır. Yukarıda sayılan kurumların gözlemlenmeye ve denetlenmeye ihtiyaç duyulan kurumlardan oldukları dikkate alındığında, kamu yararının ağır bastığı, sonuç olarak buralarda yapılacak izleme ve kayıt faaliyetlerinin hukuka uygun olacağının kabulü gerekir.
Kameraların izleme ve kaydetme faaliyeti yaptığını açıkça görünen uyarı levhaları veya başka işaretlerle bildirmek suretiyle elde edilen görüntüler, TCK m.26/2’de düzenlenen hukuka uygunluk nedenlerinden ilginin rızası kapsamında değerlendirilecektir.
Özel ve aile hayatına saygı kapsamında; evini veya işyerini görüntüleyen MOBESE veya üçüncü kişilere ait kameraların kaldırılmasını adli makamlardan talep eden bir kişinin, bu isteğinin kabul görmemesi halinde de, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakkının ihlali gündeme gelecektir. Apartman girişlerine, daire kapısına, sitelerde ortak alanlara yerleştirilen kameraların 634 sayılı Kanun uyarınca geçerli şekilde alınmış karara binaen kurulması gerekmektedir. Aksi takdirde; özel hayatın gizliliğinin ihlalinin yanı sıra, bu kameralar vasıtasıyla elde edilen deliller hukuka aykırı hale gelecektir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.03.2007 tarihli, 2007/4-98 E. ve 2007/100 K. sayılı kararına göre; ”Anayasanın 20. maddesinde herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip bulunduğu, özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmiştir. Ayrıca bu hak, Türk Medeni Kanunu 24 ve 25. maddelerinde koruma altına alınmıştır. Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde de kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda uygulanacak yaptırım belirtilmiştir. Belirtilen bu yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz... Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizli kamera ile kayda alınması aynen telefon konuşmalarının yasadışı dinlenmesinde olduğu gibi onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşımaktadır…”.
Hukukumuzda; bireylerin özel hayatlarının gizliliği ve kişisel verilerini koruma hakkı yalnızca ceza yaptırımları vasıtasıyla koruma altına alınmamış, yukarıda yer verdiğimiz YCGK kararında bu konu Türk Medeni Kanunu m.24 ve 25 kapsamında değerlendirilmiş olup, bu hakların saldırıya uğraması durumunda uygulanacak hukuki yaptırım da TMK m.49’da düzenlenmiştir.
Konu ile ilgili Yargıtay 14. Hukuk Dairesi’nin 09.10.2019 tarihli, 2016/2792 E. ve 2018/6717 K. sayılı kararında; davacı ile davalının aynı apartmanda oturduğu, davalının kendi evinin girişine, avlusuna ve merdiven kısmına koyduğu kameraların, davacının evinin giriş kapısı ve penceresine yöneltilmesi ve kayıt işlemi yapması sebebiyle, davacının özel hayatının gizliliğini ihlal ettiğine karar verilmiş ve kameraların kaldırılması talebini kabul eden ilk derece mahkemesinin kararı isabetli bulunmuştur.
İşyerlerinde çalışan insanların, insan onuruna ve kişilik haklarına aykırı olarak gizli veya açık şekilde kamera ile gözetlenmesi ve denetimi hukuka aykırıdır. Ancak güvenlik amacıyla işyerinin özel olmayan bölümlerinin izlenmesi mümkün olabilir. İşyerinde kişiye özel bölümlere kamera kayıt sisteminin izinsiz koyulması ve kayıt yapılması, sırf delil elde etmek için adli amaçlı kamera kayıt sisteminin kurulması, güvenlik amaçlı kamera kayıtlarından elde edilen görüntülerin başka maksatlar için kullanılmasında isabet olmayacağı gibi, hukuka uygunluk da bulunmayacak ve bu tür fiiller, hem yukarıda yer verdiğimiz suçların kapsamına girecek ve hem de elde edilen görüntüler hukuka aykırı delil haline gelecektir.
