TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

R.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/7126)

 

Karar Tarihi: 22/1/2025

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Ali Erdem ŞAHİN

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Metin İRİZ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu görevlisinin üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine düzenlenen basın açıklamalarına katılması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Nusaybin'de bulunan bir lisede öğretmen olarak görev yapmaktadır. Başvurucu Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EĞİTİM SEN) üyesidir.

3. Somut olay 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde maruz kalınan terör eylemleriyle mücadele kapsamında bazı ilçelerde ilan edilen sokağa çıkma yasakları (arka plan bilgisi için bkz. Dilek Kaya, B. No: 2018/14313, 17/7/2019, §§ 8-11) ile yine aynı yılın ekim ayında meydana gelen Ankara Tren Garı saldırısı (arka plan bilgisi için bkz. Tayyip Akbudak, B. No: 2018/5558, 11/9/2019, §§ 8-13) etrafında şekillenmiştir.

4. EĞİTİM SEN, bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun (KESK) almış olduğu kararlar doğrultusunda (Dilek Kaya, §14; Tayyip Akbudak, § 16) bahse konu olayları protesto etmek amacıyla üyelerinin belirli tarihlerde göreve gitmeyerek yapılacak basın açıklamalarına katılmaları yönünde kararlar almıştır. Anılan kararların ilgili kısmı şöyledir:

"-Eğtim-Sen Merkez Yürütme Kurulunun 10/10/2015 tarih ve 98 sayılı kararı: ...10 Ekim 2015'te Ankara'da Emek, Barış ve Demokrasi Mitingine yapılan saldırıya tepki göstermek için,..., 12-13 Ekim tarihlerinde 2(iki) günlük grev kararına katılım sağlanması; ayrıca basın açıklamaları ve yürüyüşler yapılmasına, bildirilerin okullarda ve iş yerlerinde, illerde belirlenecek alanlarda okunmasına karar verilmiştir.

- Eğitim-Sen Merkez Yürütme Kurulunun 25/12/2015 tarih ve 12 sayılı kararı: 29 Aralık 2015 tarihinde,..., Savaşa Hayır Barışı Savunacağız şiarıyla gerçekleştireceği üretimden gelen gücümüzü kullanarak 1 günlük hizmet üretmeme kararının iş kolumuzda hayata geçirilmesine oy birliği ile karar verilmiştir."

5. Başvurucu, yukarıda ifade edilen kararlar kapsamında göreve gitmeyerek bahse konu basın açıklamalarına katılmıştır. İdare, söz konusu eylemleri nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatmış; soruşturma neticesinde farklı siyasi parti temsilcilerinin de katıldığı basın açıklamalarının siyasi içerikli olduğu ve yapıldığı ortamda iktidar partisinin aleyhinde ifadeler kullanılarak kötülendiği sonucuna varmıştır. Nihayetinde başvurucunun 4/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendi uyarınca "herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunduğu" gerekçesiyle kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

6. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi, sendikanın eylem kararlarına yer verdiği kararında başvurucunun üzerine atılı fiilin sübuta erdiğini belirterek davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.

7. Başvurucu, nihai kararı 19/1/2020 tarihinde öğrendikten sonra 13/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

9. Başvurucu; üyesi olduğu sendikanın aldığı kararları icra etmesi nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırıldığını, bölge idare mahkemesi kararının gerekçesiz olduğunu ve üyesi olduğu sendikaya yönelik ayrımcılık yapıldığını belirterek ifade özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı görüşünde, mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri ile yargı içtihatlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

10. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında kamu görevlileri sendikalarının faaliyet alanlarına ilişkin oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 50,62; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, §§ 26,36). Buna göre somut olaya konu sendika kararlarının (bkz. § 3) kamu görevlileri sendikalarının çekirdek faaliyet alanı ile ilgili olmadığı anlaşıldığından basın açıklamalarına katılım nedeniyle yapılan müdahalenin bir bütün hâlinde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesine karar vermiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Leyla Sezen, B. No: 2016/15197, 29/5/2019, § 22; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, § 39; eylem yönünden benzer yöndeki değerlendirmeler için Sercan Avşar, B. No: 2016/63088, 9/6/2021, § 22).

