Konuya dair açıklamalarda bulunmadan önce ziynet eşyası nedir bunun tanımının yapılması gerekmektedir. Ziynet eşyasının tanımı hususunda tam anlamıyla bir tanıma yer vermek mümkün değildir. Zira, bu kavram hakkında çeşitli tanımlar yapılmaktadır. Ziynet eşyası, genel olarak, altın, gümüş gibi kıymetli madenlerden yapılan ve insanlar tarafından takılan süs eşyası olarak tanımlanmaktadır[1]. Ziynet eşyası daha çok hukukumuzda aile hukukunu yakından ilgilendirmektedir. Bilindiği üzere, insanlar evliliklerini çok büyük bir çoğunlukla düğün merasimi ile yapmaktadırlar. Bu durum ülkemiz de kökleşmiş bir örf ve âdet halini almıştır. Kişiler düğün merasimine eşini, dostunu, akrabasını, arkadaşlarını vs. davet etmektedirler. Düğün merasimine iştirak eden eş, dost, akrabalar, arkadaşlar vs evlenen kişilere geline ve/veya damada altın, para, gümüş gibi eşyalar takmaktadırlar daha doğru bir ifade ile hediye etmek suretiyle bağışlamaktadırlar.

Evlenmiş olan kişilere düğün merasimine katılanlar tarafından takılan takılar, ziynet eşyaları, kıymetli madenler veya paraların tamamı ya da bir kısmı ülkemizde çoğu kez, düğün masrafları karşılanmakta, aile konutu alınmakta, evlenen kişilerin evlenmeden önceki kişisel borçları ödenmekte, araba alınmakta, müşterek çocuğun olması için tedavide kullanılmaktadır. Bu örnekler sınırlı sayıda olmayıp çoğaltılması mümkündür.

Taraflar yani evlilikte ki kadın veya erkek boşanması halinde düğün merasiminde kendilerine hediye olarak takılan paralar ve ziynet eşyalarının kime ait olduğu ve iadesi hususunda uyuşmazlık çıkmaktadır. Bu uyuşmazlığa binaen davacı kadın ya boşanma davası ile birlikte ya da ayrı yani münferit bir dava açmak suretiyle ziynet eşyalarını aynen iadesi bunun mümkün olmaması halinde ziynet eşyası ve paraların karşılığı olmak üzere bedeline hükmedilmesini yetkili ve görevli aile mahkemesinden dava ve talep etmektedirler. Yerleşik yargı kararlarına göre, ziynet eşyaları düğünde kim tarafından kime takılırsa takılsın erkek veya kadın arasında aksine bir anlaşma yoksa ya da bu hususta örf ve âdet olmadığı sürece kadına ait olduğu ve kadının kişisel malı olduğu bahsedilmektedir[2]. Ve yine aynı nitelikte ki kararlarda, ziynet eşyalarının karine olarak kadının hakimiyeti altında bulunduğu ve kadının müşterek konuttan ayrılırken bu ziynet eşyalarının yanında götürmüş olduğu kabul edilir. Ancak bu mutlak bir kural değildir. Diğer bir ifade ile kadın müşterek konuttan terke zorlanmış ise, hayata kast veya kötü muamelede bulunulması sebebiyle evden ayrılmış ise o durumda bu karine uygulanmaz. Bunun haricinde Kadın, ziynet eşyalarının kendisinin rızası dışında erkek tarafından alındığını ve bir daha geri vermediğini iddia ederse bu iddiasını her türlü yasal delil ile ispatlaması gerekmektedir. Ki genellikle kadın, bu iddiasını, ziynet eşyalarının varlığını, miktarını, cinsini, ziynet eşyalarının düğünden hemen sonra erkek tarafından rızası bir daha geri vermemek üzere almış olduğunu vs düğün fotoğrafları ve videoları, tanık beyanı, mesajlaşma kayıtları gibi araçlar ile ispat etmektedir. Davacı kadın tarafın, düğünde takılan ziynet eşyası ve paraların düğünden sonra davalı erkek tarafından rızası dışında bir daha geri vermemek üzere almış olduğunu iddia etmesi üzerine, davalı erkek ise davacı tarafın bu iddiasını ya tamamen inkâr edecek ya da ziynet eşyalarının davacı kadından almış olduğu ancak geri kendisine iade etmiş olduğu veya davacı kadının rızası ve bilgisi dahilinde evliliğin müşterek ihtiyaçları karşılamak üzere harcamış olduğunu iddia edecektir. Eğer davalı erkek davacının yukarıda belirtmiş olduğumuz iddiasına karşılık ziynet eşyalarının ve takı paralarının davacı kadından almış olduğu ve daha sonra bunları kendisine iade etmiş olduğunu ya da davacı kadının ortak rızası ile evliliğin müşterek ihtiyaçları için harcamış olduğunu savunursa o durumda davalı erkek davacı tarafın ziynet eşyalarının kendisinden alınmış olduğu iddiasını ikrar etmiş olacaktır ki bu durumda davacı kadın ziynet eşyalarının kendisinden erkek tarafından rızası dışında almış olduğu ispat etmiş ve de ispat yükü yer değiştirecek olup; davalı erkek ziynet eşyalarının davacı kadına tekrardan iade etmiş olduğunu ya da davacı kadının ortak rızası ile evlilik birliğinin müşterek ihtiyaçlarını için harcamış olduğunu ispat etmesi gerekecektir.