Kat mülkiyetine veya kat irtifakına tabi olup da, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun tatbik edildiği bina ve yerleşim yerlerinde; kat maliklerinin ve onların verdiği yetkilerle yeri zilyet olarak kullanan kiracı veya kiracının alt kiracısının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun maliklere tanıdığı tüm hak ve yetkileri kullanabileceğinden, yer sahibinin veya onun verdiği yetkiyle veya kat malikinin bu konuda öngördüğü özel yasak olmaksızın, kiralanan yere zarar vermeden, kendi meskeninin veya dairesinin önünü görebilecek ve hatta kaydedebilecek şekilde, karşı meskenin veya dairenin görüntüsü alınmaksızın ve kaydedilmeksizin, belki yalnızca yoldan veya merdivenlerden o an gelip geçenlerin görülebileceği ve kayda alınabileceği kamera sisteminin kurulabilmesi mümkündür. Bunun için, kat malikleri kurulunun veya yöneticinin veya yönetim kurulunun izninin alınmasına gerek olmadığını düşünmekteyiz. Kat irtifakı sahibinin de 634 sayılı Kanunun 17. maddesinin üçüncü fıkrasına göre benzer hak ve yetkileri bulunmaktadır ki, kiracı da aynı hak ve yetkileri yasak olmadığı ve kiralanan yere zarar verilmediği sürece kullanabilecektir. Bir kapalı mahalde kat mülkiyeti veya kat irtifakı uygulanmamakta ise, yerin malikinin veya zilyedinin hakları Türk Medeni Kanunu’nun maliklere ve zilyetlere tanıdığı hak ve yetkiler kadar olacağından, başkalarını rahatsız etmeyecek veya üçüncü kişilerin izinlerinin alınması şartıyla kamera sisteminin müstakil binanın ilgili yerlerine koyulabilmesi mümkündür.
Esasen TCK m.26/2’de bir hukuka uygunluk sebebi olarak düzenlenen “ilgilinin rızası”; kameraların yerleştirilmesi veya yerleştirilmiş bir kameranın görüntü veya ses alması konusunda, görüntüsü veya sesi izlenip tespit edilecek kişinin önceden bilgisi ve muvafakati olduğu sürece, elde edilen kayıt suç olmayacağı gibi, yargılamada delil olarak da kullanılabilecektir. Ancak ortada bir soruşturma veya kovuşturma varsa, bu konuda görüntü veya ses kaydının mutlaka CMK m.135 ila 140’a göre yapılması gerekir. Soruşturma veya kovuşturma olmamakla birlikte, istihbari veya önleyici maksatlı izleme veya dinlemenin gündeme geldiği durumda ise, bu tespitler Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ek madde 7, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ek madde 5 ve görüntülerin tespiti ile sınırlı olmak üzere 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu m.6’ya göre görüntü veya ses tespiti yapılmalıdır.