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin kamu hizmetlerinin tarafsızlığının ve nesnelliğinin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B. No: 2015/10676, 26/12/2018, §§ 36-40; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 59-63; Abdulkadir Öztürk, B. No: 2019/13420, 31/3/2022, § 36). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

A. Toplantı Hakkına İlişkin Genel Değerlendirmeler

13. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bu hakkın bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır (Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 36; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 115; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 45; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 31).

14. Bu hak, ifade özgürlüğünün özel bir biçimidir. Anayasal haklar içinde özerk rolünün ve özel uygulama alanının varlığına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, aynı zamanda ifade özgürlüğü ışığında değerlendirilmelidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir (Dilan Ögüz Canan, § 34; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115; Osman Erbil, §§ 31, 45; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 72; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 66; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 52). Sonuç olarak toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır (Dilan Ögüz Canan, § 35; Ömer Faruk Akyüz, § 55; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 32; Figen Yüksekdağ Şenoğlu (5), B. No: 2017/24556, 14/9/2022, § 47).

B. Somut Olaya İlişkin Değerlendirmeler

15. Somut olayda, başvurucu, EĞİTİM SEN'in çağrısı üzerine belirli tarihlerde göreve gitmeyerek aynı tarihlerde organize edilen basın açıklamalarına katılması nedeniyle kademe ilerlemesinin durdurulması disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. İlk derece mahkemesi, başvurucunun üzerine atılı olan fiilin sübuta erdiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Anılan karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir (bkz. §§ 4, 6).

16. Anayasa Mahkemesi Dilek Kaya ve Tayyip Akbudak kararlarında başvuru konusu ile aynı sendika kararları nedeniyle göreve gitmeyen başvuruculara yapılan aylıktan kesme disiplin cezası şeklindeki müdahaleleri örgütlenme özgürlüğü yönünden incelemiştir. Buna göre eylemlerin ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyopolitik unsurların ağırlıkta olduğu bir amaca ilişkin olduğunu ve konusunun sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmadığını belirterek sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmeme şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine ulaşmıştır (Dilek Kaya, § 60; Tayyip Akbudak, § 73). Ancak somut olaya konu müdahalenin bahse konu kararlarda olduğu gibi 657 sayılı Kanun'un 125. maddesinin birinci fıkrasının (C) bendinin (b) alt bendinde yer alan "Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek" değil aynı maddenin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendindeki "Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak" nedeniyle yapıldığı gözetildiğinde başvurunun bu yönüyle irdelenmesi gerekir.

17. Açıktır ki idare ve yargı mercileri, başvurucunun eylemiyle tâbi olduğu statü hukukuna aykırı hareket ettiği sonucuna varmıştır. Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasına göre devletin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülmektedir. Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ayrıca önemi nedeniyle memurların ve diğer kamu görevlilerinin görev ve yetkilerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin kanun ile düzenleneceği de ifade edilmiştir. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında ise memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü olduklarının altı çizilmiştir. 657 sayılı Kanunu’nun 7. maddesine göre ise devlet memuru, tarafsızlığını gölgeleyecek şekilde bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamayacağı gibi siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda da bulunamaz. Nitekim aynı Kanun'un 125. maddesinde herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunan devlet memurlarına disiplin cezaları verileceği ifade edilmiştir.

18. Anayasal ve ilgili yasal çerçeve göstermektedir ki gerek Anayasa koyucu gerekse kanun koyucu kamu hizmetlerinin Anayasa’ya sadakat ödevi ile tarafsızlık yükümlülüğüne aykırı davranan ya da aykırı davranabileceği yolunda haklı ve objektif bir kanaat uyandıran kamu görevlileriyle yürütülmesini arzu etmemektedir (Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 40). Söz konusu arzunun bir sonucu olarak kanun koyucu kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesini amaçlamış ve bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırmak istemiştir (Levent Tunçel, B. No: 2017/34185, 16/3/2022, § 44).