Buraya kadar yapmış olduğumuz açıklamalardan sonra yazımızın başlığında da belirtmiş olduğumuz iş davalarında işçinin iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakları üzerinden yapılan hakkaniyet indirimi üzerinde ve bu indirimin kadının erkeğe karşı münferit olarak ya da boşanma davası ile birlikte açmış olduğu ziynet eşyası alacağı davasında ki alacağı hakkında uygulanabilip uygulanamayacağı üzerinde duracağız.

Hakkaniyet ( takdiri) indirim, işçinin iş sözleşmesinden kaynaklanan fazla mesai ücreti, genel tatil ve ulusal bayram tatili ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücreti gibi işçilik alacaklarının tahsili amacıyla işvereni aleyhine açmış olduğu davalarda, hesaplanan bu işçilik alacaklarının yüksek çıkması hali, işçinin işveren yanında uzunca bir süredir çalışmış olması, hayatın olağan akışı gibi hususlar dikkate alınarak adı geçen, hesaplanan bu işçilik alacaklarında belirli bir oranda (ki bu oran genellik %30 dur) indirim yapılan, yasal mevzuatta bir karşılığı olmayan son yıllarda tamamen yüksek yargı kararları ile uygulanmaya başlayan ve istikrar kazanan bir kurumdur[3]. Az önce dediğimiz gibi, hakkaniyet veya takdiri indirimini ile ilgili olarak gerek iş mevzuatında gerekse sair mevzuatlarda herhangi bir düzenleme mevcut değildir. Tamamen yüksek yargı kararları ile iş hukukumuzda uygulanan ve son yıllarda istikrar kazanan bir kurumdur. Hakkaniyet indirimi sadece belirli bir takım işçilik alacaklarında bu kapsamda fazla mesai ücreti, genel tatil ve ulusal bayram tatili ücreti, yıllık izin ücreti, hafta tatili ücretinde uygulanmaktadır. Ancak davacı- işçi bu alacaklarını kesin deliller ispatlaması halinde mahkeme hakkaniyet indirimi adı altında bir indirim(tenkis) yapamayacaktır. Davacı işçi bu talep ve dava konusu etmiş olduğu işçilik alacaklarını takdiri deliler ile ispat ederse o durumda mahkemeler durumun gerekleri, somut olayın koşulları, hayatın olağan akışı, işçinin işveren yanında ki çalışma süresi ve dosya kapsamında yer alan deliller bir bütün olarak değerlendirilerek bu işçilik alacaklarında belirli bir oranda hakkaniyet veya takdiri indirim adı altında bir indirim yapabilecektir. Tabi ilerde yargı içtihatları ile hukukumuza giren bu kurumun mülkiyet hakkı ile ilişkisi ve bu kurumun meşruiyeti ile ilgili olarak ayrıca başkaca makalelerimiz de değerlendirilmelerde bulunacağız.

Acaba iş mahkemelerinin işçinin işçilik alacaklarının tahsili amacıyla işvereni aleyhine açmış olduğu davalarda hüküm altına alınan bir takım işçilik alacak (fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin vs.) Miktarları üzerinden somut olayın koşullarına göre, hakkaniyet indirimi adı altında yapmış olduğu indirimi, aile mahkemeleri davacı kadın tarafından davalı erkek tarafı aleyhine açmış olduğu ziynet eşyası alacağının tahsili davasında söz konusu hüküm altına alınan ziynet alacak miktarı üzerinden hakkaniyet adı altında bir indirim yapmalı mıdır veya yapabilir mi?

Az önce yazımızın başında da ifade ettiğimiz üzere, hakkaniyet indirimi hakkında herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Tamamen yüksek mahkeme içtihatları ile iş davalarında uygulanmaktadır.

