ÖZ:

İcra ve İflâs Hukukumuzda alacaklının bir borç ilişkisi kapsamında alacağını tahsil edilebilmesi için öngörülen takip usûlleri, tarafların hak ve yükümlülükleri gibi hükümlerinin haricinde bazı cezaî yaptırıma dair hükümlerde öngörülmüştür. Bu anlamda, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun on altıncı bapta çeşitli cezaî yaptırımlar, yargılama usûlu, yetki, şikayet süresi, cezanın düşmesi, ceza verilemeyecek haller vs. düzenlenmiştir. On altıncı bapta düzenlenen cezaî hükümlerden birisi de çalışma konumuzu teşkil eden İİK m. 333/a’dır. İİK m. 333/a hükmüne göre, ticaret şirketlerinin fiili veya hukuki yönetim yetkisini haiz kişilerin alacaklıları zarara uğratmak amacıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıları zarar uğratması halinde söz konusu bu eylem ya da işlem Kanun’da başkaca suça vücut vermemesi halinde alacaklıların şikayeti üzerine cezalandırılması öngörülmüştür. Bahsi geçen hüküm uyarınca alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıların zarara uğraması halinde ilgili kişilerin cezalandırılabilmesi için ticaret şirketlerinin “hukuken ya da fiilen yönetim yetkisini” haiz olması gerekmektedir. Bu koşul, suçun kanuni unsuru olduğu gibi söz konusu suçu özgü suç haline getirmektedir. İİK m. 333/a hükmü uyarınca ticaret şirketinin yetkililerini cezalandırılabilmelerine esas olmak üzere hukuken yetkili olup olmadığı hususu çok kolay bir şekilde tespit edilebilir. Kendisine bu konuda İİK m. 333/a anlamında suç isnat edilen kişinin ticaret şirketinin hukuken yetkili olup olmadığı, şirket esas sözleşmeleri, ticaret sicil kayıtları, genel kurul kararları gibi kayıtlarla tespit edilebilir. Ancak, suç isnadına maruz kalan kişinin fiilen yönetim yetkisini haiz olup olmadığı hususu kolay bir şekilde tespit edilebilecek bir olgu değildir. İş bu çalışmamızda da öncelikle İİK m. 333/a hükmünde öngörülen suç, suç genel teorisi kapsamında analiz edilmiş ve özellikle suçun unsurlarından birisi olan “fiilen yönetim yetkisi” kavramı üzerinde durulmuştur.

ABSTRACT:

In our Enforcement and Bankruptcy Law, in addition to provisions regarding the procedures for collecting debts within the scope of a debt relationship, the rights and obligations of the parties, and other such matters, certain provisions regarding criminal penalties are also stipulated. In this regard, Chapter 16 of the Enforcement and Bankruptcy Law No. 2004 regulates various criminal penalties, the procedure for prosecution, jurisdiction, the period for filing a complaint, the expiry of the penalty, cases where a penalty cannot be imposed, etc. One of the criminal provisions regulated in Chapter 16 is the provision regulated in Article 333/a of the Enforcement and Bankruptcy Law, which is the subject of our study. According to Article 333/a of the Enforcement and Bankruptcy Law, if persons holding actual or legal management authority over commercial companies cause creditors to suffer damage by failing to pay the debts of the commercial enterprise in whole or in part with the intent to harm creditors, such actions or transactions shall be punishable upon complaint by the creditors, provided that they do not constitute any other offense under the Law. Pursuant to the aforementioned provision, in order for the relevant persons to be punished for causing harm to creditors by failing to pay the debts of the commercial enterprise in whole or in part with the intent to cause harm to creditors, it is necessary for the commercial companies to have “legal or actual management authority.” This condition constitutes a legal element of the crime and makes the crime a specific offense. Pursuant to Article 333/a of the Turkish Commercial Code, it is very easy to determine whether the authorized representatives of a commercial company are legally authorized to be punished. Whether the person accused of a crime under Article 333/a of the Turkish Commercial Code is legally authorized to represent the commercial company can be determined by information and documents such as the company's articles of association, commercial registry records, and general assembly decisions. However, whether the person accused of the crime actually has management authority is not a matter that can be easily determined. In this study, we first analyzed the crime provided for in Article 333/a of the Turkish Commercial Code within the framework of general criminal theory, and then focused on the concept of “actual management authority,” which is one of the elements of the crime.

I. GENEL OLARAK:

Borç ilişkileri kapsamında borçlular çeşitli sebeplerden ötürü borcunu kısmen ya da tamamen yerine getirmekten kaçınabilir. Alacaklılar ihkak-ı hak yasağı gereği cebri icra yoluna başvurmaktan başkaca bir çaresi bulunmamaktadır. Ancak, cebri icra yoluyla alacağın tahsili de bazı durumlarda işlevsiz olabilmektedir. Kanun koyucu, bu durumda bir yandan alacaklının alacağını tahsil imkanını hukuki yoldan kolaylaştırmak diğer yandan borçluyu borcunu yerine getirmeye tazyik etmek için bazı icra ve iflâs suçları ile cezaî yaptırımları düzenlemiştir.

İcra ve iflâs suçları ile cezaî yaptırımlar, yargılama usûlu, yetki, ceza verilmeyecek haller, cezanın düşmesi, şikayet gibi hükümler 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’muzun on altıncı babında cezaî hükümler başlığı ile düzenlenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’muzun bahsi geçen kısmında yer alan icra suçlarından birisi de madde 333/a’da yer alan suçtur. Bu maddeye göre, ticaret şirketlerinin fiili veya hukuki yönetim yetkisini haiz kişilerin alacaklıları zarara uğratmak amacıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıları zarar uğratması halinde söz konusu bu eylem ya da işlem Kanun’da başkaca suça vücut vermemesi halinde alacaklıların şikayeti üzerine cezalandırılması öngörülmüştür.

İİK m.333/a hükmünde yer alan icra suçundan kişilerin mahkum edilebilmesi için diğer kanuni unsurlarının haricinde alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletme borçlarını kısmen ya da tamamen ödemeyen kişilerin ticaret şirketin hukuki veya fiili yönetim yetkisinin olması gerekmektedir. Suç isnadı altında bulunan kişilerin ticaret şirketinin hukuki yönetim yetkisini haiz olup olmadığı meselesi çoğu kere kolay bir şekilde tespit edilebilir. Ancak, fiili yönetim yetkisinin tespiti bakımından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Çünkü, İİK m. 333/a hükmünde yer alan “fiili yönetim yetkisi” kavramı muhtevasında çeşitli belirsizlikler barındırdığı gibi uygulama sorunları da ortaya çıkarmaktadır. Zira, uygulamada kötüniyetli kişiler ya da daha doğru bir ifade ile alacaklılarından mal kaçırmak ya da borçlarını kısmen ya da tamamen ödemeden kaçınma kastı ile hareket eden kişiler genellikle ticari işletmelerini yanında çalıştığı işçisinin ya da hısım akrabaları veya arkadaşları aracılığı ile işletmektedir. Diğer bir ifade ile bu kişiler ticari işletmenin gerçekte sahibi ya da işletmecisi olmadığı halde resmiyette öyle gözükmektedirler. Bu yüzdendir ki, ticari işletmenin gerçekteki işletmecisi ya da yönetim yetkisinin fiilen kimde olduğunun tespiti kolay olmamaktadır.

Bu sebeple de çalışmamızda öncelikle İİK m. 333/a hükmünde yer alan icra suçu, suç genel teorisi kapsamındaki sistematik izlenerek (hukuki yarar, mağdur, fail, fiil, manevi unsur, yaptırım, yargılama usulü, suçun özel görünüş biçimleri vs.) incelenecek ve bu inceleme kapsamında özellikle “fiili yönetim yetkisi” kavramı üzerinde durulacaktır.

II. SUÇUN UNSURLARI

A. Suçun Maddi Unsurları

1. Ticaret şirketinin varlığı

İİK m. 333/a hükmü uyarınca fiilen ya da hukuken yönetim yetkisine sahip olan kişilerin cezalandırılabilmesi için yönetimine sahip olduğu şirketin ticari bir şirket olması şarttır. Ticaret şirketlerinin neler olduğu Kanun’da yer almamaktadır. Bu yüzden ticaret şirketlerinin türlerini, varlığını ve muhtevasını tespit edebilmek için 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) bakmak gerekir.

