I. Giriş
Bu yazımızda; Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasının ne şekilde açıklanması gerektiğine ve kapsamına değinilecek, devamında Cumhuriyet savcısının devam eden yargılamada esas hakkında mütalaasını hangi durumlarda değiştirebilip değiştiremeyeceğine ve Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaada bulunmaktan kaçınması halinde, mahkemenin ne yönde hareket etmesi gerektiğine dair hususlara açıklık getirilecektir.
II. Esas Hakkında Mütalaa Nedir, Nasıl Olmalıdır?
Ceza muhakemesinde kovuşturma aşamasında yer alan duruşmada; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delillerin tartışılması” başlıklı 216/1. maddesine[1] göre, toplanan tüm delillerin ortaya koyulmasından sonra taraflarca delil tartışmasının yapılacağı öngörülmüştür. CMK m.216/1; duruşmada ortaya koyulan tüm delillerin tartışılmasını öngördüğü gibi, aynı zamanda bu tartışmanın belli bir sıraya riayet edilerek yapılması gerektiğini de düzenlemiştir. Buna göre; tüm delillerin tartışılması aşamasında söz önce katılana veya vekiline, sonrasında Cumhuriyet savcısına, son olarak ise sanık ile müdafiine veya sanığın kanuni temsilcisine verilecektir. 216. maddenin 2. fıkrasına göre; bu sıralama bir kez daha tekrarlanır, ancak son sıra ve son söz müdafiine ve sanığa aittir. Bu sıralamaya uyulmaması, Yargıtay tarafından bozma sebebi sayılmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 01.10.2019 tarihli, 2017/488 E. ve 2019/570 K. sayılı kararında[2]; “… CMK'nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla; Cumhuriyet savcısına, sonrasında da sanıklar ve müdafilerine verilmesi gerekirken, Kanun'da öngörülen sıraya uyulmayarak, Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulup, esasa ilişkin mütalaası alındıktan sonra sanıklar müdafilerine esasa ilişkin savunma yapmalarına imkan tanınmadan hazır bulunan sanıklara son sözleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükümlerin tesis ve tefhim edilmesi CMK'nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğu gibi Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve CMK ile de güvence altına alınmış olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurduğundan, bu usule aykırılık nedeniyle, Yerel Mahkeme direnme kararına konu mahkumiyet hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.” ifadelerine yer verilerek, CMK m.216/1’de gösterilen sıraya uyulmadan delil tartışmasının yapılması bozma gerekçesi yapılmıştır.
Benzer şekilde Yargıtay Ceza Genel Kurulu 06.12.2011 tarihli, 2011/197 E. ve 2011/246 K. sayılı kararında; “İddia makamının esas hakkındaki görüşünü bildirdiği 25.04.2008 günlü duruşma ile bu görüşünü tekrarladığı 16.05.2008 günlü duruşmada sanık ve müdafiine esas hakkındaki savunmasının sorulmasından sonra katılan vekiline esas hakkındaki görüşünün sorulması suretiyle 5271 sayılı CYY'nın 216/1. maddesindeki sıralamaya aykırı uygulama yapılması usul ve yasaya aykırı olup, direnme hükmünde isabet bulunmamaktadır.” ifadelerine yer vererek, CMK m.216/1’deki sıraya riayet edilmeyerek sanık ve müdafiinden sonra katılan vekiline esas hakkındaki görüşünün sorulmasını hukuka aykırı bulmuştur.
Her ne kadar CMK’da esas hakkında mütalaa adı ile bir hüküm ve kurum bulunmasa da uygulamada, yukarıda bahsettiğimiz CMK m.216/1’de yer alan, ortaya koyulan tüm delillerin tartışılması aşamasında sırası geldiğinde dava dosyası hakkında son görüşünü ortaya koyan Cumhuriyet savcısının bu beyanına esas hakkında mütalaa adı verilmiş ve bu isim teamül halini almıştır. Mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu m.251/1’de yer verilen esas hakkında mütalaanın delillerin ikame ve münakaşası sonrası verilmesi gerektiği şeklinde açık hükme mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer verilmese de, esas hakkında mütalaanın tüm delillerin irat ve ikamesinden sonra verilmesi gerektiği izahtan varestedir[3].
Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasını vereceği zamanın net olmadığı, bir düşünceye göre açık bırakıldığı söylense bile, esasen “Delillerin tartışılması” başlıklı CMK m.216 aşamasına gelindiğinde; CMK m.190/1 gereğince maddi hakikate ve adalete bir an evvel ulaşılabilmesi için, duruşmaya ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilmesi gerektiğinden ve ancak zorunlu hallerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılmak kaydıyla duruşmaya ara verilebileceği belirtildiğinden, CMK 215 aşaması geçilip m.217’ye gelinebilmesinin yolu, CMK m.216’da öngörülen usulde delillerin tartışılmasının ara verilmeksizin tüketilmesi gerektiğinden, esasen ortaya koyulan delillerle ilgili tartışmaya, “sözlülük” ilkesinin geçerli olduğu kovuşturma aşamasında derhal geçilmeli, taraflara ayrıca süre de verilmemeli, mümkünse delillerin tartışılmasının aynı celsede sonlandırılması sağlanarak, mahkemenin delilleri takdir yetkisini kullanmasının ve bir hükme varmasının yolu açılmalıdır.
Ancak uygulamada; umumiyetle Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaasını, bu mütalaayı sunmuş olduğu durumda eğer mütalaa aleyheyse birçok halde sanık ve müdafiinin esas hakkında savunma için makul süre istediği, mahkemelerin de savunma hakkının kısıtlanmaması amacıyla makul ve hatta oldukça uzun sayılabilecek süre ile duruşmayı bir başka celseye erteleyebildikleri, hatta Cumhuriyet savcısının da esas hakkında mütalaasını hazırlamak amacıyla birden fazla kez süre isteyebildiği, özellikle tutuklu işler ve makul sürede yargılanma ile aklanma hakları bakımından sorunla yaşanabildiği, yapılan itirazlar karşısında mahkemenin ne yapalım savcı süre istiyor vermeyelim mi veya usule aykırılık olur süre vermeliyiz veya savcı değişti, bu savcımız geçici savcı gibi gerekçelerle davayı ve duruşmayı uzatabildikleri, tutuklu olmayan veya adli kontrol ile elkoyma tedbirlerinin uygulanmadığı işlerde sorun yaşanmadığı, fakat temel hak ve hürriyetler bakımından kısıtlamalara gidilen hallerde davanın uzamasının ciddi sorunlara sebebiyet verebildiği, bazı mahkemelerde CMK m.216’da öngörülen sıranın bozulabildiği, katılanın ve avukatının Cumhuriyet savcısının sonrasında delil tartışması yapabildiği, hatta ara duruşmalarda son sözün Cumhuriyet savcısına bırakılabildiği, bir türlü müştekinin davaya katılan sıfatıyla kabulünde, sorguda, delil tartışmasında söz sırası ile davanın bitişinde söz hakları konusunda, yine temyiz merci olan Yargıtay’ın bozma kararlarına karşı direnme kararlarında emredici nitelikte kanuni düzenlemelere riayet edilmediği, yeknesaklığın sağlanamadığı, aynen tanıkların dinlenilmesi usulünde olduğu gibi duruşma prosedüründe sorunlar yaşanabildiği, bunların Ceza Muhakemesi Hukuku bakımından bazen sakıncalı görülmediği, fakat usul esastan önce gelir kuralı gereğince bilhassa sanığın usuli güvencelerini korumaya dönük yasal düzenlemelere uyulması gerektiği, bunlarda keyfi davranılamayacağı tartışmasızdır.
Esas hakkında mütalaanın kapsamının nasıl olacağına ilişkin Kanunda detaylı bir düzenlemenin olmadığı, aslında esas hakkında mütalaa diye bir kavramın da bulunmadığı, bu kavramın CMK m.216’ya dayandığı, sadece “Tercüman bulundurulacak haller” başlıklı CMK m.202/4-b’de esas hakkındaki mütalaanın verilmesi ibaresine yer verildiği görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.05.2014 tarihli, 2013/746 E. ve 2014/282 K. sayılı kararında; “Uygulamada yargılamaya konu olan her suç için Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında görüş açıklanması ve bu mütalaanın mahkumiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen kanun ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir. Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da bağlantılı olduğunda şüphe yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir. Bu nedenle kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan delillere göre yargılama konusu olan her bir suç açısından esasa ilişkin mütalaasını açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkumiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır. Bu konuda öğretide de; ‘İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hakime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkumiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.’ (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul 1989, s.193, 936-937);” açıklamalarına yer verilmiştir[4]. Bu karardan hareketle; yargılamaya konu her suç hakkında savcının görüş açıklaması gerektiği, uygulanmasını talep ettiği kanun ve maddelere açıkça esas hakkında belirtmesinin arandığı ifade edilmelidir.
