Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.2009 gün, 2009/3-21 E. ve 2009/46 K. sayılı kararında; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu m.5/1’e yer verilerek, ağır ceza cumhuriyet başsavcılarının, merkezde bulunan cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe cumhuriyet başsavcıları ve cumhuriyet savcıları üzerinde gözetim ve denetim hakkına sahip olduğu, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun m.17, 18 ve 22’ye atıfla, m.17’de cumhuriyet başsavcılığının kamu davasının açılmasına yer olup olmadığına karar vermek üzere soruşturma yapmak ve yaptırmak, cumhuriyet başsavcısının görevlerini tanımlayan m.18’de ise cumhuriyet başsavcılığını temsil ile başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak ve gerektiğinde de adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak, ağır ceza mahkemesi cumhuriyet başsavcısının; ağır ceza mahkemesinin yargı çevresinde görevli cumhuriyet başsavcıları, cumhuriyet başsavcı vekilleri[1], cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde, asliye ceza mahkemesi cumhuriyet başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisinin olduğu, 22. maddede de cumhuriyet başsavcısının görevlendireceği cumhuriyet başsavcı vekili veya cumhuriyet savcısının duruşmaya katılacağı hususlarının düzenlendiği belirtilmiştir.

Tüm bu hükümleri dikkate alan Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na göre; “Bu yasal düzenlemelere göre, il cumhuriyet başsavcısı veya ağır ceza cumhuriyet başsavcısı, soruşturma aşamasında diğer cumhuriyet savcılarının arasında iş bölümü yaparak kimin hangi soruşturmayı yürüteceğini belirleme, soruşturma sonucunda iddianame ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara görüldü yapmak suretiyle bu belgelerdeki görüşü benimseme, hatta gerektiğinde bunlarda değişiklik yapılmasını isteme veya kendiliğinden düzeltme yapmak, kovuşturma aşamasında ise duruşmada yer alacak cumhuriyet savcısını belirleme, gerektiğinde duruşmada cumhuriyet savcısı olarak iddia makamında bizzat yer alma hak ve yetkisine sahiptir. Bir başka anlatımla cumhuriyet başsavcısı suç isnadını ve bu isnadı doğrulayacak kanıtları, buna bağlı olarak ceza yargılamasında iddiayı ortaya koyan makamdır”.

03.03.2009 tarihli karar; cumhuriyet başsavcılarının iddianame ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara “görüldü” yapmak suretiyle bu belgelerde yer alan görüşü benimseme, hatta gerektiğinde bunlarda değişiklik yapılmasını isteme veya kendiliğinden düzeltme yapma yetkisinin olduğuna işaret etmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bu kararı; bir Yargıtay üyesinin, cumhuriyet başsavcısı olduğu sırada yürütülen bir soruşturmada “görüldü” yapmak suretiyle iştirak ettiği iddianamenin temyiz incelemesine katılıp katılmayacağına dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan itiraz incelemesi ile ilgili olsa da, kararda cumhuriyet başsavcılığının ve cumhuriyet başsavcısının görev ve yetkilerine değinilmesi itibariyle karşı görüş olarak yazımıza alınmıştır. Aşağıda yer verdiğimiz emsal kararlar ise; birebir cumhuriyet başsavcılarının “görüldü” ve “iade” yetkisinin olup olmadığına dair ihtilaflar hakkında olup, tartışma konumuzu doğrudan ilgilendirmektedirler. Bu sebeple, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı ile aşağıda yer verdiğimiz kararlar arasında açık bir çatışma olduğu da söylenemez.

Her ne kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.03.2009 tarihli kararında 2802 ve 5235 sayılı kanunların bazı maddelerine değinilmişse de, iddianameyi ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları düzenleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na yer verilmediği görülmektedir. Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, soruşturma işlemleri ile soruşturma sonucunda hazırlanacak iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair tüm kararların yazılı olacağı, bu konuda yetkinin de soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısında olacağı ifade edilmektedir.