TTK’nın 124. maddesinde ticaret şirketlerinin türleri sayma suretiyle (numerus clausus) olarak belirtilmiştir. Bahsi geçen maddeye göre, ticaret şirketlerinin; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibaret olduğu belirtilmiştir. Suçun işlenmiş olduğu tarihte yasal mevzuata uygun olarak kurulmuş ve faaliyetlerini devam ettiren, az önce belirtmiş olduğumuz şirket türlerinden birinin varlığı halinde ve aynı zamanda Kanun’da yer alan diğer koşulların oluşması durumda ilgili yöneticiler İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezalandırılabilecektir[1]. TTK m. 124 hükmünde belirtilen şirketler dışında herhangi bir şirket ticari işletme işletse de ilgili ticari işletmenin yöneticisinin İİK m. 333/a’ya dayalı olarak mahkum edilmesi mümkün değildir. Örneğin, gerçek kişi tacirlerin işletmiş olduğu ticari işletmeden ötürü İİK m. 333/a hükmüne dayalı olarak cezalandırılması olanaklı değildir. Zira, Kanun açıkça söz konusu icra suçunun oluşabilmesi için ticari şirketin varlığını şart koşmuştur.

Bu konu hakkında diyeceklerimize son vermeden önce bir noktaya temas etmekte yarar görmekteyiz. İİK m. 333/a hükmünün kenar başlığı “Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu” şeklindedir. Söz konusu hükmün içeriğinde ise ilgili yöneticilerin cezalandırılabilmesi için yönettikleri şirketin ticaret şirketi olması gerektiğini belirtmiştir. Öğretide de haklı olarak belirtildiği üzere, madde kenar başlığı ile madde içeriği birbiri ile uyumsuzdur[2]. Zira, ticari işletme kavramı üst bir kavramdır[3]. Ticari işletme, TTK m. 11 f. 1’de şu şekilde tanımlanmıştır: “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir”. Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişi tacir sayılır (TTK m. 12 f. 1). Ticaret şirketleri de TTK m. 16 f.1 hükmü uyarınca ticari işletme işleten tacir olarak kabul edilmektedir. Diğer bir ifade ile kanun koyucu ticaret şirketleri bakımından ticari işletme karinesi öngörmüştür. Ticaret şirketleri bu anlamda ticari işletme işleten kurumlardan sadece bir tanesidir. Bu sebeple de, tacir sayılanlar yani ticari işletme işletenler sadece az yukarıda belirtmiş olduğumuz durum, kişi veya kurumlar ile sınırlı değildir[4].

Görüldüğü üzere, ticari işletme kavramı ticaret şirketlerin faaliyetlerinin konusu da oluşturacak şekilde geniş ve üst bir kavramdır. Oysa ki, az yukarı da ve öğretide de ifade edildiği üzere, ilgili yöneticilerin İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezalandırılabilmesi için yönetime konu işletme ticaret şirketi olması gerekmektedir. Bu yüzden İİK m. 333/a hükmünün madde kenar başlığının içerik ile uyumlu olması anlamında yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu minvalde, İİK m. 333/a hükmüne karşılık gelen Cebrî İcra Kanunu Taslağının 524. Maddesinin kenar başlığı içerikle uyumlu şekilde “Ticaret şirketlerinde borcun ödenmemesi” şeklinde kaleme alınmıştır[5].

2. Ticaret şirketinin hukuki ya da fiili yönetim yetkisini haiz olunması

Bir kimsenin İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezalandırılabilmesi için ticaret şirketinin hukuken ya da fiilen yönetim yetkisine sahip olunması gerekmektedir. Yani kendisine yönelik İİK m. 333/a anlamında icra suçu isnat edilen kişinin TTK’da sınırlı sayıda belirlenmiş olan kollektif, komandit, sermayesi paylara bölünmüş komandit, anonim, limited şirket ya da kooperatiflerde hukuki ya da fiili yönetim yetkisini haiz olması gerekir.

Ticari şirketlerinin hukuki yönetim yetkisini elinde bulunduranlar ticaret hukuku mevzuatında açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır[6]. Anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdürü veya müdürler, şahıs şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde ise yönetici hukuken yönetim yetkisine sahip olan kişi ya da organlardır (TTK m. 218, m. 309, m.359 vd., m. 570, m. 623 vd.).

Öğretide, İİK m. 345 hükmü uyarınca, tüzel kişilerin fiillerinden tüzel kişilerin müdürleri, temsilcileri, vekilleri, tasfiye memurları, yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile murakıp ve müfettişlerinin sorumlu olacağı belirtilmektedir[7].

Suç isnadı altında bulunan kişi veya kişilerin ticaret şirketinin hukuken yetkili olup olmadığının tespiti ilgili ticaret sicil müdürlüğünden sorulmak suretiyle sağlanabilir[8]. Ticaret sicil müdürlüğünden gelen cevap yazısına göre, suç isnadı altında bulunan kişilerin ticaret şirketinin hukuken yetkili olmaması halinde beraat kararı verilmesi gerektiği Yargıtay kararlarında belirtilmektedir[9]: “Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastiyle ticarî işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememesi suçundan sanıklar ..., ..., ... ve ...'in beraatlerine karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde şikayetçi vekili tarafından temyiz edildiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığının onama istemli tebliğnamesiyle dosya, Daireye gönderilmiş olmakla, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okunarak; GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ: Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere, yapılan yargılama ve uygulamada isabetsizlik bulunmadığına ve ... Ticaret Sicili Memurluğunun 01.04.2011 tarih ve 799 sayılı yazısına göre sanıklarından ...'in şirketin yetkili temsilcisi olmamasına ve 12.04.2010 havale tarihli bilirkişi raporu ile de borçlu şirketin ödeme gücünün olmadığının anlaşılmasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün İİK.’nun 366. maddesi uyarınca istem gibi ONANMASINA, 28.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

Ticari şirket yöneticilerinin (hukuken yetkili olmasının haricinde) fiilen yetkili olanlar da İİK m. 333/a hükmüne istinaden cezalandırılabilmektir. Fiilin yetkili olan ticaret şirketi yöneticilerin durumunu hemen bir sonraki başlık altında ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeyi daha uygun görmekteyiz.

2.1. Ticaret şirketinin fiilen yetkili olan yöneticilerin durumu

Ticaret şirketinin hukuken yetkili olanlarının dışında fiilen yönetime yetkili olanların da İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumlu olduğu aşikardır. Nitekim, İİK m. 333/a hükmünde fiilen yetkili olanlarında alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletmenin yani ticaret şirketinin ödeme gücü olduğu halde borçlarını kısmen ya da tamamen ödememesi halinde cezalandırılabileceği açıkça düzenlenmiştir.

Buna karşılık, İİK m. 333/a da fiilen yetkili olanların kapsamına kim ya da kimlerin girdiği hususunda açıklık yoktur. İİK m. 333/a hükmünün İİK’ya eklenmesine dair 17.03.2003 Tarihli, 4949 Sayılı İcra ve İflâs Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un[10] 91. maddesine ait madde gerekçesinde, bazı kişilerin zaman zaman ticari şirkete ait hukuki yetkileri fiilen kullanabildikleri durumların olduğunu, bu durumun bazen hukuken yetkili olanların rızaları ile ya da zor kullanarak olduğu belirtilmiştir[11]. Görüldüğü üzere, İİK m. 333/a hükmünün madde gerekçesinde de fiilen yönetim yetkisinin ne olduğu, bunun kapsamına kimlerin girdiği hususunda tam bir netlik yoktur. Kanun’un madde gerekçesinde özellikle alacaklılara zarar veren hukuki ya da fiili yönetim yetki sahibi kişiler hakkında cezaî yaptırım öngörülmüş olduğu, bu surette alacaklılara önemli bir koruma kalkanı getirilmiş olduğundan bahsedilmiştir[12].

Fiili yönetim yetkisi ve bu yetkiye sahip olanların İİK m. 333/a hükmü uyarınca cezaî sorumluluğun tespiti esasları geçmeden önce “fiili organ” kurumu hakkında ticaret hukuku bakımından bir tespit ve değerlendirme yapmada büyük fayda vardır. Nitekim, fiili yönetim yetkisi ile fiili organ kurumu birbirine paralel bir özelliği haizdir. Bu yüzden fiili yönetim yetkisi kavramının daha iyi anlamak ve çözüm önerileri sunmak üzere fiili organ kavramına bakmak gerekir.

Tüzel kişilerde özellikle de sermaye şirketlerinde (ve şahıs şirketlerinde) şirket iradesi kanunla ya da seçimle veya atama yoluyla belirlenen organlar aracılığı ile meydana getirilir ve dışa vurulur[13]. Bu şekilde belirlenen organlar, hukuka yani şekle uygun şekilde belirlendiği için şekli organ olarak ifade edilmektedir[14]. Ancak, şirket iradesinin şekli organ veya organlar dışındaki kişi ya da kişi grupları tarafından oluşturulmasının mümkün olduğu, hatta uygulamasının yaygın olduğu öğretide belirtilmektedir[15]. İşte tam da bu noktada fiili organ ya da fiili yönetim kavramı ortaya çıkmaktadır.