Uygulamada; yargılamaya konu olan her suç için Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında görüş açıklanması ve bu mütalaanın mahkumiyet yönünde olması halinde de, tatbik edilmesi istenen kanun ve maddelerin açıkça belirtilmesinin gerektiği yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir[5].
Netice olarak; Cumhuriyet savcısı, özellikle esas hakkında mütalaası mahkumiyet yönünde olacaksa sanık hakkında tatbik edilmesini talep ettiği her suça ilişkin açıklamaya, ilgili kanuna ve yine ilgili kanun hükümlerine açık bir şekilde esas hakkında mütalaasında yer vermelidir. Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin 20.12.2017 tarihli, 2017/2491 E. ve 2017/5658 K. sayılı kararında; “Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını yargılama konusu olan tüm suçlar yönünden açıklaması ve bu mütalaanın mahkûmiyet yönünde olması durumunda uygulanması talep edilen kanun ve maddelerini de kapsaması zorunlu kabul edildiğinden, Cumhuriyet savcısının sanığın da bulunduğu 28.05.2015 tarihli celsede esas hakkında mütalaa olarak açıkladığı ancak yukarıda izah edildiği şekilde suç isimleri ve uygulanması istenen kanun maddelerini içermeyen mütalaasıyla birlikte sanığın son savunması alınarak mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,” açıklamaları yapılarak, savcının sanığın da bulunduğu celsede açıkladığı, ancak suç isimlerini ve uygulanması istenen kanun maddelerini içermeyen mütalaası ile sanığın son savunmasının alınarak mahkumiyet hükmünün kurulmasının hukuka aykırı olduğuna kanaat getirilmiştir.
III. Cumhuriyet Savcısının Esas Hakkında Mütalaasını Birden Fazla Kez Önceki Mütalaasına Atıfla Tekrar Etmesi veya Değiştirmesi Mümkün müdür?
Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaası ile ilgili en çok tartışılan ve uygulamada gündeme gelen sorulardan birisi, dava aşamasında Cumhuriyet savcısının önceden verdiği mütalaada değişiklik yapıp yapamayacağıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda bu hususta açık bir düzenleme yer almamaktadır.
İfade etmeliyiz ki; ortada hiçbir yeni delil yokken, ortaya çıkan yeni bir durum sözkonusu değilken duruşma savcısının verdiği esas hakkında mütalaayı bir süre sonra aynı savcının veya yerine atanan yeni bir savcının geri çekmesi veya değiştirmesi hukuken isabetli olmayacaktır[6]. Diğer bir ifadeyle; dosyaya yeni bir delil veya delil değerlendirme vasıtası girmeksizin, duruşmada yeni bir delil ortaya koyulup tartışılmaksızın, mağdur, sanık, tanık gibi muhakeme süjelerinin inandırıcı ve kabul edilebilir şekilde beyanını değiştirip veya ikna edici nitelikte dosyaya yeni bilirkişi raporu veya uzman mütalaası girip de davanın seyrini değiştirmeksizin, Cumhuriyet savcısının kabul edilebilir ve makul bir gerekçe koymadan mütalaasını değiştirmesi hukuken kabul edilemez[7].
Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını değiştirmesine, ancak mütalaa verilmesi sonrasında dosyaya yeni bir delil girdiği veya Cumhuriyet savcısının önceki celselerde yaptığı bir değerlendirme hatasını fark ettiği durumda imkan tanınmalıdır[8]. Bu durumlarda savcının mütalaasını değiştirmesine olanak tanınsa da, Cumhuriyet savcısı bu ihtimallerde de mutlaka mütalaa değişikliğinin gerekçesini açıklamalıdır.
Cumhuriyet başsavcılığı bir bütün olduğundan, sadece duruşma savcısının değişmesi de mütalaanın değiştirilmesi için yeterli görülmemeli, dosyaya sonradan katılan duruşma savcısının da mütalaayı değiştirmesi için yukarıda bahsettiğimiz şartlardan birisinin gerçekleşmesi aranmalıdır.