19. Hiç şüphesiz anayasa ve kanun koyucunun söz konusu beklentisi başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükler alanında kamu görevlilerinin sıradan bireylere göre daha fazla sınırlanmaları anlamına gelecektir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında altını çizdiği gibi kamu görevlisi olmak sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında bazı külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı sınırlamalara tabi olmayı da gerektirir. Kişi kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılır, kamu hizmetinin kendine has özellikleri bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38; Cem Özaydın, B. No: 2017/26800, 13/1/2022, § 36; Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, § 42). Bu sebeplerle kamu görevlilerinin ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde Anayasa Mahkemesi kamu görevlisinin bu yönünü görmezden gelemez.

20. Kamu görevlileri tabi oldukları söz konusu devlet memurluğu statülerinin -kanun ve diğer alt mevzuata dayanan- gereklerini yerine getirmemeleri hâlinde bir disiplin cezası ile karşılaşacaktır. Disiplin uygulamaları devlet organizasyonu içinde düzenin sağlanması ve korunması, memurun görevine bağlanması, hizmetlerin en etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi için kullanılır; hukuki gerekçeleri ve sonuçları vardır. Disiplin uygulamalarının nihai hedefi sağlanan düzen sayesinde verimli bir çalışma ortamının ve nihai olarak da kamu yararının sağlanmasıdır. Bu bakımdan disiplin cezaları memurların görevlerini layıkıyla ve uyum içinde yerine getirmesi için önemli bir araçtır (Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53). Öte yandan münhasıran memurların görevleriyle ilgili olması disiplin cezaları hakkında yapılan değerlendirmelerin ciddiyetini azaltmamaktadır. Çünkü düşünce açıklamaları karşılığında uygulanan disiplin cezalarının kamu görevlilerinin temel hak ve özgürlükleri üzerinde bir caydırıcı etki oluşturacağı açıktır (Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 49; Şah İsmail Harmancı, § 41).

21. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, düşünce açıklamaları nedeniyle kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin olarak idarenin ve bu tür cezaların hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin subjektif yorumlardan kaçınmaları için yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Bu itibarla katıldığı toplantıların siyasi içerikli olduğu değerlendirilerek (bkz. § 5) bir siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunduğu kabul edilen kamu görevlisi başvurucuya yapılan müdahalenin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin olduğu ve bu hakkın ifade özgürlüğünün özel bir biçimini teşkil ettiği (bkz. § 14) gözönüne alındığında idare ve yargı mercilerince somut olayda en azından öncelikle şu değerlendirmelerin yapılması beklenir (diğerleri arasından bkz. Sinan Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022, §§ 30-34; Jülide Hansu, B. No: 2018/21380, 3/11/2022, §§ 29-33; Serdar Topal, B. No: 2018/23179, 16/11/2022, §§ 26-30):

i. Söz konusu olan ifade özgürlüğü olduğu için devlet memurlarının da birer birey olduğu, siyasi görüş sahibi olma, ülke sorunlarıyla ilgilenme, tercih yapma gibi sosyal yönlere sahip olma haklarının bulunduğu gözardı edilmemelidir (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 27; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, §§ 34, 35).

ii. Sosyal yönleri de bulunan bireyler oldukları düşünüldüğünde kamu görevlilerinin her tür düşünce açıklamalarının değil siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilebilecek açıklamaları propaganda olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda bir kamu görevlisinin açıkladığı düşüncenin başkalarını siyasi partiler lehine veya aleyhine ikna etme çabası olarak kabul edilebilmesi için açıklamanın siyasi partilerle yahut siyasal meselelerle ilgili olması tek başına yeterli kabul edilemez. Dolayısıyla kamu görevlisinin bulunduğu konum ve üstlendiği devlet görevinin -içeriğiyle birlikte değerlendirildiğinde- açıklamanın yapıldığı koşullarda siyasi partiler lehine veya aleyhine olarak başkalarını ikna çabası olarak vasıflandırmaya elverişli olduğu ortaya konulmalıdır (Sinan Akbulut, § 34).