Fiili organ ya da fiili yönetim kavramının tanımı hiçbir ülke mevzuatında yapılmış olmayıp; yargı içtihatları ve öğreti aracılığı ile ortaya çıkmış ve geliştirilmiştir[16]. Ticaret hukuku öğretisinde fiili organ ya da fiili yönetim kavramının tanımı İsviçre Federal Mahkemesinin çeşitli kararlarında geniş yer bulduğu belirtilmektedir[17]. İsviçre Federal Mahkemesinin birçok kararlarında kullanmış olduğu gibi bir kararında da[18] fiili organ tanımına şu şekilde yer vermiştir: “şeklî anlamda organ olmaksızın organlara özgülenmiş kararları alan ya da gerçek anlamda yönetimsel vazifeler icra eden, bu yolla şirket iradesinin oluşumuna önemli ölçüde katılım sağlayan ya da irade oluşumu üzerinde önemli etki oluşturan kişiler fiilî organdır”. Bunun haricinde gerek Türk hukukunda gerekse Karşılaştırmalı hukukta fiili organ veya fiili yönetim kavramı hakkında birçok farklı tanımlamalar yapılmaktadır[19].

Fiili organ ya da fiili yönetim organ gerçek anlamda bir organ olmayıp; sorumluluk hukuku bakımından ele alınması ve incelenmesi gereken bir konudur[20]. Gerçekten de fiili organ ya da fiili yönetim organı şirket tüzel kişiliği adına yapmış olduğu iş ya da eylemler sonucunda ortaya çıkan zararlardan şirkete veya özellikle de üçüncü kişilere karşı gerek hukuki açıdan sorumluluk gerekse cezaî (özellikle de inceleme konumuz bağlamında İİK m. 333/a düzenlenen konu) açıdan sorumluluk konularında belirleyici olan bir meseledir.

Uygulamada fiili organların ya da fiili yönetim organlarının pek çok kere dışarıya karşı görünür olmadığı, saman adamların ardına saklandığı bilinen bir olgudur[21]. Diğer bir ifade ile fiili yönetim organı veya fiili organ daha çok inançlı işlem ya da nam-ı müstear kurumları ile ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda inançlı yönetici, şeklen ticaret sicilinde hukuken yönetim organı olarak göründüğünden fiili organın varlığı dışarıya karşı görünmemektedir[22]. İnanan konumundaki kişinin yönetim organına takdir yetkisi bırakmayacak şekilde talimat vermesi ve ona özgülenmiş olan işlem ya da eylem gerçekleştirilmesinde irade oluşturucu etkiye haiz olması halinde fiili organın varlığına işaret etmektedir[23]. Fiili organ olgusunun varlığı halinde gerçek faydalanıcının inançlı yönetim organı üyesinin inananının fiili organ olarak sorumluluğuna gidilmesi mümkündür[24].

Öğretide haklı olarak her inanç ilişkisinin varlığının inananı doğrudan fiili organ statüsüne dönüştürmeyeceğini, somut olayın bu konuda irdelenmesi gerektiği, bu sebeple de inançlı pay sahipliği kurumu vasıtasıyla şirketi kontrol eden gerçek faydalanıcının fiili organ olarak sorumluluğuna gidilmeyeceği belirtilmektedir[25].

Fiili yönetim organı veya fiili organ hakkında ticaret hukuku perspektifinde açıklama ve değerlendirmelerde bulunduktan sonra şimdi de fiili yönetim yetkisini haiz ticaret şirketi yöneticilerinin İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumluluğu meselesini ele alacağız.

Ülkemizde, şirkette çalışan kişiler (çaycı, hizmetli, muhasebeci vs.) üzerinden şirketlerin kurulduğu, kurulan şirketlerin aktif ve pasif unsurları ile bu kişilere devredildiğini, şirketin başkaca kişiler aracılığı ile yönetildiği yayın bir uygulama olarak görülmektedir[26]. Özellikle, öğretide bu durum aynen şu örnekle ifade edilmektedir: “gecekondu ticaret şirketi-naylon şirket-tabela şirketleri denilen ve patronlar tarafından emrinde çalışan personel adına kurulan, fakat şirketin yönetimi fiili olarak dışarıdan kendileri tarafından kullanılan şirketlerde rastlanılmaktadır[27]. Bu ihtimalde İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumluluk fiilen yetkili konumunda olan kişi ya da kişiler olacaktır. Nitekim, kanun koyucu özellikle İİK m. 333/a’nın madde gerekçesinde de ifade ettiği üzere, zaman zaman kişilerin ticaret şirketine ait yetkilileri ya hukuken yetkili olanların rızası ile ya da zor kullanmak suretiyle fiilen kullandıklarının görüldüğünü, bu sebeple de alacaklılar lehine koruyucu birtakım mekanizmalar ile fiili yönetim yetkililerinin de bahsi geçen hüküm uyarınca cezalandırılabileceğine dikkat çekmiştir.

Çalışmamızın yukarısında da ifade ettiğimiz üzere, ticaret şirketinin hukuken yetkili olanlarının tespiti çok kolay bir şekilde sağlanmasına karşın fiilen yetkili olanlarının tespiti de bir o kadar zordur. Bu sebeple de, kendisine İİK m. 333/a hükmü uyarınca suç isnat edilen kişi veya kişilerin ticaret şirketinin fiilen yetkili olan kişilerden olduğu vakıası tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir[28].

Görüldüğü üzere, İİK m. 333/a hükmünde yer alan “fiilen yönetim yetkisi” kavramı uygulaması itibarıyla çeşitli sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Başta Kanun’da fiili yönetim yetkisinden ne anlaşılması gereken konuya açık değildir. Diğer bir ifade Kanun’daki “fiili yönetim yetkisi” kavramı muğlak olup; belirli ve öngörülebilir değildir. Bu kavramın içerisinin ne ile doldurulacağına dair net bir kriter veya kriterler bulunmamaktadır.

Diğer yandan Kanun’un madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi ticaret şirketinin hukuken yönetim yetkisini haiz olan kişi veya kişilerin tespiti kolaydır. Buna karşılık, şirketin fiilen yönetim yetkisini haiz olanların tespiti hiçte kolay değildir. Her ne kadar öğretide ve yargı uygulamalarında fiilen yönetim yetkisinin tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebileceği belirtilmiş ise her zaman müştekinin konuda delil bulabilmesi ya da bu konuda tanık göstermesi mümkün olmayabilir.

Evrensel ceza hukukuna hakim olan ilkelerden birisi de belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre, ceza kanunlarında suç sayılan eylem ya da işlemlere dair hükümlerin belirli olması gerekmektedir. Yani, söz konusu hükümlerin uygulanması halinde ne gibi hüküm ve sonuç doğuracağı belirli ve öngörülebilir olması gerekmektedir. Aynı zaman da bu durum, hukuk devleti olmanın da bir gereğidir. Bu sebeple de kanun koyucunun özellikle İİK m. 333/a hükmünde yer alan “fiilen yönetim yetkisi” kavramını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.

Ayrıca, kanaatimizce müşteki alacaklıların fiilen yönetim yetkisi olgusunun ispatına yönelik olarak Kanun’da aksi ispat edilebilir karineler öngörmesi gerekmektedir. Zira, İİK m. 351 f.1 hükmüne göre, müşteki şikayet dilekçesinde deliller ile bağlıdır. İİK m. 351 f.1 hükmünde yer alan kural dikkate alındığında müştekinin fiilen yönetim yetkisi olgusunu ispatı oldukça güçleşmektedir. Bu sebeple de de lege ferenda bakımından alacaklının iddiasını ispat etmeyi kolaylaştırmak anlamında taraf menfaatleri, silahların eşitliği ilkesi gibi ilkeler dikkate alınarak aksi ispatı mümkün olan karine öngörülmesi yerinde olacaktır.

3. Ticaret şirketinin borçlarının kısmen ya da tamamen ödenmemesi

İİK m. 333/a hükmünde yer alan suçun oluşabilmesi için ticaret şirketine ait borçların kısmen ya da tamamen ödenmemesi gerekir. Suçun oluşabilmesi için ticaret şirketinin borçlarını ödeme kabiliyetinin olmasına rağmen şirketin hukuken ya da fiilen yönetim yetkisini haiz olan yöneticiler tarafından şirkete ait borçları kısmen ya da tamamen ödememesi gerekir[29].

Eğer ticaret şirketinin borçlarının kısmen ya da tamamen ödememesi şirketin ödeme kabiliyetinin olmamasından kaynaklı ise o durumda yöneticilerin söz konusu bu suçtan mahkum edilmesi mümkün değildir.