Diğer bir tartışılan ve açıklık getirilmesi gereken konu; Cumhuriyet savcısının, duruşmada verdiği mütalaaya sonraki celselerde aynen atıfla yetinip yetinemeyeceğidir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi 05.11.2024 tarihli, 2024/1536 E. ve 2024/7318 K. sayılı güncel bir kararında, “yargılamaya konu olan her suç için Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında görüş açıklanması ve bu mütalaanın mahkumiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen kanun ve maddelerinin açıkça belirtilmesi gerektiği, incelemeye konu dosyada ise Cumhuriyet savcısının 19.07.2023 tarihli celsede "daha önce vermiş olduğumuz 06.12.2022 tarihli esas hakkındaki mütalaamız doğrultusunda karar verilmesi, ceza hükmü içeren bu kararla beraber tutukluluk halinin devamına yönelik karar verilmesi kamu adına talep olunur. şeklindeki mütalaasında yargılamaya konu suça, sanığın eylemine ve uygulanması istenen ceza maddelerine ilişkin görüş bulunmadığı gibi daha önce istinaf incelemesi neticesinde bozularak ortadan kalkan İlk Derece Mahkemesindeki esas hakkındaki mütalaaya atıfta bulunmakla yetinildiği ve bu şekilde sanığın savunma hakkının kısıtlandığı anlaşılmakla, Mahkemece yapılan uygulama hukuka aykırı bulunmuştur.” ifadelerine yer vererek, bu hususu bozma gerekçesi yapmıştır. Kanaatimizce; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin bu kararda bozma gerekçesi yaptığı husus, Cumhuriyet savcısının istinaf mahkemesinin verdiği bozma kararı ile ortadan kalkan önceki yerel mahkeme kararındaki mütalaasına aynen atıf yapmasıdır. Bizim de katıldığımız bu karar uyarınca Yargıtay; Cumhuriyet savcısının istinaf mahkemesinin bozma kararı sonrasında ortadan kalkan yerel mahkeme kararındaki mütalaasına atıfla yetinemeyeceğini, böyle bir durumda bozma sonrası yapılan ilk derece yargılamasında yeni durum ortaya çıktığından tekrardan detaylı mütalaada bulunması gerektiğini ortaya koymuştur. Cumhuriyet savcısı bozma sonrasında yapılan yargılamada da bozma öncesi yargılamadaki kanaatini koruyabilir, ancak bozma sonrasında ilk karar ortadan kalktığından ve artık ortada yeni bir yargılama bulunduğundan önceki tarihli mütalaamızı tekrar ederiz şeklinde bir beyanda bulunmamalıdır. Aynı kanaatte olsa bile detaylı şekilde ilgili suçlara, kanunlara ve hükümlere yer vermek suretiyle esas hakkında mütalaasını açıklamalıdır.
Bunun dışında hangi ihtimallerde Cumhuriyet savcısının mütalaasını tekrarla yetinemeyeceği düşünülürse, davanın bir sanık bakımından tefrik edildiği, fakat sonrasında yeniden birleştirildiği durumda daha önce davası tefrik edilen sanığın tekrardan davaya katılması sözkonusu olduğundan, artık bu durumda Cumhuriyet savcısının önceki mütalaasına atıf yapması yeterli görülmemeli, bu sanık bakımından da mütalaasını açıkça belirtmesi gerekmektedir. Yine aynı şekilde; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin yukarıda yer verdiğimiz kararında belirtildiği üzere, Cumhuriyet savcısının istinafın bozma kararı sonrasında bozmaya konu karardaki mütalaasına atıfla yetinmesi mümkün olmamalıdır. Elbette bir bozma durumu sözkonusu değilse ve yürüyen aynı yargılama içerisinde değişen bir durum da yoksa, sonraki celselerde Cumhuriyet savcısının bir kez verdiği mütalaasına atıf yaparak mütalaasını tekrarlaması mümkündür.
IV. Cumhuriyet Savcısının Esas Hakkında Mütalaa Vermekten Kaçınması Halinde Mütalaa Alınmadan Hüküm Kurularak Dava Bitirilebilir mi?