iii. Bununla birlikte somut olayın koşullarında kamu görevlisinin düşünce açıklamasını kamu görevi statüsünün ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı unvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak yapmış ise bu gösterilmelidir (kamu görevinin niteliğine ilişkin olarak bkz. Adem Talas [GK], B. No: 2014/12143, 16/11/2017, § 47).

iv. Yapılan düşünce açıklamasının kamu hizmetlerinin sürekliliğini, etkinliğini, verimliliğini ya da gereği gibi yerine getirilmesini ne şekilde etkilediği ve cezayı gerekli kılan sonuçların (devlet organizasyonu içinde düzenin bozulması, hizmetlerin yürütülememesi gibi) neler olduğu veya bu tür sonuçlara neden olmasının kuvvetle muhtemel olduğu ortaya konulmalıdır (disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için kamu görevlisinin fiillerinin memuriyetlerini etkilediğinin gösterilmesi gerekliliğine ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, §§ 61, 63; Levent Tunçel, §§ 42, 44; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).

v. Her durumda kamu görevlisinin ödev ve sorumluluk derecesi bulunduğu konum ve görev yaptığı alanla bağlantılı olarak belirlenmelidir (Hikmet Aslan, B. No: 2014/11036, 16/6/2016, § 55; Hasan Güngör, § 48; hekimler yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Levent Tunçel, § 43).

vi. Hükmedilen disiplin cezasıyla kamusal önemi bulunan objektif amaca ulaşılabileceği başka bir deyişle kamu görevlisinin cezalandırılmasının zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık geldiği gösterilmeli, düşünce açıklamasının kamu görevini etkileme derecesiyle orantılı bir disiplin cezasına hükmedilmedir (bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri, § 45; Şah İsmail Harmancı, § 37; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 45).

vii. Değerlendirmeler oldukça açık, spesifik ve tekil olarak yapılmalıdır (bireyselleştirilmiş değerlendirme zorunluluğuna ilişkin olarak bkz. Şah İsmail Harmancı, § 41).

22. Bunun yanında somut olayda olduğu gibi sendikaların çağrısı üzerine veya başka şekilde düzenlenmiş ve yetkililerce siyasi mesajların verildiği kabul edilen toplantıların sırf katılımcısı olan kamu görevlilerinin bir siyasi parti yararına ya da zararına faaliyette bulunduklarını doğrudan kabul etmek mümkün değildir. Aksi durum ise bu tür toplantılara katılan kamu görevlilerinin otomatik olarak disiplin cezaları ile cezalandırılmalarına, başta ifade özgürlüğü ve toplantı hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerinin ciddi şekilde zarar görmesine neden olur. Dolayısıyla anılan mercilerin bu gibi hâllerde somut olayın koşullarını gözeterek birtakım ilave değerlendirmelerde bulunmaları da gerekir (Güven Çelik ve Kadri Dursun, B. No: 2018/5060, 8/6/2023, § 22; İsmail Tutal ve diğerleri, B. No: 2019/7199, 25/1/2024, § 22).

23. Buna göre ilgili toplantının konusu, amacı, kapsamı ve seyri açık bir şekilde ortaya konulmalı ve toplantıya konu edilen fikirlerin barışçıl (silahsız ve saldırısız) bir şekilde ifade edilip edilmediği incelenmelidir. Eğer toplantı şiddet içeriyorsa veya bu toplantıda şiddete çağrıda bulunuluyorsa bu toplantının barışçıl kabul edilmesi ve anayasal korumadan yararlanması mümkün değildir. Bununla birlikte her durumda siyasal ve toplumsal olaylarla ilgili olarak kamu görevlisinin bilgi edinme merakı ve duyarlılığını gösterme talebi de gözetilerek katılımcının toplantıdaki rolüne (dinleyici, konuşmacı, slogan atan gibi) ilişkin dikkatli bir ayrımda bulunulması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, §§ 31-56; Şah İsmail Harmancı, §§ 33-51; Güven Çelik ve Kadri Dursun, § 23; bilgi edinmeye ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, §§ 51,53; Hasan Güngör (2), B. No: 2015/1554, 25/12/2018, § 51; Zeki Çınar, § 45)