Yargıtay kararlarına göre de, yöneticilere İİK m.333/a hükmü uyarınca isnat edilen suçlarda takibin kesinleştiği tarihte ticaret şirketinin ödeme gücünün olup olmadığının tespiti için şirkete ait defter, bilgi ve belgeler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği, yapılan inceleme sonucunda şirketin takip tarihi itibarıyla borçların ödeme gücünün olduğu takdirde sair şartların varlığı durumda yöneticilerin mahkumiyetine, ödeme gücünün olmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerekmektedir:“…İİK'nun 333/a maddesine aykırılık suçundan dolayı sanık ... hakkında kurulan karara yönelik temyiz incelemesinde; Atılı suçun oluşabilmesi için takibin kesinleştiği tarih itibariyle borçlu ticaret şirketinin borcu ödeme gücüne sahip olması ve yetkilisi sanığın da alacaklıyı zarara uğratmak kastiyle şirket borcunu kısmen veya tamamen ödememesi gerekmekte olup, somut olayda yetkilisi olduğu Doğan Tekstil İç ve Dış Tic. Ltd. Şti'nin ticari defter ve belgeleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılamasına karar verilmesine rağmen, defterler temin edilemediği için bu incelemenin yapılamadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, sanığın yetkilisi olduğu borçlu şirketin muhasebecisinden (gerektiğinde kayıtlı olduğu vergi dairesi müdürlüğünden isim ve adresi öğrenilerek) defterler temin edilerek, bunlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, takibin kesinleştiği tarih itibariyle borçlu şirketin borcu ödeme gücünün olup olmadığı belirlenmeden eksik inceleme ile sanığın beraatine karar verilmesi, 3 - İİK'nun 333/a maddesine aykırılık suçundan dolayı sanıklar ... ve ... haklarında verilen beraat kararına yönelik temyiz isteminin incelenmesinde; Borçlu Aydar Moda Tekstil İnş. Turz. Oto. Ltd. Şti'nin takibin kesinleştiği tarih itibariyle ödeme gücünün olduğu bilirkişi Doç. Dr. Faruk Güçlü tarafından düzenlenen 29.07.2011 havale tarihli rapordan anlaşılmakla suçun oluştuğunun kabulü ile sanıkların cezalandırılması yerine beraatlerine karar verilmesi isabetsiz olup, temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle hükmün kısmen istem gibi BOZULMASINA…”[30].

Yine Yargıtay kararları, ticaret şirketi hakkında yapılan takibin kesinleşmeden yapılan şikayetin kovuşturma şartının gerçekleşmediğini, yapılan şikayetin doğmamış bir hakkın kullanımı mahiyetinde olduğunu, bu sebeple de sanıklar hakkında düşme kararı verilmesi gerektiği belirtilmektedir: “…Sanıkların üzerlerine atılı Ticareti Usulüne Aykırı Terk Etmek (İİK 337/a), Ticari İşletme Yöneticisinin Kasten Alacaklıyı Zarara Uğratması (İİK 333/a) suçlarının soruşturma ve kovuşturmasının şikayet şartına bağlı olduğu, İİK’nın Onaltıncı Bab’ında düzenlenen bir kısım Suçlar bakımından şikayet hakkının doğması için bu suçların niteliği gereği icra takibinin kesinleşmesi gerektiği, icra takibi kesinleşmeden yapılacak olan şikayetin henüz doğmamış bir hakkın kullanımı niteliğinde olacağı ve usulüne uygun bir şikayet konumuna getirmeyeceği, Somut uyuşmazlıkta, şikayete dayanak olan icra takip dosyasında ödeme emrinin borçlu şirket YSM Endüstriyel Tesisler Taahhüt.San.Tic.Ltd. Şirketi'ne 03/03/2015 tarihinde tebliğ edildiği, şikayet başvurusunun ise henüz ödeme emri tebliğ edilmeden ve bu haliyle takip kesinleşmeden 28/11/2014 tarihinde yapıldığı ve buna göre kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında açılan davanın CMK’nın 223/8. maddesi gereğince “düşmesine” karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde beraatlerine dair hüküm kurulması…[31].

4. Alacaklının zarar uğraması

Ticaret şirketinin borçlarının ödeme gücü olduğu halde hukuken ya da fiilen yönetim yetkisini elinde bulunduran yöneticilerin alacaklılara zarar verme kastı ile ya da taksiri ile kısmen ya da tamamen ödememesi bu suçun oluşabilmesi için yeterli değildir. Aynı zamanda alacaklının borçların yöneticiler tarafından kısmen ya da tamamen ödenmemesi nedeniyle zarara uğraması gerekmektedir.

Alacaklının yani müştekinin borçların kısmen ya da tamamen ödenmemesi nedeniyle zarara uğramış olduğunu şikayet dilekçesinde belirtilen deliller ispat etmesi gerekmektedir.

5. Fiilin başkaca bir suça vücut vermemesi gerekir

Ticaret şirketi yöneticilerinin şirkete ait borçları kısmen ya da tamamen ödenmemesi halinde İİK m. 333/a’da yer alan suçun oluşabilmesi için fiilin başkaca bir suça vücut vermemesi gerekir.

Hukuken ya da fiilen yönetim yetkisini haiz olan kişilerin yapmış olduğu eylem İİK, TCK veya diğer özel kanunlarda başkaca suçun oluşturması veya nitelikli halinin oluşturması halinde İİK m. 333/a hükmünün uygulanması mümkün değildir[32].

Yöneticilerin ticaret şirketine ait borçlarını kısmen ya da tamamen ödenmemesi eylemi bazen başkaca suçların oluşmasına da sebebiyet verebilmektedir. Öğretide, şirket yöneticilerinin alacaklılara zarar verme kastı ile şirkete ait paraları kendi ya da başkaca kişilerin hesabına geçirmesi veya menkul veyahut gayrimenkul mallarını düşük bedelle elden çıkarması sebebiyle şirket borçlarını ödemeyecek duruma düşürmesi eylemleri aynı zamanda İİK m. 331’de düzenlenen “alacaklıyı zarara sokmak kastıyla mevcudu azaltma” suçuna vücut verdiği belirtilmektedir[33]. Böyle bir durumda yöneticilerin söz konusu eylemleri sebebiyle İİK m. 333/a hükmüne dayalı olarak mahkum edilmesi mümkün değildir.

Şirket alacaklılarının, şikayet dilekçesinde İİK m. 333/a hükmüne dayalı olarak şikayette bulunulması rağmen şirket yöneticilerinin eylemleri başkaca bir suç teşkil ediyorsa o durumda şirket yöneticilerinin üzerlerine atılı suçtan beraatlerine karar verilmesi gerekmektedir. Müşteki, İİK m. 351 f.1 hükmü uyarınca şikayet dilekçesi bağlı olması ve mahkemenin bu tarz ceza davalarında re’sen araştırma ilkesi geçerli olmadığından dolayı şirket yöneticilerinin şikayet dilekçesinde yer almayan suçlar yönünden mahkum edilmesi mümkün değildir[34]. Nitekim, Yargıtay kararı da bu yöndedir:“…İcra ve İflas Kanunu’nun 333/a maddesinde “Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların; ticari işletmenin borcu ödeyebilecek ekonomik güce sahip olmasına karşın kasıtlı olarak ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara sokmaları ve ayrıca bu eylemlerinin başka bir suçu oluşturmaması halinde cezalandırılacaklarının” hükme bağlanmış olması, aynı kanunun 351.maddesinde de şikayetçinin dilekçe ve beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlı olduğunun belirtilmiş olması, şikayet dilekçesinde borçlu şirketin borcu ödeyebilecek güçte olduğuna dair bir iddiada bulunulmadığı gibi, aksine sanığın yetkilisi olduğu borçlu şirketin malvarlığı üzerinde çok sayıda haciz bulunduğu ve borçlu şirketin borca batık olduğunun ileri sürülmüş olması ve bu durumda suçun sübutu halinde eylemin şikayet dilekçesinde gösterilen İİK’nın 333/a maddesinde gösterilen suçu oluşturmayıp İİK’nın 345/a maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağının ancak şikayetin İİK’nın 333/a maddesinden yapılmış olması karşısında sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken şikayete konu edilmeyen İİK’nın 345/a maddesine aykırılık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması, Bozmayı gerektirmiş ve sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden HÜKMÜN, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca tebliğnameye kısmen uygun olarak BOZULMASINA…”[35]

6. Suçun Faili

İİK m. 333/a hükmünde yer alan suçun faili ya da failleri ticaret şirketinin hukuken ya da fiilen yönetim yetkisine sahip olan kişi ya da kişilerdir. Bu yönüyle İİK m. 333/a’da düzenlenen suç özgü suç niteliğindedir. Zira, bu suç yalnızca Kanun’da öngörülen niteliklere sahip kişi ya da kişilerce işlenebilmektedir.