Uygulamada tartışılacak hususlardan bir diğeri, Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaada bulunmaktan kaçınması veya bundan kaçınabilip kaçınamayacağı ile böyle bir durumda hüküm verilerek davanın bitirilmesine hukuken imkan olup olmadığıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun ikinci başlıkta yer verdiğimiz 27.05.2014 tarihli kararında doktrine atıfla, “Savcının esas hakkındaki mütalaasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalaasını vermeyi reddeden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir…” görüşlerine yer verilmiştir. Bu görüşe göre; hakimin esas hakkında mütalaa verme görevini yerine getirmeyen Cumhuriyet savcısını zorlama yönünde bir yetkisi bulunmadığından, hükmün esas hakkında mütalaa alınmadan verilmesi mümkün kılınmalı, bu husus ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması özelliğine engel teşkil edeceğinden, gerekirse bu gibi bir durumda mahkeme tarafından Cumhuriyet başsavcılığa müracaat edilerek, mütalaa verecek yeni bir savcının duruşma savcısı olarak atanmasını talep edilmeli, adalete ulaşılması geciktirilmemelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir başka kararında da Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirmeyeceğini ifade etmesi üzerine, mahkemenin mütalaayı almadan hüküm kurmasını hukuka aykırı görmemiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2005 tarihli, 2005/117 E. ve 2005/152 K. sayılı kararına göre, “Diğer yönden; ilk hükümde Mahkemece, C.Savcısından esas hakkında görüş bildirmesi istenmesine rağmen, C.Savcısının soruşturmanın genişletilmesi yönündeki isteminin kabul edilmemesi nedeniyle, esas hakkında mütalaasını bildirmeyeceğini açıkça beyan etmesi nedeniyle, mahkemenin ilk uygulamasında hukuka aykırılık bulunmadığı savunulabilirse de, bozmadan sonra yapılan yargılamada, C.Savcısının bozma ilamına uyulması yönündeki istemi aynı zamanda esas hakkında görüş bildireceği anlamını taşıdığından, bu beyandan sonra C.Savcısından esas hakkındaki görüşünün sorulmaması suretiyle yargılamanın sonlandırılması işlem tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY'nın 251 ve direnme kararından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY.nın 216. maddesine aykırılık oluşturmaktadır”.
Kanaatimizce mahkeme; taraflara ve dolayısıyla davanın iddia makamı olan Cumhuriyet savcısına ortaya koyulan, reddedilmeyen, üzerinde konuşulup değerlendirilen delilin tartışılması kapsamında söz vermeli, gerekirse birden fazla kez söz vermeli, ancak bu konuda beyanda bulunmayan, esas hakkında mütalaasını yargılamanın geldiği aşamada sunmayacağını beyan eden, istenilen süreye rağmen esas hakkında mütalaasını sunmayan ve buna ilişkin makul bir mazeret de ortaya koymayan Cumhuriyet savcısı olduğu durumlarda, sanığın makul sürede yargılanma hakkının, aklanma hakkının korunması kapsamında ve adalet de geciktirilemeyeceğinden, kovuşturmanın geldiği aşamaya kadar yapılanlarla yetinilmek suretiyle de hüküm verebilmeli ve davayı sonlandırabilmelidir[9].
V. Sonuç
İlk olarak belirtmeliyiz ki; Cumhuriyet savcısı özellikle mahkumiyet yönünde bir mütalaa da bulunacaksa, mahkumiyet talep ettiği suçlara, uygulanmasını talep ettiği kanun ve hükümlere açıkça mütalaasında yer vermelidir. Bu kapsamda; duruşmada bulunan Cumhuriyet savcısı iddianamede yer alan kanaatle aynı görüşü davanın sonunda da paylaşıyor olsa da, deyim yerinde ise iddianameyi esas hakkındaki mütalaaya kes yapıştır yapmamalı, duruşmada soruşturma ve iddianame sonrası da birçok delil ortaya koyulduğundan ve tartışıldığından, delil tartışması amacıyla ayrıntılı mütalaasını en geç duruşmada sunmalıdır. Çünkü bizde; CMK m.216’da yasal karşılığı olmadığı halde, Cumhuriyet savcısının celse arasında dosyaya yazılı olarak mütalaasını sunabildiği, hatta duruşma devam ederken, o duruşmada değil öncesinde hazırladığı esas hakkında mütalaasını flash bellek vasıtasıyla mütalaasını sunabildiği görülmektedir. Doğru olan; sözlülük, yüzyüzelik ve alenilik ilkelerinin geçerli olduğu duruşmanın tarafların esasla ilgili beyan ve iddialarını sunacağından bahisle aşırı kesintiye uğramaması, sanık sayısının kalabalık olduğu dosyalarda da, dosyaların tefriki mümkün değilse duruşmanın yasal prosedüre uygun iddia ve savunma haklarının taraflara tanınmasıdır. Kalabalık dosyalarda bile; bir veya birkaç sanığın daha sonradan yakalandığı durumda, daha önce dosyaya sunulan veya yakalanan kişinin sorgusundan önce sözlü açıklanan mütalaanın CMK m.206’ya ve özellikle m.216’ya uygun olmayacağını, mütalaanın gelen sanığın yüzüne karşı okunarak, yapılan sorgu sonrasında tekrar sanığın ve müdafiinin esas hakkında savunmasının alınması gerektiğini düşünmekteyiz.
