Kuvvetler/erkler ayrılığı, yani yasama, yürütme ve yargı fonksiyonlarının birbirinden ayrılarak, farklı organlara tevdi edilmesi, modern anayasacılığın köşe taşlarından birisidir. Erklerin ayrılığı, tüm anayasaların esas amacı olan, iktidarın sınırlandırılması ve temel hak ve özgürlüklerin korunması için olmazsa olmaz bir şarttır. 18. yüzyıl düşünürlerinin iktidarın tek elde toplanması tehlikesine karşı geliştirdikleri bu doktrin, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin 16. maddesinde, “Hakların güvence altına alınmadığı ve erkler ayrılığının belirlenmediği bir toplumun anayasası yoktur.” şeklinde ifade edilmiştir.
Günümüzde kuvvetler, yani erkler ayrılığı, yasama ile yürütme organlarının birbirinden kesin bir şekilde ayrılması gerektiği şeklinde anlaşılmamaktadır. Yasama ve yürütme ilişkileri açısından “denge ve denetleme” kavramı önem kazanmıştır. Bununla birlikte; yargı erkinin diğer erklerden tamamen bağımsız olması, hangi hükümet sistemi olursa olsun önemini ve geçerliliğini korumaktadır. 18. yüzyılda olduğu gibi, bugün de insan hak ve hürriyetlerinin en büyük güvencesi bağımsız yargıdır.
Yargı bağımsızlığı; yargının devletin diğer organlarından bağımsız olmasını, bu organlardan ve bilhassa yürütmeden gelebilecek baskılara karşı korunmasını gerektirmektedir. Millet adına karar veren yargı erki; temel hak ve özgürlükleri koruyabilmesi ve adalet dağıtabilmesi için, kimseden emir ve talimat almadan, yalnızca hukuka bağlı kalarak faaliyet göstermesini sağlayacak gerekli güvencelere sahip olmalıdır. Mahkemelerin bağımsızlığı, tabii/doğal hakim güvencesi, hakimlik teminatı ve bunlara ek olarak hakim ve savcıların tüm özlük işlerinin bağımsız ve tarafsız bir kurul tarafından görülmesi, bu bakımdan en temel güvenceleri oluşturmaktadır. Bunun yanında, yargı bağımsızlığının ancak yargının tarafsızlığı ile birlikte anlam kazanacağını belirtmek gerekir. Kurumsal bağımsızlığa sahip yargının tarafsızlığını yitirdiği durumda, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması ancak bir hayal olacaktır.
Yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının sağlanmadığı toplumlarda; yargıya ve devlete duyulan güven, yerini kuşku ve korkuya bırakır. Bu tür toplumlarda hukukun ve yargının iktidar mücadelesinde araçsallaştırılması kaçınılmazdır. Adalet dağıtması beklenen yargının iktidar savaşlarında, deyim yerinde ise bir silah gibi siyasi rakiplere karşı kullanılmasının tarihte sayısız örnekleri bulunmaktadır. Bu durumda herkes hukuk/kanun önünde eşit olmaya devam etse de, bazı hukuk kurallarının yalnızca belirli kişilere uygulandığı, diğerlerinin bunlardan muaf tutulduğu adaletsiz bir düzen oluşacaktır.