Kanun da düzenlenen suçu ticaret şirketine ait fiili ya da hukuki yönetim yetkisi olmayan kişi ya da kişilerce işlenmesi mümkün değildir.

7. Suçun Mağduru

Suçun mağduru, ticaret şirketi yöneticilerinin şirketin takip tarihi itibarıyla ödeme gücü olmasına karşın şirkete ait borçları kasten ya da taksirle kısmen ya da tamamen ödemeyerek zarara uğrayan ve şirketten alacaklı olan kişi ya da kişilerdir.

B. Suçun Manevi Unsuru

İİK m. 333/a’da düzenlenen suç hem kasıtlı olarak hem de taksirle işlenebilen bir suçtur. İİK m. 333/a f.1’e göre, ticaret şirketinin hukuken ya da fiilen yönetim yetkisine sahip olan yöneticilerin alacaklılara zarar verme kastı ile hareket etmesi ve sair şartların varlığı halinde cezalandırılacağını hüküm altına almıştır.

Suçun oluşabilmesi için genel kastın varlığı yeterli olmayıp; yöneticilerin alacaklılara zarar verme amacıyla özel kastın varlığı aranmaktadır[36]. Daha açık bir ifade ile İİK m. 333/a hükmüne dayalı olarak yöneticilerin mahkum edilebilmesi için alacaklılara zarar verme kastı ile hareket etmesi gerekir.

Müşteki-alacaklıların, ticaret şirketine ait yöneticilerin alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiğini ispat etmesi gerekli olup; bu konudaki ispat yükü müştekiye aittir[37]. Nitekim Yargıtay’da bu konuda kesin ve net bir tavır sergileyerek, müştekinin şikayet dilekçesinde ticaret şirketi yöneticilerinin hangi eylem veya işlemleri ile alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiğini somut deliller ile ispat etmesi gerektiği, takibin kesinleşmesine karşın borcun kısmen ya da tamamen ödenmediği olgusunun tek başına yöneticilerin alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiğini göstermeyeceğini kararlarında belirtmiştir: “…İİK'nın 351. maddesi uyarınca şikayetçinin dilekçe veya beyanında göstermiş olduğu delillerle bağlı olduğuna ilişkin düzenleme dikkate alındığında, şikayetçi vekilince verilen şikayet dilekçesinde, borçlu şirketin borcu ödeyebilecek güçte olduğuna dair bir iddiada bulunulmadığı gibi, sanığın alacaklılarını zarara sokmak kastıyla borçlarını ödemediği iddia olunsa da açık ve net olarak sanığın fiillerini hangi kastla ve ne şekilde gerçekleştirdiğine ilişkin somut bir iddiada bulunulmadığı ve hakimin re'sen araştırma zorunluluğu da bulunmadığından, şikayet dilekçesinde gösterilen İİK'nın 333/a. maddesindeki suçun unsurlarının dosya kapsamına göre oluşmayacağı anlaşılmaktadır”[38].

Ancak, Yargıtay eski tarihli bir kararında şirketin takip tarihi itibarıyla ödeme gücü olduğu halde borcun yöneticiler tarafından kısmen ya da tamamen ödenmemesi olgusunun yöneticilerin alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiği kabul edilmesi gerektiğini dikkate çekmiştir[39].

Öğretide de, özel kastın varlığının ispat edilmesi zorluğu karşısında müştekinin, yöneticinin alacaklılara zarar verme kastı ile hareket ettiğini gösteren olayların ve delillerinin yaklaşık ispat ölçücüsünde ispat edilmesinin yeterli olması gerektiği belirtilmektedir[40].

İİK m. 333/a f. 2 hükmünde suçun taksirle işlenmesi halinde yöneticilerin cezalandırılabileceğini açıkça düzenlenmiştir. Buna göre, ticaret şirketinin yöneticileri şirketin ödeme gücü olduğu halde taksirle şirkete ait borçları kısmen ya da tamamen ödememesi halinde İİK m. 333/a f.2 hükmü uyarınca cezalandırılabilecektir. Nitekim, İİK m. 333/a hükmünün madde gerekçesinde, söz konusu suçun taksirle yani tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslek ve sanatta acemilik, nizamat, evamir ve talimata aykırılık yapılarak işlenmesi mümkün olduğu belirtilmiştir[41]. Aynı şekilde bu suçun bilinçli taksir ile de işlenmesi mümkündür[42]. Ticaret şirket yöneticilerinin neticeyi öngörmesine (yani alacaklıların zarar görme neticenin öngörmesine karşın) ve zararlı neticeni istememesine karşın zararlı netice meydana gelmiş ise o durumda yöneticiler bilinçli taksirle sorumlu olacaktır.

C. Suçun Özel Görünüş Biçimleri

1. Teşebbüs

İİK m. 333/a hükmünün teşebbüse elverişli olup olmadığı mesele suçun manevi unsurları bakımından ikili bir ayrım yapılabilir. İİK m. 333/a f.1 hükmünde yer alan suç kasten işlenebilen bir suçtur. Öğretide, İİK m. 333/a f. 1hükmünde yer alan suç ihmali hareketler ile de işlenebildiğinden dolayı söz konusu fıkra kapsamındaki suçun teşebbüse elverişli olmadığı belirtilmektedir[43].

Eğer suç taksirle işlenmiş ise o durumda taksirli suçlar teşebbüse elverişli olmadığından ötürü burada da teşebbüs hükümlerinin uygulanması mümkün değildir.

2. İştirak

İİK m. 333/a’da düzenlenen suç özgü suç mahiyetinde olduğundan dolayı bu suçun failleri iştirake bağlılık kuralı gereğince (TCK m. 40 f. 2, c. 1) ancak bu niteliklere haiz olan yani ticaret şirketinin hukuki ya da fiili yönetim yetkisini elinde bulunduran kişi ya da kişiler olabilir. Bu sebeple, kural olarak bu suça iştirak mümkün değildir. Ancak, suça iştirak edilmiş ise iştirak edenler TCK m. 40 f. 2, c. 2 hükmü uyarınca azmettiren ya da yardım eden sıfatıyla sorumlu olurlar[44]. Bu bakımdan, İİK m. 333/a’da yer alan suça iştirak edenler ticaret şirketinin hukuki ya da fiili yöneticisi değilse müşterek fail olarak sorumlu olması mümkün olmayıp; ancak ve ancak azmettiren veya yardım eden sıfatıyla sorumlu olurlar. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki, ticaret şirketine ait birden fazla hukuki ya da fiili yönetici olması halinde bu yöneticiler iştirake bağlılık kuralı gereğince birlikte suç işlemeleri halinde yöneticiler müşterek fail olarak sorumlu olurlar[45].

Suçun taksirle işlenmesi halinde taksirli suçlarda her bir failin kendi kusurundan sorumlu olduğuna dair TCK m. 22 f. 5 hükmü uyarınca her bir fail kendi kusurunda sorumlu olacak olup; iştirak hükümlerinin bu anlamda uygulanması mümkün değildir[46].

3. İçtîma

İİK m. 333/a hükmüne yer alan suç özgü suç niteliğinde olduğundan yani diğer bir suçun unsuru ya da nitelikli hali olarak düzenlenmediğinden bu suç bileşik suç olma özelliğini haiz değildir. Nitekim, İİK m. 333/a’ya dayalı olarak yöneticilerin mahkum edilebilmesi için eylemin başkaca bir suça vücut vermemesi gerektiği şartı Kanun’da açıkça düzenlenmiştir.

TCK m. 43’de yer alan zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi İİK m. 333/a anlamında mümkündür. Bu anlamda, aynı alacaklı tarafından farklı tarihlerde borçlu şirket hakkında başlatmış olduğu takiplerden ödeme emirleri tebliğ edilmesine karşın yöneticiler tarafından borçlar kısmen ya da tamamen ödenmemesi halinde yöneticiler hakkında ceza tayin edilirken zincirleme suç hükümleri uygulanarak TCK m. 43 f.1 hükmü uyarınca arttırım yapılması gerekmektedir: “…Aynı alacaklı tarafından farklı icra takip dosyaları ile değişik tarihlerde başlatılan icra takipleri nedeniyle gönderilen ödeme emirleri üzerine borçlu şirket yetkilisinin şirket borcunu kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıyı zarara uğratması halinde, aynı alacaklıya karşı değişik zamanlarda aynı suçun işlenmesi söz konusu olacağından, İİK'nın 333/a maddesinin bir kez uygulanması ile belirlenen temel cezanın TCK'nın 43. maddesi uyarınca artırılması gerekirken sanığın yazılı şekilde İİK'nın 333/a maddesine aykırılıktan iki kez ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, tebliğnameye uygun olarak HÜKMÜN BOZULMASINA…”[47]. Yargıtay’ın konuya dair kararlarında da anlaşılacağı üzere, İİK m. 333/a hükmünün uygulaması bakımından zincirleme suç hükümlerinin uygulanması mümkündür.

