TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CEM EREN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/7124)

 

Karar Tarihi: 22/1/2025

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Basri BAĞCI

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Ömer ÇINAR

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Cem EREN

Vekili

:

Av. Candan DUMRUL KADIYORANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen canlı bomba saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma olayından kaynaklanan zararların tazmini istemiyle açılan davada olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddiaların değerlendirilmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Ankara'da çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından organize edilen 10/10/2015 tarihli toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşen (kamuoyunda Ankara Gar Patlaması olarak bilinen) bombalı terör saldırısı sonucu yüzden fazla kişi hayatını kaybetmiş ve aralarında başvurucunun da olduğu çok sayıda kişi yaralanmıştır. Başvurucunun terör saldırısı sonrasında kulaklarda uğultu ve hafif işitme kaybı şikâyetiyle başvurduğu Hacettepe Üniversitesi Hastanesi tarafından düzenlenen aynı tarihli rapordan başvurucunun sağ kulak zarında 1-2 milimetre ölçüsünde santral perforasyon (merkezi yırtılma) tespit edildiği anlaşılmaktadır (söz konusu patlama ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığının yaptırdığı ön incelemeyle ilgili süreç, bu süreç sonundan düzenlenen soruşturma raporu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan diğer işlemlere ilişkin tüm açıklamalar için bkz. Hasan Kılıç [2. B.], B. No: 2018/22085, 27/1/2021, §§ 11-15).

3. Başvurucu; terör saldırısının gerçekleşeceği yönünde istihbarat bilgisine sahip olmalarına rağmen gerekli önlemleri almadıkları için kamu makamlarının ağır kusurlu olduğunu, patlama neticesinde oluşan aşırı gürültü nedeniyle kulaklarında işitme kaybı meydana geldiğini, söz konusu vahşete tanık olması nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu, ruhsal travma geçirdiğini ve manevi yıkım yaşadığını ileri sürerek yaralanmasıyla sonuçlanan terör saldırısı nedeniyle uğradığı manevi zararın tazmini için Ankara 14. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi/Mahkeme) nezdinde tam yargı davası açmıştır (Başvrurucu tazminat talebinin idarece reddine ilişkin işlemi aynı süreçte dava konusu etmiş ise de ihlal iddiasının değerlendirilmesine bir etkisi olmadığından bu husus ayrıca detaylandırılmamıştır.).

4. Davalı idare Mahkemeye sunulan 11/5/2016 tarihli savunma dilekçesinde Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün 23/2/2016 tarihli yazısına göre başvurucunun söz konusu bombalı saldırı sonucunda yaralanan kişiler arasında olduğunu belirtmiştir. Davalı idare ayrıca olayın meydana geliş şekli dikkate alındığında idareye yüklenebilecek herhangi bir kusurun bulunmadığını, terör eylemi sonucu oluşan zararın tazmini isteminden kaynaklanan uyuşmazlığın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında çözümlenmesi gerektiğini ancak bu Kanun kapsamında da manevi zararların tazmini yoluna gidilemeyeceğini ve sosyal risk ilkesi gereğince de sorumluluklarının olmadığını savunmuştur.

5. İdare Mahkemesi 9/6/2017 tarihli ara kararıyla başvurucudan söz konusu terör eylemi sonrasında yaralanmasıyla ilgili olarak tedavi gördüğü sağlık kurumlarından alınacak epikriz raporlarını istemiştir. Başvurucu vekili 7/9/2017 tarihli dilekçe ekinde Hacettepe Üniversitesi Hastanesi tarafından düzenlenen 10/10/2015 tarihli epikriz raporunu ibraz etmiştir. Anılan dilekçede ayrıca Adana'da ikamet eden başvurucunun Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesinde gördüğü tedaviye ilişkin belgelerin celbi talep edilmiştir.

6. Mahkeme 23/5/2019 tarihli kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Anılan kararda, olayın meydana gelmesinde kamu makamlarının kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Kararda, aşırı gürültü nedeniyle başvurucunun kulaklarında uğultu oluşması ve geçici süreli hafif bir işitme kaybı yaşaması durumu ile patlama sonrasında çevresindeki kişilerin ölümlerine ve parçalanmalarına tanık olması nedeniyle yaşadığı travmanın tek başına tazmin için yeterli olmayacağı belirtilmiştir. Söz konusu kararda ayrıca uyuşmazlıkta manevi zararın tazmin edilebilmesi için varlığı gerekli olan, şeref, haysiyet, kişilik hakları veya vücut bütünlüğüne yönelmiş saldırı niteliğinde bir eylem ya da işlem söz konusu olmadığından davanın reddedildiği belirtilmiştir.