Ziynet eşyası alacağı davalarında hakkaniyet indirimi uygulanabilirliğini ikiye ayırmakta fayda vardır;

1-) Davacı kadın, ziynet eşyası alacağını KESİN deliller ile ispat etmesi durumu; Davacı kadın, davalı erkek aleyhine aile mahkemesinde açmış olduğu ziynet alacağının tahsili davasında düğünde takılan ziynet eşyalarını veya takılarının varlığını, miktarını, cinsini, davalı düğünden hemen sonra davalı erkek tarafından ziynet eşyalarının kendisinden rızası dışında almış olduğunu bir daha geri vermediğini veya rızası dışında evlilik birliğinin ihtiyaçları için harcamış olduğunu ya da kendisinin veyahut anne babasının daha doğru bir ifade ile yakın hısım akrabalarının kişisel borçlarını ödemiş olduğunu kesin deliller ile bu kapsamda, mahkeme ilamı, senet, yemin, ikrar veya isticvap gibi deliller ile ispat ederse o durumda ziynet eşyası alacağı davasını görüp karara bağlayacak yetkili ve görevli aile mahkemesi davacı kadının dava ve sair dilekçelerindeki taleple bağlı kalarak herhangi bir indirim( hakkaniyet veya takdiri indirim vs. ) Uygulamaksızın davacı kadının ziynet alacağı davasında lehe hüküm tesis etmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere, davacı kadın ziynet eşyası alacağı davasında iddia ve savunmasını, talebini ve davasının haklılığını kesin deliller ile ispat ederse o durumda aile mahkemesi davacı kadının alacağından hakkaniyet indirimi adı altında herhangi bir surette indirim (tenkis) yapması mümkün değildir. Zira, mahkemeler tarafların göstermiş olduğu kesin delilleri ile bağlıdır. Bu delillerin değerlendirilmesinde mahkemenin herhangi bir takdir yetkisi yoktur. Mahkemelerin buradaki yetkisi bağlı yetki mahiyetindedir.

2-) Davacı kadın, ziynet eşyası alacağını TAKDİRİ deliller ile ispat etmesi durumu; Davacı kadın, davalı erkek aleyhine açmış olduğu ziynet alacağının tahsili davasında düğünde takılan ziynet eşyalarını veya takılarının varlığını, miktarını, cinsini, davalı düğünden hemen sonra davalı erkek tarafından ziynet eşyalarının kendisinden rızası dışında almış olduğunu bir daha geri vermediğini veya rızası dışında evlilik birliğinin ihtiyaçları için harcamış olduğunu ya da kendisinin veyahut anne babasının daha doğru bir ifade ile yakın hısım akrabalarının kişisel borçlarını ödemiş olduğunu takdiri deliller ile bu kapsamda, tanık beyanı, keşif, bilirkişi incelemesi, belge, video kaydı, düğün videosu, düğün fotoğrafları, mesajlaşma içerikleri gibi deliller ile ispat ederse o durumda ziynet eşyası alacağı davasını görüp karara bağlayacak yetkili ve görevli aile mahkemesi davacı kadının ziynet eşyası alacağı miktarı üzerinden hakkaniyet veya takdiri indirim yapılması hususunda takdir yetkisine sahip olduğu kanaatindeyim. Ancak şu hususu belirtmekte fayda vardır ki; mahkeme bu takdir yetkisini keyfi veya kasti olarak kullanabileceği anlamına gelmez. Mahkeme tamamen tarafların durumu, taraf tanıklarının beyanı, bu tanıkların beyanlarının kendi içerisinde veya karşı taraf tanıklarının beyanı ile doğru olup olmadığı, çelişkili olup olmadığı, davacı veya davalı tarafın beyanlarının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, genel hayat tecrübelerimiz ile uyumlu olup olmadığı, hesaplanan alacak miktarının fahiş olup olmadığı gibi somut olayın koşullarına göre davacı kadının ziynet eşyası alacağı miktarı üzerinden makul, kabul edilebilir bir oranda hakkaniyet indirimi yapabilir. Fakat daha öncede ifade ettiğimiz üzere, mahkeme mutlak surette hakkaniyet indirimi uygulaması gerektiği anlamına gelmez. Mahkeme tamamen somut olayın koşulları, durumun gereği veya hakkaniyet gereği davacı tarafından ispatlanan ve bilirkişi raporu ile belirlenen ziynet alacağından hakkaniyet veya takdiri indirim uygulayabilmelidir (TMK m. 4)[4]. Örnek vermek gerekirse, bazen kötü niyetli davacılar tarafından ziynet eşyalarının bir kısmı kendilerinde olmalarına rağmen ziynet eşyaları ve takıların tamamını dava ve talep konusu etmektedirler. Ve akabinde bu talep hakkının tamamını takdiri deliller ile ispat etmektedir. Davacı tarafın bu ispat sonucuna binaen davalı aleyhine mahkemece tesis edilen/edilebilecek hüküm hakkaniyet ile bağdaşmamaktadır/bağdaşmayacaktır. Bu yüzden hukuka ve hakkaniyete uygun bir hükmün tesisi için somut uyuşmazlığın durumu çok iyi bir şekilde irdelenip ona göre hakkaniyet indirimi durumunun uygulanabilirliğinin tartışılması gerektiği kanaatindeyim. Nasıl ki iş yargısında işçi lehine yorum ilkesi işletilmesi durumda dahi yüksek mahkeme kararları ile işçinin bazı işçilik alacaklarından somut olayın koşulları (işçinin uzun süreli çalışması halinde yıllık izin veya hafta tatil iznini hiç kullanmadığı durumunu hayatın olağan akışına aykırılığı vs.) ve delil durumu dikkate alınarak hakkaniyet indirimi adı altında bir indirim yapılıyorsa, aynı şekilde ziynet eşyası alacağı davalarında kadın lehine bir takım karineler ya da yorumlar yapılıyorsa somut olayın koşulları ve delil, ispat durumu dikkate alınarak ziynet alacağından mutlak olmamakla beraber hakkaniyet indirimi adı altında bir indirim yapılabilir.

