Bu yazımızda; yargılamanın yenilenmesinin şartlarına değinilerek, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.11.2021 tarihli, 2021/94 E. ve 2021/530 K. sayılı kararı doğrultusunda, kovuşturma aşamasında dinlenmiş veya dosyada hiç dinlenmemiş olan tanığın, hüküm kesinleştikten sonra mahkemeye eski beyanı ile çelişen açıklamaların yer aldığı bir dilekçe sunmasının yargılamanın yenilenmesini gerektirip gerektirmeyeceği tartışılacaktır.

1. Yargılamanın Yenilenmesi

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 311 ila 324. maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi, Kanunda sınırlı olarak belirlenen durumlarda yargılama sürecinin tekrardan başlamasını mümkün kılan olağanüstü kanun yoludur.

Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilebilmesi için;

1- Kesinleşmiş bir hüküm bulunmalı: Uygulamada ilk derece mahkemesinde veya kanun yollarında kesinleşen hükümler hakkında kesinleştirme şerhi düzenlenmektedir. Eğer dosya istinaf veya temyiz aşamasında kesinleşmişse, kararın verilmesinden sonra dosya hükmü veren mahkemeye geri gönderilmektedir. Yargılamanın yenilenmesi başvurusu, hükmü veren mahkemeye yapılacağından, dosya hükmü veren mahkemeye geldikten sonra başvuru yapılmalıdır,

2- CMK m.311’de sınırlı olarak belirtilen beş sebepten en az birisi olmalı: Sadece aynı suça ilişkin olarak verilen cezada takdir ve teşdidin hatalı uygulanması ve adli hatanın başka şekilde giderilme imkanı bulunması yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak ileri sürülemez. CMK m.315. Yenileme istemi bir suç iddiasına dayandırılmışsa (yalan tanıklık gibi), bu fiille ilgili kesinleşmiş mahkumiyet hükmü kurulmuş veya delil yetersizliği dışında bir nedenle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmişse kabul edilebilir CMK m.316,

3- Yargılamanın yenilenmesi nedeni ve buna dair deliller başvuruda gösterilmeli: CMK m.317/2, m.319,

4- Yargılamanın yenilenmesi başvurusu mahkumiyet hükmünü veren mahkemeye yapılmalıdır (CMK m.318/1), ancak başvuruyu aynı hakim inceleyemez.

Başvuru üzerine Mahkeme; duruşma açmaksızın yeniden yargılama isteminin kabule değer olup olmadığına karar verecek, bu noktada sadece başvurunun usule aykırı yapılması (hüküm kesinleşmeden yapılması gibi), başvuruda hiçbir gerekçe gösterilmemesi veya başvuru sebeplerini doğrulayacak delillerin ileri sürülmemesi hallerinde istemin kabule değer olmadığına karar verecektir (CMK m.318 ve m.319).

Yasal şartlar oluştuğunda başvuru kabule değer görülerek, yargılamanın yenilenmesi talebini içeren dilekçe Cumhuriyet savcısı ve ilgili tarafa tebliğ edilir. Sonrasında deliller toplanır, yeniden yargılama isteminin esassız olup olmadığına karar verilir. Eğer talebin yeterli derecede doğrulanamadığı, sahte olduğu anlaşılan belgenin veya yeminle dinlenen tanık veya bilirkişinin gerçeğe uymayan önceki beyanının, verilen önceki mahkumiyet kararına hiçbir etkisinin bulunmadığı değerlendirildiğinde istem esassız olduğundan, duruşma yapılmaksızın yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilir. Aksi halde Mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir. Hükümlü ölmüşse veya mahkeme derhal beraat yönünde kanaat etmişse, duruşma yapmaksızın da karar verilebilir (CMK m.322/1-2).

