Muris muvazaası uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir konu olmasına rağmen kanunda düzenlenmemiş, Yargıtay kararları ile kabul edilmiştir.

YHGK 2013/2302 E. 2015/1313 K. ve 06.05.2015 tarihli kararında muris muvazaası şu şekilde tanımlanmıştır. “Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.” Buna göre muris muvazaası murisin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği taşınmazını tapuda satış sözleşmesi veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devretmiş gibi göstermesidir. Murisi muvazaalı işlemlerde bulunmaya iten pek çok sebep olmakla birlikte[1] murisin amacı mirasçılarını kısmen veya tamamen miras haklarından yoksun bırakmaktır[2].

Muris muvazaasından söz edebilmek için murisin mirasçılardan mal kaçırma amacı içerisinde bulunması gerekmektedir. Yargıtay kararlarında da muris muvazaasına dayalı davalarda murisin gerçek iradesinin irdelenmesinin zorunlu olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/13254 E. 2016/9518 K. sayılı 18.10.2016 tarihli kararında “bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir.” şeklinde ifade edilmiştir.

Bazı hallerde muris bir kişiye karşı duyduğu minnet duygusuyla temlik işlemine yönelerek bu kişiye minnet borcunu ödemek isteyebilir. Bu hallerde muris muvazaasından söz edilemez. Nitekim burada mirasçılardan mal kaçırma amacı bulunmamaktadır. Muris minnet borcunu ödeme amacı içerisindedir.

Yargıtay da kararlarında murisin minnet borcunu ödemek amacıyla yaptığı temliklerin muris muvazaasını oluşturmayacağı ifade edilmiştir. Yargıtay 1HD. 2010/3765 E. 2010/4970 K. sayılı 28.04.2010 tarihli kararında; “murisin uzun süre huzurevinde kaldığı, bakım ücreti ve diğer masrafların davalı tarafından karşılandığı dosyaya ibraz edilen belgelerle sabittir. Öte yandan, davalıya yapılan bağışın, miras bırakan tarafından kendisine bakılıp ilgilenildiği için minnet duygusuyla yerine getirildiği tanık ifadelerinden anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 565/4 maddesinde öngörülen koşulların oluştuğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.” şeklinde belirtilerek, murisin huzur evinde kaldığı süreçte kendisi ile ilgilenen bakım ücretlerini ödeyen kişiye taşınmazını devretmesinin nedeninin minnet borcunu ödemek olması nedeniyle muris muvazaasının koşullarının oluşmadığı ifade edilmiştir. Benzer şekilde Yargıtay 1HD. 2015/15034 E. 2018/12192 K. sayılı 12.09.2018 tarihli kararında; Somut olayda, davalının, babaannesi miras bırakanın tüm ihtiyaçlarını karşılaması nedeniyle minnet duygusu ile taşınmazın kendisine devredildiğini savunduğu, tanık beyanlarından da miras bırakana davalı tarafından bakıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin (bir başka ifade ile malın bedelinin) ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.4.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır. O halde, miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçıdan mal kaçırma olmadığı, kendisine bakan torunu davalıya minnet duyguları ile çekişmeli taşınmazı temlik ettiği, temlikin, bakım, hizmet ve emek karşılığı gerçekleştirildiği kabul edilmelidir.” şeklinde ifade edilerek, murisin gerçek iradesinin önem taşıdığını, murisin gerçek iradesinin diğer mirasçılardan mal kaçırma olması halinde muris muvazaasının gündeme gelebileceğini belirtilmiştir. Yargıtay 1HD. 2017/3811 E. 2020/1721 K. sayılı, 10.03.2020 tarihli kararında ise; Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olayda, açıklanan olgular ve tanık anlatımları yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgunun ortaya konulamadığı, şeker hastası olması sebebiyle iki bacağı kesilen miras bırakanın bakımı ve tedavisi ile davalı oğlunun ilgilendiği, bu bakım karşılığında duyulan minnet duygusu nedeni ile dava konusu taşınmazlardaki payların devredildiği sonucuna varılmaktadır.” şeklinde belirtilerek murisin bakım ve tedavisi ile ilgilenen kişiye duyduğu minnet duygusu nedeniyle yaptığı temlikin muvazaalı olmadığına hükmedilmiştir. Benzer nitelikte Yargıtay 1HD. 2011/3840 E. 2011/5202 K. sayılı, 02.05.2011 tarihli kararında; “Dava, miras bırakanın davalıya yapmış olduğu temlikin muvazaalı olduğu iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkin olup; mahkemece, yapılan araştırma ve inceleme neticesinde miras bırakanın yapmış olduğu temlikin muvazaa ile illetli olmadığı, 50 yıla yakın bir süre miras bırakana bakılması sebebiyle minnet duyguları ile temlikin gerçekleştirildiği, belirlenerek davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.” şeklinde karar verilmiştir.

Sonuç olarak; muris muvazaasından söz edebilmek için murisin mutlaka mirasçılarından mal kaçırma amacı içerisinde olması gerekir. Yargıtay birçok kararında murisin gerçek iradesinin tereddütte yer verilmeyecek şekilde tespit edilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Murisin gerçek iradesi her somut olaya göre değerlendirilmelidir. Murisin kendisine olağanın üzerinde emek ve bakım sağlayan kişiye duyduğu minnet duygusu ile yapmış olduğu temliklerde mal kaçırma amacından bahsedilemeyeceği Yargıtay kararları ile kabul edilmiştir.

 Av. Tuğçe BURHAN ARIK

KAYNAKÇA

Günay, Erhan, Mirastan Mal Kaçırma, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, 2013.

İnci, Onur, Yargıtay Uygulamasında Muris Muvazaası, Adalet, Ankara, 2020.

Sert Sütçü, Selin, Miras Bırakanın Muvazaalı Hukuki İşlemleri ve Sonuçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.

legal.com.tr

-----------

[1] Sert Sütçü, Selin, Miras Bırakanın Muvazaalı Hukuki İşlemleri ve Sonuçları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019, s. 71;  İnci, Onur, Yargıtay Uygulamasında Muris Muvazaası, Adalet, Ankara, 2020, s.73

[2] Günay, Erhan, Mirastan Mal Kaçırma, Seçkin Yayıncılık, 3. Baskı, 2013, s. 14