24. Yukarıda yer verilen açıklamalar ışığında başvurucuyu cezalandıran idarenin ve müdahalenin hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin gerekçeleri dikkatli şekilde ele alınmıştır. Anılan merciler, söz konusu basın açıklamalarının siyasi içerikli olduğunu veya başvurucunun üzerine atılı eylemin sübuta erdiğini belirtmek haricinde, Anayasa Mahkemesinin kamu görevlisinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelen bu gibi müdahalelerde uygulanmasını beklediği ve yukarıda sıralanan ilkeler (bkz. §§ 21-23) kapsamında başvurucunun hangi fiilinin ne şekilde bir siyasi partinin zararına faaliyet olarak kabul edildiğini açıklamamıştır. Dolayısıyla başvurucunun basın açıklamalarındaki rolünün dinleyici olmanın ötesine geçtiğinin, organizasyonun siyasi bir karakter kazanmasına katkı sunduğunun, kamu görevi statüsünü ve görev yaptığı alanın kendisine sağladığı ünvanı dâhil herhangi bir olanağı kullanarak söz, fiil ve davranışlarıyla belirli bir siyasi parti aleyhine olarak başkalarını ikna etme çabasına giriştiğinin somut bir gerekçeyle ortaya konulduğunu kabul etmek mümkün olmamıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. İsmail Tutal ve diğerleri, § 24; dinleyici sıfatına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, § 53).

25. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 34. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından Dilan Ögüz Canan, § 53; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, § 48; Kenan Güven, B. No: 2018/21657, 6/10/2022, § 13).

26. Nihayetinde somut olayda idare ve yargı mercileri, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu hizmetlerinin tarafsızlığı ve nesnelliğinin sağlanması meşru amacı arasında adil bir denge kuramamış ve iktidar partisinin eleştirildiği bir basın açıklamasına katılmaktan ibaret olan başvurucunun eylemlerinin bir siyasi partinin zararına fiili faaliyet kabul edilerek ceza verilmesinin demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını gösterememiştir. Bunun yanında başvurucunun kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılması da gözardı edilemez. Nitekim anılan ceza, beş dereceli disiplin cezası sisteminde dördüncü derecede yer almakta olup tekerrür durumunda başvurucunun memurluktan çıkarılmasına neden olabilecek niteliktedir. Dolayısıyla müdahalenin bireyin haber ve bilgiye ulaşma imkânı üzerinde caydırıcı bir etki oluşturma kapasitesi de bulunduğundan orantılı da olmadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirmeler için bkz. İsmail Tutal ve diğerleri, § 26; orantılılık yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Hasan Güngör, § 54).

27. Açıklanan gerekçelerle başvuruya konu demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmayan müdahale nedeniyle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Ömer ÇINAR bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

28. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile maddi ve manevi tazminat istemlerinde bulunmuştur.

29. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği mahkemece yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları karşılığında başvurucuya net 34.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili yeterli bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Ömer ÇINAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 8. İdare Mahkemesine (E.2017/1125, K.2019/1245) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net34.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/1/2025 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Başvurucu, üyesi olduğu sendikanın çağrısı üzerine düzenlenen basın açıklamalarına katılması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş, Sayın Mahkemece yapılan değerlendirmede çoğunluk tarafından başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Aşağıda belirtilen gerekçeler ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Şöyle ki;

Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Nusaybin'de bulunan bir lisede öğretmen olarak görev yapmakta olup, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (EGİTİM SEN) üyesidir. Başvurucunun üyesi olduğu (EGİTİM SEN) Ekim 2015'te Ankara'da Emek, Barış ve Demokrasi Mitingine yapılan saldırıya tepki göstermek için 12-13 Ekim tarihlerinde 2(iki) günlük grev kararına katılım sağlanması; ayrıca basın açıklamaları ve yürüyüşler yapılmasına, bildirilerin okullarda ve işyerlerinde, illerde belirlenecek alanlarda okunmasına karar vermiştir. Yine aynı Sendika, Savaşa Hayır Barışı Savunacağız şiarıyla 29 Aralık 2015 tarihinde bir günlük hizmet üretmeme kararı almıştır. Başvurucu, yukarıda ifade edilen kararlar kapsamında göreve gitmeyerek bahse konu basın açıklamalarına katılmış, bunun üzerine idare, söz konusu eylemleri nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması yapmıştır. Soruşturma sonucunda farklı siyasi parti temsilcilerinin de katıldığı basın açıklamalarının siyasi içerikli olduğu ve yapıldığı ortamda iktidar partisinin aleyhinde ifadeler kullanılarak kötülendiği gerekçesi ile başvurucuya 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendinde düzenlenen "herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunma" fiilinden kademe ilerlemesinin durdurulması cezası verilmiştir. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle idare mahkemesine başvurmuş, yerel mahkeme davanın reddine karar vermiş, söz konusu karar istinaf kanun yolundan geçerek kesinleşmiştir.

Çoğunluk tarafından başvurucu lehine hak ihlali sonucuna ulaşılmasına gerekçe olarak, Anayasa Mahkemesi’nin (Dilek Kaya [2.B.], B. No: 2018/14313, 17/7/2019) ve(Tayyip Akbudak [1.B.], B. No: 2018/5558, 11/9/2019) kararlarına atıfta bulunularak, söz konusu başvurularda, başvuruculara işe gelmeme nedeniyle disiplin cezası uygulandığı, ancak bu başvuruda Kanunun 125. maddesinin (D) bendi (o) alt bendinden hareketle disiplin cezası verildiği, bu nedenle başvurunun Dilek Kaya ve Tayyip Akbudak başvurularından farklı olarak Anayasa’nın 33. maddesinde düzenlenen örgütlenme özgürlüğünden değil, Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı bağlamında incelenmesi gerektiği, somut olayda idare ve yargı mercilerinin, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakki ile kamu hizmetlerinin tarafsızlığı ve nesnelliğinin sağlanması meşru amacı arasında adil bir denge kuramadığı ve iktidar partisinin eleştirildiği bir basın açıklamasına katılmaktan ibaret olan başvurucunun eylemlerinin bir siyasi partinin zararına fiili faaliyet kabul edilerek ceza verilmesinin demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını gösteremediği, bunun yanında başvurucunun kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılması da göz ardı edilemeyeceği, nitekim anılan cezanın, beş dereceli disiplin cezası sisteminde dördüncü derecede yer almakta olup tekerrür durumunda başvurucunun memurluktan çıkarılmasına neden olabileceği, müdahalenin bireyin haber ve bilgiye ulaşma imkânı üzerinde caydırıcı bir etki oluşturma kapasitesi de bulunduğundan orantılı da olmadığı belirtilmiştir.

Öğretmen olan başvurucunun sendikanın çekirdek faaliyeti ile ilgili olmayan bir konuda aldığı karara iştirak ettiği, görev yerine gitmeyerek basın açıklamalarına katıldığı ve söz konusu basın açıklamalarında iktidar partisinin eleştirildiği tartışmadan uzaktır. Buna göre, idarenin ilgili disiplin mevzuatının işe gelmeme maddesinden değil de siyasi parti yararına veya zararına faaliyette bulunma maddesinden disiplin soruşturması yapması ve disiplin cezası uygulanması Mahkemece hukuka uygun bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi yargılamayı yapan derece mahkemelerinin görevidir. Anayasa Mahkemesinin görevi ise, derece mahkemelerinin yorumlarının açıkça keyfi veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemektir. Başvurucu hakkında yerel mahkeme somut olay bağlamında delilleri değerlendirmiş, kararını gerekçelendirmiş ve hüküm kurmuştur. Yerel mahkemenin gerekçesi incelendiğinde hukuk kurallarının uygulanmasında bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de mevcut değildir.Buna göre, çoğunluk tarafından başvurucunun kademe ilerlemesinin durdurulması cezası ile cezalandırılmasının göz ardı edilemeyeceği, anılan cezanın, beş dereceli disiplin cezası sisteminde dördüncü derecede yer almakta olup tekerrür durumunda başvurucunun memurluktan çıkarılmasına neden olabileceği gibi gerekçeler kanaatimizce başvurunun ikincilliği ilkesine aykırı olup, kabul edilemez.

