28/02/2018 tarihli ve 7101 sayılı İcra ve İflâs Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile çok önemli bir değişiklik yapılarak iflas erteleme kurumu kaldırıldı ve onun yerine konkordato kurumu aktif hale getirildi.
Ekonomide yaşanan dalgalanmalarla birlikte konkordato kurumu da kısa sürede fazlaca kullanılmaya başlandı. Aralık ayı itibariyle konkordato sayısının bin civarında olduğu ifade ediliyor.[1] Bu rakam oldukça yüksek. Bununla beraber 7101 sayılı Kanun ile yapılan diğer bir önemli değişiklik ise vatandaşın konkordato kullanabilmesinin düzenlenmiş olmasıdır.
7101 sayılı Kanun’un 13. maddesi ile 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 285. maddesinde değişiklik yapılarak 2004 sayılı Kanun’un 285/1 fıkrası “Borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan herhangi bir borçlu, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Böylece borçlarını ödemede tehlikeye düşen “herhangi bir borçlunun” borçlarını ödeyebilmek veya iflastan kurtulmak amacıyla konkordato ilan edebileceği açıkça ifade edilmiştir. Nitekim fıkranın gerekçesinde de bu durum şu şekilde açıklanmıştır. “Maddenin birinci fıkrasıyla, kaynak Kanuna ve mevcut Kanunumuza uygun olarak, tacir olmayanların da konkordato talep edebilmesi kabul edilmiştir.”[2] Bununla beraber başarısızlık halinde borçlunun iflasını düzenleyen İİK madde 301 de başlığıyla beraber değiştirilmiş ve 308. madde yeniden düzenlenmiştir. İİK madde 308 “Konkordato tasdik edilmezse mahkeme konkordato talebinin reddine karar verir ve bu karar 288 inci madde uyarınca ilân edilerek ilgili yerlere bildirilir. Borçlunun iflâsa tabi şahıslardan olması ve doğrudan doğruya iflâs sebeplerinden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme, borçlunun iflâsına resen karar verir.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu yeni hükümle iflasa tabi olmayan borçlu için sadece konkordato talebinin reddine karar verileceği düzenlenmiştir. Böylece yeni düzenleme sonrası konkordato ile tacir olmayan vatandaşın iflasına karar verilmesi engellenmiş ve konkordato bütünüyle vatandaşın da kullanabileceği bir kurum haline getirilmiştir. Böylece esnaflar, işçiler ve hatta memurların bile şartların oluşması halinde konkordato ilan etmesi öngörülmüştür.
Tacir olmayan vatandaşların konkordato ilan edebilecek olması beraberinde tartışmaları da getirmiştir. Bu yöndeki görüşlerin bir kısmında vatandaşa konkordato imkânı verilmesi yenilik olarak görülerek oldukça sert bir şekilde eleştirilmekte ve hukuktan sapma olarak görülmektedir[3]. Gerçekten de gerçek kişiye konkordato imkânı verilmesi oldukça sıkıntılı bir konu teşkil etmektedir.
Diğer yandan tacir olmayan gerçek kişilerin -ki bunun içine vatandaşlar da girmektedir- esasen söz konusu son düzenleme öncesinde de konkordato ilan edebileceği söylenebilir. Eski haliyle İİK 285/1 fırkası “Konkordato hükümlerinden yararlanmak isteyen herhangi bir borçlu, tetkik merciine gerekçeli bir dilekçe ve bir konkordato projesi verir. Bu projeye ayrıntılı bir bilanço, gelir tablosu ve defter tutmaya mecbur şahıslardan ise defterlerinin durumunu bildiren bir cetvel ekler. Bu cetvelde, özellikle Türk Ticaret Kanununun 66 ncı maddesi hükmünce tutulması mecburi olan defterlerin hepsinin tutulmuş olup olmadıkları gösterilir.” şeklinde olup konkordato ilanı için tacir şartı aramamaktadır. Bununla beraber (adi) konkordatonun diğer hükümleri incelendiğinde de açıkça tacir şartının bulunduğu bir hüküm bulunmamaktadır. Keza doktrinde de önceki sistemde konkordatonun tacir olmayan gerçek kişiler tarafından da ilan edilebileceği belirtilmektedir. Nitekim, doktrinde belirtildiği üzere yalnız gerçek kişiler değil, tüzel kişiler (özellikle ticaret şirketleri) de konkordato ilan edebilir[4]. Bununla beraber “Borçlu tacir ise, konkordato mühleti verildiği, iflas kararının bildirilmesi gereken diğer yerlere (m.166,II) de bildirilir;…”[5] ifadesinin mefhumu muhalifinden anlaşılacağı üzere tacir olmayan borçlunun da konkordato ilan edebileceği belirtilmektedir. Yine aynı doğrultuda “Başvuruda bulunabilecek borçlunun gerçek kişi yada tüzel kişi olması arasında fark yoktur. Ayrıca borçlunun tacir olması şartı da yoktur.[6]” görüşüyle tacir olmayan gerçek kişilerin de konkordato ilan edebileceği belirtilmiştir. Bununla beraber yine, “Adi konkordato, aslında tüm borçlular için uygulayabilen bir borç yapılandırma sistemidir. Bu sistemin, aynı zamanda iflasa tabi borçlu hakkındaki iflası önleyici bir etkisi vardır.”[7] görüşüyle konkordato için tacir ve tacir olmayan arasında herhangi bir ayrım yapılmayarak tüm borçlular için geçerli olduğu ifade edilmiştir.