Buna karşılık Yargıtay’a göre, borçlu şirkete gönderilen ödeme emrine rağmen borcun kısmen ya da tamamen ödenmemesi olgusu yalnızca o takiple sınırlı olduğu, bu yüzden borcun ödenmemesi halinde birden fazla alacaklının zarar gördüğünden bahisle TCK m. 43 f. 2 hükmü uyarınca cezada arttırım yapılamayacağını, bu sebeple de aynı neviden fikri içtima kurallarının uygulanmayacağı belirtilmektedir: “…Borçlu şirket yetkilisinin gönderilen icra emrine rağmen borcu kısmen veya tamamen ödememesi, ancak o icra takibi ile sınırlı olduğundan, tebliğ edilen icra emrindeki borcu ödemeyerek, aynı anda birden fazla alacaklıyı zarara uğratması söz konusu olamayacağı ve bu nedenle TCK’nın 43. maddesinin uygulama alanı bulunmamasına rağmen verilen cezanın suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi nedeniyle TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca artırılması…[48].

İİK m. 333/a’da yer alan suç bakımından farklı neviden fikri içtima kurallarının uygulanması mümkün değildir. Çünkü, Kanun metninde açıkça İİK m. 333/a hükmü uyarınca sanıklar hakkında mahkumiyet kararı verilebilmesi için yöneticilerin eylemlerinin başkaca bir suç oluşturmaması gerekmektedir. Dolayısıyla ticaret şirketi yöneticilerinin eylemleri hem İİK m. 333/a hükmünde düzenlenen suça hem de başkaca suçlara vücut veriyorsa o durumda TCK m. 44 hükmü uygulanarak en ağır cezayı gerektiren eylemden ceza verilmesi mümkün değildir.

D. Şikayet

İİK m. 349 f.1’e göre, şikayet yazılı olarak veya sözlü beyanla yapılabilir. Buna göre, müşteki alacaklı ticaret şirketi yöneticileri hakkında yazılı dilekçe ile ya da sözlü beyanla şikayette bulunabilir. İcra ceza mahkemesinde soruşturma evresi olmadığından İİK m. 333/a hükmünde yer alan suç bakımından şikayetin yapılması ile icra ceza mahkemesinde kamu davası açılır ve kovuşturma evresine geçilir[49]. Yine şikayet icra ceza mahkemesine yazılı veya sözlü olarak yapıldığından iddianame düzenlenmesine gerek yoktur.

Müşteki alacaklı şikayetini icra takibinin yapıldığı yerdeki icra mahkemesi nezdinde yapması gerekir. Nitekim, İİK m. 348 hükmüne göre, on altıncı bapta yer alan fiillerden bu anlamda İİK m. 333/a’da yer alan fiillerin gerçekleştirilmesi durumda bu konuda yapılacak şikayetler bakımından yetkili ve görevli mahkeme takibin yapıldığı yerdeki icra mahkemesidir.

Şikayet süresi ise İİK m. 347’ye göre, fiilin öğrenildiği andan itibaren üç ay herhalde fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren bir yıldır. Yargıtay kararlarına göre, İİK m. 333/a’da yer alan suç bakımından alacaklı müştekinin, borçlu şirketin borcunu ödeme gücünü öğrendiği tarihten itibaren üç ay, herhalde takibin kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde şikayette bulunması gerekir: “…Yüklenen İİK’nun 333/a maddesindeki suçun oluşması için, takibin kesinleştiği tarih itibariyle şirketin ödeme gücüne sahip olmasına rağmen hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olan yetkilisinin alacaklıyı zarara uğratmak kastiyle borcu ödememesi, ayrıca bu eylemin başka bir suçu oluşturmaması gerektiği, aynı Yasanın 347. maddesindeki şikayet süresinin ise, borçlu şirketin ödeme gücünün bulunduğunun öğrenilmesinden itibaren üç ay ve takibin kesinleştiği tarihten itibaren de her halde bir yıllık süreye tabi olması, dosya kapsamından alacaklının, borçlunun borcu ödeme gücünün olduğunu öğrendiğine dair bir bilginin bulunmaması ve 29.12.2010 tarihli şikayetin, takibin kesinleşmesinden itibaren bir yıllık sürede yapılması nedeniyle, süresinde olduğu…”[50].

Şikayet süresi geçtikten sonra yapılan şikayet sonucunda icra ceza mahkemesinin sanıklar hakkında kovuşturma koşulunun gerçekleşmemiş olması nedeniyle düşme kararı vermesi gerekmektedir[51]. Aynı şekilde, takip kesinleşmeden İİK m. 333/a hükmü uyarınca şikayette bulunulması mümkün değildir. Zira, İİK m. 333/a’da yer alan fiiller nedeniyle şikayette bulunulması için takibin kesinleşmesi gerekmekte olup; takip kesinleşmeden yapılacak şikayet henüz doğmamış bir hakkın kullanımı mahiyetinde olduğu, bu sebeple de süresinden önce şikayette bulunulması halinde soruşturma ve kovuşturma şartının gerçekleşmemiş olması nedeniyle düşme kararı verilmesi gerekir[52].

Son olarak ifade etmek gerekirsek, İİK m. 333/a hükmüne dayalı açılan ceza davalarında yargılama usulü, tahkikat ve duruşma mevzuları İİK m. 349 vd. göre yapılır.

E. Yaptırım

Suçun ticaret şirketi yöneticileri tarafından kasten işlenmesi halinde alacaklının şikayeti üzerine ve yapılan yargılamasında suçun yasal unsurlarının sabit olması durumda yöneticiler altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.

Buna karşılık suç taksirle işlenmiş ise alacaklının şikâyeti üzerine, ticaret şirketi yöneticileri hakkında zararın ağırlığına göre iki bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

Mahkemece ticaret yönetici hakkında mahkum etmiş olduğu cezaların şartları oluşması halinde TCK m. 50 anlamında seçenek yaptırımlara çevrilmesi veya TCK m. 51 hükmü uyarınca hapis cezasının ertelenmesi kurumunun uygulanması mümkündür[53].

Müşteki alacaklı şikayetten feragat ederse veya borçlu şirket yöneticileri borcu itfa etmesi halinde dava ve ceza bütün sonuçları ile birlikte düşer[54].

İcra ceza mahkemesinin İİK m. 333/a’da yer alan suç yönünden vermiş olduğu kararlar bakımından 5271 sayılı CMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümler uygulanır[55].

III. SONUÇ

İcra ve İflâs Hukukumuzda alacaklının bir borç ilişkisi kapsamında alacağını tahsil edilebilmesi için öngörülen takip usûlleri, tarafların hak ve yükümlülükleri gibi hükümlerinin haricinde bazı cezaî yaptırıma dair hükümlerde öngörülmüştür. Cezaî yaptırımlar borçluların borç ilişkisinden kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesi anlamında etkili bir tazyik aracıdır. 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun on altıncı bapta çeşitli cezaî yaptırımlar, yargılama usûlu, yetki, şikayet süresi, cezanın düşmesi, ceza verilemeyecek haller vs. düzenlenmiştir. On altıncı bapta düzenlenen cezaî hükümlerden birisi de çalışma konumuzu teşkil eden İİK m. 333/a’da düzenlenen hükümdür.

İİK m. 333/a hükmüne göre, ticaret şirketlerinin fiili veya hukuki yönetim yetkisini haiz kişilerin alacaklıları zarara uğratmak amacıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıların zarar görmesi halinde söz konusu bu eylem ya da işlem Kanun’da başkaca suça vücut vermemesi halinde alacaklıların şikayeti üzerine cezalandırılması öngörülmüştür. Bahsi geçen hüküm uyarınca alacaklılara zarar verme kastı ile ticari işletmenin borçlarını kısmen ya da tamamen ödememek suretiyle alacaklıların zarara uğraması halinde ilgili kişilerin cezalandırılabilmesi için ticaret şirketlerinin “hukuken ya da fiilen yönetim yetkisini” haiz olması gerekmektedir. Bu koşul, suçun kanuni unsuru olduğu gibi söz konusu suçu özgü suç haline getirmektedir. İİK m. 333/a hükmü uyarınca ticaret şirketinin yetkililerini cezalandırılabilmelerine esas olmak üzere hukuken yetkili olup olmadığı hususu çok kolay bir şekilde tespit edilebilir. Kendisine bu konuda İİK m. 333/a anlamında suç isnat edilen kişinin ticaret şirketinin hukuken yetkili olup olmadığı, şirket esas sözleşmeleri, ticaret sicil kayıtları, genel kurul kararları gibi bilgi ve belgelerle tespit edilebilir.