Gerek Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ve gerekse de 2802 ile 5235 sayılı kanunlarda, her ne kadar cumhuriyet başsavcısının, cumhuriyet savcıları üzerinde denetim ve gözetim yetkisi ile sair yetkilerinden bahsedilse de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında işaret edildiği şekilde “soruşturma sonucunda iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlara görüldü yapmak suretiyle bu belgelerdeki görüşü benimseme, hatta gerektiğinde bunlarda değişiklik yapılmasını isteme veya kendiliğinden düzeltme yapmak” yetkilerinin yasal tanıma ve açık dayanağa sahip olmadığı, bu durumda da basit bir şüphe ile soruşturmaya başlayıp yürüten cumhuriyet savcısının, soruşturmayı yürütürken cumhuriyet başsavcısı veya cumhuriyet başsavcı vekili ile yürüttüğü soruşturma dosyası hakkında görüş alışverişinde bulunulması, dosya ile ilgili cumhuriyet başsavcısının veya cumhuriyet başsavcı vekilinin soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısından bilgi alma, kendisi ile istişarede bulunma, soruşturma dosyası ile ilgili kendilerine gelen bilgi ve belgeleri aktarma, tüm bu süreçte soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına destek olma, gözetim ve denetimde bulunma yetkileri bulunmakta ise de, bu yetkilerin hiçbirisi soruşturmayı yürütüp bitiren cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianameye veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara müdahale edilebilmesini mümkün kılma biçiminde anlaşılmamalıdır.

Burada “yargı bağımsızlığı” ilkesi üzerinden cumhuriyet başsavcısının veya cumhuriyet başsavcı vekilinin soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına müdahale edemeyeceği, müdahalenin iddianameye veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yansıması durumunda bağımsızlığı zedeleyeceği şeklinde bir fikir ortaya koymasak da, mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde artık soruşturmayı bitirip kararını veren cumhuriyet savcısının hazırladığı iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara, cumhuriyet başsavcısının veya cumhuriyet başsavcı vekilinin “görüldü” kavramı altında müdahale edebilmesi, bu belgeleri iade edebilmesi veya içeriklerini değiştirebilmesi, iddianame yerine kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yerine de iddianame hazırlatabilmesi mümkün değildir. Çünkü bu konuda yukarıda bahsettiğimiz kanunlar; cumhuriyet başsavcısının veya cumhuriyet başsavcı vekilinin, cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianameyi veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı iade edebilmesine, değiştirebilmesine, soruşturma dosyasını alıp bir başka cumhuriyet savcısına vermesine veya kendisi tarafından iddianame veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar hazırlamasına dayanak oluşturmazlar.

Bu nedenle; UYAP sisteminde olan ve cumhuriyet başsavcıları ile cumhuriyet başsavcı vekilleri tarafından kullanılan “görüldü” ve “iade” butonlarının yasal dayanaktan yoksun olduğu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 173 ve 174. maddelerinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz ile iddianamenin iadesini düzenlediğinden, Kanunda öngörülen bu denetim usullerinin uygulanması gerektiği tartışmasızdır.

Nitekim Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin 14.06.2017 tarihli, 2016/12980 E. ve 2017/5711 K. sayılı kararına göre;

“Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra geri alınması şeklinde bir yol CMK sisteminde kabul edilmemiş olup, bu karara karşı başvurulabilecek tek hukuki çare doktrinde ‘kovuşturma davası’ olarak da adlandırılan ‘itiraz’ denetim yoludur (CMK m.173)…

İlk derece mahkemeleri nezdinde görev yapan cumhuriyet savcıları niyabeten değil, CMK’dan doğan ve asli nitelikte olan bir yetkiyi kullanmaktadırlar. CMK sistemi ceza muhakemesini yürütme görevini aslen cumhuriyet savcısına tanımıştır, cumhuriyet başsavcısına bizzat yetki tanıdığı durumları ise söz edilen 92, 161 ve 166. maddelerinde açıkça belirtmiştir. Bu sebeplerle ilk derece mahkemeleri nezdinde görev yapan cumhuriyet savcılarının ceza muhakemesi yürütürken kullandığı yetki Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının kullandığı yetkiden oldukça farklı olup Kanundan doğan ve asli niteliktedir, cumhuriyet başsavcısına veya vekiline niyabet etme niteliğinde değildir…

Belirtilen yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere CMK sistemimiz suç soruşturmasında makam itibariyle süje olarak asıl yetkiyi cumhuriyet savcısına tanımıştır. Cumhuriyet başsavcısının gözetim ve denetim yetkisi ise bizatihi suç soruşturmasının yürütülmesine ilişkin bir yetki olmayıp ancak adli teşkilatın işleyişine yönelik 2802 ve 5235 sayılı Kanunlardan doğan ve savcılık makamının idari işleyişine ilişkin konularla sınırlı olan yetkilerdir. Aksini düşünmek suç soruşturmasının içeriğine cumhuriyet başsavcılarının bizzat müdahil olmaları, her muhakeme işlemine bizzat onay vermeleri gibi bir düşünceyi akla getirebilecektir ki, CMK sistemimizin böyle bir düşünceyi benimsediğini gösteren hiçbir somut dayanak mevcut değildir.