Yargıya duyulan güveni yeniden tesis edecek anahtar kavram hukuk devletidir. Hukuk devleti; yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını da içine alan, devletin hukuka tabi kılındığı, siyasi iktidarın ve kamusal yetkilerin keyfi şekilde kullanılmasının engellendiği, hukuk dışına çıkan herkesin hesap vermesinin sağlandığı, kamu gücünün her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine açık olduğu, kanunların tarafsız ve eşit şekilde uygulandığı, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı ideal bir hukuk düzenine karşılık gelmektedir. Bununla beraber; devletin ve tüm organlarının tabi kılındığı “hukuk”, “yerli ve milli” şeklinde nitelendirilmek suretiyle standartları düşürülmüş, ideolojik bir hukuk değil, “evrensel” düzeyde kabul görmüş, her yerde geçerli birtakım ilke ve değerlerden oluşan bir hukuktur. Evrensel hukuk kurallarının nelerden ibaret olduğunu tespit etmek sanılanın aksine hiç de zor değildir. Günümüzde birçok uluslararası belge, “hukuk devleti” ile neyin kastedildiğini, hukuk devletinin asgari koşullarını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bağımsızlığını ve tarafsızlığını, dolayısıyla halkın güvenini yitirmiş, adalet dağıtmaktan ziyade, bizzat haksızlık ve adaletsizlik kaynağı olmakla eleştirilen bir yargının hukuk devletinin gereklerine uygun bir yöntemle yeniden ayağa kaldırılması mümkün müdür? Buna benzer bir deneyim Arnavutluk’ta yaşanmıştır. Yargıda reform amacıyla 2014 yılında oluşturulan bir meclis komisyonu, vatandaş anketleri ve kamuoyu yoklamalarına dayanarak yargıya ilişkin sorunlar hakkında bir değerlendirme raporu hazırlamıştır. Bu raporda; yargıya güvenin azaldığı, rüşvet ve yolsuzluğun sıradanlaştığı, mahkemelerin dış etkiye maruz kaldığı, adalet sisteminin şeffaf işlemediği, yargılamaların aşırı ölçüde uzadığı, yargı kararlarının yerine getirilmediği ve bunlara benzer birçok başka sorunun bulunduğu yönünde tespitlere yer verilmiştir. Uluslararası kuruluşlarca yayımlanan izleme raporları ile de örtüşen bu bulgular ışığında, komisyonun önerisi üzerine, 2016 yılında yapılan anayasa değişikliği ve bunu takip eden bir dizi kanunla; hukukun üstünlüğünün işlemesinin, adalet sisteminin bağımsızlığının ve toplumun bu sisteme güveninin sağlanması amacıyla, bazı Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme üyeleri dahil olmak üzere, görevdeki bütün hakimler ve savcıların incelenmesi ile görevli “Bağımsız Liyakat Komisyonu” kurulması kararlaştırılmıştır. Ayrıca, Komisyonun kararlarına karşı itirazların özel bir daire tarafından incelenmesi öngörülmüştür. Sözkonusu inceleme; hakim ve savcıların ve yakın aile üyelerinin malvarlıklarının değerlendirilmesini, hakim ve savcıların, organize suçlara karışan kişilerle ilişkilerinin olup olmadığının ve genel olarak dürüstlüklerine ilişkin geçmişe dönük ciddi kuşkuların bulun bulunmadığının tespitini, bilgi, beceri, çalışma yöntemi gibi ölçütlere bağlı olarak mesleki yeterliliklerinin değerlendirilmesini ve yargıya güveni zedeleyecek bir davranış içinde bulunup bulunmadığının tespitini içermektedir. Komisyon, inceleme sonucu olumlu olmayan hakim savcıların meslekten çıkarılmasına ve ömür boyu men edilmesine veya bir yıllık zorunlu formasyona tabi tutulmak koşuluyla açığa alınmasına karar vermeye yetkili kılınmıştır. Bu uygulama sonucunda aralarında Anayasa Mahkemesi üyelerinin de bulunduğu çok sayıda yargı mensubu meslekten çıkarılmış veya açığa alınmıştır. Konunun intikal ettiği İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), görevdeki hakim ve savcıların yeniden değerlendirilmesi amacıyla tesis edilen sistemin, yolsuzlukla mücadele edilmesi ve toplumun yargıya güveninin yeniden sağlanması amacına hizmet ettiğini, dolayısıyla zorlayıcı bir toplumsal ihtiyaca cevap verdiğini ifade ederek, bu çerçevede alınan meslekten çıkarma tedbirlerinin özel yaşama saygı gösterilmesi hakkı bağlamında demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olduğuna karar vermiştir. İHAM ayrıca, Komisyonun yetki ve işleyişine ilişkin kuralların ve inceleme sürecinin adil/dürüst yargılanma hakkının gereklerine aykırı olmadığına kanaat getirmiştir (Xhoxhaj/Arnavutluk, B. No: 15227/19, 09/02/2021). İHAM bu kararında, adil/dürüst yargılanma hakkı kapsamında kalan kurumsal güvencelerin (bağımsızlık ve kanunla kurulmuş mahkeme), hukukun üstünlüğünü ve kuvvetler ayrılığını korumayı amaçladığını, bunların temelinde, toplumun yargıya olan güveninin korunması ve yargı erkinin diğer erkler karşısındaki bağımsızlığının sağlanmasının bulunduğunu hatırlatmıştır. İHAM ayrıca; Arnavutluk’taki yargı reformunu değerlendirirken, ülkenin hukuk devletini sağlamlaştırma yolunda olduğunu not ederek, bu tür istisnai tedbirlere hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı adına başvurulmasının İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile bağdaştığını ortaya koymuştur.