Mal sahibi kiralanan yerin kapısına veya içine kamera sisteminin koyulmasını yasaklayabilir mi? Kiralanan yerin içine zarar verilmedikçe, kiracının özel hayatına ve tercih hakkına müdahale edilip, kira sözleşmesi ile kiralanan yerin iç kısmına kamera sisteminin kurulmasının önüne geçilmesi mümkün değildir. Kat maliki, sözleşme serbestisi gerekçesiyle bu tür bir engeli sözleşmeye hüküm koyarak da getiremez. Kiracının kiraladığı yeri kullanabilme hakkına bağlı olan ve güvenliğin ön plana alındığı bu durumda, sözleşmeye koyulabilecek kiralanan yerin içine kamera koyulmasını engelleyen hükmün ahlaka ve adaba aykırı olduğu gerekçesiyle geçersiz sayılması gerektiğini ifade etmek isteriz. Ancak mal sahibi tarafından, kiracının dairenin dış kısmına kamera koymasının sözleşmeye koyulacak açık hükümle engellenebileceği, hüküm bulunmadığı durumda ise, apartman veya site sakinlerini rahatsız etmemek, ortak yerlere de müdahalede bulunmamak koşuluyla, güvenlik amaçlı kameranın yalnızca dairenin veya konutun dış kapısının önünü ve en fazlada merdivenleri veya kendi bahçesini veya önünde bulunan yolu görebilecek şekilde yerleştirilebileceği söylenebilir. Bu cihazların görüntüleme ve kayıtla sınırlı olması, güvenlik amacına hizmet etmesi, bunun dışında kişilerin özel konuşmalarını takip edecek şekilde ses kaydetme özelliğine sahip olmaması, yani başkaları tarafından duyulabilecek sesleri kaydetse bile, birlikte yürüyen insanların özel konuşmalarını kaydetmemesi gerekir. Görüntülerde de insanın özel hayatını müdahale gelebilir. Örneğin, cihazın kaydettiği alanda birlikte yürüyen iki kişi el ele tutuşabilir, birbirlerine sarılabilir veya birbirlerini öpebilirler. Bunlar; kamera kayıt sisteminin güvenlik amacı dışında kalan, tesadüf edilen, esasen kayıt altına alınmaması ve kullanılmaması gereken görüntüler olup, sehven veya otomatik olarak kayıt altına alındıklarında, silinmeyip kullanıldıklarında veya başkalarına verildiğinde, özel hayatın gizliliğinin veya insanların haberleşme gizliliğinin ihlali de sayılabilecektir. Bu tür kameralar; hukuka aykırı veya suça konu olabilecek davranışlardan başkalarını caydırmak, hukuka aykırılığı veya suçu önlemek, hukuka aykırılığın ve suçun icra edildiği durumda da, bunları ortaya koyup faillerinin tespiti suretiyle adalet önüne çıkarılmak amacına hizmetle sınırlı olmalıdır.
Apartmanın önüne, apartman boşluğuna, ortak yerlerine, bina sakinlerinin girip çıkabilecekleri yerlere, bahçeye, ortak yürüme alanlarına ses ve/veya görüntü duyan, izleyen veya kaydeden cihazların koyulması, bu konuda kat malikleri kurulunun usulüne uygun yapacakları toplantıda 634 sayılı Kanuna uygun şekilde alacakları kararla mümkün olabilir ki, bu cihazların nerelere ve hangi özelliklere sahip şekilde takılıp kurulacaklarına, ne şekilde kullanılacaklarına, kat malikleri kurulunun kararına uygun şekilde hareket etmek zorunda olan yönetici veya yönetim kurulu karar verecektir. Apartmanın veya sitenin ortak yerlerine takılacak olan cihazların, apartman veya site sakinlerinin veya dışarıdan gelenlerin özel hayatlarını takip veya veri toplama amacına hizmet etmemesi, bunların hukuka aykırı veya suça konu olabilecek davranışlardan başkalarını caydırmak, hukuka aykırılığı veya suçu önlemek, hukuka aykırılığın ve suçun icra edildiği durumda da, bunları ortaya koyup faillerinin tespiti suretiyle adalet önüne çıkarılmak amacına hizmetle sınırlı olması gerekir.
Özel kişilerce izinsiz şekilde gizli görüntü veya ses kayıtlarının yapılabilmesi için, bu yazımızda belirttiğimiz hallerin dışında kalıp da, ani bir suça muhatap olan kişinin başka bir şekilde hukuka aykırılığı ve suça konu fiili kanıtlayabilmesinin mümkün olmadığı durumun varlığı gerekir. Bir başka ifadeyle; plan kurarak, program yaparak, kişiyi tahrik ederek, kendisine karşı işlenecek veya işlenen suçun delillerini elde etmek amacıyla özel şahıslarca izleme, dinleme ve kayıt yapılamaz. Özel kişilerce görüntü veya ses kaydı yapılabilmesi için ortada bir zorunluluk, başka türlü kanıtlayamama ve meşru müdafaa benzeri bir halde kalma vaziyeti olmalıdır.
