Yıllardır tutuklama/tutuklamama kararları hep eleştiri konusu olmuş, görsel basın ve dahi son yıllarda özellikle sosyal medya paylaşımları ile tutukluluk ve/veya salıverme kararları ağır ifadelerle gündeme taşınarak, adli merciiler ithamlar altına alınmıştır. Tutuklama kararı, soruşturmanın ve kovuşturmanın sağlıklı işletilebilmesi delillerin karartılmasının, şüphelinin kaçmasının önüne geçmek adına önemli bir güvenlik tedbiri olması yanında olayın sıcağı sıcağına ele alınan bir karar olması nedeniyle tarafların yakın takibinde olan bir karardır. Toplum (görsel ve sosyal basın), tutuklama kararını takip edip bu karar üzerinden bir kamuoyu oluşturmakta ama olayın ardında geçen süre sonrasında verilen nihai karar çoğunlukla takip edilmemekte ve dahi kamuoyu bu konuda bilgilendirilmemektedir. Bu sebeple günümüzde tutuklama süreci, sonuç ceza ile hedeflenen amaçlardan en önemlisi olan toplumsal ve sosyal barışı sağlamak adına verilen en önemli kararlardan biri haline gelmiştir. O kadar ki nihai hüküm tutuklama sürecinin gölgesinde kalmıştır.
Bu kapsamda tutuklamaya yönelik birçok eleştirisel metin ve makale yayınlanmış, tutuklama sürecinin daha sağlıklı işletilebilmesi adına Yasama organınca ilgili yasal düzenlemelerde değişiklikler yapılmış, Anayasa Mahkemesi başta üst yargı organlarınca tutukluluk kararına ilişkin insanın yaşama hakkından sonra en yüce haklarından biri olan hürriyet hakkına getirilen müdahalenin sınırlarını aşmaması adına birçok hüküm kurulmuştur. Ancak adli mercilerce sıcağı sıcağına verilen bu kararlarla, olayın her iki tarafını ve en önemlisi kamuoyunu tatmin etmesi hiçbir zaman mümkün olmamış mümkün olacağa da benzememektedir. Dolayısıyla Adli Mercilerin sağlıklı bir karar verebilmesi adına, soruşturma aşamasındaki gizlilik ilkesi de dikkate alınarak görsel ve sosyal medya aracılığı ile tutuklama sürecine (soruşturma sürecine) bu aşırı müdahaleyi önleyecek birtakım tedbirlerin alınması elzem hale gelmiştir. Zira eski kanunda bir tutuklama nedeni olan ancak yeni kanun ile tutuklama nedeni olmaktan çıkarılan “suçun toplumda infial uyandırması” koşulu bugün yasal düzenlemelerde yer almamasına rağmen yukarıda dile getirilen iletişim araçları nedeniyle tutuklamanın en önemli sebebi haline gelmiş bulunmaktadır.
Örneğin, katalog suçlar olarak anılan ve 5271 sayılı CMK ‘nın 100. Maddesinin 3. Fıkrasında sayılarak belirlenen suçlar için tutuklama nedeninin baştan var sayılması bir ön yargıya sebep olmakta ve bu ön yargı nedeniyle şüpheliye atılı suçun niteliği dikkate alınarak dosyada mevcut delil durumu ikinci plana itilmek suretiyle tutuklama kararları verilebilmektedir. Bunun önüne geçmek adına tutuklama için aranan şartlardan biri olan ve aynı maddenin 4. Fıkrasında “… hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez” Şeklindeki ifade de dikkate alınarak suça bağlı tutuklama nedeninin varlığını kabul eden yasal düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesi uygun olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında süreci bir şiirle ele alıp, nihai hükümden ziyade önemini koruyan tutuklama müessesesini değerlendirirsek;
Şairin Tutukluluğa itirazı:
1)
Kendim geldim teslim oldum ben,
Ne kaçtım ne de göçtüm ben,
Azıcık vicdanlı olsaydın sen,
Tutukluluk biraz ağır olmadı mı?
2)
Dosyaya baktılar delil yok,
Aradılar taradılar tanık yok,
Ama nedendir bilmem suçum çok,
Tutukluluk biraz ağır olmadı mı?
3)
Savcıya sordum delil ne diye,
O söylemedi bari sen söyle,
Adalet olur mu? hiç böyle,
Tutukluluk biraz ağır olmadı mı?
4)
Hakimsin sen biraz adil ol,
Bak CMK ‘da var Adli Kontrol,
Beni dinlesen de dinlemesen de sağ ol,
Tutukluluk biraz ağır olmadı mı? (5)
(H. İbrahim BODUR)
Şiirde dile getirilen hususlar;
1. Sabit ikametgâh sahibi olunduğu, kaçma şüphesinin bulunmadığı, CMK md.100/2-a da belirtilen kaçma, saklanma veya kaçma şüphesini uyandıran somut olguların bulunmadığı,
2. Somut bir delil olmadığı, araştırmaların tamamlandığı ve delilleri karartma ihtimalinin olmadığı,
3. Suç işlenmediği beyanı ile varsa delil ve suç sorguda dinlenilerek savunma hakkı tanınması gerektiği bu konuda isnat edilen suçun ve delillerin kendisine anlatılmadığı,
4. Tutukluluk kararının verilmesi beklenen ceza dikkate alındığında ölçülü olmayacağı, bu sebeple aksi bir kanaatte dahi en fazla adli kontrol kararı verilebileceği,
5. Nakarat “Tutukluluk biraz ağır olmadı mı?” tutuklama kararının ölçülülük ilkesini aştığı hem tutuklu hem de maddi destekte bulunduğu ailesinin bu kararla mağdur olacağı,
Belirtilmektedir.
Halil İbrahim BODUR
Hukukçu