TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ALİ DOĞAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/9098) |
|
Karar Tarihi: 30/10/2024 |
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Hasan SARAÇ |
Başvurucular |
: |
1. Ali DOĞAN |
|
|
2. Aynur TAŞKIRAN |
|
|
3. Ayşe DOĞAN |
|
|
4. Elif DOĞAN |
|
|
5. Fatma ERCAN |
|
|
6. Güvercin ESER |
|
|
7. Aziz DOĞAN |
|
|
8. Ayşe ANUŞ |
|
|
9. Cennet DOĞAN |
|
|
10. İmren DOĞAN |
|
|
11. Mehmet DOĞAN |
Vekili |
: |
Av. Uğur ERİK |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; 1993 yılında meydana gelen silahlı saldırı sonucundaki ölüme ilişkin etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle yaşam hakkının, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında açılan davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Başvurucuların murisi M.D., Pazarcık-Kahramanmaraş'ta bulunan Karaağaç köyündeki evlerinde 1993 yılında gece geç saatlerde kimliği belirsiz kişi veya kişiler tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucunda ölmüş, başvurucu Ayşe Doğan ise yaralanmıştır.
3. Olayla ilgili olarak Pazarcık Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) tarafından başlatılan soruşturmada faili meçhul şahıslar hakkında daimî arama kararı verilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca 15/6/2010 tarihinde faillerin yakalanamaması ve zamanaşımı müddetinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan itiraz üzerine zamanaşımı müddetinin 20 yıl olduğu gerekçesiyle Cumhuriyet Başsavcılığının kararı kaldırılmışsa da 27/11/2013 tarihinde yine aynı gerekçe ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olduğu tespit edilmiştir. Bu karara itiraz edilip edilmediği ise başvuru formu ile ekinde yer alan belgelerden anlaşılamamıştır.
4. Başvurucular, murislerinin terör eylemi sonucunda öldürüldüğünü ileri sürerek 5233 sayılı Kanun uyarınca destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesi istemiyle 12/6/2006 tarihinde Kahramanmaraş Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) müracaatta bulunmuştur.
5. Komisyon, M.D.nin yasa dışı örgüt üyelerince ve örgütün amaçları doğrultusunda ya da geçici köy korucusu ve özel harekat timleri tarafından öldürüldüğünü ortaya koyan başvuru sahiplerinin varsayımları dışında herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını gerekçe göstererek taleplerin reddine karar vermiştir.
6. Başvurucular 6/2/2009 tarihinde Gaziantep 2. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) işlemin iptali için dava açmıştır. Mahkeme, Cumhuriyet Başsavcılığı dosyasındaki bulgulara işaretle başvurucuların murisinin yasa dışı örgüt üyesi tarafından ve örgüt amaçları doğrultusunda öldürüldüğüne ya da olayın geçici köy korucusu veya özel harekat timlerince gerçekleştirildiğine ilişkin kesin bir delil bulunmaması, Cumhuriyet Başsavcılığı dosyasının hâlen soruşturma aşamasında olması ve olayın hangi amaçla ve kim tarafından gerçekleştirildiği yönünde kesin bir delil elde edilememiş olması karşısında, başvurucuların 5233 sayılı Kanundan yararlandırılması mümkün olmadığından, tesis olunan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
7. Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesi (Daire) 2011 yılında kararın bozulmasına hükmetmiştir. Daire; davacılar murisinin kişisel husumet nedeniyle öldürüldüğüne ilişkin herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı, davacılar murisinin ölümüne ve eşinin yaralanmasına ilişkin olayın, olay tarihinde yörede meydana gelen terör olaylarının bir sonucu olduğu kanaatine varıldığından uğranılan özel ve olağandışı zararın 5233 sayılı Kanun kapsamında tazmin edilmesi hakkaniyet gereği olup başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolunda verilen Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığını değerlendirmiştir.
8. Bozma kararı üzerine dosyanın devredildiği Kahramanmaraş İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) Gaziantep 2. İdare Mahkemesinin kararında ısrar ve ret kararı vermiştir.
9. Israr kararı üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, İdare Mahkemesi kararının hukuka uygun olduğunu kabul ederek temyiz taleplerinin reddine 5/11/2018 tarihinde karar vermiştir. Karar düzeltme istemleri de 11/12/2019 tarihinde reddedilmiştir.
10. Başvurucular, nihai hükmü 9/2/2020 tarihinde öğrendikten sonra 3/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
II. DEĞERLENDİRME
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
11. Başvurucular; ölüme ilişkin maddi koşulların aydınlatılmadığını, şüphelerin yargısal mercilerce giderilmediğini, ceza soruşturmasında olayın güvenlik güçlerince gerçekleştirilmiş olması ihtimaline rağmen etkili soruşturma yürütülmediğini beyan ederek yaşam hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır.