3. Güvenlik ve MOBESE Kameralarının Delil Vasfı
Uygulamada MOBESE ve güvenlik kameraları ile yapılan görüntü kayıtları, ceza ve hukuk yargılamalarında delil olarak kullanılmakta ve hükme esas alınmaktadır. Bunun kişilerin özel hayatın gizliliği hakkının ihlali olduğu, elde edilen delillerin hukuka uygun olarak elde edilmemesinden dolayı hükme esas alınamayacağı iddia edilse de; genel asayiş ve kamu düzenini korumak maksadıyla, gizli olmayan ve süreklilik arz etmeyecek şekilde yapılacak kayıtların hukuka aykırı olmayacağı kanaatindeyiz. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere, sözkonusu uygulamanın kanunla öngörülmüş olması son derece önemlidir. Kanunda öngörülmeyen delil elde etme yöntemi ile elde edilen delilin yargılamada kullanılması hukuka aykırıdır.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 06.12.2005 tarihli ve 27310/95 başvuru numaralı Ağaoğlu/Türkiye kararında; şikayete konu olay tarihinde telefon dinlemeye ilişkin yasal dayanak bulunmadığı halde başvurucunun telefonu dinlenilmek suretiyle elde edilen ve mahkumiyete esas alınan delilin kanuni dayanağı bulunmadığı, oysa İHAS m.8/2 gereği özel hayata müdahale niteliği taşıyan bu minvalde bir fiilin kanunla öngörülmesinin gerektiği, bu nedenle İHAS m.8’in ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Olayda; dinlemenin gerçekleştiği dönemde yürürlükte olan 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nda telefon dinlemeye yer verilmemiş, başvurucunun telefonu başka bir maddede öngörülen mektup, telgraf gibi vasıtalarla yapılan haberleşmenin dinlenmesi usulünün kıyas yolu ile somut olaya uygulanması suretiyle dinlenmiş, bu da Kanunla öngörülmeyen şekilde yapılan özel hayata müdahale anlamına gelen telefon dinlemeyi hukuka aykırı hale getirmiştir.
Yukarıda ayrıntılı olarak yer verdiğimiz “kanunilik” ilkesinin önemi ile Ağaoğlu/Türkiye kararında ortaya koyulan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, MOBESE’lerin kullanımıyla ilgili ayrıntılı düzenlemeler içeren bir kanunun hazırlanması gerektiğini tekrar vurgulamalıyız.
Kişilerin izlenmesine konu olan kayıtlar, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na uygun olarak korunmalı ve güvenli bir şekilde saklanmalıdır. Bu görüntülerin ceza ve özel hukuk yargılamalarında gerekli olması ve kullanılması da, ancak yargı merciinin kararı ile olmalıdır. Yargı merciinin bu konudaki kararlarında; ortada suçun işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunması, suçun ispatının ancak ilgili kişisel verilere erişmek suretiyle yapılabilmesi, bu verilerin diğer delil elde etme teknikleri tüketildikten sonra son çare olarak kullanılması, elde edilen bilgilerin iddia edilen suçla sınırlı ve ilgili olması, bu bilgilerin sadece ilgili makamlar tarafından ulaşılabilir olması ve sadece bu amaçla kullanılabilmesi ilkeleri gözetilmelidir[10].
MOBESE’leri, dava konusu olaya veya sanığa yönelik CMK m.140’da öngörülen tedbirle aynı görmemek gerekir. MOBESE; herhangi bir suça, şüpheliye veya sanığa karşı kurulan bir delil elde etme aracı olmayıp, kamu düzeninin sağlanması ve korunmasına yönelik çok amaçlı denetleme sistemi olup, adli maksatlı kurulmamıştır. Ayrıca, MOBESE ve güvenlik kameralarının görünür ve aleni olması gerekmektedir. Gizli şekilde yerleştirilen güvenlik kameralarının, hem özel hayatın gizliliğini ihlal edeceğini ve hem de yapılan kayıtların hukuka aykırı delil olması sebebiyle yargılamalarda kullanılamayacağını belirtmeliyiz.