Mahkeme; talebi kabul edip yargılamanın yenilenmesi kararı aldıktan sonra yaptığı duruşma sonucunda, önceki hükmü aynen onaylayabilir (onaylama kararı) veya hükmü iptal ederek (hükmün iptali kararı) yeniden hüküm kurabilir (CMK m.323/1). Hükümlü lehine başvuruda; yeniden mahkumiyet kararı verilebilirse de, verilecek ceza ilk cezadan daha ağır olamaz (CMK m.323/2).

2. CMK m.311/1’de Düzenlenen “b” ve “e” Bentlerinin Anlamı

Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi başvurusunun sınırlı sebeplerle yapılabileceğini belirtmiştik. Bu sebeplerden CMK m.311/1-b’de yer alan sebebe göre; “Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.”

CMK m.311/1-e’de düzenlenen sebebe göre ise; “Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.” yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilecektir.

Tanığın veya bilirkişinin kast veya ihmali ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiğinin anlaşılması, yalan tanıklık veya gerçeğe aykırı bilirkişilik suçunun işlenmesi anlamına gelmektedir. CMK m.316 uyarınca bu suçlar hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı veya delil yetersizliği dışında bir nedenle takipsizlik kararı verilmiş olmalıdır. Aksi halde yargılamanın yenilenmesi isteminin kabule değer olmadığına karar verilir. İhmal suretiyle gerçek dışı beyanda bulunulması veya oy verilmesi ancak taksiri gündeme getirebilirse de, yalan tanıklık ve gerçeğe aykırı bilirkişilik suçları kasten işlenebildiğinden, bu ihtimalde, yargılamanın yenilenmesini talep edebilmek için CMK m.316’da yer alan kesin hüküm şartı aranmayacaktır.

Ceza Muhakemesi sistemimizde “delil serbestisi” ilkesi yer almaktadır. Bu ilkeye göre; mantığa aykırı olmayan, gerçek ve hukuka uygun olan tüm deliller, maddi hakikate ulaşılmasın amacıyla delil olarak kabul edilecektir.

Delil; ceza muhakemesinin konusu olan olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılan ispat aracı olup, Ceza Muhakemesi Hukukunda “delil serbestisi” ilkesi gereği akılcı ve gerçekçi olmak ve hukuka aykırı bulunmamak şartıyla her beyan, belge veya belirti, delil olarak kabul edilebilecektir. Olay ise; doğrudan doğruya veya dolayısıyla Muhakeme Hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olgulardır[1].

Delil veya olayın “yeni” olması ise; yargılama sürecinde hükümlü tarafından bilinse dahi, mahkeme tarafından bilinmemesini veya sonradan ortaya çıkmasını ifade eder. Önemli olan, mahkemenin hükmü verirken, bu delili veya olayı değerlendirmesine dahil edip etmediğidir. Dosyada bulunmasına rağmen dikkate alınmayan delil de yeni delil sayılacaktır. Mahkemenin varlığını bildiği, ancak ulaşamadığı delil (tanığa ulaşılamaması gibi) de ortaya çıktığında yeni delil niteliğinde olur[2].

3. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.11.2021 Tarihli Kararı

Karara konu olayda; İlk Derece Mahkemesinin verdiği mahkumiyet kararında, beyanını karara esas aldığı tanığın hüküm kesinleştikten sonra, duruşmada yemin altında verdiği beyanı ile çelişen iki ayrı dilekçe sunduğu, ayrıca daha önce beyanına başvurulmayan bir tanığın da mahkemeye hüküm kesinleştikten sonra dilekçe sunduğu, dilekçede olayın esasına etki edecek şekilde sanık lehine açıklamalarda bulunulduğu anlaşılmaktadır.