12. Başvuru, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. Devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin yönü, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir (Fatma Akın ve Mehmet Eren [GK], B. No: 2017/26636, 10/11/2021, § 97).
14. Kasıtlı öldürme olayları hakkında yürütülmesi gereken soruşturma şüphesiz ceza soruşturmasıdır (Asya Göres ve diğerleri [GK], B. No: 2018/15851, 1/12/2022, § 74).
15. Başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa veya başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa ya da soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve soruşturma başlatılmadığının yahut etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar. Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu [1.B.], B. No: 2014/15732, 24/1/2018, § 87).
16. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar (Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu,§ 88).
17. Başvuruya konu somut olayda başvurucuların yakınının öldürülmesi nedeniyle yürütülen soruşturmada daimi arama kararı verilmiştir. 15/6/2010 tarihinde ise dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapılan itiraz, dava zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğu gerekçesiyle kabul edilmiştir. Başsavcılık 27/11/2013 tarihinde de -dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle- kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Dolayısıyla soruşturma aslında daimi arama kararı verilmesiyle etkisiz bir hâle gelmiştir. Buna rağmen başvurucular, ölüm olayı hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar da verilmesine karşın başvuru yapmak için 5233 sayılı kanun kapsamında yaptıkları başvuruyla ilgili yargısal sürecin nihayete ermesini beklemiştir. Oysa 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurunun ve bu başvurunun reddi üzerine yürütülen yargısal sürecin başvuru süresine bir etkisi bulunmamaktadır (Sözü edilen tazminat yolunun devletin yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden deetkili bir yol olmadığının değerlendirildiği örnek karar için bkz. Aziz Biter ve diğerleri [1.B.], B. No: 2015/4603, 19/2/2019, §§56-78).Bu nedenle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiası, soruşturmanın etkisizliğinin fark edilmesi gereken tarihten itibaren süresi içinde dile getirilmemiştir.
18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
19. Başvurucular; murislerinin ölümüyle sonuçlandığı belirtilen olayın gelişimi, oluş şekli ve niteliği dikkate alındığında olayın o tarihlerde yörede yaşanan yaygın ve yoğun terör olaylarının bir sonucu olduğunu ve 5233 sayılı Kanun kapsamında kaldığını buna rağmen davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini belirtmiştir.
20. 5233 sayılı Kanun uyarınca yapılan taleplerin belirtilen Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu, Kanun’un kapsamının belirlenmesine ilişkin mevzuat hükümlerinin yorumu ve somut olayın bu ölçüt uyarınca değerlendirilmesi konusundaki takdir yetkisi yargı mercilerine aittir (Ali Şaşkın ve diğerleri [2.B], B. No: 2013/6819, 21/4/2016, § 38).
21. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam [2.B], B. No: 2013/3351, 18/9/2013).
22. Somut olayda başvurucular, murislerinin terör olayları kapsamında öldürüldüğünü ileri sürerek bu olay nedeniyle yaşadıkları maddi ve manevi zararların tazminini talep etmiştir. Söz konusu talebin sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında olduğunun özellikle vurgulanması gerekmektedir. İdare Mahkemesi tarafından da talep doğrultusunda sadece 5233 sayılı Kanun uyarınca inceleme yapılarak başvurucuların murislerinin ölümüne ilişkin olarak özetle olayın terör eyleminden kaynaklandığı yönünde kesin bir tespite dayanmadığı kabul edilmiştir (kararın ayrıntıları için bkz. § 6). Bu kapsamda İdare Mahkemesi kararındaki gerekçe ve başvurucuların iddiaları gözönüne alındığında, değerlendirme ve yorumlarda herhangi bir keyfîliğin veya bariz takdir hatasının söz konusu olmadığı değerlendirilmiştir.
23. Bu doğrultuda başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, yargı mercilerince delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu değerlendirilerek mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
25. Başvurucular, yargılamanın makul sürede neticelendirilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa Mahkemesi, Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurularda uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiş; 12/3/2024 tarihinde yürürlüğe giren 2/3/2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun’la 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'da yapılan değişiklikler üzerine Ahmet Kartalkuş (B. No: 2019/39635, 19/3/2024, §§ 51-75) kararında bu konuyu yeniden değerlendirmiştir. Anılan kararda 7499 sayılı Kanun'la 6384 sayılı Kanun'a eklenen 5/A maddesi ve ayrıca anılan Kanun'un geçici 3. maddesinde yapılan değişiklik gereği, 12/3/2024 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak ilk bakışta ulaşılabilir ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda 7499 sayılı Kanun’la makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmadan önce doğrudan Tazminat Komisyonuna başvuru imkânı getirildiğine de dikkat çekilmiş, 7499 sayılı Kanun’la 6384 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik uyarınca, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla ilgili Tazminat Komisyonuna başvuru yolu etkili görülmekle doğrudan Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun ikincillik ilkesinin gereği olarak, başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Somut başvuruda da anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 30/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.