CMK m.140/5 gereği; işyerinde ve konutta teknik araçlarla takip yapılamazken, MOBESE kameraları ile bilinçli, yani bir kişide somutlaşmış izlemenin yapılamayacağını belirtmeliyiz. MOBESE kameraları; caydırıcı ve önleyici mahiyette olup, asli işlevi işlenen veya teşebbüs edilen bir suçun ortaya çıkarılması ve failinin tespit edilip yakalanması amacına hizmet değildir. MOBESE ve işyeri kameralarının temel varlık nedeni güvenlik amaçlı olup; işlenen veya teşebbüs edilen bir suç ile bu suçu işleyenin ortaya çıkarılmasında ikincil derecede fonksiyon sahibi oldukları kabul edilmelidir. İnsanların evlerinin, bahçelerinin veya kapılarının bilinçli şekilde takip edilmesi ve/veya bu yerlerde geçen insan faaliyetlerine ilişkin ses ve/veya görüntülerin izlenip kayda alınması, bu yolla elde edilen verilerin delil olarak kullanılması hukuka aykırıdır. Kamuya açık yerler ile binaların önlerinin veya apartman veya site bahçesi ile ortak alanlarının, o apartman veya site yönetimi tarafından usulüne uygun alınan kararla izlenmesi ve/veya kayda alınması, hem kamuya açık alanların ses hariç görüntülerin tespitinde hukuki sakıncanın olmaması ve hem de diğer belirtilen yerlerle ilgili, oturanlar bakımından önceden verilen izne ve o yere gelenler için ise görülebilecek yerlere asılmış levhalarla ilgilinin rızası kapsamında hukuka uygunluk nedeninin varlığından bahsedilebilir. Kişinin görme engelli olması veya okumasının bulunmaması durumunda rızasının olmadığı kabul edilebilir; ancak görme engelli veya okumasının olmadığı bilinen kişiye girdiği kapalı alanda uyarı iletilmişse, bu durumda ilgilinin rızası adlı hukuka uygunluk sebebinin varlığı kabul edilmelidir. Kamuya açık yerler ile sokak, cadde, park ve bahçeler ile kamunun ortak kullanımına açık bulunan yerlerde yine insanların sesleri kayda alınmaksızın, önceden uyarıya gerek olmadan bir veya birkaç kişi üzerinde somutlaştırılmadan gelip geçen veya orada bulunan insanların izlenmesi ve/veya görüntülerinin tespiti mümkündür.
Kamu ve birey yararları arasında olması gereken haklar dengesi gözetildiğinde, bireyin sürekli gözetlendiği için özel ve aile hayatının kamuya açık veya kamu tarafından görülebilecek mahallerde gerçekleşen faaliyetlerinin sürekli izlendiğine, takip edildiğine ve/veya dinlendiğine dair bir kaygı ve düşünce ile yaşayabilmesinin, hem insan hayatı ve hem de hukuki açıdan kabul edilemeyeceği, bunun bir sınırının olması gerektiği fikri ileri sürülebilir. Bu endişeyi de gözeterek belirtmeliyiz ki; bu izleme ve/veya kayda alma, trafik ve asayiş güvenliği bakımından gerekli olan yerlerde, haklar dengesinde kamunun yararı ile bireyin can ve mal güvenliği açısından hukuka uygun görülmelidir. Haklar dengesi dikkate alınıp, kamu otoritesinin bireyin özel hayatının gizliliği ve korunması hakkı üzerinde “teknik takip” yöntemi ile baskı oluşturmasının önüne geçen yasal düzenleme yapılarak, önceleyen kamu ve birey yararları bakımından MOBESE ve kamera sisteminin kurulması yoluna gidilmelidir.