Ancak, suç isnadına maruz kalan kişinin fiilen yönetim yetkisini haiz olup olmadığı hususu kolay bir şekilde tespit edilebilecek bir olgu değildir. Kanunda fiili yönetim yetkisinden ne anlaşılması gerektiği ya da bunun kapsamına kimin ya da kimlerin girdiği hususu açıkça belirli değildir. Bu anlamda ifade etmek gerekirsek, Kanun’daki “fiili yönetim yetkisi” kavramı muğlak olup; uygulama anlamında çeşitli belirsizliklere ve adil olmayan sonuçlara sebebiyet verebilecek niteliktedir. Kanun koyucunun bu anlamda Kanun’daki fiili yönetim yetkisini ibaresini yeniden ele almalı ve belirlilik, öngörülebilirlik ilkelerine uygun şekilde tadil etmesi gerekmektedir. Diğer bir ifade ile Kanun koyucu özellikle “fiili yönetim yetkisinin” tespiti esaslarını, kapsamını, muhtevasını vs. hukuk devleti, evrensel maddi ceza hukuku ilkeleri, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine uygun şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Aynı şekilde, Kanun koyucu söz konusu değişikliği yaparken ticaret hukuku bağlamında tartışılan “fiili organ” veya “fiili yönetim organı” hakkındaki karşılaştırılmalı hukuktaki düzenlemeleri, içtihatları dikkate almasında fayda vardır. Aksi durumda yani Kanun koyucunun herhangi bir değişiklik yamaması ihtimalinde, gerçekte ticaret şirketinin fiili yönetim yetkisini haiz olmayan kişilerin söz konusu suç isnadı ile karşı karşıya getirebilir. Diğer yandan Kanun’daki fiili yönetim yetkisi kavramı mevcut haliyle müşteki alacaklılar bakımından da adil olmayan sonuçlar doğurabilmektedir. Şöyle ki: İİK m. 351 uyarınca, müşteki dilekçesinde belirmiş olduğu deliller ile bağlı olduğu gibi icra ceza mahkemelerinin yargılama yapmakla görevli olduğu İİK m. 333/a’da yer alan suç ve Kanun’daki sair suçlar bakımından re’sen araştırma ilkesi geçerli değildir. Müşteki alacaklılarında şikayet dilekçesini icra ceza mahkemesine ibraz ederek suç isnadında bulunduğu kişi veya kişilerin ticari işletmenin gerçekte fiili yönetim yetkisini haiz kişi veya kişilerden olduğunu bilmesi kolay olmadığı gibi bu yönde delil bildirmesi de çok kolay değildir. Her ne kadar öğretide ve yargı uygulamalarında müştekinin fiili yönetim yetkisi olgusunun ispatında tanık deliline başvurabileceği belirtilmekte ise müştekinin bu konu da tanık bulması da yine kolay değildir. Kanaatimizce, Kanun koyucu fiili yönetim yetkisi olgusunun ispatı bakımından müşteki yararına aksi ispat edilebilir karineler öngörmesi ve ispat ölçüsünün yaklaşık ispat ölçüsüne düşürmesi gibi düzenlemeler yapması yerinde olacaktır. Ancak, ispat ölçüsünün düşürülmesinde, aksi ispat edilebilir karineler öngörülmesinde ya da başkaca düzenlemeler öngörülmesinde suç isnadı altında bulunan tarafın menfaatleri gözetilmeli, silahların eşitliği ilkeleri ve hukuk devleti ilkelerine uygun düzenlemeler yapılması gerekir.

Kanun’da yer alan fiili yönetim yetkisi kavramını hakkında olması gereken hukuk bakımından görüş ve önerilerimizi ifade ettikten sonra mevcut haliyle fiili yönetim yetkisinin ölçütü bakımından nasıl bir tanım ve değerlendirme yapılacağı dair açıklamada bulunabilir. Bu anlamda fiili yönetim yetkisinin tanım ve tespiti bakımından ticaret hukuku öğreti ve uygulamasından faydalanabilir. Ticaret hukukunda da fiili organ veya fiili yönetim organı tartışması yapılmaktadır. Ticaret hukukundaki fiili organ tanımı ve tespiti, Türk ticaret hukuku ile Karşılaştırılmalı hukuk öğretisi haricinde İsviçre Federal Mahkemesinin içtihatlarına bakılarak yapılmaktadır. İsviçre Federal Mahkemesi fiili organı veya fiili yönetim organını yerleşik içtihatlarında şu şekilde tanımlamaktadır: “şeklî anlamda organ olmaksızın organlara özgülenmiş kararları alan ya da gerçek anlamda yönetimsel vazifeler icra eden, bu yolla şirket iradesinin oluşumuna önemli ölçüde katılım sağlayan ya da irade oluşumu üzerinde önemli etki oluşturan kişiler fiilî organdır”.

Gerek Türk ticaret hukuku gerekse Karşılaştırılmalı ticaret hukuku öğreti ve uygulaması bakımından fiili organ veya fiili yönetim organı kurumu hakkındaki içtihatlar ve öğretide ileri sürülen görüşler İİK m. 333/a’da yer alan fiili yönetim yetkisi kavramı bakımından da dikkate alınması gerekmektedir. Zira, ticaret hukuku uygulamasında ve öğretisinde tartışılan ve hakkında çözüm önerileri getirilmeye çalışılan fiili organ veya fiili yönetim organı bir sorumluluk hukuku kurumu olup; İİK m. 333/a yer alan cezaî sorumluluk kurumu ile paralel özelliklere sahiptir.

---------------

[1] Bkz. Günay, M. (2013), Hukukumuzda İcra Suçları, Doktora Tezi, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kocaeli, s. 54-55.

[2] Bkz. Günay, s. 54 dn.

[3] Ticari işletme kavramı hakkında bilgi için bkz. Demirkapı, E. (2013), “Ticari İşletmenin Tespiti Açısından Esnaf İşletmesi Kavramının Değerlendirilmesi”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 17, Sayı: 2, s. 371-442.

[4] TTK m. 12 vd. hükümlerine göre, ticaret şirketleri ve gerçek kişiler haricindeki kişi ya da kurumlarda tacir sayılmakta yani ticari işletme işlettiği kabul olunmaktadır. Örneğin, Amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar (TTK m. 16 f.1). Benzer şekilde ki hükümler için bkz. TTK m. 12 f.2, f.3; m.14; m.17 vs.

[5] Bkz. Adalet Bakanlığı-Mevzuat Genel Müdürlüğü, Cebrî İcra Kanun Taslağı, https://hukukihabernet.teimg.com/hukukihaber-net/uploads/2025/08/cebri-icra-kanunu-taslagi-ikili-tablo-pdf.pdf , erişim Tarihi: 20.08.2025.

[6] Günay, s. 55.

[7] Günay, s. 55; Yılmaz, R. (2008), İcra İflas Suçları Kapsamında Şirket Yöneticilerinin Cezai Sorumluluğu, Yüksek Lisans Tezi, Çağ Üniversitesi, Mersin, s. 75.

[8] Günay, s. 55; Yılmaz, s. 76.

[9] Yargıtay 16. HD., 2012/2253 E., 2012/4655 K., erişim tarihi: 21.08.2025; ayrıca benzer bir karar için bkz. “…Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğünün 14.01.2013 tarih ve 1672 sayılı yazı ekindeki 03.07.2012 Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde borçlu şirketin yetkili temsilcisi olarak ..... yetkili kılındığı, şirket müdürü ...'ün müdürlük görevine son verildiği, sanığın şikayet tarihi itibariyle borçlu şirketin yetkili temsilcisi olmadığının anlaşılması karşısında, atılı suçların yasal unsurlarının oluşmaması nedeniyle beraat kararları verilmesi gerekirken, sonuç itibariyle doğru olan beraat kararlarına yönelik şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden tebliğnameye kısmen uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA…” (Yargıtay 19. CD., 2015/31508 E., 2017/10958 K. erişim tarihi: 21.08.2025)

[10] RG., T. 30.07.2003, S. 25184.

[11] Söz konusu madde kanun tasarı metni, gerekçesi, esas komisyon raporları vs. için bkz. TBMM Kanun Sorgu Formu, https://www.tbmm.gov.tr/Yasama/KanunTeklifi/f72877bd-b4fc-037b-e050-007f01005610, erişim tarihi: 23.08.2025.

[12] İİK m. 333/a’nın madde gerekçesinin ilgili kısmı: için bkz. “İşte bu kişilerin ticari işletme adına yaptıkları işlem veya eylemlerle alacaklıları kasten zarara sokmaları suç haline getirilerek alacakların haklarına önemli bir koruma getirilmiştir”: TBMM Kanun Sorgu Formu, https://www.tbmm.gov.tr/Yasama/KanunTeklifi/f72877bd-b4fc-037b-e050-007f01005610, erişim tarihi: 23.08.2025.