7. Başvurucu, Mahkemenin ret kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu, istinaf dilekçesinde olay neticesinde yaralanan kişilerden biri olduğunu, Mahkemenin işitme kaybı şeklindeki yaralanmayı zarar olarak kabul etmeme gerekçesinin anlaşılamadığını, işitme kaybına ilaveten olay sonrasında tanık olduğu ölüm ve yaralanmalar nedeniyle manevi zarara uğradığını beyan etmiştir. Başvurucu anılan dilekçesinde ayrıca aynı olay kapsamında kendisi ile benzer şekilde yaralanan bir kişinin açtığı tam yargı davasının kabul edildiğini beyan ederek kendisi hakkında verilen ret kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

8. Başvurucunun istinaf talebi, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) tarafından Mahkeme kararının usul ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle 10/12/2019 tarihinde reddedilmiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 18/1/2020 tarihinde öğrenmesinin ardından 12/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Başvurucu,

i. Gerçekleşen terör eylemine dair riskten haberdar olan kamu makamlarının saldırıyı önlemek ve mitingin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak adına gerekli önlemleri almadığını,

ii. Saldırı nedeniyle yaralanan kişilerden olduğuna dair 10/10/2015 tarihli sağlık raporunun gözardı edildiğini, Adana'da devam eden tedavisine ilişkin belgeler temin edilmeden karar verildiğini,

iii. Mahkemenin idarenin olaydaki sorumluluğunu tartışmadığını, sağlık raporu ile sabit olan yaralanması ve şahit olduğu ölümler nedeniyle yaşadığı travmadan kaynaklanan manevi zararının yok sayıldığını,

iv. Yargılamanın duruşmalı yapılması talebinin karşılanmadığını, Bölge İdare Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğunu, aynı şekilde yaralanan bir kişinin açtığı benzer nitelikteki bir davada kısmen kabul kararı verilmesine rağmen kendi davasının hukuka aykırı olarak reddedildiğini beyan ederek yaşam, adil yargılanma, etkili başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

12. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde esasa ilişkin olarak insan hakları yargısı içtihadı ile mevzuat aktarılmış; yapılacak değerlendirmede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

13. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ölümün gerçekleşmediği bazı hâllerde de başvuru; kişiye karşı kullanılan gücün derecesi ile türü, güç kullanımının ardında yatan niyet ve amaç ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları gibi hususlar birlikte değerlendirilerek yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Mehmet Karadağ [2. B.], B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20; Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran [2. B.], B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69; Yasin Ağca [1. B.], B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 110). Başvurucunun bombalı terör saldırısı yapılan ve birçok kişinin hayatını kaybedip pek çok insanın yaralandığı alanda bulunduğunu ve yaşanan saldırı nedeniyle işitme kaybı yaşadığını ileri sürdüğü dikkate alınarak başvuru, yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir. Öte yandan başvuruya konu yargısal süreçte yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında ve idarenin olayın meydana gelmesinde kusurunun olup olmadığı bağlamında bir değerlendirme yapılmamış olması nazara alınarak yapılan inceleme yaşam hakkının usul boyutuyla sınırlandırılmıştır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Mustafa Özel [2. B.], B. No: 2020/4300, 6/9/2023, § 8).

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Anayasa’nın yaşam hakkını güvence altına alan 17. maddesinin kendisine yüklediği pozitif yükümlülükler uyarınca devlet, yetki alanındaki bireylerin yaşamlarını kamu görevlileri ile diğer bireylerin eylemlerinden hatta kişilerin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi altındadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri [2. B.], B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51).

16. Pozitif yükümlülüğü kapsamında devletin yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili bir yargısal sistem kurma yükümlülüğü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, kamusal olsun veya olmasın yaşam hakkının tehlikeye girebileceği her türlü faaliyet bakımından geçerlidir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 52).