Son olarak uygulamada karşılaşılabilecek bir sorun olması nedeniyle incelemekte yarar gördüğümüz bir konu da; MOBESE ve güvenlik kameraları vasıtasıyla elde edilen delillerin hukuka uygunluğu, kameraların vasfının yalnızca görüntüleme veya görüntülemenin yanında kaydetme olmasına göre değişebileceğidir. Sadece görüntüleme fonksiyonu olan, kayıt kabiliyeti bulunmayan kameralar aracılığıyla üçüncü kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal mahiyetinde olmayan izlemede, bu görüntüyü izleyen kişinin gördüğü bir olayla ilgili yapacağı tanıklığın hukuka uygun olacağı tartışmasızdır. Ayrıca; bir evin yatak odasını gözetleyen kameradan elde edilmiş kaydın hukuka uygun delil olarak kabul edilmesi mümkün değilken, aynı şekilde bu kamerayı izleyen güvenlik görevlisinin gördüğü olayla ilgili yapacağı tanıklık da hukuka aykırı delil niteliği taşıyacak, hatta bu fiil TCK m.134’e göre özel hayatın gizliliğinin ihlali suçunu oluşturacaktır. Bununla birlikte; perdesi açık olan ve dışarıdan bakıldığında gözle görülebilen bir apartman dairesinde işlenen bir insan öldürme, yaralama, yağma veya cinsel saldırı suçunu gören sokağın diğer tarafında oturan daire sakini veya sitenin güvenlik görevlisi olup da etrafına bakarken gördüğü suça konu olayla ilgili tanıklık yapabilir, elde edilen beyan hukuka uygun olacağı gibi, özel hayatın gizliliğinin ihlali suçunun işlendiğinden de bahsedilemez.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Buğra Şahin
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-----------------------------
[1] Yargıtay 17. Ceza Dairesi’nin 12.06.2019 tarihli, 2018/7126 E. ve 2019/8933 K. sayılı kararında; “…zaman diliminin gece vakti olduğu, MOBESE kamerası görüntülerine göre suçun 20.37’de işlendiği anlaşılmakla…” ibaresine yer verildiği görülmektedir.
Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 14.05.2019 tarihli, 2017/9878 E. ve 2019/6158 K. sayılı kararında; “…sanığın kusura, mahallinde keşif yapılmadan ve MOBESE kayıtları incelenmeden hüküm kurulduğunun…” ibaresi bulunmaktadır.
[2] R.Cengiz Derdiman-Nihal Tataroğlu, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Devlet Gözetimi ile İnsan Haklarının Uyumlaştırılması Sorunu ve Çözüm Önerileri, Cilt:7, Sayı: 1, 2016, Devlet Gözetimi ile İnsan Haklarının Uyumlaştırılması Sorunu ve Çözüm Önerileri, s.262.
[3] R.Cengiz Derdiman-Nihal Tataroğlu, a.g.e., s.265.
[4] “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” başlıklı İHAS m.8’e göre;
“1- Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2- Bu hakkın kullanılması bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda sözkonusu olabilir”.
[5] Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15. Baskı, 2017, s.613.
[6] R. Cengiz Derdiman - Nihal Tataroğlu, a.g.e., s.259.
[7] Osman Doğru-Atilla Nalbant, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, 2. Cilt, 2013, s.2.
[8] D.J. Harris-M.O’Boyle-E.P. Bates- C.M. Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, 1. Baskı, 2013, s.369.
[9] Durmuş Tezcan-Mustafa Ruhan Erdem-R. Murat Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 15. Baskı, 2017, s.638.
[10] R.Cengiz Derdiman-Nihal Tataroğlu, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt :7 Sayı: 1, 2016, Devlet Gözetimi ile İnsan Haklarının Uyumlaştırılması Sorunu ve Çözüm Önerileri, s.280.