İçtihatlara bakıldığında da konkordatonun tacir olmayan gerçek kişiler için de geçerli olduğuna ilişkin kararlar görülecektir. Yargıtay Hukuk genel Kurulu bir kararında “4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 462/8.maddesinde düzenlenen; “Acele hallerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması,” hükmü uyarınca husumete izin alınması gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmış ise de, şikayetin takip hukukuna ilişkin, acele işlerden olduğu ve husumete izin alınması gerekmediğinden…”[8] diyerek TMK md.462/8’e atıfla konkordatonun kendisine vasi atanmış gerçek kişi[9] için de yapabileceğini belirtmektedir. Yine başka bir kararında “İİK’nın 285. maddesinden anlaşılacağı üzere konkordato hükümlerinden istifadenin şartları arasında tacir olmak kaydı yoktur. Tetkik merci konkordato mehli için müracaat üzerine borçluyu, dinledikten sonra onun durumu ve hesaplarının halini işlerindeki doğruluğu araştırmalı…”[10] diyerek konkordato için tacir olma şartının bulunmadığına hükmetmiştir. Keza Hukuk Genel Kurulu başka bir kararında da “… miras açıldığı anda, terekenin borca batık olduğunun miras bırakanın iflas etmesi, alacaklılarının hakkında aciz vesikası alması, miras bırakanın konkordato istemesi, alacaklıların yaptıkları icra takiplerinde haczedilecek mal bulamamaları vb. gibi sabit olması veya terekenin borca batık olmasının miras bırakanın yaşadığı aile ve iş çevresinde bilinebilir olmasıdır.” diyerek mirasbırakanın da konkordato ilan edebileceği belirtilmiştir.
7101 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme öncesi konkordatonun tacir olmayan gerçek kişiler için geçerli olamayacağı yönünde ise şu hususlar ifade edilebilir. Değişiklik öncesi 285. maddenin gerekçesine bakıldığında konkordato başvurusu için dilekçe koşulu getirildiği ifade edilmiş ve bununla ilgili olarak “Bu dilekçede borçlu, işletmenin faaliyetini komiserin denetimi altında kendisinin mi üstleneceği, yoksa komiserin mi onun yerine geçerek işletmenin faaliyetlerini sürdüreceği…. Dilekçeye eklenecek belgeler hâkimin sadece borçlunun işletmesinin aktif ve pasif kalemlerinin durumu hakkında bir değerlendirme yapmasına değil, borçlunun işletmesinin ekonomik durumu … yöneliktir.”[11] Görüldüğü üzere önceki düzenlemedeki gerekçe ile maddede yer alan borçlunun işletme sahibi olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla borçludan kastın tacirler olduğu anlaşılacaktır. Diğer yandan 2004 sayılı Kanun’un konkordatonun yer aldığı 285 vd. maddelerinin bulunduğu babın başlığı 09/06/1932 tarihli 2004 sayılı Kanun’da “Konkordato” iken 12/2/2004 tarihli 5092 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle “Konkordato ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması” olmuştur. Bu haliyle başlıktan görüldüğü üzere konkordatonun ticari hayata ilişkin olduğu açıkça görülecektir. Bununla beraber son yapılan düzenleme ile bu başlığa ilişkin herhangi bir değişiklik yapılmamış mevcut haliyle kalmıştır. Haliyle Kanun’da yer alan temel amacın ticari hayata ilişkin olduğu ifade edilecektir. Diğer yandan konkordatonun hukuki niteliğine ilişkin Türk-İsviçre doktrinindeki hâkim görüşe göre ‘iflâsa yaklaşan özel ve hafifletilmiş bir cebri icra türü ve kollektif bir tasfiye şekli’ olarak kabul edilmektedir.[12] Bu haliyle konkordato iflas gibi hallerin cereyan ettiği ticari hayatın bir parçası olup tacir olmayan gerçek kişi olan vatandaş tarafından kullanılması niteliğine uygun düşmemektedir.