Cumhuriyet savcısının kovuşturma aşamasında esas hakkında mütalaasını değiştirmesine, mütalaa sonrası dosyaya yeni delil girdiği veya savcının bir değerlendirme hatası yaptığını fark ettiği durumda imkan verilmeli, aksi takdirde mütalaa verilmesi sonrası dosyada herhangi bir gelişme olmadığı ihtimallerde savcının keyfi olarak mütalaasında değişikliğe gitmesine olanak tanınmamalıdır. Yalnızca duruşma savcısının değişmesi de mütalaanın değişmesi için tek başına yeterli görülmemeli, yine mütalaanın değiştirilmesi açısından bir önceki cümlede bahsettiğimiz ihtimallerin gerçekleşmesi aranmalı ve değişen savcı bu ihtimaller halinde dahi mütalaasını gerekçesini ortaya koyarak değiştirmelidir.
Yine ifade etmeliyiz ki; Cumhuriyet savcısının, aynı yargılamada dosya içerisinde herhangi bir gelişme ve değişiklik olmadığı durumlarda kendisine tekrar söz verildiğinde, önceki mütalaasına atıf yapabilmesi mümkün olmalıdır. Ancak; ilk derece yargılamasının istinaf mahkemesi tarafından bozulup da davanın yeniden ilk derece mahkemesinde görülmesi halinde, Cumhuriyet savcısı bu yeniden yargılamada bozma öncesinde verdiği mütalaaya atıfla yetinmemeli, önceki yargılamadaki kanaatini koruyor olsa da detaylı olarak yeniden mütalaasını ortaya koymalıdır.
Cumhuriyet savcısının kendisine söz verilmesine ve imkan tanınmasına rağmen davanın son aşamasında esas hakkında mütalaasını sunmayacağını beyan ettiği, sunmaktan kaçındığı veya süre istemesine rağmen geçerli bir gerekçe sunmaksızın esas hakkında mütalaasını sunmaktan kaçındığı durumlarda, mahkemenin duruşma savcısını esas hakkında mütalaa sunmaya zorlama yetkisi bulunmadığından, sanığın makul sürede yargılanma hakkı, aklanma hakkı ve adaletin geciktirilemeyeceği gözetilerek, esas hakkında mütalaa alınmadan hüküm verilebilmeli ve dava sona erdirilebilmelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Av. Cem Serdar
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
---------------
[1] CMK m.261/1’e göre, “Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir”.
[2] Benzer yönde kararlar için bkz. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.07.2009 tarihli, 2009/106 E. ve 2009/190 K. sayılı kararı; Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin 09.04.2013 tarihli, 2010/7103 E. ve 2013/2969 K. sayılı kararı.
[3] Yener Ünver/Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 22. Baskı, Ankara 2024, s.1721.
[4] Aynı kararında Ceza Genel Kurulu; “Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını yargılama konusu olan tüm suçlar yönünden açıklaması, ve bu mütalaanın mahkumiyet yönünde olması durumunda uygulanması talep edilen kanun ve maddelerini de kapsaması zorunlu olduğundan, somut olayda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünde silahla tehdit suçuna ilişkin herhangi bir beyanda bulunmaması ve bu suçtan yerel mahkemece mahkumiyet hükmü kurulması nedeniyle sanığın savunma hakkının kısıtlandığı kabul edilmelidir.” ifadesiyle, bu hususu bozma gerekçesi yapmıştır.
[5] Ünver/Hakeri, a.g.e., s.1721.
[6] Ünver/Hakeri, a.g.e., s.1722, 1723.
[7] Ersan Şen/Ali Kemal Yıldız, “Cumhuriyet Savcısının Mütalaasını Değiştirmesi Mümkün müdür?”, https://www.hukukihaber.net/cumhuriyet-savcisinin-mutalaasini-degistirmesi-mumkun-mudur, Erişim tarihi: 06.01.2025
[8] Şen/Yıldız, a.g.m.
[9] Ersan Şen/Tamer Berk Bayraklı, “Esas Hakkında Mütalaa”, https://www.hukukihaber.net/esas-hakkinda-mutalaa-ersan-sen, Erişim tarihi: 06.01.2025