Başvuru her ne kadar Anayasa’nın 34. maddesi çerçevesinde incelenmiş ise de aynı konuda daha önce verilen(Dilek Kaya [2.B.], B. No: 2018/14313, 17/7/2019) ve(Tayyip Akbudak [1.B.], B. No: 2018/5558, 11/9/2019) başvurularında ortaya konulan ilkeler işbu başvuru açısından da geçerlidir. Anayasa Mahkemesi Dilek Kaya ve Tayyip Akbudak başvurularında, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun Ahmet Parmaksız (G.K., B. No: 2017/29263, 22/5/2019) kararına atıfta bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, disiplin cezası verilmesinin sebebini teşkil eden işe gitmeme şeklindeki eylemin amacı ve bu eyleme katılan sendika üyelerinin sendikal çıkarları ile başvurucuya yönelik disiplin cezası sendikal hakların niteliğiyle birlikte ele alındığını belirterek, Ahmet Parmaksız başvurusunda örgütlenme hakkının ihlal edilmediğine karar verildiğini belirtmiştir. Mahkeme, Dilek Kaya başvurusunda da disiplin cezasının sebebini teşkil eden eylem ülkenin iç siyasetine ilişkin sosyo-politik unsurların ağırlıkta olduğu bir amaca(bkz. §§ 14-15) yönelik olup, eylemin konusunun sendikaların çekirdek faaliyet alanında kalmadığı, eylemin bu amacı ile bir gün iş bırakma şeklindeki niteliği (bkz. § 16) dikkate alındığında yapılan müdahalede devletin takdir marjının daha geniş olduğu kabul edilmesi gerektiği, bu nedenle sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmemek şeklinde bir eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı kanaatine ulaşıldığını (bkz. § 62), bu nedenle Ahmet Parmaksız kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmadığından müdahalenin toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiği ve izlenen meşru amaçla orantılı olduğu (bkz. § 63), disiplin cezası verilmesi şeklinde yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması nedeniyle Anayasa’nın 33. maddesinde güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğünün ihlal edilmediği sonucuna ulaşmıştır.

Tayyip Akbudak başvurusunun konusunu da başvurucu tarafından, üyesi olduğu sendikanın aldığı karar uyarınca iki gün iş bırakma eylemi gerçekleştirilmesi ve bunun üzerine idare tarafından başvurucuya 1/30 aylıktan kesme disiplin cezası uygulanması oluşturmaktadır. Anayasa Mahkemesi, sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan ve politik yönü ağır basan bir amaçla işe gitmemek şeklindeki eylemin yol açacağı sonuçlara devlet idaresinin ve toplumun katlanmasını gerektiren bir sebep bulunmadığı gerekçesini tekrar ederek (bkz. § 73), başvurucuya verilen disiplin cezasının Anayasa’nın 33. maddesini ihlal etmediğini belirtmiştir.

Başvurucunun kamu görevine gitmeme şeklinde iş bırakarak, bir siyasi partinin eleştirildiği basın açıklamasına katılması yeterli olup, basın açıklaması sırasında pasif kalması ya da aktif olarak söylemde bulunması Devlet Memurları Kanununun 125. maddesinin (D) bendinin (o) alt bendinin uygulanması açısından önem arz etmemektedir. Söz konusu hükümde “herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunmak” ifadesine yer verildiğinden, iktidar partisinin eleştirildiği basın açıklamasında bulunulması fiili bir faaliyet olarak disiplin cezasının uygulanması için yeterlidir. Sendika üyelerinin ekonomik ve sosyal menfaatleriyle doğrudan ilgili olmayan bir konuda kamu görevlisi olan başvurucunun sendika kararına uyarak, iki gün ve bir gün olmak üzere, farklı tarihlerde toplam üç gün işe gitmemesine devlet idaresinin ve toplumun katlanması beklenemeyeceğinden, yukarıda yer verilen Dilek Kaya ve Tayyip Akbudak başvurularından ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

Bu nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ihlal edilmediğinden, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Üye

Ömer ÇINAR