17. Yaşam hakkının ihlaline kasten sebebiyet verilmemiş ise etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük -istisnaları bulunmakla birlikte- her olayda mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari hatta disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59; Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14844, 1/12/2016, § 63).

18. Yaşam hakkı kapsamındaki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılan tazminat talepli davalarda makul derecede ivedilik ve özen şartının yerine getirilmesi gerekmektedir (Perihan Uçar [2. B.], B. No: 2013/5860, 1/12/2015, § 52) ancak yargı mercilerinin özenli inceleme yapma yükümlülükleri, yaşam hakkı ile ilgili her davada mutlaka mağdurlar lehine sonuca varılmasını garanti etmez (Aysun Okumuş ve Aytekin Okumuş [1. B.], B. No: 2013/4086, 20/4/2016, § 73).

19. Somut olayda başvurucu, Ankara Garı önünde gerçekleşen terör saldırısı sonrasında aynı gün kulaklarda uğultu ve hafif işitme kaybı şikayetiyle Hacettepe Üniversitesi Hastanesine başvurmuştur. Burada yapılan muayene sonrasında düzenlenen rapora göre başvurucunun sağ kulak zarında santral perforasyon (merkezi yırtılma) tespit edilmiştir. Mahkeme tarafından başvurucunun olay yerinde olmadığına veya işitme kaybı ile patlama arasında bir irtibat bulunmadığına yönelik bir kanaate ulaşılmaması (bkz. § 6) ve davalı idarenin başvurucunun olay nedeniyle yaralanan kişilerden olduğuna yönelik savunması(bkz. § 4) gözönüne alındığında başvurucunun patlama sırasında olay yerinde olduğu ve kulak zarında yırtık oluşacak şekilde yaralandığı hususunda kuşku bulunmadığı anlaşılmaktadır.

20. Başvurucu yargılama sürecinde, başka hususlar yanında olayda idarenin hizmet kusuru bulunduğunu da ileri sürmüştür. Ancak İdare Mahkemesi, somut olayda başvurucunun patlamadan kaynaklanan bir zararının olup olmadığı ile sınırlı bir inceleme yapmış ve idarenin olayın meydana gelmesinde kusurunun bulunup bulunmadığına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. Bölge İdare Mahkemesi kararında da bu yönde bir açıklamaya yer verilmemiştir.

21. Öte yandan İdare Mahkemesinin davanın reddi yönündeki kararı, başvurucunun aşırı gürültü nedeniyle kulaklarında uğultu oluşması ve geçici süreli hafif bir işitme kaybı yaşaması ve patlamada kişilerin ölümüne ve parçalanmasına tanık olması nedeniyle yaşadığı travmanın tek başına tazmin için yeterli olamayacağı gerekçesine dayanmaktadır. Diğer bir ifadeyle Mahkeme, başvurucunun yaralanmasının geçici ve hafif nitelikte olduğu kanaatine dayanarak tazmini gereken bir manevi zararın olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla Mahkeme kararındaki belirleyici hususun başvurucunun yaralanmasının mahiyeti ve derecesine ilişkin değerlendirme olduğu söylenebilir.

22. Bununla birlikte başvurucu hakkında dava dosyasında yer alan 10/10/2015 tarihli raporda işitme kaybının geçici olduğuna dair bir tespite yer verilmediği görülmektedir. Dahası başvurucu vekili 7/9/2017 tarihli dilekçe ile başvurucunun tedavisinin Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesinde devam ettiğini bildirmiş ve anılan sağlık kurumundan tıbbi tedavi evraklarının teminini talep etmiştir (bkz. § 5). Ancak İdare Mahkemesi, başvurucunun bu yöndeki talebine ilişkin bir değerlendirme yapmaksızın ve dolayısıyla başvurucunun yaralanmasının niteliği ve derecesini açıklığa kavuşturacak delilleri temin etmeksizin davanın reddine karar vermiştir.

23. Sonuç olarak yargısal merciler tarafından idarenin hizmet kusurunun tartışılması, uyuşmazlığın çözümü için gerekli delillerin toplanması ve başvurucunun iddialarının karşılanması hususlarında Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği dikkat ve özende bir inceleme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

24. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2) [1. B.], B. No: 2016/12506, 7/11/2019,§§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 14. İdare Mahkemesine (E.2016/1627, K.2019/1117) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 30.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 30.446,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/1/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.