Öte yandan, 1412 sayılı (mülga) CMUK döneminde var olan ‘Adalet Bakanına Cumhuriyet Savcısına dava aç emri verebilme yetkisi’ tanıyan düzenleme 21/07/2004 tarih ve 5219 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılmış ve CMK’da da bir daha kabul edilmemiştir. Bu itibarla, anayasal devlet düzeni içerisinde yürütmeye yakın olarak nitelendirilse de fonksiyon olarak adalet organına yakın olarak kabul edilen cumhuriyet savcılığı makamının (Centel/ Zafer, s. 118-119) yürüttüğü ceza muhakemesi işlemlerinin içeriğine cumhuriyet başsavcısının müdahale etmesine imkan tanıyan bir ceza muhakemesi kuralı mevzuatımızda mevcut değildir. Hal böyle olunca, ‘hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı’ ( Anayasa m.6) ilkesi uyarınca kanunlarla açıkça verilmeyen bir yetkinin kullanılması da kabul edilemeyecektir…

Yazılı bir muhakeme işleminin geçerlilik şartı, işlemi gerçekleştirmiş olanın elinde olan hususları kanunun aradığı şekil ve şartlara uygun olarak yapmasıdır (Kunter/ Yenisey/ Nuhoğlu, s. 172-182). Bu anlamda somut uyuşmazlığın konusunu oluşturan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verme yetkisi CMK’nın 172/1. maddesinde açıkça cumhuriyet savcısına verilmiştir. Cumhuriyet savcısının makam itibariyle süje olarak tek başına gerçekleştireceği bir muhakeme işlemi ile bu kararı verebileceğine kuşku bulunmamaktadır. CMK, bu işlemi geçerlilik şartı olarak sadece ‘yazılı olma’ şartına tabi tutmuş; ‘görüldü’ veya ‘onay’ prosedürü gibi başkaca bir şarta bağlamamıştır. Öte yandan bu kararın taraflara bildirilmesi ise sadece tarafların öğrenmesinin ve itiraz süresinin sağlanması amaçlıdır.

Kısacası, süje itibariyle iddia makamı adına hareket eden bir cumhuriyet savcısı tarafından imzalanmış kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ayrıca hiçbir onay, görüldü vb. prosedürüne ihtiyaç duymamaktadır. 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu'nun 5. maddesinde yer verilen; ‘Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukuki sonucu doğurur’ ilkesi çerçevesinde cumhuriyet savcısı tarafından elektronik imza ile imzalanan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar hiçbir onay işlemine gerek olmadan hukuken geçerli bir ceza muhakemesi işlemi niteliğindedir…

Bu itibarla somut uyuşmazlıkta Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı adına Giresun Cumhuriyet Savcısı … tarafından elektronik imza ile imzalanan 16/01/2015 tarih ve 2015/178 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar başkaca hiçbir işleme gerek olmaksızın hukuken geçerli bir ceza muhakemesi işlemi niteliğindedir. Bir diğer anlatımla, Giresun Cumhuriyet Başsavcısı'nın UYAP sistemi üzerinden yapacağı ‘onay’ veya ‘iade’ işleminin söz edilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar üzerinde hukuken herhangi bir tesiri de olmayacaktır. Cumhuriyet savcılarının ceza muhakemesi yürütürken kullandığı yetki CMK’dan doğan ve asli nitelikte bir yetkidir; cumhuriyet başsavcısına veya vekiline niyabet etme niteliğinde değildir.”