İlk Derece Mahkemesi bu dilekçeler gerekçe gösterilerek yapılan yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; “Yargılanmanın yenilenmesi sebebi olarak gösterilen ve yeni delil niteliğindeki tanıkların beyanlarının sanığı doğrular nitelikte olduğu iddia edilse de, tanıklardan ...’in Mahkememiz duruşmasında yeminli olarak dinlendiği, bu tanık için ayrıca derdest veya sonuçlanmış yalan tanıklık suçuna ilişkin soruşturma ve kovuşturmanın bulunmadığının anlaşıldığı, tanıkların katılanın husumet beslediği yönündeki beyanlarına ilişkin Mahkememiz yargılamasında taraflar arasında staj ilişkisinden kaynaklı husumet bulunmadığının tartışıldığı ve Mahkememiz ilamının onandığı, dosyaya karar verildikten sonra eklenen tanık ifadelerinin hayatın olağan akışına uygun beyanlar olarak kabul edilemeyeceği, savunmayı kuvvetlendiren delillerin bulunmadığı, yargılamanın yenilenmesi talebine dayanak yeni delillere göre, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığı anlaşıldığı”, açıklamalarına yer verilmiştir.

Bu karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından; CMK m.309 uyarınca kanun yararına bozma başvurusunda bulunulmuş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gönderdiği kanuna yararına bozma isteminin Daire tarafından reddedilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı karara itiraz ederek dosya bu defa Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gelmiştir.

Genel Kurul yaptığı değerlendirme sonucunda; “İlk derece mahkemesince suçun sübutuna esas alınan deliller mağdur beyanı ile tanığın yeminli anlatımıdır. Ancak hüküm kesinleştikten sonra tanık Ahsen’in 25.02.2020 ve 20.04.2020 tarihlerinde mahkemeye sunmuş olduğu dilekçelerde olayın oluşuna ilişkin farklı bir anlatımda bulunduğu görülmektedir. Yalan tanıklık suçu tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunmakla oluşacağı gözetilerek tanığın mahkemeye çağrılarak tanıklığın hukuki ve cezai sorumluluğu hatırlatıldıktan sonra yeminli olarak beyanına başvurulması, önceki beyanından esaslı noktalarda farklı anlatımda bulunması halinde bu beyanın suçun sübutunu etkileyip etkilemeyeceği değerlendirilmelidir. Diğer taraftan, hakkında yalan tanıklık suçundan suç duyurusunda bulunulduğuna göre yargısal sürecin sonucunun da beklenmesi gereklidir. Ayrıca, daha önce beyanına başvurulmayan ...’in 08.06.2020 havale tarihli dilekçesinde olayın esasını etkileyecek şekilde beyanda bulunduğu gözetilerek duruşmaya çağrılıp yeminli olarak ifadesine başvurularak, yeni delil niteliğinde olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle dosya kapsamındaki delillerle birlikte toplanan bu deliller hükümlü hakkında verilen mahkumiyet hükmünü etkileyip etkilemediği değerlendirilmek yerine, yeniden yargılama talebinin esassız olduğu gerekçesiyle reddine karar verilerek, CMK’nın 318. ve müteakip maddelere muhalefet edilmesi” hukuka aykırı bulunarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne karar vermiştir.

4. Değerlendirmemiz

Daha önce dosyada beyanı bulunmayan bir tanığın, hüküm kesinleştikten sonra mahkemeye bir dilekçe vermesi durumunda; bu dilekçenin içeriğinin mahkemenin kabulüne etki edecek nitelikte olduğu ihtimalde, CMK m.311/1-e kapsamında “yeni delil” olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu sebeple hükmü veren mahkeme, bu dilekçeye dayanılarak yapılan yargılamanın yenilenmesi istemini kabule değer bulmalıdır. Mahkeme sonrasında CMK m.320 uyarınca tanığı dinlemeli, yargılamanın yenilenmesi talebini doğrulamadığı kanaatine vardığında CMK m.321 uyarınca duruşma yapılmaksızın esastan reddine karar vermeli, aksi halde, ya CMK m.322 uyarınca duruşma yapılmaksızın ya da CMK m.323’e göre duruşma açarak yeniden hüküm kurmalıdır.