Önceki düzenlemede yer alan hükümler, doktrin ve içtihatlar incelendiğinde konkordatonun tacir olmayan gerçek kişi olan vatandaş tarafından ilan edilebilmesi esasen tamamen bir yenilik olmadığı ifade edilebilecektir. Yani eski düzenleme ile de tacir olmayan gerçek kişi vatandaş tarafından konkordato ilanı olabilirdi. Ancak hemen ifade etmek gerekir ki konkordato eski düzenleme zamanında tacirler tarafından da çok fazla kullanılmadığından tacir olmayan gerçek kişi vatandaş tarafından da uygulanmadığı ifade edilebilecektir. Dolayısıyla mevcut düzenleme ile tacir olmayan gerçek kişilere konkordato imkânı getirilmesi bir yenilikten ziyade daha kapsamlı bir düzenleme teşkil ettiği ifade edilecektir. Bununla beraber tacir olmayan gerçek kişi vatandaşın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı halinde konkordatoyu kullanabilmesi için adeta bir yönlendirme yapıldığı söylenecektir. Nitekim, vatandaş konkordatosunun ilk örnekleri ortaya çıkmaya başladı. Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi talep üzerine 18/09/2018 tarihli kararıyla bir vatandaş için 3 ay geçici mühlet verdi. Daha sonra Kuşadası 2. Asliye Hukuk Mahkemesi de talep üzerine 26/09/2018 tarihli kararıyla başka bir vatandaş için 3 aylık geçici mühlet verdi. Bu ilk örneklerle beraber yaşanan ekonomik gelişmelere bağlı olarak bu sayının artabileceği de ifade edilecektir.
Diğer yandan başta da ifade edildiği üzere vatandaşın konkordatoya yönlendirilmesi çok yerinde değildir. İfade etmek gerekir ki konkordato ticari hayat için olağan değil olağandışı bir kurumdur. Nitekim Yargıtay’da bir kararında “Gerek ciddiyet ve önemi ve gerekse şirket hayatında tekerrür edebilecek tasarruflardan olmaması sebebiyle konkordato talep etmek yetkisinin mutad muamele tabirine sokmağa imkân yoktur.”[13] Dolayısıyla bu olağandışı kurumun sınırlarının geniş olmaması gerekmektedir. Nitekim, kural olarak borçlunun borcunu vadesinde ödemesi esastır. Ancak bu olağandışı kurum ile borçlu borcunu vadesinde ve/veya tamamını ödemeyecek ama yine de borcundan kurtulmuş olacaktır. Her durumda alacaklının bir zararı söz konusudur. Bu halde alacaklıya bir zorunluluk yüklemek ancak belli sınırlar ve daha büyük yararlar gözetilerek dahilinde olmalıdır. Keza Yargıtay bir kararında konkordatoda alacaklının yararının gözetilmesi gerektiğini ifade etmiştir: “İflasın ertelemesi kurumu alacaklıların çıkarlarını dengeli bir şekilde korumayı amaçladığından konkordatoya benzerlik arz eder.”[14] İşte bu noktada alacaklının çıkarlarını da gözeterek ticari hayatın içinde yer alan borçlunun ülke ekonomisine, istihdama, bilim ve teknolojiye katkısı gibi sebeplerle ayakta kalabilmesini sağlamak amacıyla alacaklı aleyhine bir zorunluluk getirilmektedir. Bu kapsamda öncelik doğal olarak tacirler ve daha sonra katkıları büyük olan tacirler olmalıdır. Elbette konkordato ilan eden her şirketin ülkeye sunduğu katkıların boyutları farklı olduğundan tacirler için bile konkordato uygulaması tartışılabilir. Ancak genel olarak piyasanın daha az zararla krizlerden kurtarılması için alacaklıya alacak miktarından ve/veya vadeden bir noktada ödün verme zorunluluğu yüklenmesi uygun görülebilecektir. Tacir olmayan gerçek kişi vatandaşın da ülkeye çeşitli yönlerden katkısı elbette vardır ancak bu katkılar iktisadi ise zaten vatandaş tacir sıfatını taşıyacaktır ki o durumda sorun kendiliğinden kalkmaktadır. Diğer yandan borçlarını ödeyemeyecek durumda ise aleyhine başlatılacak takip sonucunda haciz ve satış işlemlerinin sonunda aciz vesikası alarak hakkında başkaca bir işlem yapılamayacaktır. Kaldı ki ev haczinin fiilen neredeyse bittiği şu dönemde vatandaşın -ticari faaliyetleri dışında- haciz işlemlerinden dahi çok büyük oranda etkilenmediği bir gerçektir.