Gerekçeleriyle, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra bu kararın başsavcı tarafından iade edilemeyeceğini ve bu yöntemle kamu davası açılamayacağını, başsavcının “görüldü”, “onay” gibi işlemlerinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar üzerinde etkisinin olmadığını, CMK’da iddianame için yazılılık şartı aranmakla birlikte, başsavcının onayı, görüldü yapması gibi bir işlem şartı ve bu şekilde bir işlemin yasal dayanağının bulunmadığını, cumhuriyet savcısının e-imza ile imzaladığı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın başka hiçbir işleme gerek olmaksızın hukuken geçerli bir işlem olduğunu, bu sebeple CMK m.172/2’de öngörülen şartlar gerçekleşmediği takdirde kamu davası açılamayacağını net olarak ifade etmiştir.

Yargıtay 19. Ceza Dairesi’nin kararı ile Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin aynı yönde verdiği 25.06.2018 tarihli, 2018/3568 E. ve 2018/5771 K. sayılı kararına atıf yapan Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’nin 07.11.2018 tarihli, 2018/2139 E. ve 2018/2606 K. sayılı kararına göre;

“…CMK m.172/1 gereğince kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği, sözkonusu kararın 10/04/2017 tarihinde ilgili Cumhuriyet Savcısı … tarafından elektronik imza ile imzalandığı, ancak dosyada mevcut 11/04/2017 tarihli ‘Başsavcı Tarafından İade Edilen Takipsizlikler’ başlıklı belgeye göre Cumhuriyet Başsavcısı tarafından iade edildiği, bunun üzerine dava konusu 12/04/2017 tarih, 2017/429 Esas sayılı iddianame ile … Mahkemesine inceleme konusu davanın açıldığı anlaşılmıştır…

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172/2. maddesine göre; kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hakimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacaktır…

Sonuç olarak, Erciş Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen ve hukuken geçerli olan 10/04/2017 tarih, 2017/771 Soruşturma, 2017/591 Karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan sonraki işlemlerin hukuki değerden yoksun ve hukuken yok hükmünde olduğu, bu nedenle ortada istinaf yasa yoluna tabi bir kararın bulunmadığı anlaşıldığından,

1- Erciş 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 06/04/2018 tarih, 2017/177 Esas, 2018/247 Karar sayılı kararının hukuken yok hükmünde olduğunun TESPİTİNE,

2- Hukuken varlık kazanmayan bir kararın istinaf davasına konu edilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla incelenmesi istenen kararın Dairemizce incelenebilecek kararlardan olmadığı anlaşıldığından CMK’nın 279/1-b maddesi gereğince istinaf isteminin REDDİNE…”

Karar verilmiştir.

Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 27.04.2017 gün, 2014/34342 E. ve 2017/3372 K. sayılı kararında net bir şekilde; cumhuriyet başsavcısının iddianame tanzimi ile kamu davası açılması gerektiği gerekçesiyle cumhuriyet savcısının verdiği takipsizlik kararını kaldırma yetkisinin bulunmadığı, bunun ancak müştekiye yapılacak tebligatla itiraz hakkı hatırlatıldıktan sonra kullanılması ile itiraz merciince takipsizlik kararının kaldırılmasından sonra mümkün olup kamu davasının açılabileceği, itiraz edilmeyen veya itiraz edilmekle birlikte reddedilen takipsizlik kararı kesinleşeceğinden, bu durumda usulüne uygun açılmış bir kamu davasından bahsedilemeyeceğinden, yargılamaya devamla sanık hakkında hüküm kurulmasını bozma sebebi saymıştır.

Esasen cumhuriyet başsavcısının sadece idari bir amir olmayıp soruşturma ve iddia makamının başında bulunan yargı mensubu sıfatı taşıdığı dikkate alındığında, bir soruşturmanın sürecine ve sonucuna müdahale edemeyeceğinin kabulünün hatalı olduğu ve bunun da cumhuriyet başsavcılığı makamını temsil eden cumhuriyet başsavcısı tarafından kabul edilemeyeceği ileri sürülebilir. Bu sorun yasal yetersizlik ve eksiklikten kaynaklanmakta ise de; yasal değişikliğe gidilmesi halinde de cumhuriyet başsavcısının ve yetkilendirdiği başsavcı vekilinin, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına müdahale yetkisinin sınırlarının çok iyi ve net bir şekilde belirlenmesi şarttır.