CMK m.311/1-e yönünden beyanı yeni delil sayılan tanığın yeminle dinlenip dinlenmemesi önemli olmazken, m.311/1-b’de geçen tanıklık yönünden tanığın usule uygun yemin verilerek daha önce dinlenmiş bir tanık olması gerekir. Yemini alınmaksızın dinlenen tanık; CMK m.311/1-b kapsamına girmeyeceği gibi, daha önce dinlendiğinden bahisle “yeni delil” olarak m.311/1-e’de değerlendirilmeyecek, fakat esasa müessir yeni beyanı “yeni olay” sayılmak suretiyle yargılamanın yenilenmesinde dikkate alınabilecektir. Tanık beyanının yeni delil sayılabilmesi için, m.311/1-b’nin dışında ve yeminsiz dinlenmesi gereken tanık bakımından da daha önce hiç dinlenmemiş tanık olması lüzumludur. Daha önce dinlenmiş tanığın beyanının yeminli alınıp alınmamasına göre, CMK m.311/1’in (b) ve (c) bentlerine göre hareket edilmelidir. Ancak daha önce dinlenmiş tanığın yeni beyanı olduğundan bahisle yeni delil niteliğinde kabul edilmesi mümkün olabilir mi? CMK m.311/1-b özel hüküm olduğundan bunun dışında kalan, yani daha önce yemini alınmaksızın dinlenen tanığın yeni alınan beyanına yeni olay demek yerine, bu alınan beyanı yenilik içerdiğinden yeni delil de denebilir, fakat bizim düşüncemiz tanık beyanı daha önce alındığından, yaptığı tanıklık itibariyle yenilik içermeyip, tekrar verdiği beyanında değişikliğe gittiğinden, bunun CMK m.311/1-e bakımından nitelendirilmesi yeni olay kavramına daha uygun düşmektedir. Daha önce yemin alınarak dinlenen tanık açısından, bir an için CMK m.311/1-b olmasa idi, bu değişen beyan yönünden de yeni olay değerlendirmesi yapılabilirdi.

Daha önce dosyada beyanı bulunan yemini alınarak dinlenmiş tanığın hüküm kesinleştikten sonra dosyaya eski beyanı ile çelişen bir dilekçe sunduğu durumda ise; bu dilekçe sebebiyle yapılacak yargılamanın yenilenmesi başvurusunun CMK m.311/1-b mi, yoksa m.311/1-e kapsamında mı değerlendirmeye alınması gerektiği tartışılabilir. Dosyaya yeni bir dilekçe sunulması ile “e” bendi kapsamında yeni delil bulunduğu gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesinin talep edilebileceği söylenebilirse de, bizce daha önce beyanda bulunan tanığın sonradan sunduğu dilekçe, m.311/1-b’ye göre değerlendirilmelidir, çünkü burada yeni bir delilin ortaya çıkmasından ziyade, daha önce beyanda bulunan tanığın yeni beyanı ile çelişen eski beyanı ve bu nedenle gündeme gelen yalan tanıklıkta bulunduğuna dair iddia mevcuttur.

Kişi olarak tanık yeni olmasa da, beyanı itibariyle yenilik içeren tanıklığı işin esası ile ilgili ise, bu kapsamda tanığın beyanı dikkate alınarak daha evvel karar verilmiş olup da, bu defa işin esasına müessir olacak şekilde beyanda değişikliğe gidilmişse, tüm bunların incelenmesi, maddi hakikate uygun olup olmadığı, tanığın yeni söylediklerinin ispat gücü ve gerçekliği, yeni beyanın yenilik içerip içermediği hususlarında, m.311/1-b dikkate alınarak karar verilmelidir.