Yeri gelmişken, İHAM’ın daha önce; Macaristan’da ve Polonya’da gerçekleştirilen yargı reformlarını da incelediğini, bu ülkelerdeki reformların hukuk devletinin gereklerine aykırı olduğunu (Macaristan açısından) veya yargının bağımsızlığını zayıflatmayı amaçladığını (Polonya açısından) tespit ederek, önüne gelen bireysel başvurularda farklı sonuçlara ulaştığını hatırlatmak faydalı olacaktır (Örneğin; Baka/Macaristan (Büyük Daire), B. No: 20261/12, 23/06/2016; Grzeda/Polonya (Büyük Daire), B. No: 43572/18, 15/03/2022).
Bu kararlar göstermektedir ki, toplumun yargıya güvenini tesis etmek, yargı bağımsızlığını güçlendirmek ve hukuk devletini sağlamlaştırmak amacıyla gerçekleştirilen büyük çaplı reformlar, hedefledikleri meşru amaçlar nedeniyle uluslararası standartlar ile uyumlu görülmektedir. Olağan durumlarda ölçüsüz kabul edilebilecek bazı sert tedbirlerin, yargıya güvenin sağlanması sözkonusu olduğunda makul bulunması, insan haklarının korunmasında yargının sahip olduğu hayati rol ile meşrulaştırılmaktadır. Buna karşın, yargıyı yürütmeye bağlı kılmak, siyasallaştırmak ve hukukun üstünlüğünü geriletmek amacıyla girişilen reformlar İHAM’ın süzgecinden geçmemektedir.
Son söz;
Soruşturmada en önemli unsurlar; soruşturmanın gizliliğinin korunması, suçsuzluk/masumiyet karinesinin ve lekelenme hakkının gözetilmesi, şüphelinin sadece aleyhine değil lehine olan delillerin de toplanıp dosyaya alınması, soruşturmanın siyasi saik içermemesi, soruşturma ile hedeflenenin maddi hakikate ve adalete ulaşmak olmasıdır, yani soruşturmanın kanuni amaca uygun yürütülmesi, bu konuda eşitliğin ve adaletin gözetildiğinin topluma hissettirilmesidir.
Toplumda hukuka ve yargıya olan inanç tesis edilememişse veya bozulmuşsa; deyim yerinde ise birisine dokunurken diğeri gözetilmekte veya soruşturma ve kovuşturmalar maddi hakikate ve adalete ulaşmanın dışında, siyasi veya başka şahsi nedenlerle yapılmakta ise, bireylerde ve toplumda bu hususta olumsuz bir algı oluşmuşsa, orada kuvvetler/erkler ayrılığında, yargı bağımsızlığında, tarafsızlığında ve hukukun üstünlüğünde sorun var demektir, bu mühim sorun gözardı edilemez.
“Adalet” denilen kavram gerçekten çok mühimdir ve toplum düzenini temelini teşkil eder. Hukukun evrensel ilke ve esaslarından hareketle, hukuka ve yargıya farklı isimlendirmeler ve tanımlamalar yapmadan yasal düzenlemeleri gerçekleştirmek ve uygulamak gerekir. Ceza Hukukunda “suçta ve cezada kanunilik” ve “şahsi kusur sorumluluğu” ilkeleri ne kadar mühimse, Ceza Muhakemesi Hukukunda da yukarıda belirttiğimiz soruşturma ilkeleri, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, kovuşturma aşamasında da dürüst yargılanma hakkı bir o kadar önemlidir. Bunlardan uzaklaşmış bir anlayıştan adalet çıkmaz, hukuk güvenliği hakkının varlığı bireye ve topluma hissettirilemez.
Prof. Dr. Ersan Şen
Doç. Dr. Erkan Duymaz
(Bu makale, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan makalenin bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)