Takdiri indirim veya hakkaniyet indiriminin, ziynet eşyası alacağı davalarında her somut olayın koşullarına göre mahkeme tarafından uygulanabileceği hususu hakkında kişisel düşüncelerimizi ifade ettiğimizin yanında ziynet alacağının tahsili davalarında uygulandığına dair herhangi bir yüksek mahkeme içtihadına veya ilk derece mahkemesi kararına henüz rastlamış değilim.

Netice olarak, davacı kadın ziynet eşyası alacağını kesin deliller ile ispat etmesi halinde mahkeme hiçbir surette hakkaniyet indirimi kurumunu uygulayamayacaktır. Ancak davacı kadın, ziynet eşyası alacağını takdiri deliller ile ispat etmesi halinde mahkemeler her somut olayın koşullarına bağlı olarak, durumun gereği, haklı sebepler ve hakkaniyet ölçüsünde davacı kadının ziynet alacağı miktarı üzerinden belirli, makul, kabul edilebilir bir oranda hakkaniyet ya da takdiri indirim uygulanabilir. Tabi son olarak şu hususu belirtmekte fayda vardır; aile mahkemesi veya aile mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan asliye hukuk mahkemesi, mutlak ve kural olmamakla birlikte hakkaniyet indirimini yapacaksa somut olayın koşullarını gözetmenin yanında bu indirimini de makul, tatmin edici, kabul edilebilir, akıl ve mantık kurallarına uygun düşen bir gerekçe ile desteklemesi gerekmektedir. Zira, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması anayasa ve yasanın amir hükmünün bir gereğidir (AY m. 141/3, HMK m. 294,297)[5]

-----------------------

[1] Yılmaz, Ejder, Hukuk Sözlüğü, 10. Baskı, Ankara 2011, s. 1529; Kulaklı, Emrah, Ziynet Eşyasına İlişkin Sorunların Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirilmesi, MÜHFHAD., C. 25, S. 1, 2019, s. 269

[2]Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1038 E., 2021/458 K.; Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve âdet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve âdet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve âdet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.

[3] Emsal Yüksek Mahkeme Kararları için bakınız; Hukuk Genel Kurulunun 04.02.2009 gün ve 2009/9-2 E., 2009/48 K.; 04.11.2009 gün ve 2009/9-419 E., 2009/475 K.; 05.05.2010 gün ve 2010/9-239 E., 2010/247 K.; 06.04.2011 gün ve 2010/9-748 E., 2011/60 K.; 27.04.2011 gün ve 2011/9-41 E., 2011/237 K.; 14.11.2012 gün ve 2012/9-844 E., 2012/794 K.; 19.06.2013 gün ve 2012/9-1685 E., 2013/852 K. ve 30.10.2013 gün ve 2013/9-254 E., 2013/1504 K.: 29.01.2016 gün ve 2015/22-1616 E 2016/28 K.

[4] TMK m. 4; Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hâkim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.

[5] AY m. 141/3; Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.