CMK m.311/1-b’de düzenlenen yargılamanın yenilenmesi isteminin ileri sürülebilmesi için tanığın, hükmü etkileyecek derecede hükümlü aleyhine kasten veya ihmalen gerçek dışı beyanda bulunduğunun anlaşılması gerekir. Kanunda “anlaşılması” ibaresi kullanıldığından; kişinin kasten gerçek dışı beyanda bulunduğu iddia ediliyorsa, tanığın yalan tanıklıkta bulunduğunun anlaşılması, bu konuda kesin bir karar bulunmasını gerekli kılar. Yemin verilerek dinlenen tanık, hükmü etkileyecek şekilde hükümlü aleyhine kasten veya ihmalle, yani hatalı olarak gerçek dışı tanıklıkta bulunmuşsa; bu durumda iki şekilde hareket edilebilir ki, ilkinde kanun koyucu anlaşılırsa ibaresine yer verdiğinden, bunun en azından ilk derece mahkemesinin kararı ile sabit olması, ikincisinde ise tanığın yalan tanıklıkta bulunup bulunmadığına dair bir yargılama ve karar süreci olmasa da, somut olayın özelliklerine ve yargılamanın yenilenmesi başvurusunu inceleyen mahkemeye göre tanığın yeni beyanının maddi hakikate ve oluşa uygun olduğu tespit edilmişse, bu halde de tanığın eski beyanına ilişkin kasıt veya ihmaline göre suç duyurusunda da bulunularak, hakkında yalan tanıklıktan mahkumiyet kararı olmasa bile, CMK m.311/1-b’ye uygun yargılamanın yenilenmesi sebebi kabul edilebilir.

Yargılamanın yenilenmesi talebi yalan tanıklık iddiasına dayandırılmakta ise; yalan tanıklık suçundan şikayette bulunularak, buradan alınan delil yetersizliği dışında bir gerekçeyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya mahkumiyet kararı verildikten sonra yargılamanın yenilenmesi başvurusu yapılabilir.

Yalan tanıklıktan suç duyurusunda bulunulduğu ancak bir karar verilmediği sırada yargılamanın yenilenmesi başvurusu yapıldığında, mahkeme kabul edilebilirlik incelemesini yaptıktan sonra istemi ciddi görürse, yalan tanıklık suçundan yürütülen yargılamanın akıbetini bekletici mesele yapmalıdır. Bu sebeple, sayın Genel Kurulun gerekçesi isabetlidir.

Yalan tanıklık suçundan şikayet yapılmadan yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğunda; mahkeme kabul edilebilirlik incelemesinde, tanığın duruşma beyanı ile sonradan dosyaya sunduğu dilekçeyi karşılaştıracaktır. Anlatımlar arasında çelişki varsa ve bu yargılamanın esasına etki ediyorsa; başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilerek, CMK m.320 uyarınca delil toplanacak, dilekçeyi sunan tanık yeniden dinlenecektir. Mahkeme beyanın önceki hükme etkisi olmadığına kanaat getirirse, duruşma açmaksızın başvurunun esassız olması sebebiyle reddine; yeni beyanın daha önce verilen karara etkisinin bulunduğuna kanaat getirirse, mahkeme bu ihtimalde tanığın ilk beyanının gerçek dışı olduğuna kanaat getirdiğinden, yalan tanıklık suçundan suç duyurusunda bulunmalıdır. Suç duyurusu sonucunda; suça konu fiilden dolayı kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmünün bulunması veya mahkumiyeti gerektirecek nitelikte kuvvetli delil bulunmaması dışında bir nedenle ceza soruşturmasına başlanamaması veya sürdürülememesi halinde, yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulüne karar verilecektir.