Bu kapsamda vadesinde ve tam olarak ifa edilemeyecek bir borcun zararını alacaklıya yüklemek ancak özel şartlarda ve sınırları belli durumlarda söz konusu olmalıdır. Son düzenleme sonrası tacir olmayan gerçek kişi vatandaşlar da adeta bu kuruma yönlendirilmesiyle ticari hayat için çok daha büyük sıkıntılar olabilecektir. Alacaklılar, konkordato ilan eden tacirlerin yanında bir de küçük ölçekte ve sayıca çok fazla borçlarla uğraşmak zorunda kalacaklardır. Özellikle iflas erteleme kurumunda neredeyse hiçbir başarı gösterilmemiş olması dikkate alındığından konkordato bakımından da projenin başarısızlıkla sonuçlanıp iflasa gidilmesi ihtimali de fazla olduğundan[15] küçük miktarda ve sayıcı çok fazla borçlarında ödenmemesiyle alacaklı için de ekonomik sorun yaşanması çok uzak bir ihtimal olarak görülemeyecektir.
Nihayetinde, eski düzenlemede tacir olmayan gerçek kişi olarak vatandaşın da konkordato ilan etmesine ilişkin kanuni dayanak olduğu ve bu itibarla yeni düzenlemenin vatandaş için tamamen yenilik olmadığı ifade edilebilir. Bununla beraber yeni düzenleme ile konkordato vatandaş için de tamamen uygun olarak hazırlanması ve mevcut ekonomik durumun zorladığı şartlar itibariyle vatandaşın konkordatoya yönlendirildiği ifade edilebilir. Ancak konkordato kurumu son derece haklı ve başarı ihtimalinin fazla olduğu ticari oyuncular arasında kullanılması daha yerinde olacak ve piyasada en az zarara yol açacaktır. Aksi halde bu kurumun genişletilerek vatandaşların dahi yaygın kullanması halinde ticari hayatın bütün zincirleri karşılıklı olarak sıkıntıya girecek ve bu sıkıntı gittikçe artacaktır.
Av. Oğuzhan TAÇKIN
-------------------------------------------------------
Ticaret Bakanı açıklamasına göre anonim şirketlerde 294, limited şirketlerde 552 olmak üzere toplam 846 oldu. (TBMM
Genel Kurul Tutanağı 27. Dönem 2. Yasama Yılı 30. Birleşim 12/12/2018 Çarşamba)
[3] Prof. Dr. Nevzat Saygılıoğlu: Gerçek kişiler için konkordato çok tehlikeli! (www.dunya.com/ekonomi/vatandas-konkordato-isteyebilir-haberi-428519)
[4] Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayıncılık, İstanbul, 2016, sf.684
[5] Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, sf.687
[6] Şakir Balcı, Türk Hukukunda Konkordato, Güncel Hukuk Yayınları, 2007 sf.62
[7] Efrail Aydemir ve Türkan Çağlar, İflasın Ertelenmesi ve Konkordato (Ankara: Adalet Yayınevi, 2010)
[8] HGK 29/01/2014 tarih ve E.2013/496 K.2014/50 Aynı doğrultuda Yargıtay 14HD 22/03/2018 tarih ve E.2016/1816 K.2018/2164, 21HD 15/06/2015 E.2015/8833 K.2015/13741, 23HD 27/06/2016 E.2015/6656 K.2016/3933, 18HD 25/11/2014 E.2014/8860 K.2014/16944
TMK md.404-408 vesayeti gerektiren hallerde vasi atanacak gerçek kişilerin durumları gösterilmiştir.
Timuçin Muşul, Gerekçeli-Notlu-İçtihatlı- İcra ve İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat (İstanbul: Legal Yayıncılık, 2004),82
(Aktaran) Turgut Uyar, Yeni Konkordato Hukukumuzun Temel İlkeler, İstanbul Barosu Dergisi, 2018, sf.26
[13] Aktaran, Şakir Balcı, Türk Hukukunda Konkordato, sf.66
[14] Yargıtay 12HD 19/06/2008 tarih ve E.2008/9934 K.2008/13010 Aynı doğrultuda 6HD 30/01/2014 tarih ve E.2014/922 K.2014/1180
[15] Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, sf.687