Hatta mevcut yasal düzenleme; bırakalım soruşturmanın sonucunda verilecek karara, soruşturma sırasında başvurulacak koruma tedbirleri ve soruşturma işlemleri ile ilgili yapılan taleplere ve alınan kararlara da, cumhuriyet başsavcısının ve başsavcı vekilinin müdahalesini engellemektedir. Bir soruşturmada cumhuriyet başsavcısı veya başsavcı vekili; sulh ceza hakimliğinden arama veya adli kontrol tedbiri talep eden veya gecikmesinde zarar umulan halin varlığından bahisle yazılı emir/karar veren cumhuriyet savcısının yerine geçmek suretiyle bu talebi geri çekemez, değiştiremez veya kararı kaldıramaz. Bu noktada da cumhuriyet başsavcısının veya başsavcının yetkilendirdiği başsavcı vekilinin, gözetim ve denetim yetkisi olduğundan bahisle cumhuriyet savcısının koruma tedbiri talebine veya kararına veya icra ettiği soruşturma işlemine müdahalesi hukuka uygun olmayacaktır.

Sonuç olarak; uygulamada “görüldü” ve “iade” yöntemi kullanılarak, cumhuriyet başsavcısı veya cumhuriyet başsavcı vekili tarafından, cumhuriyet savcısının soruşturmayı sonuçlandıran belgesi olan iddianameye veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara müdahale edebildiğinin görüldüğü, bunun dayanağının da 2802 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrası ile 5235 sayılı Kanunun 17, 18, 19 ve 22. maddeleri olarak gösterildiği, ancak bu hükümlerin, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yukarıda değindiğimiz açık hükümleri karşısında cumhuriyet savcısı tarafından hazırlanan iddianameye veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karara, cumhuriyet başsavcısının veya başsavcı vekilinin müdahale edebilme yetkisi tanıyan açıklığa sahip olmadığını, yeterli yasal dayanak olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmek isteriz.

Cumhuriyet başsavcılığı bir bütün olarak değerlendirilerek; cumhuriyet başsavcısının başsavcılık makamını temsil ettiği, cumhuriyet başsavcısı olarak yapılan soruşturmalardan sorumlu olduğu, denetim ve gözetim yetkisinin bulunduğu, soruşturmaların cumhuriyet başsavcılığı adına başlatılıp sonuçlandırıldığı, bu nedenle kovuşturmaya yer olmadığına dair karara veya iddianameye müdahale edebileceği fikri ileri sürülebilir.

Ancak yukarıda yer verdiğimiz yasal dayanakların, sonuçlanmış soruşturmalarda hazırlanan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara veya iddianame ile bu kapsamda gerçekleşen ara talep ve kararlara müdahaleyi kapsamayacağı kabul edilmelidir. Çünkü burada kurucu işlem, soruşturmayı yürüten ve tamamlayan cumhuriyet savcısının kararıdır. Her ne kadar cumhuriyet başsavcısının ve görevlendirdiği cumhuriyet başsavcı vekilinin denetim ve gözetim yetkisinin olduğu, bu kapsamda soruşturmada savcı değişikliğine gidebileceği gibi, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına hiyerarşik ilişki içinde talimat verebileceği düşünülebilirse de; cumhuriyet başsavcısının bu denetim ve gözetim yetkisinin, soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısının verdiği kararları, soruşturma sonucunda hazırlayıp imzaladığı veya UYAP sistemine yüklediği kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile iddianameyi iadeye veya değiştirmeye yeterli yasal dayanak sayılamayacağını belirtmek isteriz.

İlişkili yazı; >> Cumhuriyet Başsavcısının ve Başsavcılığının İtiraz Yetkisi

İlişkili yazı; >> Cumhuriyet Başsavcılarına Ek Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------------------

[1] Cumhuriyet başsavcı vekillerinin de, 5235 sayılı Kanunun 19. maddesi dayanak alınarak, iddianamelere ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara “görüldü” ve “iade” yaptıkları görülmektedir. Uygulamada; 5235 sayılı Kanunun 19. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendi uyarınca cumhuriyet başsavcısı, cumhuriyet başsavcı vekilini görevlendirdiğinde, başsavcı vekilinin “denetim ve gözetim yetkisi” adı altında cumhuriyet savcısının kararlarını incelediğine ve iade ettiğine dair örneklerle karşılaşılabilmektedir ki, yazımızda cumhuriyet başsavcısı ve başsavcı vekili dikkate alınarak açıklamalara yer verilmiştir.