[13] Eminoğlu, C. (2023), “Sorumluluk Hukuku Bakımından Sermaye Şirketlerinde Fiilî Yönetim Organı -Yargıtay Kararları Bağlamında Bir Değerlendirme-“, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Editörler: Ülkü Ay Kaplan, Barış Yasin Özelci, İbrahim Bektaş, Halil Mervan Murat, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, s. 152.

[14] Eminoğlu, s. 152.

[15] Eminoğlu, s. 152.

[16] Eminoğlu, s. 154.

[17] Eminoğlu, s. 154-155.

[18] İsviçre Federal Mahkemesi 4C.307/2001/rnd sayılı ve 14.03.2002 tarihli kararı: Eminoğlu, s. 155 dn’dan naklen.

[19] Bu tanımlamalar hakkında detaylı bilgi ve açıklama için ayrıca bkz. Eminoğlu, s. 154 vd.

[20] Eminoğlu, s. 153.

[21] Pehlivanoğlu, M.C. (2023), Paravan Şirket (Shell Company), On İki Levha Yayıncılık, 1. Baskı, s. 206.

[22] Pehlivanoğlu, s. 207.

[23] Pehlivanoğlu, s. 207.

[24] Pehlivanoğlu, s. 208.

[25] Pehlivanoğlu, s. 209-210.

[26] Yılmaz, s. 76; Günay, s. 56; öğretide yine bir yazar tarafından, uygulamada şirketlerin muvazaalı işlemler yapmak üzere fiilen yönetim yetkisine sahip olmayan bazı kişilerin ticari işletmenin başına koymak suretiyle hukuken sorumluluktan kurutmak yönünde amaçlarının olduğu, bu sebeple de duruma göre ticaret şirketinin hukuken ya da fiilen veya her ikisinin İİK m. 333/a hükmü uyarınca sorumlu tutulabilecekleri belirtilmektedir: Ruhi, C; Ruhi, A.C., (2019), İcra ve İflas Suçları ile Disiplinsizlik Niteliğindeki Eylemler (Güncel Bölge Adliye Mahkemesi ve Yargıtay Kararları Işığında), 1. Baskı, Ankara, s. 48.

[27] Yılmaz, s. 76.

[28] Yılmaz, s. 76; Günay, s. 56.

[29] Günay, s. 56.

[30] Yargıtay 16. HD., 2012/4854 E., 2012/9286 K., erişim tarihi: 24.08.2025; benzer yönden diğer bir karar için bkz. “…Sanığa yüklenen İİK'nun 333/a maddesindeki “ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanların alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödememek” suçunun oluşması için, takibin kesinleştiği tarih itibariyle şirketin borcu ödeme gücüne sahip olmasına rağmen şirketi hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olan şirket yetkilisinin alacaklıyı zarara uğratmak kastiyle şirket borcunu ödememesi, ayrıca bu eylemin başka bir suçu oluşturmaması gerektiği cihetle, takibin kesinleştiği tarih itibariyle borçlu şirketin ödeme gücünün bulunup bulunmadığını tespit etmeyen yetersiz bilirkişi raporuna göre yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi, Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA…”: Yargıtay 11. CD., 2012/27978 E., 2014/2043 K., erişim tarihi: 24.08.2025.

[31] Yargıtay 12. HD., 2019/3534 E., 2019/12641 K., erişim tarihi: 24.08.2025.

[32] Günay, s. 58.

[33] Günay, s. 58.

[34] Günay, s. 58.

[35] Yargıtay 19. CD., 2018/4390 E., 2018/9996 K., erişim tarihi: 24.08.2025.

[36] Günay, s. 59.

[37] Günay, s. 59.

[38] Yargıtay 12. HD., 2023/2078 E., 2023/2502 K.; ayrıca benzer yöndeki kararlar için bkz. Yargıtay 12. HD., 2021/2618 E., 2021/6129 K.; Yargıtay 12. HD., 2021/2621 E., 2021/6127 K., erişim tarihi: 24.08.2025.

[39] Yargıtay 16. HD., 2012/8423 E., 2012/10681 K., Günay, s. 60’dn.

[40] Günay, s. 59.

[41] Yılmaz, s. 69.

[42] Yılmaz, s. 85-86.

[43] Yılmaz, s. 88

[44] Yılmaz, s. 89.

[45] Yılmaz, s. 89.

[46] Bkz. Yılmaz, s. 89.

[47] Yargıtay 19. CD., 2015/3497 E., 2016/470 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[48] Yargıtay 19. CD., 2015/27037 E., 2017/7698 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[49] Bu konudaki Ceza Genel Kurul kararı için bkz. Yargıtay CGK., 2021/223 E., 2022/47 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[50] Yargıtay 11. CD., 2012/28607 E., 2014/2022 K; ayrıca benzer bir diğer karar için bkz. “…İİK'nun 347. maddesindeki üç aylık şikayet süresini, alacaklının borçlu şirketin borcu ödeme gücünün bulunduğunu öğrendiği tarihten itibaren üç aylık, takibin kesinleştiği tarihten itibaren de her halde bir yıllık şikayet süresinin yürütülmesi gerektiği kabul edilmelidir…”: Yargıtay 16. HD., 2011/8656 E., 2012/992 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[51] Bkz. “…Sanıkların üzerine atılı “yöneticinin ticari işletme borcunu ödememesi” suçunun takibi şikayete bağlı olup, icra takibinin kesinleştiği tarih suç tarihi olan 28/03/2012 olmasına karşın, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun'unun 347. maddesinde düzenlenen "şikâyet hakkı, fiilin öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle düşer” hükmü karşısında şikayetçi vekilinin suça konu olayda bir yıllık süre geçtikten sonra 06/08/2012 tarihinde şikayette bulunması nedeniyle sanıklar hakkında İİK'nın 347. maddesi uyarınca şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde CMK'nın 223/8.maddesi uyarınca düşürülmesine karar verilmesi…”: Yargıtay 19. CD., 2015/26952 E., 2017/447 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[52] Bkz. “…Sanıkların üzerine atılı 2004 sayılı İİK’nın 333/a ve 345/a maddelerine aykırılık suçlarının kovuşturmasının şikayet şartına bağlı olduğu, İİK’nın Onaltıncı Bab’ında düzenlenen bir kısım suçlar bakımından şikayet hakkının doğması için bu suçların niteliği gereği icra takibinin kesinleşmesi gerektiği, icra takibi kesinleşmeden yapılacak şikayetin, henüz doğmamış bir hakkın kullanımı niteliğinde olacağı ve icra takibinin sonradan kesinleşmesinin de bu şikayeti süresinde ve usulüne uygun yapılmış bir şikayet konumuna getirmeyeceği cihetle; CMK'nun 223/8. maddesinde soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması halinde “davanın düşmesine” karar verileceğinin öngörülmesi, Somut uyuşmazlıkta; ödeme emrinin borçlu şirkete 24/10/2014 tarihinde tebliğ edilmesi nedeniyle şikayete konu icra takibi henüz kesinleşmeden 23/07/2014 tarihinde şikayette bulunulduğu ve buna göre kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması karşısında, sanıklar hakkında açılan davanın “düşmesine” karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması…”: Yargıtay 12. HD., 2019/2467 E., 2019/8101 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[53]“…Kabule göre de; 5237 sayılı TCK'nun 51/1. maddesi uyarınca hapis cezasının ertelenmesi mümkün olmakla birlikte adli para cezasının ertelenmesine yasal engel bulunduğu gözetilmeden adli para cezasının ertelenmesine karar verilmesi…”: Yargıtay 16. HD., 2011/8663 E., 2012/3345 K.; “…Kabule göre de; sabıka kaydı bulunmadığı anlaşılan sanıklar hakkında tayin edilen kısa süreli hapis cezasının miktarı itibarıyla 5237 sayılı TCK'nın 50/3. maddesi uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilmesi zorunluluğunun gözetilmemesi…”: Yargıtay 16. HD., 2013/11574 E., 2013/13762 K., erişim tarihi: 25.08.2025.

[54] Bkz. İİK m. 354 f. 1: “Kanunun bu babında yazılı suçlardan takibi şikayete bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun itfa edildiği sabit olursa dava ve bütün neticeleriyle beraber ceza düşer”.

[55] İİK m. 353 f.2: ”İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır.”

Anahtar Kelimeler: İcra Suçları, Ticari İşletme, Ticaret Şirketi, Fiili Yönetim Yetkisi.

Keywords: Enforcement Crimes, Commercial Enterprise, Trading Company, Actual Management Authority.