Yeri gelmişken; uygulamada bir olağanüstü kanun yolu olan eski adı iade-i muhakeme, yeni adı yargılamanın yenilenmesi olan başvuru usulünde, CMK m.319/1’de öngörülen şartların yargılamanın yenilenmesi başvurusu içeren dilekçede yer aldığı tespit edildikten sonra, talebin kabule değer olduğuna, yani mahkeme tarafından yargılamanın yenilenmesi isteminin yerinde olduğuna karar verildikten sonra “Delillerin toplanması” başlıklı CMK m.320’de öngörülen usulün uygulanmadığı, CMK m.318 ve m.319 ile m.320’nin birbirine karıştırıldığı, kabule değer bulunan ve dolayısıyla istemin incelenmesini yerinde gören mahkemenin CMK m.320’de yer alan prosedürü uygulamaksızın bu defa yargılamanın yenilenmesi istemini bu defa esassız olduğundan dolayı reddettiği, usule uygun başvurunun sonrasında m.320 uygulanmadan, doğrudan m.321/1’e geçildiği, dolayısıyla hata yapıldığı, örneğin yeni tanık veya ifadesi değişen tanık beyanı ile yargılamanın yenilenmesi başvurusu yapıldıktan sonra usul açısından kabule değer bulunan başvurunun, CMK m.320’nin tatbiki suretiyle delillerin toplanması ve tanığın dinlenmesi yöntemi atlanarak, dosya üzerinden yapılan yetersiz inceleme ile CMK m.321/1 uyarınca yargılamanın yenilenmesi isteminin reddedildiği görülmektedir. Oysa kabule değer bulunan yargılamanın yenilenmesi başvurusundan sonra, maddi hakikate ve adalete ulaşılabilmesi için CMK m.320/1-2’ye uygun olarak deliller toplanmalı, yargılamanın yenilenmesi isteminin dayanağı yapılan hususlar yönünden yeterli derecede doğrulanıp doğrulanmadığı, bunların daha önce verilen hükme etkisinin olup olmadığı, yani yargılamanın yenilenmesi talebinin esaslı olup olmadığı, deliller toplanıp değerlendirildikten sonra duruşma yapılmaksızın reddedilmeli, aksi halde mahkeme, yargılamanın yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar vermelidir.

Yargıtay 15. Ceza Dairesi’nin 08.07.2019 tarihli, 2019/4642 E. ve 2019/7648 K. sayılı kararına göre; “(…) yargılamanın yenilenmesine ilişkin dilekçelere ek olarak sunulan belgeler incelendiğinde de, başka bir suça ilişkin olarak yapılan yargılama sırasında Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.01.2012 tarihli oturumunda sanık ...’nın ‘asıl çekleri veren kendisinin ... olarak tanıtan ancak asıl adının... olduğunu öğrendiğimiz şahıs vermiştir’ ve yine aynı oturumda diğer sanık ...’nın da ‘ismini ... olarak belirten ama asıl adının ... olduğunu öğrendiği şahsın işçilerinin başında duran biri olarak çalışıyorum’ şeklinde beyanda bulunduğu, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.09.2011 tarihli oturumunda da sanıklar ... ve...’e önceden tanıdıkları ...'ün duruşmadaki şahıs olup olmadığının sorulması üzerine her iki sanığın da bu şahıs değil şeklinde cevap verdikleri, sanık ...’ün kimlik belgesini çaldığını iddia ettiği ...’ün yargılanması sonucu Adana 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.12.2012 tarih ve 2012/476 -797 sayılı kararı ile müşteki ...’ün kimliğini almak suretiyle özel belgede sahtecilik suçunu işlediğini kabul etmesi üzerine ...’ün mahkumiyetine karar verildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, yargılamanın yenilenmesi talebi olarak ileri sürülen delilin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 318 ila 320. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesini gerektirecek mahiyette olup olmadığının tespiti bakımından, kabule değer görülerek, toplanacak diğer delillerle birlikte değerlendirildikten sonra, yargılamanın yenilenmesinin kabul veya reddine karar verilmesinin uygun olacağı gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur”.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Alperen Gözükan

(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.05.2023 tarihli, 2022/574 E. ve 2023/272 K. sayılı kararı.

[2] Cumhur Şahin - Neslihan Göktürk, Ceza Muhakemesi Hukuku II, 11. Bası, Seçkin Kitabevi, s.310.