Her seçimden sonra, bir takım “seçim oyunları” olduğu söyleniyor ama seçim öncesince bunlara kimse değinmiyor.

Sistemi sorgulamıyor.

Seçim oyunlarını önlemek için çalışmıyor.

Seçimden sonra da gelsin seçim hileleri üzerine “geyik muhabbetleri”;

En azından “bu kadar oyu kim verdi” soruları veya ;

Hay elim kırılsaydı da oy vermeseydim” pişmanlıkları.    

Her seçimden sonra tartışılan konulara, seçim öncesinde eğilen yok.

Seçimde gelinen son nokta “SECSİS”. Yani seçimin yürütülmesi ve sonuçlarının  alınmasında kullanılan “bilgisayar destekli elektronik” sistem.

SECSİS; e-devletin yani “sanal devletin üçüzleri”nden biri. Diğer kardeşleri ise MERNİS ve  UYAP cenapları.

“Sanal iletişimin geçerli olduğu çağımızda, bilgilere ulaşmak için, pencereyi kırarak binalara girmek gerekmiyor. Şifreleri kırmak yeterli oluyor.”

Genel seçimlerden, Üniversite sınavlarına uzanan “şifre kırmanın” önemine  değinmeden önce biraz “nostalji” yaparak eskiden beri uygulanan yöntemleri incelemek hem yararlı, hem eğlenceli olacaktır. Çünki, elektronik sisteme geçmeden önce bulunan ve halen devam eden uygulamalarda da, çok ilginç, çok şirin ve şirin olduğu kadar etkili yöntemler bulunmaktadır.

Örneğin; seçmene “yemin ettirmenin” dışında, seçimi her ne pahasına olursa olsun kazanmak isteyen aday, seçmenlerine “yarısı yırtılmış” bir para veriyor. Diğer yarısını da, sandıklar açıldıktan sonra, o sandıktan kendi oylarının çıkması halinde vereceğini söylüyordu. Paranın yarısını alan kişiler, diğer yarısını da kazanabilmek için, can siperane çalışıyorlardı.

Bir diğer yöntemde; oy verme yerine ilk giren kişiden, belirlenen parti ismi üzerine mühür vurulmuş olan oy pusulasını, sandığa atmadan, cebine koyup getirmesi isteniyor. Bu mühürlü pusula, sıraya giren ikinci seçmene verilerek, zarfa koyup atması ve kendisine verilen ikinci oy pusulasının üzerine aynı yere ama biraz değişik şekilde mühür vurarak getirmesi isteniyor ve bu durum oy kullanan son seçmene kadar böyle devam ediyor. Herkesin, “denetimli özgür” olarak belli bir kişi veya parti üzerine oy kullanması sağlanmış oluyordu.

Yenilen, içilen şeyler de ayrı bir alem. Bırakın dağıtılan pirinç, bulgur, kömürleri bir yana, ramazan ayında kurulan “iftar çadırları” bile bu seçim oyunlarından nasibini alıyor. Eğer öyle olmasa, her belediye, üzerine kocaman harflerle adını yazdığı çadırları açar mı ? Verir parayı Kızılay’a, açtırır çadırı. Ama önemli olan çadır açmak veya hayır yapmak değil de, bu hayırın kimin tarafından yapıldığını vurgulamak olunca işin rengi değişiyor.

     Şimdi de “cep telefonu ile fotoğraf çekme” yöntemi konuşuluyor. Sandık mahalline giren seçmen, oy pusulasının üzerine mühürü bastıktan sonra, pusulanın fotoğrafını çekip, çıkacak. Dışarı çıktığı zaman, kendisini bekleyen kişiye, fotoğrafı gösterdikten sonra, kendisine vaad edilen şeyi alıp gidecek. Çok daha garantili bir yöntem değil mi ?

     Tabii bu işerin son versiyonu ve daha garantili olanı; bilgisayar yazılım sistemlerine girerek, oyların gideceği adresi değiştirmek. “B” partisine verilen oyları, “A” partisine verilmiş gibi göstererek, hesaba yazdırmak.

             Burada akla gelen soru şudur. Sistemi kuran kişiye başvuran bir müşteri; kullanılan oyları ve sonucu değiştirebilecek bir düzenek istese bunun yapılabilmesi mümkün müdür ?

         Evet, mümkündür.

         Devamını, haftaya bu sayfada konuşalım...

 

Av.A.Erdem Akyüz

Hukukun Egemenliği Derneği

Genel Başkanı